Simdi de insani teknikleri doğrudan ilgilendirmedikleri için değil, fakat sonuçlarının belirli bir kısmı dolayısıyla belki de idrak etmesi en zor teknik olguları ele alacağız.
İnsanoğlunun muktedir olduğu teknik gelişmelere manevi direnişin olağanüstü gücünü kabul etmek istemedikleri veya kabul edemedikleri için şüphecilerin teknik toplumun doğasını anlayamadıkları şeklinde bir itiraz sık sık dile getirilir. İnsani özgürlüğün, şüphecilerin kapalı ilan ettikleri bir dünyada her yerde kendini ortaya koyduğu söyleniyor. Bunun kanıtı olarak edebi ve müzikal biçimler büyülü şeyler gibi yardıma çağrılır. Soyut resim, sürrealizm, caz; “erotizm” gibi etikal biçimler ile “angajman siyaseti”nin insani özgürlüğün üstünlüğünün ve toplumdaki iradenin tezahürleri olduğu söylenir. Elbette hiç kimse, bu olguların şu anın teknik niteliğiyle yalandan ilgili olduğunu reddetmiyor. Mesele, nasıl yorumlanacaklarıdır. İnsanın, gücü henüz bilinmeyen bir ruhi güce sahip olduğu doğrudur. Tutku ve şiddet patlamalarına muktedirdir insan. Cinsellik, maneviyat ve hissiyat kapasitesi şeklinde özetlenebilecek olan hayati enerji kaynakları zayıflatılmış görünmüyor.
Ancak bu güçlerin kendilerini ileri sürdükleri her seferinde tekniğin kendilerini çevrelediği, yerelleştirdiği bir demir halkaya fırlatılırlar. Bundan başka, teknik, insana saldırır, zindelik kaynaklarını zayıflatır, gizemini alır. Belli insani tekniklerin amaçlarından birinin insanı gizeminden mahrum bırakmak olduğunu gördük. İnsan da, tekniğin saldırısına içgüdüsel ve ruhi olarak tepki vermelidir, veriyor da. Henry Miller acı feryadını modern dünyaya haykırdığı zaman temel erotizmi yoluyla insanın en ilkel içgüdülerine hitap ediyor. Amerikan zencisi hâlâ bir köleyken, caz umutsuzluktan ve zincirlerden kurtuluş demekti. Ancak, erotizm ve cazın teknik saldırganlığa amaçlı bir tepki oldukları tartışılabilir. Bu meseleleri, tümüyle sözel bir idealizme hitap ederek çözemeyiz.
Caz, günümüzün en otantik insani protestolarından biridir. Kökenine bir inelim cazın. Zenciler umutsuzca köleleştirilmişlerdi. Zorla çalıştırılmalarının, cezalandırılmalarının, nefretlerinin ve bastırılmış isyanlarının hikayesi sıkça anlatıldı. Santo Domingo’nun korkunç siyah imparatoru artık bir rüyadan öte bir şey değildi. Uçtaki zenciler şarkıları keşfetti. Onların inanç ihtiyaçlarına da cevap veriyordu. Müzik onlar için bir kere o anın umutsuzluğunu ve Tanrıda kurtuluş umudunu temsil ediyordu. Çılgınlıkta zirveye ulaşması, kurtuluşu getirdi, ama sadece afyon ve alkolün diğerleri için getirdiği gibi. Marks’ın 19. yüzyıl dininin Avrupa kitlelerinin afyonu olduğu şeklindeki meşhur sözü, zenci kölelerin cazına aynen uygulanabilir. Cazda gerçek bir sanat biçimi yarattılar. Fakat onunla birlikte özgürlüğün tüm kapılarını da kapattılar. Caz, zencileri köleliklerine daha bir hapsetti. Somurtkan bir keyif aldılar ondan. Bu köle müziğinin modern dünyanın müziğine dönüşmesi oldukça önemlidir.
Tüm içgüdüler (seks, tabiata, anıtlara ve denize tutku, sosyal ve siyasal eylem tutkusu) bugün her zaman olduğundan daha dizginsiz görünüyor. Bu güçlerin bu derece açık ve otoriter oldukları çok fazla tarihsel dönem olmuş olamaz. Ne değerleri olursa olsun bunları reddetmek istemediğimi tekrarlayayım. Şehirde yaşayanlar için kırsala gitmek iyidir. Belirgin bir erotizmin geleneksel katı ahlakı yıkması da iyidir. Sürrealizm gibi hareketler sayesinde şiirin bir kez daha anlamlı hale gelmesi de öyle. Ancak en derin insani tutkuları ifade eden bu olgular, aynı zamanda tümüyle zararsız hale de gelmişlerdir. Hiçbir şeyi sorgulamıyor, kimseyi korkutmuyor. Behemoth rahat edebilir. Ne Henry Miller’in erotizmi ne de Andre Breton’un sürrealizmi insanı tüketmekten alıkoyabilir. Bu hareketler saf formülasyonlardır, saf İfadelerdir. Meşhur “saf sürrealist hareketi” hiç kimse yapabilmiş değildir. Miller’in etiğindeki ve Boris Vian’ın ve diğerlerinin romanlarındaki kendine özgü devrime gelince, normal bir insan için bunların tüm anlamı, geneleve davetten başka bir şey değildir, ki hiçbir zaman devrimci nitelikte veya özgürlüğün kendini öne sürmesi olarak sayılmamış birşeydir bu. Gerilemekte olan bir orta sınıf ahlakına saldırmanın bir zararı yoktur. Takibatların, tutuklamaların ve mahkemelerin “siyah” yazarlara yöneltilmiş olduğu doğrudur. Fakat ben, bu küçük skandalların birlikte getirdiği muntazam faydalara işaret etmek istiyorum. Yazar- kasaya şen şakrak şarkı söyleten bir eylemin devrimci değerine inanmakta bir şekilde güçlük çekiyorum.
Benzer bir nedenle, “angajman siyaseti” yozlaştırılmakta. Monolitik siyasal partiler, fosilleşmiş sıradan kimselerden (kendilerini taşıyan araba süratle gittiği için, özel herhangi bir faaliyet gösterdikleri veya özgürlüğe bir darbe vurdukları pek düşünülmeyen kimselerden) ve oy ve para peşinde koşan parti aydınlarıyla yöneticilerinden oluşur. Adeta, bir Milli Piyango talihlisine şehit gözüyle bakılması gibi bir şey bu.
Bir de modern doğa tutkusu var. Geyik peşinde olanlar borsacılar değilse, düzenli biçimde ve kendilerine söylendiği şekilde dışarıda kamp yapan beyinsiz konformistler güruhudur. Hiçbir şekilde bir girişim veya eksantriklik yoktur. Kısacası, insan doğasının yüce güçleri eğlence uğruna harekete geçirilmekte. Eskiden kentin savaşçılarını silaha çağıran katedral kulesindeki büyük çan, yabancı turistleri eğlendirmek için çalınmakta. Bu noktada, bahsede geldiğimiz sosyal güçleri derinlemesine analiz etmeyeceğim. Uyandırılan güçler ile son ürünlerin berbat sıradanlığı arasındaki, örneğin Andre Breton’un iddialarıyla ortaya çıkan sonuçlar arasındaki kontrastı göstermek yeterlidir. En derin insani tutkuları olanlar, pek çok farklı nedenden kaynaklanıyor. Bizi burada tek ilgilendiren, bu manevi hareketlerin tümüyle teknik dünyayla sınırlı olduğu gerçeğidir. Burada, ikinci bölümde derinlemesine tarif edilen olgunun, tekniğin bugünkü toplumun bütünlüğünü kuşattığı olgusunun bir başka örneği sözkonusudur. Şişedeki bir sinek gibi yakalanmıştır insan. Kültür, özgürlük ve yaratıcı çabaya yönelik girişimler, tekniğin dosya dolabında başlıklardan başka bir şeye dönüşmemiştir.
Views: 175