Site icon İtaatsiz

2. Anarşizm ve Din: Hristiyan Dünyasında Dindar Anarşizm ve Anarşistler – Alişan Şahin

Bretheren of Free Spirit

13.yy. da Batı Avrupa’da Ortaya çıkmış olan bu mezhep Katolik kilisesiyle çatışmış ve heretik ilan edilmiştir (1311-12). Renter ve Quakerlerin bu hareketin devamı oldukları, birçok islam felsefecisi ve tasavvuf erbabına yapılan yakıştırma gibi onların da panteist ve neo-platonist düşünceleri olduğu söylenmektedir. Ruhani önderleri bilinmemekle beraber öncülleri olarak Amaury de Bena, Giochinno de Fiori ve Meister Eckhart gibi değişik dönemlerde antinomian olmakla suçlanmış önemli din bilginlerine işaret edilir. Esasen Tanrı’nın insan formunda ve her şeyde olduğunu iddia etmektedirler. Aziz Paul’ün “Herşey ondan, onun vasıtasıyla ve onun içindedir” sözünün yorumsamasıyla anılırlar ve anlaşılacağı üzere İncil’in Batıni yorumuna malik olmuşlardır.

Anabaptistler

16.yy’ın Radikal reformasyon döneminin hırıstiyanlarıdırlar. Nikah yüzüğü takmayı, yemin etmeyi ve herhangi bir hükümet organında yer almayı ve çalışmayı red etmektedirler.16 ve 17.Yy’da Roman Katolik kilisesince ve protestanlarca kovuşturmaya uğramışlardır. Çocukların vaftiz edilmelerine, silah ve kılıç taşımaya karşıdırlar ve yanlış yapana karşı güçle direnmeyi benimserler. Hz. İsa’nın enkarnasyonuna inanmadıkları söylenir fakat Menno Simons’ca bu red edilir. Gospellerde tanrı kelamı olan “Herbirinizin bir mezmuru (psalm), bir vahiy’i, ve bir yorumu vardır” sözünden dolayı kilisedeki servislere katılmayı red ederler.

Bu hareket Güney Almanya’da 1625’de köylü savaşlarında etkili olmuş ve feodal baskılara karşı mutlak eşitlik ve cemaatin iyiliği için hırıstiyanlar biriliği talebiyle tüm otoritelere karşı Thomas Münzer şahsında simgelenen isyanı yapmıştır.

Ranterler

Kilise tarafından sapkınlıkla suçlanan, 1649-1660 yıllarında var olduğu söylenen bir tarikattır. Varoldukları tartışmalı olan Ranterlerin düşüncelerinin Panteist olduğu söylenir. Tanrının her varlığın içinde olduğunu ve hertürlü otoriteyi red etmek için bu sebebin yeterli olduğunu söylerler. İnsanların Hz. İsa aleyhiselamı içlerinden dinlemelerinin kiliseye gitmeye yeğ tutulmasını önerirler. Ölümsüzlüğe inanmazlar ve hırıstiyanların hertürlü yasadan münezzeeh olduklarına inanırlar. Liderleri olmayan Ranterler’in en ünlü üyesi 1649’da onlarla tanışınca onlara katılan Laurance Clarkson’dır.

Clarkson “İnananlar tüm geleneksel kısıtlamalardan münezzehtirler. Günah imajımızın bir ürünüdür ve özel mülkiyet yanlıştır” sözüyle bilinir.

Doukhoborlar

 Doukhoborlar’ın kökeni 16 ve 17.yy’lara kadar gider. Maneviyat pehlivanları anlamına gelen Doukhborlar seküler iktidarları red ederken komünal yaşamı  ve pasifizmi savunan bir tarikattır. 1899’da Çarlık Rusyasının baskılarından kaçıp Kanada’ya göç etmişlerdir. Bu yolculuğun masrafları Leo Tolstoy ve Quakerler tarafından sağlanmıştır. Kanada, dinsel tolerans açısından daha iyi bir yer olduğuna dair gözlemlerinden hareketle kanada’da konferanslar için turda olan Peter Kropotkin tarafından Tolstoy’a güvenli bir yer olarak önerilmiştir.[1]

