Site icon İtaatsiz

28 Teknoloji Toplumu – Devlete Dair Yansımalar – Jacques Ellul

 “Hukuk, kendi geriliği tarafından radikal biçimde zayıflatılmaktadır. Sadece yasa yapmakla uğraşmamalı, modern tekniğin gerekli kıldığı yapılan bir nebze düzene koyabilecek hukuk ilkelerini de keşfetmeliyiz. Tüm geleneksel hukuk ilkeleri çöküyor. Örneğin, yasaların geçmişe yürümemesi ilkesi. Toplumumuzun özel bir kötülüğünden değil, bir sistem olmasından dolayı hukukun gerekli yenilikleri emmeye adapte olmamasından kaynaklanıyor bu. Uzun süre denenmiş, geleneksel bir tekniğin büyük toplumsal değişimine bir dirençtir bu.”

Devlet ile tekniğin buluşması nötr bir gerçek değildir. Çoğu insan için şaşırtıcı değildir bu ve devletin gücünde bir artıştan başka bir şey ifade etmez. İnsanlar, her şeyden önce, devletin işlevlerini mümkün olan en iyi şekilde ve en mücehhez biçimde yapmasının iyi bir şey olup olmadığını soruyorlar. Güçsüz, suçluları durdurmaktan aciz, gülünesi bir polis kuvvetinden başka bir şeyi olmayan devleti tanıdık. Teknik gelişmenin bu alandaki diğer tüm teknikleri harmanlaması, böylece de suçu kontrol atma alması iyi bir şeydir. Devlet tarafından istifade edildiğinde bu teknikler, düzeni kurmasını, belli özgürlükleri teminat altına almaşım, hatta belki de kendi siyasi kaderine hakim olmasını sağlar. Cari görüşlerin teknikle devlet buluşmasına yorumu budur. Böyle tavırların yüzeysel ve yersiz olduğuna inanıyorum. Şimdiki gelişme durumuyla teknik, belli bireylerin kontrolünde olduğu gibi, artık devletin kontrolü altındaki pasif bir araç olmaktan ibaret değildir. Şimdi mesele, eskimiş ilkeler yerine çağdaş gerçekleri incelediğimizde ne gördüğümüzdür.

Gelişme. Devletle tekniğin buluşmasının ilk sonucu, önceden özel ama şimdi kamusal olan yeni tekniklerle temasa geçmelerinden sonra devletin eski tekniklerinin tedrici dönüşümüdür. Özel ve kamusal teknikler arasında bir karşılaştırma yapıldığında özel tekniklerin mukayese kabul etmez biçimde daha verimli olduğu görülür. (Bunun belli nedenlerini belirtmiş bulunuyorum). Teknikler özel ellerde kaldığı müddetçe devletin çerçevesi dışında kalırlar. Ancak devlet kontrolü altına girdiklerinde, bu tekniklerin neden devletin geleneksel çerçevesi içine oturtulmadığı sorusu gündeme gelir. Fakat özel teknikler, farklı ihtiyaçlara cevap versinler diye yaratılmış gibidirler. Farklı boyutlan vardır; bu da bir sorun teşkil eder. Özel yöntemler, amaçlarıyla yakından bağlıdır; bu amaçlar da insani boyutları olan amaçlardır. Sonuçta da devletin çok daha geniş ihtiyaçlarına uyarlanamazlar. Ancak, özel teşebbüs devletinkilere eşit veya kimi zaman ondan büyük boyutlar üstlenmeye başladığında bu uyumsuzluk sona erer. Citroen ya da Bata gibi teşebbüslerin, devletin idaresiyle mukayese edilebilecek derecede büyük boyutları olduğu açıktır. Standard Oil, öylesine büyük bir uluslar arası büyüklüğe sahiptir ki şirketin uluslararası politikası bir devletinki gibidir. Insurance Trust’ın fînansal gücü, onun finans sistemiyle devletinki arasında bir paralellik kurulabilecek derecededir. Öyle görünüyor ki, belli bir kritik kitleyle başlayarak, sosyolojik ve teknik yasalar, özel ve kamu teşebbüsleri için özdeştir.

