52 Teknoloji Toplumu – Kitle İnsanı – Jacques Ellul

0
1505

Kitle İnsanı

Modern toplum bir kitle toplumuna doğru seyrediyor, fakat insanoğlu bu yeni biçime hâlâ tamamen adapte olmuş değil. İnsani tekniklerin amacı insanı savunmaktır. İlk savunma hattı da yaşabilecek durumda olmasıdır. Eğer bu teknikleri onu 20. yüzyıl bireyselciliğinde (ki bu da ideal bir durum değildir) güçlendirirse, bir yanda toplumun maddi yapıları, toplumsal kurumlar ve üretim güçleri, öbür yandan da insanın kişisel eğilimleri arasındaki çatışmayı artırırlar sadece. Tekniğin insanın bireyselliğini gerçekten savunabileceğini öngörür bu. Ancak böyle bir aksama teknik açıdan imkansızdır, çünkü insan için desteklenemez düzensizlikler gerektirecektir. Bu nedenle, insani teknikler, insanı kitleye adapte ettirmelidir. Bu teknikler, ayrıca, kendilerine bağımlı oldukları diğer maddi tekniklerle uyuşmamaya devam eder. İnsanı kitle insanı yapmaya, o zamana dek normal insanlık tipi sayılan şeye bir son vermeye katkıda bulunmalıdır. Ortaya çıkacak tip ve kaybolacak tip, gelecekteki bir çalışmanın konusu olacaktır. Şimdilik insani tekniklerimizin kitle insanını yaratacak somut eğilimlerini yerleştirmek yeterlidir.

Maddi teknikler genellikle, büyük ölçüde gayri ihtiyari bir süreçle kolektif bir biçim doğurur. Fakat kimi zaman gönüllüdür. Teknik verilerle mutabık olan teknisyen bir kolektiviteyi daha yüksek bir biçim olarak değerlendirebilir. Örneğin, psikolojik kolektivizasyon alanında hem gayri ihtiyari hem de gönüllü eylem gözlemlenir. Bu gayri ihtiyari ve bir anlama otomatik adaptasyonu ortaya çıkaran araçları göstermiştim -mesela eğlence konusunu ele alırken. Gayri ihtiyari psikolojik kolektivizasyonun bir başka çarpıcı örneğine daha değineceğim. O da reklamcılıktır. Reklamın temel amacı, belirli bir yaşam biçiminin oluşturulmasıdır. Burada bireyi rasyonel olarak ikna etmek, ona belli bir yaşam anlayışını yerleştirmekten çok daha az önemlidir. Reklamcı tarafından satışa sunulan nesne, doğal olarak, bu yaşam biçiminin gerçekleşmesi için vazgeçilmez niteliktedir. Artık, reklamı yapılan nesnelerin hepsi aynı teknik gelişmenin sonucudur ve kültürel açıdan hepsi özdeş türdendir. Bu yüzden, bu nesnelerin vazgeçilmez olduğunu kanıtlamaya çalışan reklamlar, aynı dünya, gelişme ve insan -kısaca hayat- anlayışına gönderme yapar. Bir kere daha, tüm yerel ve tesadüfi farklılıklara tamamen kayıtız bir olguyla karşı karşıyayız. Gerçekten Amerikan, Sovyet ve Nazi reklamları ilham kaynaklarında birbirine benzer. Tüm yüzeysel doktrin farklılıklarına rağmen aynı hayat anlayışım ifade ederler. Sovyetler Birliği, teknik reklam sistemini açıkça uzunca bir dönem şiddetle reddetmenin ardından daha somaları vazgeçilmez buldu.

Etkili olması gereken yoğun bir psikolojik araştırmaya dayanan reklam, teknik yaşam biçimini “yutturabilir”. Verili bir malı alan herkes bu yaşam biçimine katılır. Reklamın zorlayıcı gücüne kapılmakla da gayri ihtiyari ve bilinçsiz olarak reklamın psikolojik çerçevesine girer. Reklamcılığın büyük amaçlarından biri de ihtiyaç yaratmaktır. Fakat bu, ancak bu araçların insanın kabul ettiği hayat idealine denk düşmesiyle mümkün olur. Reklamın sunduğu yaşam biçimi, insanın belirli kolay ve basit eğilimlerine işaret etmesi ve hayatı biçimlendirip bilgilendirecek hiçbir manevi değerin olmadığı bir hayatı göstermesi açısından çok daha zorlayıcı hale gelir. İnsanlar reklamın yarattığı ihtiyaçlara tepki verdiğinde, reklamın hayat idealine uyuyorlar. Bu durum, örneğin hijyen ve kokteyllerin hızla gelişimini açıklıyor. Reklamın icadından önce hiç kimse sırf temizlik uğruna temiz olma ihtiyacını hissetmiyordu. Reklamda kullanılan modellerin (örneğin İnek Elsie’nin) ideal bir tipi temsil ettikleri ve ideallikleri ölçüsünde ikna edici oldukları açıktır. Bunun gibi reklamların dayandığı insani eğilimler, son derece basit olabilir, ama yine de büyük ölçüde modern hayatımızın seviyesini temsil eder. Reklam, hep istediğimiz ideali bize sunar -o ideal kesinlikle kahramanca bir yaşam biçimi değildir.

Reklam, psikolojik kolektivizasyon yaratma görevini, bireyi teknik dünyasıyla tanıştırmak amacıyla belli insani eğilimleri harekete geçirmek suretiyle yapar. Reklam, bu eğilimleri ideale, mutlak sınıra da taşır. Diğer tüm insani eğilimleri önemsemeyerek başarır bunu. Sözgelimi herkese kendi beden sağlığıyla ilgilidir; ama ona süpermeni bir gösterin, süpermen olmak onun hedefi olur. Buna ilaveten, reklam, o zamana dek bıktırıcı bir şekilde gerçekleştirilmeme eğilimi taşıyan maddi arzuları gerçekleştirme araçlarını da sunar insana. Bu üç yolla, psikolojik kolektivizm vücuda getirilir. Reklam herkesi, en azından ezici çoğunluğu etkilemelidir. Hedefi, kitleleri satın almaya ikna etmektir. Bu nedenle reklamı genel psikolojik yasalara dayandırmak gerekir. Bu yasalar da daha sonra reklam tarafından tek yanlı olarak geliştirilmelidir. Kaçınılmaz sonuç, kitle insanının yaratılmasıdır. En değişken ürünlerinin reklamları yoğun olduğu için yeni bir insan tipi -kesin ve genel- kendini gösterir. İnsanların açıkça reklamın idealiyle özdeşleşme eğilimi taşıdığı Amerika’yı incelemek suretiyle bu yeni insan tipi hakkında genel bir izlenime sahip olabiliriz. Amerika’da reklam genel bir popüler kabul görmüştür; Amerikan yaşam biçimi de reklam tarafından biçimlendirilir.

Kitle insanının yaratılmasına yol açan gayri ihtiyari psikolojik faaliyetin yanı sıra aynı hedefe varmada kullanılabilecek belirli bilinçli araçlar da vardır. Bu bağlamdaki bilinçli nitelemesini yanlış anlamamalıyız. Tercih derecesi çok küçüktür. Süreç etkin biçimde maddi teknikler ile onların ortaya çıkardığı inançlarca belirlenir. Bununla birlikte, bilinçli yapılan bu eylem psikolojik kolektivizasyona yönelik olup, reklam tekniklerinin aksine doğrudan bir etki uygular. İkili bir temeli ve ikili bir yönelişi vardır ve bir sonraki bölümde tartışacağım grup entegrasyonu ve bütünlüğü kavramlarına odaklanır.

Şu ana kadar insani teknikleri tartışırken insanın mutluluğunu veya hiç değilse dengesini gözeterek ancak onun adaptasyon ihtiyacını ele aldık. Burada da bir rol oynuyor bu. Örneğin, toplumumuzda bireyin sükuneti ancak bilinçli bir sürü halinde yaşayabileceği gösterilebilir. Bu durum, sadece “birlikten kuvvet doğar” ve “kişinin kendi kaderini kitle içinde unutması” meselesini içermekle kalmaz, aynı zamanda, toplumsal tehlikelere yeterli çözümleri uygulamadaki açık ihtiyacın kabulünü de içerir. Bizim kültürümüzde grubuna uyum gösteremeyen kişi yeterince direnç gösteremez. Örneğin, Lewin’in anti-Semitizmle ilgili çalışmaları, kolektif psikolojileriyle Siyonist grupların baskılara, bireyci bir zihniyeti korumuş örgütlenmemiş Yahudilerden daha iyi katlanabildiklerini gösteriyor.

Kişiye hayatta kalma ve hatta mutlu olma şansı veren bu tür bir bilinçli psikolojik adaptasyonun yararlı etkiler doğuracağı yadsınamaz. Çok fazla kişisel sorumluluk kaybetmesine rağmen, birey, karşılığında, grubun öteki üyeleriyle ilişkilerinde bir işbirliği ruhu ve belli bir özsaygı kazanır. Bunlar belirgin biçimde kolektivist erdemlerdir, ama ihmal edilemezler. Kitle insanının kolektivitesinde kişiye belli bir insan onuru sağlarlar. İnsani tekniklerin “hümanistik” eğilimleri üzerinde ısrar etmeme ve insanın mutlu olmak üzere adapte edilmesi gerektiği önermesiyle başlayarak bu tekniklerin gerekliliğini ve diğer tüm tekniklerle karşılıklı etkileşimlerini göstermeye çalışmama rağmen benim tavrım kararlı biçimde iyimser olmuştur. Teknik uygulamaların ve teknisyenlerin niyetlerinin insanın iyiliğine duyulan bir kaygıya bağlı kılındığını varsaydım. İnsani tekniklerin arka planını araştırdığımda da en lehte konumdan, yani bütüncül hümanizmin (ki insani tekniklerin temeli olduğu iddia edilir) konumundan yola çıkarak ilerledim.

Ancak daha zorlayıcı gerçekler var. Psikolojik kolektivizasyona doğru eğilimin amacı insanın refahı değildir. O da insanı kullanmak için tasarlanmıştır. Bugünün dünyasında psikolojik kolektivizasyon, teknik eylemin mutlaka aranılan şartıdır. Munson diyor ki : “Askerlerin moralini yükseltmekle onların verimliliklerini artırmaya, mecburi itaatin yerine hevesli öz disiplini geçirmeye, iradelerini ve dikkatlerini harekete geçirmeye çalışıyoruz. Kısacası, başarının peşindeyiz”. Munson burada bize bu çeşit psikolojik eylemin ana tanımını sunuyor: İnsan, sınırlamayla değil de rızayla hareket ettiği zaman verimlilik artar. O halde mesele, kendi serbest iradesiyle vermeyeceği için bireyin derinliği psikolojisi yoluyla yapay olarak elde etmelidir. Fakat rıza gösterme kararı kendiliğinden bir görünüm almalıdır. “İyi niyetten” bahseden tüm laflara rağmen insana birlikte yaşayacağı bir ideal veya inanç kazandırmaktan bahseden herkes, tekniğin yükselişine katkıda bulunuyor. “İdeal”, amacı insanın teknik kültür çerçevesinde yaratılan, desteklenemez bir durumu desteklemesini sağlamak olan bir teknik araç vasıtasıyla ideal olmaktadır. Bu tavır, hümanistik davranışın antitezi değildir. İkisi iç içe geçmiştir, ayırmaya çalışmak tamamen yapay bir çabadır.

Teknik ortamdaki insan faaliyeti bu ortama karşılık gelmeli ve kolektif olmalıdır. Belirlenmiş refleks düzenine ait olmalıdır. Tam insani disiplin teknik gerekliliğe cevap vermelidir. Teknik ortam da tüm insanları ilgilendirir; bir avuç insanı değil, toplumun bütünü böyle şekillenecektir. Refleks kolektif bir refleks olmalıdır. Munson’un dediği gibi, “Barış zamanında moral yükseltme, birlikler arasında, onları savaş zamanının her psikolojik heyecanına açık yapan o zihinsel alma eğilimini yaratma amacını taşır”. Ve bu “alma eğilimi”, teknik kültürdeki öteki her insani gruba, özellikle de işçi kitlelerine aşılanmalıdır.

Psikolojik şekillendirme kolektiviteyi öngörür, çünkü insan kitleleri telkinlere bireylerden daha açıktır. Telkin de, gördüğümüz gibi, psikolojik alandaki en önemli silahlardan biridir. Tekniğin empoze ettiği manevi kategorilerden kaynaklanır ve ancak kitleler tek bir kafa yapısına sahipse ve karşıt akımların biçimlenmesine izin verilmezse mümkündür. Psikolojik verimliliğin koşulları, önce grup entegrasyonu, sonra da grup ittifakıdır. (Daha büyük bir ölçekte belirli bir çeşitliliğin olmayacağı anlamına gelmiyor bu). Yerine getirilecek kesin bir işlevi olan belirli bir gruptan -örneğin bir siyasi partiden, ordudan ve sanayi tesisinden- bahsediyorum. Psikolojik yöntemlerin amacı, anormal bireyleri ve parçalanma eğilimlerini nötralize etmek ya da elemektir. Eşzamanlı olarak, kolektivizasyon eğilimi, muhtemel bir ihtilaf virüsüne karşı çevreye “bağışıklık kazandırmak” için güçlendirilir. Maddi tekniklerle yakın işbirliği içindeki psikolojik teknikler nihayet bütünlüğü oluşturmada başarılı olduklarında, mümkün olan tüm çeşitlilik ortadan kalkmış ve insan ırkı, bir tam ve inasyonel dayanışma blokuna dönüşmüş olacaktır.

Visits: 226

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz