Nationalism and Culture adlı kitabında Rudolf Rocker, bir devletin olduğu her yerde insanın kültürel gelişimine engel konduğu ve dolayısıyla, siyasi entegrasyonun zayıf ve küçük gruplarla sınırlı olduğu her yerde de kültürel “ilerlemenin” gerçekleştiği hipotezi üzerinde durur. Rocker kültür derken çeşitli sanatları kastetmektedir: mimari, resim, müzik, edebiyat, felsefe. Ne yazık ki kültürel içeriğin sistematik bir analizini yapmakta ya da konuyu öznel bir seviyeden çıkarabilmekte başarısız olur. Roma edebiyatının veya diyelim Yunan heykelciliğinin değerine dair kişisel yargılar öne sürer. Açıkçası, nesnelliğe ulaşmanın zor olduğu bir alandır bu. Aynı derecede ciddi bir başka problem de Rocker’ın antik Yunan şehir devletlerini, ilk İspanyol komününü, 17. ve 18. yüzyıl Avrupa’sındaki küçük prenslikleri onaylayan bakış açısıdır.13 Devleti mi, yoksa sadece büyük devletleri mi eleştirdiği belli değildir. Durum ne olursa olsun, devletin kültürel gelişimi boğduğu argümanı büyüleyici bir sorudur, ama buna ikna edici bir cevap verirken kaçınılması gereken çok fazla tuzak vardır.
Rocker’ın sorusunun peşine uygun bir şekilde düşebilmek için devleti çok daha somut bir şekilde kavramsallaştırmamız gerekir ve her şeyden öte, farklı kültürlerdeki sanat formlarını değerlendirebileceğimiz nesnel bir teknik şarttır. Bu zorlu işin peşine düşmeye hiç niyetim yok. A. L. Kroeber, Configurations of Culture Growth adlı kitabında bu tarz bir işe kalkışır. Sanat formlarını değerlendirmez fakat dünyanın belli başlı uygarlıklarında çeşitli sanat ve bilimlerin yükseliş ve düşüşünün planını çizen işaretler olarak belli kişilerin isimlerini kullanır.
Amacı büyük bir uygarlıktan diğerine, zaman içinde entelektüel ve estetik çabaların gelişimindeki düzenlilikleri belirlemektir. Tekniği hiçbir şekilde kınamanın ötesine geçmez. Spengler veya Toynbee’nin aksine Kroeber vardığı sonuçlarda hiçbir tarihsel evren, hiçbir büyük örüntü bulamaz. İster doğal bilimlerde, isterse sanat veya felsefede olsun, belli konfigürasyonların doruk noktaları arasında hiçbir anlamlı ilişki göremez. Keza, belli bir sanattaki birikim ile tüm bir kültürel doruk arasında da herhangi bir ilişki yoktur. Bilimsel bir dalganın zirvesi, yazınsal bir dalgadan önce, sonra veya onunla birlikte gelebilir vb. Kültürler genelde bazı sanat ve bilimlerde zirveye varıp, diğerlerinde hiçbir parlak gelişme göstermezler. Rocker’a daha doğrudan bir yanıt olarak Kroeber, konfigürasyonlar ile bunların sonuçlarının, siyasi entegrasyonun kapsamlı varlığı ya da yokluğu gibi faktörlerle herhangi bir ilişki içinde olmadığını saptar. Hem Kroeber hem de Rocker sadece okur-yazar uygarlıklarla ilgilenirler. Rocker’ın diyelim bu kitapta tartışılan anarşik rejimlerdeki kültürel gelişmeleri, devleti olan diğerlerine kıyasla nasıl değerlendirmiş olabileceği düşündürücüdür.
Burada önemli bir nokta, böyle devletsiz toplumlarda kişisel yaratıcı ifadeyi gene de engelleyen çok sayıda baskıcı niteliğin bulunduğunu fark etmiş olmamızdır. Dahası, bu toplumlardaki özgürlük atmosferi ve bu toplumların kendi atmosferleri kültürel gelişim için yetersizdir. Özgürlük bir vakum içinde oluşmaz. Avustralyalı aborjin avcıların düşünmeye ve yaratmaya çok daha fazla zaman ayırabildikleri düşünülür, ama ortaya çıkan sonuç pek de etkileyici değildir. Özgürlük bir yana, kişi gerekli uyarıma ihtiyaç duyar. Bilgi birikimi hiç şüphesiz bu uyarım için iyi bir kaynaktır. Kişi daha fazla veri toplarken algılayışı da gelişir. Yeni bağlantıları ve ilişkileri görmeye başlar; daha büyük bir içgörüye ulaşır; yeni sezi ve önseziler ortaya çıkar. İşte uzmanlaşma yaratıcı bir atmosferin oluşmasında temel bir faktördür, zira aynı özel problemlerle uğraşan insanların fikir alışverişi yapmak, birlikte çalışmak ve birbirlerini esinlemek için bir araya gelmesine imkân tanır. Kişi çevresinde benzer ilgiye sahip olanlarla kolayca ve özgürce iletişim kurabiliyorsa, böyle esinler hızlanır. Tarihsel olarak işbölümündeki uzmanlaşmaya – âlimler veya sanatçılardan oluşan bir topluluğun kurulmasına – daima kentsel bir gelişimin ve aylak bir sınıfın ortaya çıkışının eşlik ettiğini artık söyleyebiliriz. Bu durum, anarşiye pek de yer olmayan tabakalı bir toplumu akla getirir.
Keşif ve kültürel gelişme için belli bir ölçüde kişisel özgürlüğün ve bireyselliğin şart olduğunu kimse inkâr edemez. Fakat kültürler arası analizler ve tarih bize Rocker’ın aksine, insanların birbirine hiç benzemeyen koşullarda yaratıcı olabildiğini söylemektedir. Elzem olan özgürlüğün derecesi oldukça değişkendir. Elbette ki hiç kimse çeşitli anarşik rejimlerin sırf devletleri olmadığı için sanatta daha büyük gelişmeler gösterdiğini iddia edemez.
13 Afrika’nın siyasi eliti modern ulus-devletler kurma ve Avrupalıları taklit etme itkisinde, arkaik anarşik unsurları gizleme ya da onları demokratik devletçiliğin tabirlerine dönüştürmeye heveslidir. Afrika’nın eski anarşik ademi-merkeziyetçiliği, onların elinde demokratik yönetim ve komünalizmin eski Afrika geleneğindeki bir örneği haline gelebilir.
Harold B. Barclay
Views: 34