Quakerlar

Adı “The Religious Society of Friends” olan Quaker’lar 1640’larda non-konformist hareketlerin yükseldiği, kralın idam edildiği, kurumsallaşmış olan kilisenin başarısızlığının arttığı karmaşık bir atmosferde ortaya çıkmıştır. Kurucusunun George Fox olduğu Kabul edilmektedir. Ruhbanlar olmadan da Hz. Isa ile doğrudan bir deneyime girilebileceğine inanmaktadırlar. İlk yıllarında kendilerini hakiki hırıstiyan kilisesinin restorasyonunun sağlayıcısı olarak düşündüklerinden dolayı kendilerine “Aziz” denmesini tercih etmişlerdir. İlk yıllarından itibaren güçlü ataerkil toplumsal yapıya rağmen kadınların eşit olduğuna inanmış ve bunu hayata geçirmişlerdir. Britanya, onun kolonileri ve İrlanda’da  birçok mensubu kovuşturmalara uğramış ve idam edilmiştir. 1698-1833 arası dönemde parlemento’da yer almaları yasaklanmıştır. Ne bir papazları ve bundan dolayı ne de din eğitimi gördükleri seminerleri olmuştur. Bu durum 19.yy’da değişikliğe uğramış ve ayrışma başgöstermiştir. Tanrının kişinin içinde olduğuna ve kişiye rehberlik ettiğine inanmaktadırlar. Birçok ülkede (Avusturalya, İngiltere, Amerika, Filistin, Kenya, Tayvan, Ruanda, Japonya, Brundi vs.) örgütlü olmalarına rağmen hertürlü hıyerarşiye karşıdırlar.

Anarşist bir çizgiden örgütlenmiş oldukları söylenebilir: tüm kararlar lokal olarak alınıp, herkesin sözü eşit ağırlıktadır. Hırıstiyan Anarşistlerle Quakerler arasında önemli miktarda üyelik ve etki açısından ilişki olduğu bilinen bir şeydir. 1980’den sonra Nükleer karşıtı hareket, Bariş hareketi ve Globalizasyon karşıtı harekette etkindirler.

Yukarıdan haklarında kısa bilgilerle değinilen hareket ve tarikatlar Anarşizm tarihsel bir vakaa olarak ortada yok iken de var olan ve Anarşizme yakın felsefi deneyimleri yaşayan ve mücadele eden hareket ve tarikatlar. Bunlara eklenecek oldukça fazla tarikat ve hareket çıkarılabilir.

Kendilerini Anarşist olarak tanımlamaktan imtina etmeyen hareket ve kişilere geldiğimizde gördüğümüz manzara da hiç yabana atılır cinsten değildir:

Bu listenin en başından Tolstoy’un olması bir çoklarınca – kendisini bu kimlikle hiçte tanımlamamasına ragmen – kabul edilebilir gelmekte ve buna hiç itiraz etmemektedirler. Din’le Anarşizm arasında varolabilecek ve var olan kozmolojiyi anlamamakta direnen, özellikle de Türkiye coğrafyasında yaşayan bazı Anarşistleri mevcut seküler devlet ve “Toplum” yapılanmasının zihniyetinin Anarşistler içerisindeki bir yansıması olarak görmek kaba bir değerlendirme olmaz. Anarşizmi bir din karşıtlığı etrafında tanımlamak hiç de ona yakışan bir tanım olmaz. İşte sırf bu yüzden Anarşizmin ruhuna gönderme yapmak uygun olur. Ve işte sırf bu yüzden Ellul sütüasyonistlerden dönemin diğer anarşistlerine kadar kimse tarafından içlerine kabul edilmemişti. Hazır buraya gelmişken 1991’de İngilizcesi yayınlanan “Anarchy and Christianity” isimli eseriyle Anarşist-hırıstiyan kimliğini deklere eden Jacques Ellul’u ele alalım.

Jacques Ellul

(6 Ocak 1912-19 Mayıs 1994):  Felsefeci, sosyolog, hukuk profesoru, dilbilimci ve hırıstiyan Anarşist olarak tanıtılır sözlüklerde. Birçok alanda yazdığı kitapları ve makaleleri mevcut. “Teknoloji Toplumu “(The Technological Society (1964))  ve  “Propaganda: İnsan Davranışlarının Biçimlenmesi” (Propaganda: The Formation of Men’s Attitudes”(1965 ingilizceye çev.) adlı eserleri alanında çok önemli çalışmalar olarak bilinir. Unnabomber namıyla meşhur Anarşistin fikri olarak etkilendiği önemli bir düşünürdür. Yazılarında asıl ve önemli tema İnsan özgürlüğü ve hırıstiyan inancının modern teknoloji tarafından nasıl tehdit edildiğine dairdir. Teknolojik zorbalığın insan üzerine nasıl çöktüğünü işler.

İkinci Dünya savaşı boyunca Fransız Direniş Hareketinin bir lideri olarak görürüz Ellul’u. Yahudileri Nazi zulmünde kurtarmak için yapmış olduğu çalışmaları 1981’de ödüllendirilmiştir.

Çocukluğundan itibaren Marx’ı severek okuyup ve Proudhon’a saygı duyarak, Rus devriminde Kronstad ve Maknovist harekete sevgı ve saygı besleyerek, İspanyol Anarşistleriyle bağlantı içinde olarak Anarşist kimliğini kurmuştur. Ve hatta Paris’in entellektüel ortamına girmekten imtina etmesine rağmen, Sitüasyonist harekete katılmak için Guy Debord’la iletişime geçmekten imtina etmemiştir. Ve fakat Hıristiyan olması Guy Debord ve arkadaşlarının onu harekete kabul etmemeleri için bir neden olmuştur ve bu konuda onları da anladığını ifade etmekten çekinmemiştir. Kendisi de Hırıstiyanlık ve Anarşizmi uzlaştırmanın basit bir şey olmadığının farkındadır; geçmişten bir çok örnek olmasına rağmen.

Hırıstiyanlığın köken olarak Anarşist bir düşünce olduğunu söyleyen Murrey Bookchin’le ve bir başka hırıstiyan Anarşist düşünür Vernard Eller ile karşılaşır. Ellul, Anarşizmi tamamıyla ciddi formda bir sosyalizm olarak görür. Yavaş, duygusal olarak değil fakat entellektüel olarak bu duruma ulaştığını ifade eder.

Ellul’un Hristiyanlık ve Anarşizme dair kimi düşüncelerine dair bir kaç alıntı verebiliriz:

Şaşaa, gösteriş, resmi bildirge, örgütlenmiş hıyerarşi, (İsa’nın kendisi kesinlikle bunu yaratmamıştır), kurumsal otorite (ki peygamberin kesinlikle böyle bir otoritesi yoktu), yargı sistemi (Tanrı’nın gerçek temsilcisinin böyle basvurulacak otoritesi de asla yoktu)” ve bundan öteye G. Landauer’e benzer şekilde “ Bugün düşman Merkezi Devlet aygıtı değidir, fakat O’nun omnipotent (kadiri mutlak )ve omnipresent(heryerzaman ve heryerde olan) yapısıdır”.

Bunları “Anarchy and Christianity” adlı kitabında söylemekte olan Ellul, kanımca İslam’a karşı olumsuz bir noktada bakmaktadır. Der ki: “ İncil’in Tanrısının Allah’la hiç bir ortak yönü yoktur. Bazı hikayeler ve isimler dışında Kur’an’la İncil arasında hiç bir ortaklık yoktur.”

Ellul’un bu bakış açısını ben şahsen problemli ve yetersiz ve bilmemekten kaynaklanan bir bakış açısı olarak değerlendirmek eğilimdindeyim. Hoş onun bu tezini nelerle temellendirdiğini öğrenme şansımız yok henüz. Fakat Kur’an’ın deconstruction’u olarak adlandırılmasında hemfikir olabileceğim İbn Arabi’nin Füsus-ul Hikem ve Fütuhat-el Mekkiye adlı eserleri ile Ellul’un ve hatta Nietzsche’nin ve Landauer’in  hırıstiyanlığa ve din’e dair düşüncelerini oluşturan ve feyz’ini ondan aldıkları Maister Eckhard’ın eserleri ve düşünceleri arasındaki benzerlik ve hatta tıpatıp aynılığa bakıldığında bu kanının ne kadar yanlış olduğunu bir nebze de olsa görmek mümkündür.

Ellul’dan başka kendisine Anarşist demekte imtina etmeyen birçok düşünür ve aktivist olmuştur. Bunlardan en önemlisi Kierkegaard üzerine de bir çalışması olan “Kierkegaard and Radical Discipleship: a New Perspective (1968)” ve “Christian Anarchy: Jesus’ Primacy Over the Powers” çalışmasıyla bilinen Vernard Eller’i anmadan geçemeyiz. Kierkegaard’ın Anarşizminden bahseden Eller’in kitabı ve ayrıca önemli bir  çalışma olarak bilinir.

Katolik İşçi Hareketinin kurucuları olan Dorothy Day ve Peter Maurin, Ammon Hanney diğer Hırıstiyan Anarşistler olarak bilinirler. “Tanrının yasaları, insan yapımı yasalardan üstündür ve üzerindedir” ve yasalara uymamak için her türlü baskıya hayır derler. Fakat bu hareketin garip tarafı Katolik kilisesinin yani Vatikan’ın Otoritesini Kabul etmeleridir. Sadece bu durum onların anarşizminin, Anarşistliği açısından  problemli olduğu kanaatine vardırmaktadır(!).

Budist Har Dayal ise Bakunin gibi bir Ateist Anarşistten büyük oranda etkilenen bir şahsiyettir ve California’da Bakunin Enstitüsünü kurup ve buna Anarşizmin ilk manastırı adını vermiştir.

Birçok yahudi kökenli Anarşist olmasına rağmen dindar olanları dindar olmayanlardan azdır ve dindar pro-anarşist olan düşünürlerde vardır. Bazı Yahudi Gruplar Anti-otoriter temelde varolmuşlardır ve birşekilde Quakers ya da Dukhobarlara benzerler.

Mesela Martin Buber dindar bir felsefecidir ve Hasidik geleneğe gönderme yapar daima. Ortodoks kabalist Rabbi Yankev-Meyer Zalkind aktif bir anti-militarist ve Anarko-komünisttir. Rudolf Rocker’in yakın arkadaşı, Tevrat alimi ve önemli bir Yidiş yazardır. Tevrat iyi anlaşılırsa Anarşizme ne kadar yakın olduğu kavranabilir der. (Bu bana elbette Cemil Meriç’in sözünü hatırlatmakta. Der ki : “Proudhon’un temsil ettiği Anarşizm batının  bütün doktrinleri içinde İslamiyet’e en yakın olan felsefedir” Kırk Ambar, s.379, Ötüken yay. 1980)

Nikolai Berdyaev

Ortodoks bir Hrıstiyan olan Berdyaev hırıstiyan existansiyalist olarak bilinir ve özgürlük felsefecisi olduğu söylenir. Oldukça fazla yazan düşünürlerdendir ve Tolstoy’dan etkilenmiştir. Kendisine Anarşist demese dahi oldukça yakın bir fikri dünyaya sahip olduğu aşikardır. “Tanrının krallığı Anarşidir” yazısı ile tanınmıştır. Bakunin’in  insanlığı köle eden tanrıdir sözünün aksine özgürlüğün Tanrıdan geldiğine inanır. Hırıstiyan Anarşistler, Tanrı’nın değil, İnsanın insanı esir ettiğine inanırlar. O’ndan bazı alıntılar:

Devletin insan yaşamının üzerinde büyük bir tahakküm uyguladığı ve daima varolan sınırların ötesine geçmek istediği tartışmadan azadedir.” (Kölelik ve Özgürlük s.145)

“Anarşizm’de saf bir hakikat vardır ve bu tüm devlet mutlaklaştırıcılığının biçimlerinde ve onun devletin egemenliğine dair tavrında görülebilir… Anarşizmin dinsel hakikati bunla ilişkilidir. İnsan üzerindeki tahakküm günah ve kötülükle ilişkilidir. Mükemmel bir haldir ki insanın üzerinde hiç bir tahakküm yoktur, buna da Anarşi denir. Tanrının krallığı özgürlüktür ve tahakkümün yokluğudur… Tanrının krallığı Anarşidir.” (Kölelik ve Özgürlük. S. 147-8)

Alexandre Christoyannopoulos

Brüksel’de büyüyüp, uzun yıllar İngiltere’de yaşayan Alexandre halen Loughborough Üniversitesinde ders vermekte olan bir akademisyen.Özellikle Tolstoy ve Ellul ve dolayısıyla Anarşizm ve Din ve bu dolayımlada Hırıstiyanlık-Pasifizm ve Anarşizm üzerine çalışmakta.Christian Anarchism: A Political Commentary on the Gospel (2010)”(Hırıstiyan Anarşizm: Gospel üzerine politik bir yorum) isimli kitaplaşmış doktoratezi veReligious Anarchism: New Perspectives (2009) “Dindar Anarşizm: Yeni Perspektifler” isimli Eylül 2008’de Loughborough Üniversitesinde gerçekleştirilmiş olan Panelde sunulan çeşitli dinler (hırıstiyan, Taoist, Zen budist ve Müslüman) den gelme düşünürlerin ve düşüncelerin toplandığı bir kitabın editörlüğünü yapmıştır. Anarşist Çalışmalar isimli akademik dergide makaleler yazmakta ve yayın kurulunda yer almaktadır.

Anarşist Çalışmalar Network’ün organize ettiği Panel’e katılmış, katkıda bulunmuş ve bu Panelin maksadının dindar Anarşistlerle diğer Anarşistler arasında bir bağlantı kurma çabası olduğunu işaret etmiştir.

Dindar anarşizmin gerek entelektüelleri ve gerekse yıllara dayanan geçmişlerinden hareketle varlıkları ve duruşları oldukça nettir ve anarşizmleri bir bakıma tartışmadan azadedir. Asıl alan İslam ve bizdeki İslam kavrayışının ne olup olmadığıdır. Evvela İslam’ın temel duruşlarından hareketle Anarşizm’le paylaştığı ortak paydalarına bakılmalıdır.

Alişan Şahin

alisansahin@hotmail.com

[1]1961 yılında Balıkesir’in Manyas ilçesine araştırma için giden Prof.Dr. Orhan Türkdoğan kocagöl civarında balıkçılıkla uğraşan ve Don Kazakları olarak çağrılan Rus asıllı Dukhabor mezhebine mensup bir grup insanın yaşadığını anlatır.( Prof.Dr. Orhan Türkdoğan, Alevi-Bektaşi Kimliği – Sosyo-Antropolojık Araştırma, s.35, Timaş yay. 1995)

Visits: 133

Exit mobile version