İstanbul’un Mutenalaştırılması ve Kentsel Dönüşüm – Alişan Şahin

0
4057
Soylulaştırma yeni sömürgeciliktir

Gentrification [Mutenalaştırma, soylulaştırma, kentsel süzülme]: Türkçe’de kentsel süzülme ya da seçkinleştirme ve kimi yerlerde soylulaştırma, mutenalaşırma olarak karşılık bulan bir kavram gentrification.

Kavram yüksek gelirli ve profesyonel insanların şehrin merkezindeki tarihi ve değerli alanlara yerleşmek için yatırım yapmasını ve o alanda yoksul ve az gelirli insanların doğal olarak şehrin başka yerlerine sürülmesini ya da gelirleriyle orantılı olarak şehrin periferisinde oluşan daha ucuz alanlarda yaşamalarına (ya da aslında yaşamamalarına) imkân tanıyan ve bir bakıma şehrin “temizlenmesini” ifade eden bir kavram.

Şehrin merkezinin ya da tarihi alanlarının şehrin yoksullarından ve az gelirlilerinden ayıklanmasının yöntemlerinden biri o alanda ev ve kira fiyatlarının artması/arttırılması, alışveriş mekanlarındaki fiyatların şehrin diğer yerlerindeki fiyatlardan oldukça yüksek olması ve bölgenin az gelirli insanların yaşayacağı gelir seviyesinden daha yükseklerde fiyatlara sahip olmasıdır.

Dediğimiz gibi ev fiyatları ve kiraları ise olduğunun oldukça üstünde bir fiyatta olmak durumundadır.

Mutenalaştırılan Alanlar

Bu durum elbette var olan toplumsal ortam ve kültürün dağılmasına da neden olur. İstanbul’da buna uygun, kentsel süzülme de denebilecek çalışmalar tarih sırasına göre:

1980’de: Boğaziçi (Arnavutköy, Ortaköy, Kuzguncuk)

1990’da: Beyoğlu (Cihangir, Galata, Asmalı Mescit)

2000’de: Haliç (Fener, Balat)

2000- : Süleymaniye, Tarlabaşı, Tophane, Sulukule, Beyoğlu, Taksim ve İstanbul’un bir çok semt ve bölgesini de kapsamaktadır.

Tepkiler

Şehrin yoksullarının bu uygulamalara karşı tepkileri de kimi zamanlar açığa çıkmıştır.

1730 ailenin Küçükçekmece’ye bağlı Ayazma’dan Bezirgânbahçe’deki TOKİ konutlarına yollandığını ve gitmek istemeyen 18 ailenin ikinci dalga istimlakle oradan çıkarıldıklarını ve bu ailelerin yıllarca bu karara direndiklerini biliyoruz.

Diğer örnek ise Sulukule. Sulukule’de yaşayan yüzlerce aile orada yaşamaları için  Taşoluk’a götürüldü. Sulukule ile Taşoluk arasında oldukça büyük farklılıklar var. Taşoluk’a götürülenlerden biri duygularını şu kelimelerle ifade etmiş: “Kendimi tenekenin içinde yaşıyor hissediyorum.” Bu örnekleri insanlar arasında doğal olarak oluşmuş olan doku ve ilişkinin parçalanması ve dağılmasına neden olduğu için vermekteyim. Bu projenin ve büyük çapta olan bu projelerin uygulama açısından cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan millet yaratma için nüfus mübadeleleri ve iskan politikalarından bir farkı yoktur.

Mutenalaştırma projelerinin uygulanmasına karşı tepkiler doğallığıyla oluşmaktadır: burada gösterebileceğimiz örnek olaylardan biri hatırlanacağı gibi, Tophane’de açılan bir sanat galerisine mahalle esnafının ve insanının gösterdiği tepkidir. Medya olayı alkolden kaynaklı ve önemsiz bir olay olarak verse dahi meselenin bir kültür çatışması olarak vuku bulduğu ve mutenalaştırmayla alakalı olduğu sarihtir.

Ha keza Emek Sineması’nın yıkılıp yerine yeni bir bina yapılması ve ondan çok önceleri Cezayir Sokağı’nın Fransız usulü “batılı” bir şekilde dizayn edilmesi ve Cezayir Sokağı’na Fransız Sokağı ismi verilmesi ve çevrede bulunan alt kültürden gelen köy kökenli ve gecekonduda yaşama kültürüne aşina insanların gelecekleri mekanların azaltılmaya başlanması anlamına gelmektedir ve bu projelerin bir ürünüdür.

Tarihi

Aslına bakılırsa bu projenin uygulanmaya başlaması oldukça uzun bir süredir devam etmektedir. İstanbul Belediye Başkanlığının Bedrettin Dalan’ca yürütüldüğü yıllarda Refik Saydam Caddesi’nden Tarlabaşı Bulvarı’na kadar olan binaların yıkılması ve orada bulunan tüm metruk ve tarihi binaların yıkılması süreci bu projenin yolunu açmıştı ve bu süreç aynı şekilde bugün daha da projelendirilmiş olarak devam ediyor.

Zamanında bölgeyi pavyonlardan ve yeraltı dünyasının faaliyet gösterdiği alanlardan kurtaran ve oraya yığılmaya fazlaca tepki göstermeyen insanların çoğu şu anda bu bölgede bar ve çeşitli işletmelerin sahibi konumunda. Bölgenin mutenalaştırılması ve soylulaştırılması süreci aslında orta sınıf özlemine sahip, orta sınıflaşma çabası içinde olan insanlar vasıtasıyla başlamıştır dersek yanlış yapmış olmayız.

İstanbul 2023 vizyonu olarak formüle edilmiş ve kentin politik gündemine 1999’a giren proje olan Büyük Kentsel Dönüşüm Projeleri Post-endüstriyel Global kentin rekabete dayalı stratejilerini kucaklamaya hazırlanıyordu. Buna göre ulaşım ve teknoloji alt yapılarını tamamlaması gerekiyor ve emek ve tüketimi bölümlemek için uluslararası rekabette Avrupa’ya açılan ve şehrin konumlanışında ticaret fuarları, ileri teknoloji merkezleri, spor, turizm, toplantı ve uluslararası prestije sahip yapıları olan bir şehir arzu edilmekteydi.

1999’daki bu program depremden dolayı akamete uğramıştı ve AKP iktidara geldiği andan itibaren Belediyeye yol gösteren bir acenda işlevini gördü. Bugün de bu programın yeniden gözden geçirilerek uygulanmasına devam edilmektedir.

Bugün Beyoğlu esnafı ismiyle Gezi Parkı’nda AVM yapılmasına karşı direnen esnafın büyük bir kısmının bu mutenalaştırılmadan payı yoktur diyemeyiz. Oranın cazip bir yer haline gelmesine ve konut kira ve fiyatlarının artmasına vesile teşkil eden temel etmen orada bulunan “batakhane”lerin kovulması ve ora esnafının buna destek olmasıdır.[1]

Farklı Mutenalaştırma Halleri

Mutenalaştırmanın ya da soylulaştırmanın iki boyutu söz konusu. İlki yerleşim yerlerinin mutenalatırılması, ikincisi de mahallin ticari olarak mutenalaştırılması. Bunlar genellikle el ele gider. Mesala Cihangir’in yerleşim yeri olarak mutenalaştırılması ile Galata ve Asmalımescit’in ticari olarak mutenalaştrılması eşsüremli olmuştur.

Bunla beraber mutenalaştırmanın resmi devlet politikası olarak uygulanması başka bir süreçtir ki özellikle İstanbul için 1999’da proje halinde olan bu çalışma İstanbul için AKP belediyesi sayesinde tekrar güncellenerek belediyenin takip ettiği acenda olmuştur.

Aynı süreçler içerisinde Tarlabaşı’nın konumu oldukça farklı olmuştur. Tarlabaşı diğer yerlerden farklı olarak 1990’larda zorla göç ettirilen aileler için düşük kiralar ve boş binaların olduğu mahal olarak çekim merkezi olmuştur.

Tarlabaşı mesela Cihangir’in mutenalaştırlması sonucu mekanlarından edilmiş kimi gruplar, homoseksüller, transeksüllere 1990’larda mekan olmuştur. Fakat Beyoğlu’na yakın bu mekan 2000’lerde Belediye ve hükümetin çalışmalarıyla resmi bir mutenalaştırmaya tabi tutulmaya başlandı. Mutenalaştırmada iktidarlar Büyük İstanbul Depremini mazeret göstererek binaların depreme karşı dayanıklı kılınmasını neden olarak kullanmakta ve Beyoğlu’nu Güzelleştirme Projesi ve Tarlabaşı Yenileme Projesi gibi projelerle Beyoğlu’nun kültür, turizm ve eğlence merkezi olarak önemine vurgu yaparak mutenalaştırma çabasına hız vermektedir.

Ulaşım sistemlerinden (metro, finüküler, Taksimin yenilenmesi), yolların yeniden onarılması ve trafiğin düzenlenmesi ve yakın mekanlarda (Kurtuluş, Şişli, Cihangir, Kasımpaşa’nın yollarının yenilenmesi) 100 yıl öncesine benzer bir şehir yoları havası yaratmak için yol yenileme çalışmaları bölgenin artık Devlet eliyle mutenalaştırılmaya tabi tutulduğuna başka bir örnektir.

Bu çalışmalar büyük şirketler ve emlak yatırımcılarının iştahını kabartacak bir kar alanının varlığına işaret etmekte ve bu alanlara yatırımlarını arttırmakta; eski, metruk ne kadar bina var ise bu şirketler tarafından satın alınmakta ve restorasyon çalışması adı altında büyük alışveriş merkezleri kurmaktadırlar. Bu alışveriş merkezleri elbette tüketicisini de fiyatlarıyla orantılı olarak bulmaktadır. Ev fiyatları yükselmekte değerini her yıl birkaç kat katlamaktadır.

Son olarak

Mutenalaştırılma ya da gentrification ile kentsel dönüşümün aynı şeyler olmadığını fakat birbirini hem tamamlayan hem de kimi yerlerde aynı şeylere tekabül eden şeyler olduğunu vurgulamaktan da yarar var. Kentsel dönüşüm ilk evvela bir planlama meselesi ve özellikle hükümet ya da devletin projesi olarak ele alınan bir şeydir. Bu projenin içerisinde elbette aşağı tabakanın gelmesine engel olmak istedikleri mekanlar vardır. Bu alanlar turizm ve kültür satışının yapıldığı ve alt tabakadan insanların ancak işçi ve hizmetli olarak gidebilecekleri ve fakat yaşam alanı olarak kullanamayacakları alanlardır. Bugün Talimhane bölgesi tam da böyle bir alandır. Aynı şekilde Osmanbey bölgesi daha bir alt tabakaya hitap edebilirken hemen aşağısındaki Nişantaşı orada yaşayan seçkin-hali vakti yerinde zümre dolayısıyla sadece pahalı etiketleriyle şık uluslar arası markaların mağazalarının bulunduğu mekan olarak seyirlik alan olarak alt tabakaya bir şey ifade edebilmektedir.

Sözü daha da uzatmadan sonuca bağlarsak: tüm bu kentsel dönüşüm ve mutenalaştırma projelerinin sonuç olarak vardığı nokta; şehrin artıklardan, süprüntülerden ve göze hoş gelmeyen kişi, kültür, “davranışı bozuk” yapılardan yani ayrık otundan temizlenmesi ve şehrin köklü geçmişiyle daha uyumlu olan yapılar ve görünümlerinin ortaya çıkarılması[2] ve bu şehre uygun ticari mekan ve buna uygun tüketicilerinin yaratılmasıdır. Bu ayrık otlarının ayıklanıp güzellikler içerisinde, mükemmel bir şekilde dizayn edilmiş bahçeler yaratma fikrinin uygulamasının tarihteki örnekleri pek hoş değildir: Nazizm ve muadili reel sosyalizm.

Alişan Şahin

———————————————-

[1] Bu sürecin bilinçli bir politika haline gelmesinde a) İstanbul’un nüfusunun 1980’den sonra kendini defalarca katlamasının ve b) 1980’lerin dünya konjonktüründe Türkiye’nin dünya pazarına eklemlenmesi için uygulanan politikaların (1980 Cuntası bu minvalde düşünmek gerekir) etkili olduğunu da vurgulamak gerekir

[2] Bu arada belirtmekte yarar var. Çoğunlukla eski yapıların ortaya çıkarılması cümlesinden kesinlikle mevcut eserlerin gerçekten açığa çıkarılması ve temizlenmesini anlamayın. Sadece görüntülerinin elde edilmesine çalışılmakta ama eserlerin kendilerine gösterilecek hassasiyet gösterilememektedir.

Visits: 293

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz