16 Teknoloji Toplumu – Ekonomik Gözlem Teknikleri – Jacques Ellul

0
1839

“Mumford şöyle diyor: “Kapitalizmin en göze batan kusurlarından biri, tüm bir tüketiciler kitlesinin yararlanacağı normları belirlemek için mevcut laboratuarlardan, sözgelimi Standartlar Bürosu’ndan, nasıl yararlanabileceğini bilmemiş olması değildir”. Teknoloji toplumunun eğilimi, makroekonominin hareketlerini belirlemektir.

Niyetim bu araçları tanımlamak değil. Amacım, bunları bir bütün olarak sergilemekten ibaret. Geliştirilmiş olan temel araçlar şunlar: istatistik, muhasebe yöntemleri, matematiğin ekonomiye uygulanması, modeller yöntemi ve araştırma tekniklerinin kamuoyuna uygulanması. Bu unsurların karşılıklı olarak birbirlerini etkiledikleri açıktır.

Yapının temelinde, ekonominin ham gerçeklerini belirleyen istatistik yer alır. Bir zamanlar, yanıltıcı oldukları gerekçesiyle istatistiki verilerle dalga geçilirdi. Fakat o dönem geride kaldı; şimdilerde bu verilerin kesinliği konusunda büyük bir güven sözkonusu. Bu değişim, kısmen de, bizzat istatistikçilerin zihinlerinde bir değişimden kaynaklandı. Bir “istatistik atmosferine” dalmışlar ve modern dünyanın kalitatif ve sayısal uygulamalarına göre hareket ediyorlar. İstatistikçiler için istatistik artık basit bir oyun değil, toplumun gerekli bir işlemidir. Sadece perspektif ve ciddiyette bir değişimi değil, aynı zamanda temel konumda da bir değişimi temsil ediyor bu. İstatistik uzunca bir süre amatörlerin işiydi; bugünse karmaşık bir uzmanlar organizasyonu. Bir meslek haline geldi; sonuçta da çok daha ciddiyetle uygulanıyor. Bunun yanında, istatistikçilerin emrinde giderek daha kesin araçlar var. Bu araçlar (ki hem idari hem de istatistiksel teknikleri dönüştürmüştür) arasında, hesap makinesi, delikli kart makinesi ve mikrofilm var. Sadece işlem hızı şaşılacak derecede artmakla kalmadı; kesinliği ve boyutları da arttı. Mikrofilm sayesinde, daha önceleri birleştirilemeyen unsurlar birleştirilebiliyor. Elektronik beyin sayesinde de, insan beyninin asla gerçekleştiremeyeceği işlemler gerçekleştirilebiliyor.

İstatistikçi, ikna edici bir şekilde iş yapmak durumunda. İstatistiksel verilerin kullanımında bu daha bir öyledir. Göreceğimiz üzere, unsurların birleşimi elzemdir. Bu birleşme de büyük ölçüde makine aracılığıyla mümkün olmaktadır. Son bir unsur daha istatistikçilerin mesleki ciddiyetini artırmaktadır ki o da sorumluluklarıdır. Demokratik ülkelerde bu unsur, özel girişim alanında yeralır. İstatistiksel verilerle ilgili çeşitli organlar, aslında araştırmalarını, mesela bir piyasanın yönünü tam olarak bilmek isteyen büyük şirketlere satarlar. Bilgi yanlış çıkarsa, istatistikçi mahkemeye verilebilir -en azından ABD’de durum böyledir. Otoriter yönetim altındaki ülkelerde sorumluluk kamusal bir meseledir. Sovyetler Birliği’nde yanlış bilgi veren istatistikçi sabotajcı sayılır.

Bu unsurlar birlikte, modern istatistiksel verileri giderek kesinleştirmektedir. İstatistik işlemlerinin ve ilgili kurumların büyük ölçeği, işin uzmanı olmayanların genelde dikkatinden kaçar. Tek bir örnek vermek gerekirse, ABD’de, her biri bir veya birkaç istatistik kategorisinde uzmanlaşan elli altı federal kurum vardır. Toplamda, on iki haftalık istatistik kategorisi yayınlanmaktadır. Bunlardan biri olan fiyat kategorisi dört unsuru içerir. Bunlardan biri (toptan fiyatlar), 890 dizide birleşen 1690 haftalık fiyatı kapsar. Bu, işlemin ne derece karmaşık olduğunu gösterir. Yorum yapıldığında çok daha karmaşıklaşır.