Lüksemburg ve San Marino gibi devletleri teknik çerçevenin dışında tutabiliriz. Belçika, Hollanda ve Danimarka gibi, kendilerini teknik talebe çabucak hazırlamayan ülkeleri de yatkında dışta tutmak zorunda kalabiliriz. Bu üçü, modern teknik sorunlara cevap verebilmek için şimdide bir araya gelmişlerdir. Genel olarak Avrupa ulusları siyasal egemenliği reddetmeye ve belli uzun vadeli teknik işlemleri (atom enerjisi alanındaki araştırma projeleri (1958), Sahra’nın kullanımı (1958), yapay bir uydunun fırlatılması (1960) gibi gerçekleştirmeye matuf kuruluşlar kurmaya zorlanıyorlar. Buna karşılık, teknik ilkeleri devletinkilerle özdeş olan büyük özel şirketleri teknik çerçeveye sokmalıyız. Gerçekten, genel olarak, devletin bu açıdan büyük şirketlerin gerisinde olduğu ve kendi idare, hukuk ve maliye sistemlerini büyük ticari ve sınai şirketlerinkine göre değiştirmeye, rasyonelleştirmeye zorlandığı söylenebilir. Hrant Pasdermaidjan’ın büyük kuruluşların yönetimi hakkındaki kitabında dile getirdiği husus budur. Yazar, verimli olacaklarsa tüm idarelerin -sivil veya askeri, devlet veya sanayi- özdeş organizasyon ilkelerine dayanmaları gerektiğini özellikle ortaya koyuyor. Bu ilkeler izlenmediği takdirde, idare, özel teşebbüs tarafından geçilmeye, geride bırakılmaya mahkumdur. Bu açıdan Fransa, dehşet derecede geridir. Çünkü bizim idari ve mali sistemimiz bundan bir asır önce dünyanın en iyisiydi. Bunu özenle sürdürmeye çalışırken, çıplak gerçek şudur ki belli teknikler çok daha sonuçlan temin edecektir. Sosyal Güvenlik gibi yeni ihdas edilmiş kurumlanınız bile, iyi bilinen teknik kurallarca yönlendirilmeyi reddediyor. İdari ve mali sistemlerin endüstriyel ve ticari tekniklerle çok çabuk buluştuğu (belki de çok çabuk -sosyal düzen teknik örgütlenmeyle aynı seviyede değilken) ileri ülkelerde durum böyle değildir.

İdarenin bu yeni organizasyonu, kısmen yeni bir idare tekniğinin oluşturulmasından, kısmen de makinenin tüm organizasyonlara girmesinden kaynaklanıyor. İkisi birbiriyle ilgilidir. Belirttiğim gibi, yalnızca makineleşme idari birimlerin yeniden organizasyonunu gerektirdiği için değil aynı zamanda makineleşme idarenin temel sorununu, yani kırtasiyeciliği çözdüğü için birbirlerine bağlıdırlar. Tüm organizasyonlar kırtasiyecilik üzerine kurulur. Muazzam hacmi ve karmaşıklığı yüzünden kırtasiyecilik insan kapasitesini aştığında kırtasiyeciliğin ne yapılması gerektiği sorusu gündeme gelir. Çözüm makinedir.

Bu makineleşmenin boyutu hakkında bir fikir elde etmek için iki genel ofis makinesi kategorisini (muhasebe ve istatistik) ele adalım. İlk kategori, yedi ana tipe ve onun alt bölümlerine aynlır. İkincisi, dört büyük tipe ve on dört türe aynlır. Bu makinelerin gerçekleştirdiği işlemler, idari yapıda değişiklikler yapılmasını içerir. Yani idari görevler, mekanik icaplara uymalıdır. Mas’a göre, “işlemler, mekanik organlara teslim edilebilecek homojen görev ve işlevlere bölünmediği takdirde yerine getirilemezler”. İşlemler, hedeflenen amacın bir fonksiyonu olarak döngüler halinde gruplanabilir. Ya da aynı teknik nitelikteki tüm işlemleri birleştiren tek bir görevde toplanabilir. Bu sonuncusuna “işlevsel gruplama” deniyor. Bu da, “performans işlevi”, “düzenleme işlevi”, “yorumlama işlevi” ve “kontrol işlevi”ne ayrılan bir idari yapı doğurur. Tüm bunların, geleneksel ofis tipinden ve mutat idari görevler bölümünden ne kadar farklı olduğu açıktır.

İdarede geçerli olan, maliyede de geçerlidir. Kontrolör ile muhasebecinin işlevlerinin ayrılması ve ödenen paraların kontrolü gibi kamu muhasebesinin geleneksel ilkeleri açık bir şekilde yerine getirilmiştir. Yirmi yıllık vaktinde ödenmemiş borçlan olan Cour des Comptes’in 1944 ve 1945’e ait sonuçlarım 1948’de çıkarabilmesi için muazzam bir çaba gerekiyordu. Bugün maliyenin rehber ilkesi güvenliğin hıza feda edilmesidir. Maliye artık 19. yüzyılda yaptığı gibi kuralı, kriteri ve gem vurmayı temsil etmiyor. Etkin bir genel politikanın aracına dönüşmüştür maliye. Teknik olarak geçerli bir karara asla bir engel oluşturmamalıdır. Bir gem, bir sınırlama olarak geleneksel rolü, özel teşebbüs taklit edilerek benimsenen yeni teknikler tarafından sorgulanabilir hale getirilmiştir.

Modem bir devletin finans rejimi, ticari ilişliklere hayli benzer. Muhasebe kurallan, delikli kart makinesi gibi makinelerin uygulanmasıyla değiştirilmiştir. Burada makinenin müdahalesi eski bir idari tekniği ortadan kaldırmaktadır. Belli bir esneklik gereklidir ama çeşitli nedenlerle katı olan devlet yapılarında da bu özellik nadiren bulunur. Özel girişimin bir sonucu olarak elzemleşmiş olan siyasal rejimlerin teknik gelişmelere uyarlanmasını devrimden başka bir şey sağlayamaz. Bu, söyleye geldiklerimin, yani siyasi motivasyonların teknik olgulara egemen olmayışının, bunun tersinin gererli oluşunun bir sonucundan ibarettir. Devlet, doktrinel nedenlerle genellikle kamu maliyesini kökten değiştiremez. Ancak teknik gelişme bu devrimi elzemleştirdiğinde devlet boyun eğmeye mecbur kalır.

Ordu, polis, idare ve maliye açısından bu durum açıktır, ama hukuk açısından belki yeterince açık değildir. Çağdaş hukukçuların göz önünde bulundurması gereken noktalardan biri budur, ama onlar çoğu kere kelime oyunlarıyla zamanlarım israf ediyorlar. Hukuk rejimi açıkçası teknik medeniyete uyarlanmış değildir. Verimsizliğinin ve çokça hor görülmesinin nedenlerinden biri budur. Hukuk, geleneksel toplumun bir işlevi gibi algılanmaktadır. Zamanın gerekli dönüşümünü gösterememiştir. İçeriği, üç yüzyıl önce neyse şimdi de aynı. Yalnızca birkaç parçalı dönüşüm (şirketler gibi) geçirmiş, başka da bir modernleşme çabası sarfedilmemiştir. Ne de biçim ve usuller içerikten daha fazla değişmiştir. Hukuk tekniği, bugün bizi çevreleyen tekniklere çok az etkilenmiştir. Etkilenmiş olsaydı, çok daha fazla hız ve esneklik kazanmış olurdu.

Hukukun bu önemiyle karşı karşıya kalan toplum karşı uca geçer, hukuk alanında zamanın ürünü olan her şeyi yönetime yükler. Teknik açıdan daha iyi adapte olmuş olan yönetim, alanını sürekli biçimde hukuk (ek vasiyet vasiyetnameler ve tekrar intikaller gibi kaybolmakta olan meseleler üzerine odaklanmış hukukun) aleyhine genişletir. Bu sonuncular ve hukukumuzun özel kaygısı olan tüm benzer meseleler, özel mülkiyete, siyasi istikrara ve hukuksal inceliğe dayalı bireyci bir toplumla ilgili meselelerdir.

Hukuk, kendi geriliği tarafından radikal biçimde zayıflatılmaktadır. Sadece yasa yapmakla uğraşmamalı, modern tekniğin gerekli kıldığı yapılan bir nebze düzene koyabilecek hukuk ilkelerini de keşfetmeliyiz. Tüm geleneksel hukuk ilkeleri çöküyor. Örneğin, yasaların geçmişe yürümemesi ilkesi. Toplumumuzun özel bir kötülüğünden değil, bir sistem olmasından dolayı hukukun gerekli yenilikleri emmeye adapte olmamasından kaynaklanıyor bu. Uzun süre denenmiş, geleneksel bir tekniğin büyük toplumsal değişimine bir dirençtir bu. Hukuk alanında da, diğer alanlann aksine, onu daha etkin kılacak bir özel tecrübe birikimi yoktur. Belirttiğim gibi, özel tecrübe, teknik devlet eline geçtiğinde bile onun ilerlemesinin temel kaynağı olmaya devam eder.

Bunun çarpıcı bir başka örneği de pedagoji alanında görülmekte. Devletin eğitimi millileştirip Cizvitlerin tekniğini benimsedikten sonra eğitim yöntemi istikrara kavuşturuldu. Fakat yüzyılın başma giden pedagoji hareketi, halen tüm yapıyı sorgulanır yapıyor. Eski yapı tutarlıydı ama psikologların, hekimlerin ve eğitimcilerin ortak keşifleri, giderek eğitim ortamına nüfuz eden bir yeni sistem doğurdu. Devlet, bu keşifler istikametinde seyrediyor. Henüz modern pedagoji ilkelerine uymayan ama özel kişilerin geliştirdiği bir yöntemin devlet bünyesine entegre edilmesinin ilk adımını temsil eden sözüm ona yeni sınıfları yarattı devlet. Bir kere daha, üç beş bireyi değil milyonları ilgilendiren işlemlerin büyüklüğünden kaynaklanan belli bir geriliği ve güçlükleri olan devletin geleneksel yöntemlerinin özel tekniklerin etkisiyle değiştirilmesine tanık olmaktayız.

Teknik Organizma. Devlete tekniklerin nüfuz etmesinin ikinci bir sonucu, bir bütün olarak devletin muazzam bir teknik organizmaya dönüşmesidir. Bu nedenle, belli sanayi tesislerinin devletleştirilmesi devleti bir sanayi “patronu” veya teknisyen yapmakla kalmaz, onu kendi organizasyon ve yönetim tekniklerini gözden geçirmeye de zorlar. Gerçekten, Büyük Britanya, Fransa ve hatta ABD’de devletin yeni endüstriyel kuruluşlarının boyutları, özel teşebbüsünkileri kat kat aşıyor. Yeni bir karakter taşıyan teknik büroların ve şimdiye kadar bilinmeyen ve gücün içsel olarak farklı seviyelerde yeniden dağıtımım amaçlayan organizasyon tiplerinin oluşumuna tanık oluyoruz. Kamuoyunun farkına varmadığı tüm bunlar, kuşkusuz devletin yapışma ilişkin yankılar uyandırmaktadır. Bunların etkileri önemlidir ama kendilerim yıllar sonra hissettirecektir. Bu değişikliklerin İngiltere’de Fransa’da olduğundan çok daha yaygın olduğu da eklenebilir.

Modern devletin uyguladığı tekniklerin tam boyutlarım anlayabilmek için, şimdiye kadar incelenen geleneksel alanın dışında kalan tekniklerin şu sıralamasını ele alalım:

♦             Her çeşit sanayi ve ticaret teknikleri (çok daha artan ölçüde patron-devlet haline gelen devlet).

♦             Sosyal güvenlik, aile tahsisleri ve devletleştirilmiş bankalar dahil sigorta ve bankacılık teknikleri.

♦             Tüm hizmetler arasındaki koordinasyon komisyonlarım da içeren organizasyon teknikleri.

♦             Propaganda hizmetleri, mesleki rehberlik ve psiko teknikler dahil psikoloji teknikleri.

♦             Radyo, televizyon, aşağı yukan resmi nitelikteki sinema sanayi, şehir planlama ve kontrollü turizm de dahil sanat teknikleri.

♦             Çeşitli bilimsel araştırma merkezlerini de kapsayan bilimsel teknikler.

♦             Genel ekonomik planlama, ulaşım planlaması ve şehir planlamasını içeren ve keyfî amaçlara sahip planlama teknikleri.

♦             Damızlık İnsan çiftlikleri, ötenazi, zorunlu aşılama ve tıbbi kontrol, ve sosyal yardımı içeren ve az rastlanır olsa da şimdiden bir realite olan biyolojik teknikler.

♦             Sosyolojik teknikler -kitlelerin yönetimi ve kamuoyunun incelenmesi için.

Bunların her biri, çeşitli alt teknikleri, karmaşık mekanizmaları ve uzmanlık yöntemlerini ihtiva eder. Gerekli olduğunda uygulayan devletin kendisi artık teknik nitelikli olmanın dışında bir şey olamaz. Bu idari büyümenin ve devlet faaliyetlerindeki artış karşısında dehşete düşen, sözgelimi çok sayıda memur çalıştırdığı için sosyal güvenliği eleştiren ve liberalizme geri dönüşün bu büyümeyi bastıracağını öne süren kişiler, bunu yaparken, modem zamanların gelişimini anlamamış olduklannı göstermektedirler.

Devlet adına bir bilinçli tercih, bir teorik karar tekniklerin büyümesini getirmemiştir. Bunun nedenleri, kişisel veya kolektif olandan bağımsızdı. Modem devlet, bir işadamının telefon veya otomobilsiz yapamaması gibi, teknikler olmadan devletlik yapamaz. İşadamı, bu araçları, gelişmeye özel bir aşkı olduğu için kullanıyor değildir. Devlet de, sosyalist olduğu için propagandayı veya planlamayı kullanıyor değil. Koşullar öyledir ki devlet, olduğundan başka olamaz. Sadece o tekniklere değil, teknikler de ona ihtiyaç gösterir. Bir şans veya bilinçli irade meselesi değildir bu; daha ziyade, teknik aygıtın kendisini oldukça küçük ve zayıf bir “beyin” etrafında hissettiren bir acil durumdur. Devletin arkasındaki itici güç, devlet aygıtıyla orantılı gelişmez. Bu itici güç (teolojik yorumlar bir yana) insandır. İnsan da, teknik organizasyonunun merkezinde olduğunda, makineler içinde kaybolan basit bir vatandaşken olduğundan daha fazla iş görme kapasitesine sahip değildir. Bir başka deyişle, politikacı, devletin hizmetinde olan tekniklerin büyüklüğü tarafından azınlık statüsüne indirgenmektedir. Devlet, artık Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı veya Temsilciler Meclisinin Başkam değildir. Ne de çok güçlü belli bakanları olan bir diktatördür. Modem dünyanın teknikleri toplamım işleme sokan ve artan bir karmaşıklığa sahip bir organizasyondur. Teorik olarak politikacılarımız mekanizmamın merkezindedir ama aslında tedricen mekanizma tarafından elimine edilmektedir. Devlet adamlarımız, makinelerin kifayetsiz müttefikleridir. Tüm parçalan ve teknikleriyle makinelerin, devlet adamları olmadan da aynı derece iyi işledikleri görülüyor. Devlet makinesi elbette henüz iyi ayarlanmamıştır, ama daha işin başındayız ve ayan, dışarıdan hiçbir etkiyi hoş görmeyeceği izlenimini yanlış anlamaya mahal bırakmayacak şekilde şimdiden verecek kadar da iyidir.

Siyasal faktörün başat olması gerektiğine inananlar bulunduğunu biliyorum. Bu kişiler, belli teknikleri dışlayıp diğerlerini koruyarak politik nedenlerle teknik organizasyonu değişikliğe uğratan Stalin gibilerinin egemen otoritesini örnek gösterecektir. Kimisi ise, teknik nedenlerle değil de doktriner nedenlerle uygulanan Hitler’in otoritesine göndermede bulunacaktır. Bu örneklerde ve başka pek çok örnekte, politikacılar teknik mekanizmayı zorlayan ve belirleyen gerçek politik kararlan veriyor gibi gelir. Bu doğru olsaydı, devlet esasen teknik olamazdı. Fakat görüntüye aldanmamalıyız. Gabriel Ardant, verimlilik arayışının bugün devlet yönetimi ve hizmetlerinin yasası olduğunu göstermektedir. Tamamen idari tekniğin temel hedef olmadığı yerde yönetim artık mümkün değildir. Bir iki devlet hizmetini geliştirmek ya da izole yeni organizmalar oluşturmak yeterli değildir. Tüm yapı ve metodoloji dikkate alınmalıdır. Bu süreçte politikacının pek önemi yoktur.

Views: 34

Exit mobile version