Tüm bu çalışmalar, saf bir bilimsel ilgi tarafından motive edilmiyor. Eyleme dönüktür bunlar. Bu türden sürekli araştırmalar, artık doktrinler kurmak veya desteklemek için yapılmıyor, daha ziyade, bilgiyi eylemle ilişkilendirmek için yapılıyor. Bu bağlantıyı hayata geçirmek için yorum gerekir ki bu da ekonometri denen teknik disiplinin temel görevidir. Ekonometri, matematiksel iktisattan farklıdır. Çok daha teoriktir. İstatistiki veriler üzerinde iki temel işlemi vardır: (1) basitleştirme veya istatistiki verilerin ayrılması gibi işlemleri kapsayan analiz; ve (2) değişik unsurlara uygulanabilen karşılaştırma. Ekonomik alanın iki büyüklük arasında sürekli bir ilişkiyi ifade eden regresyon denklemleri denen şeyleri kurarak büyüklükler karşılaştırılabilir. Değişimler de karşılaştırılabilir. Burada bir korelasyon endeksi kurulur. İki ekonomik olgu buna göre doğru veya ters orantılı olarak ama aynı hızla değişir. Aynı alanda ekonometrist kesin ilişkiler kurmaya çalışır: ekonomik alanda hiçbir gerçeğin şanstan kaynaklandığı söylenemez; ve sadece kaydetmekle ve korelasyon formülünü vermekle yetinmeyen ekonometrist daha ileri gider, iki olgu arasında nedensellik ilişkisi kurar. Geleceğe taşıyan bir prosedürdür bu.

Daha yakınlara kadar iktisatçılar yalnızca somut veriler üzerinde çalışıyordu. Fakat, eylem amacıyla, kestirimlerde bulunmaları gerekir. Ortak değişimler sistemine yapılan kestirimlerle olguların nedensel açıklamaları arasında bir ayrım yapılmalı. İktisatçı bu noktada saf teknik alanı terkeder. Bir denklem artık çözüm sunmaz. Kesin bir sübjektiflik, kesin bir kişisel yargı vardır. Kuşkusuz bu durum diğer çeşitli işlemlerde de vardır, ama daha az derecede.

Ekonomik teknik bir dizi başka biçimler üstlenmiştir. Örneğin, olasılık hesaplarının ekonomik olgulara uygulanması olan tahmin bilimi. Uğraşması olağanüstü zor bir tekniktir bu. Ham rakamlara değil, istatistiki verilere, ekonometriyle donatılmış verilere (elastiklik katsayısı gibi) ve kamuoyu araştırma kuruluşlarının sağladığı verilere dayalı çalışır. Üçüncü unsurla bağlantılı olarak, ekonomik olguların mekanik olmadığı açıktır; kanaat bir rol oynar. Kabaca ifade etmek gerekirse, tahmin bilimcilerin çok sayıdaki gözlemle başlayarak verili bir olaya dair bir olasılık veya sıklık yasası kurmaya çalıştığı söylenebilir. Tahmin bilimciler, bu yüzden, durumun en muhtemel gelişim istikametini veren bir talimin aracı sunar.

Tahmin hesabı, yalnızca ekonomik ve sosyal ortamın doğasıyla sınırlıdır. Örneğin, verili bir yasa kesinse, bundan haberdar edilen halk, genellikle ters anlamda tepki verir. Fakat kimi zaman yasaya uyarak tepki verir. Tahmin eylemi bu yüzden bir anlama kendini yanlışlar niteliktedir. Fakat bu şekilde davranmakla, halk, tümüyle belirlenebilir nitelikteki yeni bir tahminin etkisi altına girer. İktisatçı, tüm görüş aynılıkları için olasılık yasaları kurabilecek durumdadır. Yine de, rasyonel davranış çerçevesinde kaldığımız varsayılmalıdır. Kitleye daha iyi entegre olmuş insanlarla, kendilerini isteyerek istatistiki gözlemlere ve sistematikleştirmeye vermiş, bilinci kısmen paralize olmuş insanlarla uğraştığında sistem daha iyi işler. Her ne kadar bu teknik hâlâ olgunlaşmamışsa da bununla elde edilen sonuçlar etkileyicidir.

Çok daha klasik ve daha değişik nitelikte bir konu da tüm bir muhasebe teknikleri kompleksidir. Bu teknikler, çok büyük değişimlere tabi tutulmuş olup sadece teşebbüs alanına değil, daha ziyade iktisat alanına ait hale gelmiştir. Muhasebeci, artık, sadece bir işletmedeki fon hareketlerini kaydeden biri değildir. 1948’de Counceil Economique tarafından yayınlanan Lutfalla raporuna göre muhasebeci, gerçek bir “kâr mühendisi” haline gelmiştir. İşlemleri sadece parayı değil, üretimin tüm unsurlarım kapsıyor. Geçmişe ve de geleceğe yöneliktir. Üretim işlemleri ne kadar karmaşıklaşırsa, yeterli tedbirleri almak ve öngörülerde bulunmak o derece gerekli olur. Modern sanayi süreçlerini basitçe harekete geçirmek mümkün değildir. Çok fazla sermaye, işgücü ve sosyo-politik değişiklikler içerirler. Ayrıntılı tahminler gereklidir. Planlamayı tartışırken bu sorunla yine karşılaşacağız, ancak burada Leontieff’in belirttiği “girdi-çıktı” teknikleri denen tekniklere dikkat çekmek yerinde olur. Bunlar, üretim tekniklerinin tüm sektörleri arasındaki bağlantıları kesin ve sayısal bir şekilde kurmaya yönelik bir yöntemi temsil ederler. Her bir sektör için neyin satın alındığını ve başkalarına satıldığını belirlerler. Bu teknik, verili bir ürünü üretmek için hangi hammaddelerin, araç-gereç ve makinelerin gerekli olduğunu ayrıntılı biçimde belirlemeyi mümkün kılar. Şimdiki koşullar altında, artık büyüklükleri yaklaşık olarak yerleştiremez veya belli anahtar konulara hükmetmekle yetinemez. Çok sıradan bir mal için bile iki veya üç yüz temel unsur dikkate alınmalıdır. Kesin miktarlar, ağırlıklar ve süreler belirlenmelidir. Gerekli hesaplamalar, ancak bilgisayarların yardımıyla yapılabilir. Bu yöntemle, iyi bilinen o basmakalıp formül -herşey karşılıklı olarak bağımlıdır formülü- kesin bir gerçekliğe dönüşür. Fakat, karşılıklı olarak bağımlı olan, ortak bir mecburiyetin birbirine bağladığı birtakım yeni tekniklerde ifade edilen, teknik unsurlardır.

Özel muhasebeci için geçerli olan, ulusal ölçekte çalışan kamu muhasebecisi için çok daha geçerlidir. Teşebbüsün amaç olarak özel kâr gütmesi açısından bu ikisi arasında kesin farklılıklar vardır. Kâr güdüsünün sonucu olarak, özel muhasebeci, kapitalist yönetimin kurallarına uymak durumundadır. Kamu muhasebecisi, tepkileri yavaş ve kökenlerindeki güdülere bakıldığında hayli bol olan karmaşık bir organizma için bilançolar ve müstakbel gelir potansiyelleri hazırlar. Kamu teşebbüsü kapitalist girişim gibi davranırsa, iç dinamizmi kesin yasalara uyar. Muhasebecinin rolü bu yasaları keşfetmektir. Ekonomik etkileri nedenleriyle ilişkilendiren gelir hesaplayıcı bu yeni ekonomik tekniğin etkileri, alkol endüstrisi, iskân ve ulaşım gibi alanlarda kolaylıkla görülür. Hesaplanan bu gelir potansiyelinin yalnızca parayla değil, insani sermayeyle de ilgili olduğu açıktır. Fransa, bu tekniği tamamen kullanabilecek ve sosyal ihtiyaçları, üretim araçlarını, sermaye hareketini, ulusal geliri ve demografik değişimi vs. ölçmeyi sağlayacak merkezi bir muhasebe servisine henüz sahip değil.

Saf ekonomik teknik yöntemlerine geri dönersek, model yöntemlerini görürüz. Ekonomik meselelerde deney yapmak son derece zordur. Fakat deney yapmak, tüm bilimlerde vazgeçilmezdir -tekniklerde daha bir öyledir. Vincent’in belirttiği gibi, bir model “bir toplumun ekonomik gelişiminin, mesela bir ulusun verili bir dönemdeki gelişiminin, rakamsal boyutlarıyla basitleştirilmiş ama tam bir temsilidir”. Model, belli bir ekonomik bütünün matematiksel denklemler biçiminde minyatürlerle yeniden üretimidir. Elbette, tüm ekonomik olguları bir modele koymak mümkün değil; belli bir keyfilik varsayılmaktadır. Ama bu teorik karar keyfi değildir. Kesin ilkelerin rehberliğindedir, özellikle de gözlemi eyleme bağlama ihtiyacının. Sistemin sabiteleri ve değişkenleri bir kere seçilince ( bunlar çok sayıda olabilir) aralarındaki ilişki kurulur. Bu ilişkilerin bir kısmı, kantitatif olmaları hasebiyle açıktır. Bir kısmıysa daha istikrarsız, sübjektiftir ve bizatihi ekonomik teknisyen tarafından kurulmalıdır. Deneylerin doğruladığı veya yanlışladığı ampirik ilişkilerdir. Son olarak, bu ilişikler bütünü, zaman faktörünün devreye girmesiyle denklemler biçimine sokulmalıdır. Bu durumda, denklemleri çözerek, sistemin ve oluşlarının gelişimini incelemek mümkün olur. Bu, bir sosyal grubun belirlediği kesin mekanizmaların gelişimini, ekonomik sisteme birtakım harici müdahalelerin oluşunu veya bir bütündeki her unsurun bütüne etkisi ve önemini incelemeyi kolaylaştırır. Modeller tamamen teorik veya tarihsel olabilir -verilerin istatistiklerden çıktığındaki gibi (bu durumda da, toplumun gerçek gelişimiyle test edilmelidir). Veya geleceği öngörmeye girişildiğinde olduğu gibi, tahminci olabilir. Bu tahminci modeller, ekonomik komplekslerin incelenmesinde büyük ilgi konusudur.

Bu kısa değerlendirmede tanımlamak istediğim bu yeni ekonomik tekniklerin sonuncusu, kamuoyu analizidir. Dünyanın hemen her ülkesinde şubeleri bulunan Gallup Enstitüsü’nü herkes bilir. Verili bir sınıf veya nüfus kategorisinin herhangi bir önemli konudaki görüşlerini periyodik olarak tespit edebilmek için çeşitli sistemler (sondajlama, örnekleme, sorgulama) kullanılır. Bu yönetmelere ilişkin derin şüpheler var kuşkusuz. Hiç kimse komşusu gibi düşündüğüne veya davrandığına inanmıyor. Bir listede ya da dizide basit bir rakam olduğu fikrine de kimse sıcak bakmaz. Bu bilinçsiz reddediş, kuşkuyu doğurur.

Yine de, karşılaştıkları apaçık (ama kolay açıklanabilir) aksamalara rağmen -çok iyi bilinen 1948 ABD başkanlık seçimleri örneğindeki gibi, bu örneklemelerin sonuçları geçerli sayılmalıdır. Sonuçlar çeşitli olguları yansıtır: sosyolojik akımlar, etnik tercihler ve bizi burada ilgilendirmeyen siyasi görüşler. Fakat diğer sonuçlar da ekonomik akımları yansıtır: fiyat ve ücretlerle ilgili düşünceler, ticari tercihler, acil ekonomik ihtiyaçlar (ölçülebildikleri derecede) gibi. Özetle, iyi bir gözlemci veya raportör tarafından yakalanabilecek bir görüş niteliğindeki herşey, bundan böyle rakamsal olarak ölçülecek ve gelişiminin tüm aşamalarında bilimsel olarak izlenecektir. Bu yöntem büyük bir devrimi temsil etmektedir. Fikrin genelde teknik dünyayla özelde de ekonomik teknikle bütünleşmesini sağlar. Bu sistem, bu zamana dek ölçülemeyen şeylerin ölçümünü istatistik alanına getirir. Ölçülebilir olanı ölçülemez olandan ayırır. Rakamsal olarak ifade edilemeyenler, ya numaralamadan kaçındığı için ya da kantitatif olarak ihmal edilebilir olduğu için, bütünden atılacaktır. Bu yüzden, bu tekniğin gelişimini anlamada gerekli olan istisnai görüşlerin elimine edilmesi için bir yönteme sahibiz. Eliminasyon, tekniğin kendisinden kaynaklanmıyor. Ama sonuçlarını kullanan araştırmacılar, mecburiyetten ona yönelir. Verili bir yöntemin elverdiğinin dışında hiçbir faaliyet gerçekliğin tüm karmaşıklığını kavrayamaz. Bu nedenle, kamuoyu araştırmalarının sonuçlarının politik ekonomide kullanıldığı her yerde bu eliminasyon yöntemine rastlıyoruz.

İktisatçıya, böylece, ekonomik gerçekliği gözlemlemesini ve kimi zaman da ayrıntılı biçimde kestirmesini mümkün kılan bir teknik araçlar kümesi sağlanır. Bu durumda şu soru kaçınılmazdır: Bu teknikler, basit gözlem teknikleri, yani saf bilgi teknikleri olarak mı kalacaklardır? Bu araçları yaratanların gizli bir amaçları olmadığını varsayıyoruz. Araçlar, sadece iktisat bilimine yardımcı olsun diye oradalar. Fakat bu güdüye sadık kalınacak mı? İktisatçının J. U. Nefin tarif ettiği pozisyonunu ele alalım. Kamuoyu önünde neredeyse bir aşağılık kompleksine tutulmuş olan iktisatçı, “objektif düşünceyle politikayı etkileme umudunu terk ederek, teknoloji meseleleri yahut pratik siyaset konusunda uzmanlaşma ve danışman olma yolunu seçer”. İktisatçılar gerçekliğe etki etme umudu güderler. İktisatçının şimdi elde etmekte olduğu bilgi tekniği, ona, devlet kanalıyla bu etkiyi kullanma imkanı verir. Ekonomi tipi veya yönetim biçimi ne olursa olsun, bunu tüm ülkelerde görüyoruz. Uzmanların hükümranlığı denmiştir buna, fakat hakikatte teknisyenlerin hükümranlığıdır. İktisatçılar bugün devlet gücünün merkezine yakın yerlerde teknisyenler olma araçlarına sahipler. Fakat, bu eğilimi bile dikkate almak istemeden, gerçeği gözlemlemenin bu teknikleri atıl kalmaya devam edecektir. Tüm teknikler gibi, özgül ağırlıklara ve istikametlere sahipler. Sebepleri basittir bunun.

İstatistiki verileri kurmaya yönelik bir teşkilat son derece maliyetlidir, kazanç olmadan da devam edemez. Kazanç elde etmenin bir yolu da işini belli kanallara yönlendirmede kullanması için bir kapitalist müşteriye istatistiksel malları satmaktır. Bir istatistik bürosu bu durumda bir danışmanlık bürosuna dönüşür. Ancak yan liberal bir kapitalist ekonomide istatistiksel verilerin kullanımı sınırlıdır, tüm etkinliğiyle kullanılamaz. Kapitalizmin teknikleri doğru kullanma kapasitesinden bu yoksunluğu sık sık ortaya çıkıyor. Mumford şöyle diyor: “Kapitalizmin en göze batan kusurlarından biri, tüm bir tüketiciler kitlesinin yararlanacağı normları belirlemek için mevcut laboratuarlardan, sözgelimi Standartlar Bürosu’ndan, nasıl yararlanabileceğini bilmemiş olması değildir”. Teknoloji toplumunun eğilimi, makroekonominin hareketlerini belirlemektir. Yine de, bir kere belirlenince, istatistiğin mikroekonomi ve bireysel karar düzeyine geri dönme, bu düzeyde kullanım bulma eğiliminde olduğunu gözlemlemek de şaşırtıcı. Bu yetersizdir elbette; iktisatçılar, bir müşteriden daha fazla iddia sahibi olabilecek durumdadır. Ki bir müşteri, iktisatçılara! maliyetlerini nadiren karşılar. Kendilerini devlete yöneltmelidirler. Belli yan kamusal kuruluşlar işlemleri finanse eder, ama devletin kendi bedelini talep ettiği de açıktır. Eğer devlet istatistiksel araştırmalar için para ödeyecekse, karşılığında bir şey almalıdır; o da ulusal sorunları yönetirken yardım almaktır. Devlet, istatistikler temelinde iktisatçıdan ya doğrudan ya da John Maynard Keynes’in savunduğu türden ince müdahale yöntemlerini bulmasını ister. Büyük özel şirketler yahut devlet, iktisatçıdan realiteyi etkileyecek bir yöntem istediği zaman iktisatçının kendi yenilmez hasretine (ki bu, başlangıçta bu bilimsel araçların gelişimini sağlamıştır) hitap ediyorlar. Varsayalım ki muazzam miktarlarda gerçeği biriktirdik; realitenin tümünü kuşattık ve ekonomik olgular mekanizmasını izleme, hatta bir dereceye kadar da onları tahmin etme araçlarına sahibiz. Bu birikmiş güç, bu durumda bir amaca hizmet etmeyecek mi? ABD İşgücü İstatistikleri Bürosunun 1952 tarihli raporu, araçların bu şekilde toplanmasının kaçınılmaz olarak planlamaya yol açtığını açıkça gösteriyor.

Compatibilite Nationale’in işlemlerinin özgürlük için bir tehdit olmadığını, çünkü gerçekte uygulanmadığını ilan eden Closon’un mantığına katılamadığımızı itiraf ediyoruz. Ekonominin trendleri bir kere belirlenip rakamsal biçime indirgenince, şu veya bu kararın feci sonuçları açıkça algılandığında hiçbir müdahale yapılmaması hoşgörüyle karşılanacak mıdır? Daha mütevazı ama yine de önemli bir düzlemde, parasını hesapsızca harcıyorsa, asgari ücreti belirlemek amacıyla düşüncesiz bir işçinin tüm ihtiyaçlarının ayrıntılı hesabını (yatağındaki yayların sayısı, günlük kullandığı tıraş bıçağı sayısı dahil) tutmanın ne anlamı olur ki? Sadece tahmin yürütmek de açıkçası tuhaf olur. Bireyin irrasyonelliği, onu, hesaplamalara göre yaşayabileceği ücretle yaşamaktan alıkoyar. Otoriter bir eğitim onu uyma yoluna sokmadıkça geçimlik bir asgari ücretle açlıktan ölecektir.

Bunun, iktisatçı için bir ayartmadan başka bir anlama gelmediğini varsayalım. Eylem bir kere mümkün olunca bu ayartmaya teslim olmamak insanüstü bir güç gerektirir. Tarif edilen bilgi tekniklerinin eylem tekniklerine yakından bağlı olması da (normların veya muhasebe planlarının kurulması da) bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu tekniklerin meydana getirilmesinin ortaya çıkardığı iktisadın normal gelişimini mümkün olan en objektif şekilde sunmak amacıyla bilgi ile eylem arasında bir ölçüde keyfi bir ayrım yaptık. Yalnızca bilgi amacına hizmet ettiklerinde bile hangi yollarla müdahaleyle sonuçlandıkları açıktır. Ekonometri, ancak normal amacını, yanı ekonomik planlamanın kurulmasını ortaya koyarsa anlaşılır. Bu olmaksızın, ekonometri verimsizdir; verimlilik de tekniğin tam kuralıdır. Gemini çiğneyen at gibi, ekonomi biliminin teknikleri de, anlamış oldukları realiteye her zaman olduğundan daha fazla müdahalede bulunmak için işaret bekliyor.

Views: 37

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz