Ekoloji birçok neofaşist grup ve partiler tarafından mistik-milliyetçi amaçlarla saptırılmıştır. Ortaya çıkan neonazi partiler gerçekten de oldukça çeşitlidir ve üyeleri mükerrerdir.
Anti-faşist araştırmacı Volkmar Wölk’ün dediği gibi
“ekofaşist ağı” biçimlendirirler.[1]Onlar
aynı zamanda yabancılara karşı şiddet kullanan neo-Nazi dazlakların sokak-çatışmalarını
ideolojik olarak desteklerken, programa dair yazınları kendisini faşist olarak
görmeyen insanların benimseyecekleri şekilde dizayn etmişlerdir. Ekoloji ve
milliyetçiliğin bileşimidir.
Milli Devrimciler[2]
Milli Devrimciler (ND) ideolojik sınırları aşma teşebbüsünde olan milliyetçilik ve ekolojiyi kullanırken sol ve sağın temalarını manipülatif şekilde karıştırarak kullanırlar. Bu örgüt Almanya’da sağcı muhalefetin eski bir prensibini kullanır. Kapitalizm ve Sosyalizm arasında bir ‘Üçüncü Yol’un zorunlu olduğuna ve Almanya’nın insanlığa liderlik etmesinin kaderi[3] olduğuna inanırlar. ND’nin ‘Üçüncü Yol’u milliyetçiliğe, “milli ve özel bir yoldan”[4] sosyalizme dayanır. Kısacası “nasyonal sosyalizm”e. Bugün ND’nin Solidaritsen denilen bir kanadı, kendilerini Strasser brotnher ile tanımlıyor. Bu iki isim ‘Sosyalizmi’ ‘Nasyonal Sosyalizme’ ciddi bir şekilde alan ve Naziler içinde ‘sol’ antikapitalistleri temsil eden 1920’lerin Nazi Partisinin iki üyesinin ismidir. Bugün Solidaritsen ve diğer ND’liler onun 1920’lerin parti içinde Hitler’le iktidar mücadelesinden dolayı özellikle Otto Strasser’i “Nasyonal Sosyalizm’in Troçkisi” olarak görüyorlar. Hitler’in 1930’da bu faşistleri atması onlara göre Milli Sosyalizme bir ihanetti.
Bugün ND’nin önde gelen ideoloğu Henning Eichberg “milliyetçiliğin kurtuluşu” ve “milli kimlik”in ilanı için çağrı yapıyor. Sol ve sağa göz kırpmaya çalışan ND yayınları geleneksel politik arenada Sandinistaların yanısıra İrlanda, Bask, Ukrayna ve Afganistan’ında dahil olduğu milli kurtuluş hareketlerini desteklemekte.[5] Bölünmüş Almanya’yı işgal altında bir ülke olarak kabul ediyorlardı. “İşgalci kuvvetlerin emperyalist politikalarının bir sonucu olarak” Avusturya da dahil olmak üzere Almanya’nın kurtuluşu için çalışıyorlardı. Almanya şu an bu “işgalden” kurtarılmış olduğundan Milli Devrimciler Avusturya ile “yeniden birleşme”ye yoğunlaşabilirler.
Eichberg Yahudi-Hristiyanlığı aşırı entelektüel ve insanlığı ilahi olandan ve kendisine yabancılaştırdığından dolayı var olan tüm kötülüklerin nihai temeli olarak görür; duyguları ve bedeni ihmal eder. Üretim yanlısı olmanın mantığına bağlı olarak Hristiyanlık her ne olursa olsun savaşılması gereken “büyümenin dinidir” diye yazar Eichberg. ‘Milli kimliği’ geliştirmeye yardım etmek için yeni bir din yerine, neo pagan Cermen, Kelt ve Hint dinleriyle eski völkisch-milliyetçi fikirlerin karışımını öneriyordu. O “tören, tabu, meditasyon, dua, aşırı haz, ritüel ve dansın fiziki-duyumsallığına dayanmalıdır. Onun “duyumsal karşı-deneyimleri“ insanlığı doğaya daha yakın getirdiğinden dolayı [bu din] kendini özünde büyümenin dinine karşı praksisin bir biçimi olarak kurar. Eichberg, ABD’de pek çok New Ageliler gibi yankılanan bozulmamış doğaya, insanların yaşamlarının, psikolojilerinin ve otantik kültürlerinin başlangıçta var olan sözde kaynağına dönmeye ve insanın kendisine yabancılaşmasının üstesinden gelmesine, ekolojik krizden kısmen sağalma elde ederek kendilerini sağaltmalarına ve yeniden keşfetmelerine çağrı yapar.[6]
Milli Devrimciler sadece primitivist New Age[7] dinleri oluşturmak için değil aynı zamanda politik faaliyetler için de ekolojik temalardan faydalanır. 1970’lerde onlar yurttaş inisiyatifleriyle hemen hemen aynı zamanda nükleer enerjiye karşı muhalefet örgütlediler. “Ekolojik ve anti-nükleeer coşkularıyla” diye belirtir Walter Laqueur, onların kültürel anti-Amerikanizmleri ve dünyanın pek çok bölgesindeki ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemeleriyle “Milli devrimciler” gerçekten de solcu çağdaşlarına üstünlük sağlamaya çalıştılar. Bazıları Sinn Fein’i Alman nasyonal devrimcileri için bir model olarak gördü, kimileri de Almanya ve Avrupa’nın “politik olarak Balkanlaşmasını” var olan tüm sorunların halledilmesinin çaresi olarak önerdi.[8]
Diğer Milli Devrimciler farklı bir politik yaklaşıma sahip oldu: 1970’lerin sonlarında o zaman birçoklarının bir koltuk sahibi olduğu yeni doğmakta olan Yeşillerle birleştiler. Ekim 1980’de Batı Berlin Alternatif Listesi, onların gerçek niyetlerini tabanın demokratik ve ekolojik programlarının örtüsüaltınasaklamış olmalarından dolayı meydanda olan Neo-Nazilerden daha tehlikeli olduklarını düşünerek Milli Devrimcilerle çalışamayacaklarına karar verdi.[9]
Özgür Alman İşçileri Partisi[10]
Milli Devrimciler gibi Özgür Alman İşçileri Partisi de (Freiheitliche Deutsche Arbeiterpartei ya da FAP) “sınıf savaşı yerine bir cemaat duygusuna” dayanmasına karşın ‘nasyonal sosyalizm” savunurudur. FAP solculara bir yaklaşım göstermez; açıkça ve militanca Nazi fikirlerini desteklediğini, ırkı ve milleti kutladığını ilan eder ve Strasserite’ten ziyade pro-Hitlercidir. İki dünya savaşında gösterdikleri başarıdan dolayı Alman askerlerini över ve “bin yıl daha saygıdeğer olacaklarını” söyler. FAP büyük oranda Federal Almanya’daki NSDAP’yi (Nazi Partisi) yeniden kurmaya çalışan ve tüm faşist grupları kanatlarının altında toplayan Hareket (Die Bewegung) tarafından kontrol ediliyor.[11]
FAP dazlaklar ve futbol taraftarlarından üye alıyor ve faaliyetleri arasında şiddet eylemleri, kundakçılık ve yabancılara karşı ırkçı saldırılar var. ‘Almanya Almanlarındır – yabancılar dışarı’ gibi en kaba sloganlarda öncüdürler.[12] Seçim çalışmalarına katıldıklarında programındaki taleplere “Alman işi Alman işçiye”, “yabancılar ülkelerine dönsün”, “yabancılara imtiyaza hayır” ve “uyum için delice hevese”[13] bir son gibi talepler dahil edilmişti. Bugün Almanlar “kültürel manzaramızı”, “babalarımızın mirasını” mahvetmemeliler; Alsace-Lorraine, Güney Tirol ve Avusturya Almanya’ya geri verilmelidir demektedirler.
FAP Nazileri özellikle “hümanist yönelimli kozmopolitanizm”den nefret eder. Marksizm, liberalizm ve Hıristiyanlık “insanlığı, dünyamızın doğal döngüselliğiyle bağlantısını koparmışlardır.” “Teknik çevrecilik” “yükselmekte olan açık ekolojik felakete” karşı başarı sağlamayacaktır. Gerçekten de “insanlık ve doğa arasında kesilen ilişkiler” bir “ekolojik devrimi” ve “gezegensel yaşamın yapısıyla yeni bir uyum için insanlığı yönlendirecek” olan “bilinçte radikal bir devrimi” gerektirir. Yeni bir etiğe ihtiyacımız var. Öyle ki insanlar “insanlığı, hayvanları ve doğayı bir bütün olarak dikkate almalı. Hayvanlar nesne değildirler” fakat “mutlu olan, acı çeken ve korumamıza ihtiyaç duyan yaşam formlarıdırlar.” FAP’ın kürtajı sağlıklı doğanın yasalarına ve Tanrı’ya karşı suç olarak görmesi şaşırtıcı değildir.
Bariz bir kendisiyle çelişki içine girerek somut çevresel talepleri gerçekten de kapitalizmle dostçadır: “devam eden bir ekonomik büyüme” isterler fakat daha az kâr için çalışılmalıdır. “Doğanın döngüsel sistemi… ekonomik alana katılması gerekirken”“Ekolojik ihtiyaçların… işlevli bir ekonomi ile uyumlu hale getirilmesine” inanırlar.
Cumhuriyetçiler[14]
Eski bir Waffen-SS üyesi olan Franz Schönhuber tarafından 1983’te kurulmuş bir siyasal parti olan Cumhuriyetçiler, Nazilerle herhangi bir işbirliğini sayısız defalar inkâr etmişlerdir. Kendilerinin “Alman yurtseverlerinin bir cemaatinden” başka bir şey olmadıklarını iddia ederler. Fakat göçmenler karşı, özellikle Türklere karşı bir duruş takınmaktan ya da genel olarak yabancıların akınına dair memnuniyetsiz bir dil kullanmaktan ya da Almanya’nın “Almanlar için” olduğunu iddia etmekten geri kalmazlar. Federal Almanya’da sığınmacı “dalgası”nın varlığının “suçluların ithaline”, “toplumsal gerilimlere” ve “mali yüklere” neden olduğuna inanırlar.
Cumhuriyetçiler “iç politikanın önceliği olarak Alman Volk’unun, onun sağlığının ve ekolojik olarak yaşam-alanının [Lebensraum] varlığının korunmasını” isterler. Bu amaç “aynı zamanda çevrenin korunmasını destekleyecektir” diye eklerler. Gerçekten de ekolojik oynamalar Almanların “sağlığını” tehlikeye atar. ‘Sağlık’la kastettikleri Alman halkının ‘genetik sağlığıdır’. Böyle bir ‘sağlık’ kısa vadeli faydadan ve standart bir yaşam için çalışmaktan daha yüksek değerdedir. “Sağlıklı bir çevre”yi korumak ve sürdürmek “insanlarımızın yaşamının ortalama güvenliğini” sadece güvenceye almaz aynı zamanda “bir yurttaşlık görevidir”. Cumhuriyetçiler, Alman kadınlarının kürtaj olmasına katı bir şekilde karşıdırlar fakat Üçüncü Dünya için “anlamlı bir aile planlaması nüfus patlamasına” son vermek için zorunludur ve onun sonuçlarının çevre için tehdit olduğunu iddia ederler; nüfus kontrolü olmazsa “doğal afet ve kıtlık” olacaktır derler.
Milli Demokratik Parti[15]
Almanya’nın Milli Demokratik Partisi (Nationaldemokratische Partei Deutschlands ya da NPD) esas olarak 1945’ten önce Naziler içinde faal olan kişilerce 1964’te kurulmuştur. 1960’larda öne çıkan bir hareket olmuştur. Programında “bir nesil içinde iki savaş’ın Alman halkının asıl sağlığını yemiş bitirmiş” olduğu serzenişinde bulunurken, Milliyetçi parti uzun bir süre agresif bir şekilde Almanya’nın yeniden birleşmesi çağrısını yapmıştır (Ditfurth’un alaysı şekilde belirttiği gibi bu savaşların Yahudilere neler yaptığından bahsetmezler). NPD “Volk-sağlığı üzerinde sakıncalı etkileri” olan çevrenin tahribinin matemini tutar. AİDS’li insanların “kayıt olmaları” gerekirken Almanlar “kimyasal boyalara” maruz kalmamalı ve “doğuştan gelen hastalıklardan” korunmalıdır. “Alman halkının korunması” Alman kadınlarının bol miktarda doğurmalarını gerektirir. Bundan dolayı NPD “ailenin yıkılması ve değerinin düşürülmesine” karşıdır. Kürtaj “insanımızın biyolojik varlığına” tehdit olduğundan dolayı kürtaj olan kadınlar cezalandırılmalıdır. Parti “genç kadınlar” için annelik ve ev idaresi dersleri istemektedir.
1973’te NPD “Ekolojik Manifesto”sunu yazdı. Bu manifesto toplumsal ilişkileri[16] yöneten, hiyerarşik olarak yapılandırılmış “organik” düzeni haklı kılmak için “doğanın yasalarını” hatırlatmaktaydı. “Doğa ve insan arasındaki dengeyi bozan en dikkate değer tek semptom” olan “değersizleştirilmeş yığınlar içinde artarak yalnızlaşan hayatlara sahip olan insanlık tarafından zehirlenmiş ve kirletilmiş çevreyi” tenkit ederler. Yıllardan beridir NPD’nin retoriği artarak New Age temayüllü olmuştur; şimdi “hayat için çok gerekli olmayan bir çevre bilincini edinme”yi istemektedir. Bu bilinci edinmek için NPD’nin 1988’deki programında şöyle belirtilir: “Birincisi insan düşüncesinde içsel bir devrimi gerektirir. İnsan yaşamına ve mutluluğuna anlam veren sınırsız tüketim ya da maddi varlığın sınırsız birikimi değildir aksine bu anlamı veren doğanın deneyimi, kültürel değerlere değer vermek ve Volk ve ailede sosyal güvenliktir.” Gerçekten de “Milyonlarca yabancının Volk’umuzun varlığını” tehdit etmesinden dolayı “Volk-bilinci ve çevre bilinci birbirinden ayrılamaz.”
Alman Halkının Birliği[17]
Alman Halkının Birliği (Deutsche Volksunion ya da DVU) yıllardır aşırı-sağcı aktivist ve yayıncı olan Dr. Gerhard Frey (1933 doğumlu) tarafından kurulmuş. Halen lider bir figürdür [Makale yazıldığında bu doğru olmalıdır. Fakat 2009’da başkanlık görevinden istifa etmiş ve 19 Şubat 2013’de ölmüştür –ç.n-]. Frey DVU’nun yayınlarında normalde Almanların suçlarını inkâr eden ve tasvir edilen toplama kampları hakkında şüpheler yayarak İkinci Dünya Savaşı yıllarına odaklanmıştır; yayınları Naziler için hatırlanmaya değer şeyleri satışa sunuyor. DVU “Almanya Alman kalmalıdır” sloganı atıyor ve “Alman evlerinde Almanlara öncelik” ve “milli kimlik ve kendi kaderini tayin hakkı” istemektedir. DVU için çevrenin korunmasının anlamı “çevreyi kirletenlere karşı sıkı yasalar” çıkarmak, “ithal edilen yiyeceklerin sıkı bir şekilde incelenmesi”, “hayvanlar üzerindeki işkence” ve hayvanlar üzerinde yapılan deneylere karşı yasaklar uygulamaktır. Yaşamı korumanın anlamı “kürtaj suiistimaline bir son vermektir”.
Antroposofi[18] ve Dünya Hayatı Koruma Cemiyeti
Antroposofi 1920’nin völkisch hareketinde olduğu gibi bugün de Alman karşı kültüründe özel bir alakaya sahiptir. Örneğin Waldorf Okulları Steiner’in eğitim prensipleri üzerine kurulmuştur ve pek çok Alman ve Amerikan karşı kültür çevrelerinde kayda değerdir (Bugün sayısı Federal Cumhuriyet’te altmıştan daha fazladır). 1920’de Steiner tarafından kurulmuştur. Başarı için baskılardan ve çatışmalardan münezzeh olan, anlaşılma duygusu ve yaşamın müzikal görünümüne vurgu yapan yerleri olan çocuklara alternatif, reform edilmiş bir eğitim sağlıyor. Steiner aynı zamanda üretici ile toprak arasında daha organik bir ilişkiyi geliştirmeye çalışan ve böcek ilacı kullanmadan organik tarım yapmanın bir biçimi olan biyodinamik çiftçiliğin kurucusudur. Bugün biyodinamik ziraatçiler Demeter markası adı altında organik besin ve Weleda adı altında kozmetik ürün üretirler. Pek çok insan Steiner’in çalışmalarının cazip yönlerine dair herhangi bir kavrama sahip olmaksızın Anropozofiye ve bu çabalarla saf bir şekilde etkilendi ve etkilenmekteye devam ediyor.
Fakat Steiner’in inançlarının hepsi oldukça eko-ruhanidir. Antroposofi bir şeyde ezoterik evrimci bir teoride ‘kök ırklarda’ insanlığı sınıflandırır.[19] Teozofi[20]de benzer bir doktrini inşa etmede kök ırk teorisi Antroposofi’nin kozmolojisine[21] tamlayıcıdır. Bu doktrine göre insanlığın kök ırklarının bir grubu her biri kendi öz bilincinin gelişmesinin en yüksek seviyesiyle, her biri ondan önce gelen birilerinden daha üstün olan bin yıllık bir dönemde birbirini takip ederek gelişmiştir. İlk iki kök ırk olan Polar ve Hyperborean ‘yıldızlarla ilgili ethercidir’; onlar şimdi yok oldular – evrimsel süreç onları yerinden etmiştir. Gelişmiş olan bir sonraki halk bir miktar daha yüksektir fakat onlar halen yarı hayvan, tamamen içgüdüsel, kavramsal düşünme ve hafıza kapasitesinden yoksundur. Dördüncü kök ırkın nihayetinde fark edilecek derecede insan olmaya başlamıştır; sonuçta Avrupalıların ait olduğu Atlantalılara gelmiştir. Şimdiye kadar en yüsek seviyede gelişmiş olan Avrupalı beyazlar insanlığın hiyerarşi ölçüsünün doruğudur; onlar “kendi içlerinde insanlığı geliştirenler”[22] olduklarından dolayı insanlık için iyi olan her şeyi insanlığa kazandırmışlardır. Bu çeşitli ırklar sadece belirli insanların – kesinlikle en sağlıklı olanların – yaşadığı bir çeşit ya da başka çeşit felaketlerde ölmüştür; “İnsanlığın aşağı çeşitlerinde… yaşamın gövdesi Şeytanımsı etkilere karşı durmaya yetkin olması için yeterli korumaya sahip değildi. Örneğin siyahlar çok daha güneşli ve sıcak olan Afrika’da yaşamalılar; siyahlar bu sıcakta ve güneşte yoğrulmuştur ve beyinleri özellikle bu duruma göre oluşmuştur; onların varsayılan oldukça içgüdüsel doğaları tüm bu süreçlerden ileri gelmektedir.
Güneş, aydınlık ve sıcağı dış derisinde tuttuğundan dolayı, [siyahların] metabolizmasının hepsi güneş tarafından içeriden pişirilmiş gibiymiş. Onun doğuştan siyahlar içinde olan bu hayatı bu sonuçtan dolayı devamlı bir şekilde pişer ve bu ateşi alevlendiren onun arka beynidir.[23]
Siyahlar Afrika’dan göç ettiklerinde sıcaklığın ve ışığın ayarı farklı olduğundan dolayı nesilleri tükenecektir. “Onlar gerçekten de azalan bir ırktır. Çok az ışık ve sıcaklık aldıklarından dolayı ve kendi doğalarından dolayı nesilleri tükenecektir.”[24] Böyle bir teori muhtemelen her halükarda öleceklerinden dolayı ırkların yok olmasının hızlanmasını haklı gösterir. Gelecekte diye yazar Steiner 1909’da “yüksek seviyelerde bir gelişme” aşamasına ulaşmayan belirli insanlar kötüye doğru gideceklerdir: “İyi insanların cemaatine gönüllü muhalif olan sapkın insanoğlu ve kötünün özel bir birliği zamanla kötüyü şekillendirecektir ve ağır ruhların karmalarında çok fazla yanlış ve çirkinlik birikecektir.”[25]
Belki bu kök ırk teorisi için Antroposofiye dair, kendisi Antroposofist olduğundan Rudolf Hess’e başvurulmuştur. Ditfurth’un işaret ettiği gibi “Teosofist ve Antroposofistlerin kök ırk ideolojileri ‘Aryan ırkına’ dair Nasyonal Sosyalistlerin saflık düşüncelerinin içine pürüzsüzce karışmıştır.”[26] Steiner’in biyodinamik tarıma dair fikirleri kesinlikle kimi Nasyonal Sosyalistleri etkilemiştir. Antroposofistce fikirler bugün ekofaşistler tarafından fazlasıyla kullanılabilirdir ve Antroposofistlerin içinde aşırı-sağla yakın bağlantılı olan güçlü bir sağcılık vardır. Yazar Günther Bartsch Milli Devrimcilerin Dayanışma kanadında olan bir Antroposfisttir; 1989’da Otto Strasser’e yaltaklanan biyografisinin yazarıdır. Yayınlarında Strasser’in siyasi düşünceleri ile Steiner’in düşüncelerine dayalı ekolojik temaları tahlil etmeye teşebbüs eder.[27] Antroposofi’nin Siemens ve Bertelsmann gibi dev çok uluslu firmalar tarafından paraca desteklendiğini de akılda tutmak gerekir.[28]
Bugün Antroposofinin aşırı-sağcı taraftarları arasında Dünya Hayatı Korumak Cemiyeti’nin (WSL) memurları vardır. Bu küçük fakat etkili ve Federal Cumhuriyet’te oldukça zengin bir çevre örgütüdür. Eğitim merkezindeki bahçe biyodinamik yöntemlere göre ekilmektedir ve ziyaretçilere organik yiyecekler sunulmaktadır. Bu örgütlenme Nazi Partisi’nin eski üyeleri tarafından 1958’de kurulmuştur ve bugün bu ‘hayatı’ koruma (yani ‘yaşam hakkı’) teması, ırkçı çevre ve völkisch bir ideolojinin canlanmasıyla bağlantılıdır. Korunmayla ilgili olan ‘hayat’ elbetteki Alman ‘hayatı’dır; bundan dolayı WSL kesinlikle kürtaj karşıtı, Alman kadınlarının ‘Aryan’ bebekler doğurmaya adanmaları gerektiğine inanıyor.
WSL’nin manevi lideri ve tarihinin çoğunda onun anahtar figürü Werner Georg Haverbeck olmuştur. Haverbeck 1909’da doğmuş, genç yaşlarda aktif bir Nazi olmuştur; Nazizmin bir gençlik hareketi olduğu hatırlanmalıdır. Bundan dolayı Haverbeck gibi üyeleri halen yaşıyor.[29] SA’ya 1928’de katılmış ve 1929’dan 1932’ye kadar Nasyonal Sosyalist Öğrenci Birliği’ni (Reichsleitung der NSDAP-Studentenschaft) temsilen ve Hitler Gençliğinin Reich Gençlik Liderliği’nin (Reichjugendführung der Hitlerjugend) lideri olarak Reich Yönetimindeki bir üyesidir. Üçüncü Reich altında dinlence etkinlikleri tarafından kontrol edilen Mutluluk Yoluyla Güç örgütlenmesinin önde gelen bir memuru olarak hizmet etmiştir. 1933’te Rudolf Hess, Haverback’in pasaportunun “Bu kişi tutuklanmamalı” şeklinde damgalanmış olduğunu görmüş. Örgütlenmesine yardım ettiği Nuremberg Parti Kongresi’ndeki Röhm Darbesi’nde sağ çıkmış ve Hess’in elamanlarına katılmış. Onu Antroposofiye döndüren Hess’tir. Savaş sırasında Danimarka’da radyo propagandası idare etmiş ve Güney Amerika’da çalışmıştı; savaşın sonunda bir subaydı.[30]
Müttefikler Haverback’in Üçüncü Reich adına pek çok çabasını kabaca boşa çıkardıktan sonra o Antroposofik Hıristiyan cemaati için bir süreliğine bir papaz olarak çalışmaktan memnundu. Bugün ekofaşist, ezoterik, völkisch, Antroposofist, neopagan ve ilkelci grupların buluştuğu ve atölye çalışmaları yaptığı 1963’te Collegium Humanum adı verilen bir eğitim merkezini kurmuştur. WSL’nin kurucularındandır ve 1974’ten 1982’ye kadar başkanı olarak çalışmıştır. 1981’de çok bilinen Heidelberg Manifestosu’nun imzacılarındandır. Bu belge Alman halkını kendilerine yönelen göçün tehlikeleri konusunda uyaran bir grup profesör tarafından hazırlanmıştı. İlk taslağı şöyle başlıyordu:
Büyük kaygılarla milyonlarca yabancının ve ailesinin akınıyla Alman halkının tahrip olmasını, dilimizin, milliyetimizin ve kültürümüzün yabancılaştırıldığını gözlemliyoruz… Hâlihazırda pek çok Alman yaşadıkları bölgelerde, işlerinde ve bundan dolayı kendi Heimat’larında* yabancıdır.[31]
Bu dilin rutini şimdi hissedilebiliyor. Federal Cumhuriyet’te göçe muhalefete çok daha fazla hoşgörü gösterildiği ve neofaşistler merhametsizce kötü şeyler yaptıkları zaman, halkın itirazları arttığından dolayı o zamanki Manifestonun (1981) tonu yumuşatılmıştı.
Antroposofik kök-ırk inancı uyarınca Haverback’in Alman halkı ve onun manevi yaşamına karşı yabancı saldırganlarca iki dünya savaşının bu yüzyılın sürdürülen otuz yıl savaşlarını oluşturduğu tezini ileri sürmesi dikkate değerdir. Görünüşe göre Alman manevi yaşamı arkasında, “aynen eski Yahudi bilinci gibi bir dünya egemenliği için bir çağrının yoğun imgesinin” yattığı “Anglo-Saxon ırkınca dünya egemenliği için uğraşlar” şeklinde durur. Gerçekten de Haverback iki dünya savaşının Alman halkı ve onun manevi yaşamına karşı bir komplo anlamına geldiğini iddia eder. Nazilerin “kitle-katliamlarının yapıldığı kamplar” kurduğu “tarihsel bir yalandır” şeklinde tartışır Haverback ve bu gerçekten de “düşman propagandasıdır”. Ona göre İkinci Dünya Savaşı’nda saldırgan olan Rusya idi.[32]
1989’da yayınlanan Rudolf Steiner: Almanya’yı Savunmak adlı kitabında Haverback, önceleri var olan bu komploların varlığını kavradığı için Steiner’i (1925’te ölen) över.
Birinci dünya savaşı sırasında Rudolf Steiner çağdaş tarih hakkında çoklu bir konferans vermiş ve “savaş suçu” sorusu hakikatine dair bitmez tükenmez bir şekilde uğraşmıştı… Steiner 1889’da yerine getirilmiş olana [I Dünya Savaşı sırasında] geri dönüp ilan edilmiş hedefleri gösteren haritayla dinleyicilerine gösterir. Bu haritalar Doğu Almanya’nın kaybedilmesiyle nihayetinde başarılan Orta Avrupa’nın ayrılmasını öngörüyordu…. 1919’da Versailles anlaşmasıyla tamamen başarılamayan gerçekten de 1945’te tamamlanmıştı: Almanya’nın yıkılması…. Soğuk savaşta her iki tarafın önde gelen kuvvetleri manevi Almanya’ya karşı bu ortak mücadelede birleşmişlerdi. “Bu savaş [I Dünya Savaşı] Alman ruhani hayatına karşı bir komploydu” der Steiner.[33]
Haverback’in Steiner’in millietçiliğine dair kitabı yayınlandığında, çocuklarını Waldorf Okulları’na gönderen, Demeter ürünlerini kullanan ve ne ırkçı ne de faşist olan öfkeli karşı kültür Antroposofistleri arasında protesto patlamasına neden oldu. Fakat araştırmacı Wölk’ün işaret ettiği gibi onların protestoları Haverback, Steiner’i gerçekten neyse öyle sunduğundan – “Şeytanlaştırılması onun zamanındaki völkisch gruplarınca paylaşılan ham bir milliyetçi“ – ve bugün neofaşist gruplar ve milliyetçiler için işe yaramazlığını gösterdiğinden dolayı yersizdi.[34]
Alman ruhani yaşamına karşı bu komplo iddialarının WSL’nin güncel düşüncelerinin çoğuna sindiğine dikkat çeker Wölk. WSL “sığınmacı akınını” çevrenin tahribi ve Almanlara karşı manevi bir savaşın parçası olarak Federal Cumhuriyet’in çok kültürlü bir topluma dönüştürülmesi olarak dikkate alır. Çevrenin korunmasını insanın korunmasının, milli kimliğinin ve biyolojik “özün” bir parçası olarak görür. Hakikaten WSL modernitenin ve “Batı uygarlığının”homojen olmuş kuvvetlerine karşı tamamen kuşatılmış mücadelenin parçası olarak sağlıklı bir çevre için savaşı anlar. “Hitler de dahil herhangi bir insandan kendini dinsel nedenlerden dolayı ayrı tutmayı reddeden”[35] WSL’nin bir diğer eski başkanı Haverback’in karısı Ursula Haverbeck-Wetzel şöyle gözlemler:
Bir kişi her ne zaman maddi bir varoluşa sahip halkının derinlerinde bulunan kültürel gerilime ait olduğunu hisseder, ancak o zaman maddi boşluktan üstün olan ruhani bir gerçekliktir. Manipüle edilmiş bir tüketici olmaktan çıkmıştır. “Kendilerini ölümle oyalayan” tamamen manipüle olmuş insanların kitlesel homojenize olmasından kurtulmuştur. (Neil Postman’ın dediği gibi) O egemenlik ve güce azmetmiş “Bir Dünya”nin savunulmasını amaç edinmiştir. Onlar dinsel inançlarına sadık olan, kültür ve geleneklerini koruyan ve özen gösteren kişiyi tehlikeli görür.[36]
1989’dan beri WSL’nin başkanlığını yapan, Rudolf Steiner’in bir diğer hayranı olan Ernst Otto Cohrs 1961’den beri bir Antroposofisttir. Bugün Cohrs’un ilgisi ırk teorilerini yaymada, anti-Semitik edebiyatı dağıtma ve yayınlamada yatıyor gibi görünüyor.1982’de WSL’nin Bavarian bölümünün bir memuru WSL içinde Cohrs’un faaliyetlerini kamu sorunu haline getirdi. WSL’nin üye toplantısına bir mektup yazdı ve başka şeylerin ortasında kendisini Cohrs’dan ayrı tutması gerektiğini söyledi. Bu mektupta Anti-semitik yazıları WSL üyelerine yolladığını, Bauernschaft gibi (bilinen Holokost inkârcısı Thies Christophersen’in dergisi) aşırı sağ dergilere reklamlar verdiğini, neofaşist süreli yayınlarda WSL bildirilerinin basılması için izin verdiğini ve bizzat kendisinin Gaz Odaları Yoktu ve Auschwitz Miti[37]gibi yazıları dağıttığını söylemiştir. Bu mektubun bir sonucu olarak pek çok üye WSL’den istifa etmiştir; kalanlar ezici olarak Cohrs’un anti-Semitik fikirlerini kabul edenlerdi ve ona karşı durmak eğiliminde olmayanlardı. Bunların arasında ilk zamanlarda Yeşiller’e katılan, kitabı Partner Erde (Dost Dünya) aşırı-sağcı yayınevinde (Arndt Verlag) yayınlanan, ‘Yeni’ Sağ yayın Nation Europa için yazılar yazan Baldur Springmann ve sahip olduğu NSDAP’in ‘altın madalyasıyla’ gurur duyan il meclisi için Cumhuriyetçi bir aday olan Dr. Arnold Neugebohrn vardı. “1981-82’de Cohrs’un faaliyetlerinin neden olduğu iç kriz WSL’yi gözden düşürmüş olabilir fakat bu aynı zamanda WSL’nin neofaşist yönelimini de güçlendirmiştir” sonucuna varır Wölk. Cohrs’un bugünkü faaaliyeti esas olarak Holokost-inkâr edebiyatını yaymaktır.[38]
WSL başında kollektifin bir üyesi “avukat cübbesi içinde bir neo-nazi” (Die Zeit gazetesi onu böyle tanımlıyor) olan, yakın zamanlarda 1992’de Federal Cumhuriyet tarafından yasaklanan iki faşist grubu savunan Jürgen Rieger’in başkanı olduğu Öjenik, Davranışsal Araştırma, Biyolojik Antropoloji Topluluğu(Gesellschaft für biologische Anthropologie, Eugenik, und Verhaltensforschung ya da GfbAEV) olarak bilinen Hamburg kökenli bir örgüttür. GfbAEV’in dostlarından biri French Nouvelle Droite’in ideolojik lideri Alain de Benoist’tir. Süreli yayını bilindik üç aylık dergi Neue Anthropologie’dir ki başka şeylerin yanında insanlık tarihinde daima çevresel tahribatın olduğunu, bunun bir kişinin dahi hariçten tutulamıyacağı insan doğasının parçası olduğunun dahi söylenebileceğini iddia eder:
Sadece Almanlar farklıdır. Onlar pagan zamanlarda ağaçlara ve koruluklara ibadet ederdi ve doğaya yakın olmalarından dolayı doğaya karşı dikkatli bir uyum içerisindeydiler. Hayvanlara duyulan sevgi dahi Latince-konuşan-insanlar arasında çok daha fazla teleffuz edilir. Bundan dolayıdırki bugün dahi en güvenilir çevreci çabalar – devlet yanında özel – Kuzeyli ırkın büyük bir miktarına sahip olan insanlarca yönetilmektedir.[39]
Çeviren: Alişan Şahin
Edit: Zeynep Turgut
İtaatsiz.org’un notu: Bu makale “Alman Aşırı Sağında Faşizmin Modernizasyonu ve ‘Ekoloji'” makalesinin son bölümü. Önceki bölümleri “Yeşil Direniş” dergisinde ve peyderpey itaatsiz.org’da yayınlamayı tercih etmiştik. “Yeşil Direniş” dergisini oldukça meşakatli ve sabırlı çabalarımıza rağmen – birçok olumsuz ve gitmeyen şeye rağmen – buraya kadar yayınlamamız da başarı sayılabilir. ‘Yeşil Öfke’ dergisinde yaşadığımıza benzer problemleri de oradan yaşadık ve meseleleri ve meseleye konu olan şahısları hiçe bıraktık – çıkarmaktansa bitirmeye ve oradan ayrılmaya karar verdik. Bu yazıların ekoloji kavramının anlam dünyasına aşina olmaya başlayan insanlara ekolojiye dair fikri katkıları olacağını umuyoruz.
DİPNOTLAR
[1]Volkmar Wölk, “Neue Trends im ökofaschistischen Netzwerk: Am Beispiel der Anthroposophen, dem Weltbund zum Schutz des Lebens und der ÖDP,” inIn bester Gesellschaft: Antifa-Recherche zwischen Konservatismus und Neo-faschismus, Raimund Hethey and Peter Kratz, eds. (Göttingen: Verlag die Werkstatt, 1991). Wölk VVN/Bund of Antifascists’in sözcüsüdür ve neofaşizm üzerine oldukça fazla yayını vardır.
[2]Aksi belirtilmedikçe bu bölümdeki alıntılar the National Revolutionaries’in belgeleri olan Gegen Fremdherrschaft und Kapital and Grundsätze unseres Wollens — Die fünffache Revolution (n.d.), as cited in Ditfurth, Feuer, pp. 228-30’dendir.
[3]Walter Laqueur, Germany Today: A Personal Report (Boston: Little, Brown, 1985), p. 152. Strasserite ideology, bkz. Mosse, Crisis, pp. 286-90.
[4]Bkz. Hans-Georg Betz, “On the German Question: Left, Right, and the Politics of National Identity,”Radical America, vol. 20, no. 1 (1987), pp. 30-48.
[5]Bkz. Betz, “On the German Question.”
[6]Henning Eichberg, “Produktivistische Mythen: Etwas über die Religion in der Industriekultur,” inZurück zur Natur-Religion? Holger Schleip, ed. (Freiburg: Hermann Bauer Verlag, 1986). Editor Schleip is, ironically, a member both of the Greens and of the völkisch-racist sect Deutsche Unitarier; the publisher, Hermann Bauer Verlag, Almanya’daki en büyük New Age yayıncıdır. Eichberg’in makalesinin içeriği Wölk tarafından özetlenmiştir. “Neue Trends,” p. 126.
[7]New Age, ruhsal konulara ilişkin bireysel eklektik yaklaşımla nitelendirilen çağdaş batı kültüründe, yirminci yüzyıl sonlarında ortaya çıkan ve sınırları ve alt gruplarıyla geniş bir uygulama ve inanç alanına işaret eden ve alternatif ruhsal hareketlerin üst başlığı ve türsel (generic) bir terimdir. Herhangi bir değişmez, mutlak kutsal metin, dini kurum ve din adamları hiyerarşisinden uzak olduğundan din sosyolojisinde New Age’in geleneksel din ile arasındaki farkı ortaya koymak için akademik literatürde New Age’e, yarı dini (quasi-religion) veya dinleyici/izleyici kültü (audience cult) ve kült çevresi/ortamı (cultic mileu) şeklinde tanımlar getirilmiştir. Hareket daha çok uzman yayınevleri, müzik dükkânları ve fuarlarda ve internet gibi ağlarda (networks) görünürlük kazanmaktadır.
New Age akımı çeşitli manevi unsurlar içerir: panteizm, pandeizm, panenteizm ve politeizm kombinesi ile Bilim ve Gaia felsefe; özellikleAstronomi, Ekoloji, Çevrecilik, Gaia hipotezi, UFO dinleri, Psikoloji ve Fizik.
New Age uygulamaları ve felsefeleri bazı büyük dünya dinlerinden etki içerir: Budizm, Taoizm, Hristiyanlık, Hinduizm, İslam, Musevilik, Sihizm; güçlü etkileriyle doğu asya dinleri, Ezoterizm, Gnostisizm, Hermetizm, İdealizm, Neopaganizm, New Thought, Spiritüalizm, Teozofi ve Üniversalizm. Kimi araştırmacılarca esasen yenifaşist hareketler olarak telakki edilmektedirler. [http://tr.wikipedia.org/wiki/New_Age] (Ç.n.)
[8]Laqueur, Germany Today, p. 153. Laqueur cites Henning Eichberg, “Balkanisierung für jedermann,” in the National Revolutionaries’ periodical Wir Selbst, “milli kimlik ve uluslararası dayanışma için dergi” (May-June 1983). Alman Sağı IRA ile 1920’lerden beri ilgilidir.; Bu derginin başlığı, Wir Selbst (“biz kendimiz”), Sinn Fein’in çevirisidir.
[9]Bkz. Betz, “On the German Question,” pp. 45-46 ve Wölk, “Neue Trends,” p. 123.
[10]Aksi belirtilmedikçe bu bölümdeki alıntılar FAP’s Action Program’ındadır. (15 Ağus. 1990); the FAP charter (15 Aug. 1989); “Basic Principles and Goals of the FAP — Electoral Program for Rhineland-Westphalia” (n.d.) ve “Overview of Members of the Party Executive Committee for the Provincial Associations” (15 Aug. 1990), all as cited in Ditfurth, Feuer, p. 229ff. [bu makalenin yazıldığı 1993’den beri, the FAP Federal Cumhuriyet’te yasaklanmıştır.]
[11]Bkz. Christopher T. Husbands, “Militant Neo-Nazism in the Federal Republic of Germany in the 1960s,” in Neo-Fascism in Europe, Luciano Cheles, Ronnie Ferguson, and Michalina Vaughan, eds. (Essex: Longman Group, UK Limited, 1991).
[12]Bkz. Husbands, “Militant Neo-Nazism.”
[13]Husbands, “Militant Neo-Nazism,” p. 96.
[14]Bu bölümdeki alıntılar cumhuriyetçilerin temel programlarından alınmıştır. Onların ilk federal kongrelerinden uyarlanmıştır. (26 Nov. 1983) Munich; Cumhuriyetçilerin 1987 programları; “Ja zu Europa — Nein zu dieser EG — Deutsche Interessen haben Vorrang,” 1979 Avrupa seçimleri için Cumhuriyetçilerin the Dinkelsbühl Deklerasyonu ve Cumhuriyetçilerin 1990 parti programının tüm alıntıları Ditfurth, Feuer, p. 228ff.
[15]Aksi belirtilmedikçe bu bölümdeki alıntılar NPD’nin 1973 Düsseldorf programından; the 1988 Wurfsendung of the NPD ve NPD newspaper Deutsche Stimme 4-5 ( 1992), hepsi Ditfurth, Feuer, p. 228’den alıntıdır. Genel olarak NPD üzerine, bkz. David Childs, “The Far Right in Germany Since 1945,” in Neo-Fascism in Europe, Cheles, Ferguson, and Vaughan, eds.
[16]Betz, “On the German Question,” p. 35.
[17]Bu bölümdeki alıntılar DVU bildirisindendir (c. 1990) ve “Overview of the Members of the Party Executive and the Provincial Associations” (20 Nov. 1989), Ditfurth, Feuer, s. 228’den alıntı.
[18]Antroposofi, dünyayı insanın ruhsal doğası açısından açıklayan felsefe (Rudolf Steiner doktrinlerini esas alan),ruhani bilim, iyi sağlığın fiziki vücut, ruh ve can arasındaki uygun ve doğru ilişkiye bağlı olduğunu en iyi şekilde kullanmayı amaçlayan felsefe (Ç.n.)
[19]Kök ırk teorisi üzerine devam eden bölüm Wölk’e dayanır, “Neue Trends,” pp. 120-21, and Ditfurth, Feuer, pp. 217-22. İngilizcede, Rudolf Steiner, An Outline of Occult Science (Spring Valley, N.Y.: Anthroposophical Press, 1972), especially chap. 6.
[20]Teozofi (Yunanca: θεός, tanrı + σοφία, usluluk, bilgi, bilgelik) sözcüğü birleştirilerek türetilmiştir. Günümüzde teozofi denildiğinde, öncelikle, kaynağını esas olarak Hint mistisizminin insan ile evren ve Tanrı arasındaki ilişkileri açıklayan felsefesi denebilecek Hint teozofisinden almış olmakla birlikte, Batı teozofisi akla gelir. Batı teozofisi bir yandan okült gelenek, diğer yandan Doğu gelenekleri üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir. (Ç.n.)
[21]Kozmoloji sözcüğü Türkçeye Yunanca κοσμολογία (cosmologia, κόσμος (kozmos)
düzen, bütün + λογια [logia] söylev) sözcüğünden türemiştir. Her ne kadar kozmoloji sözcüğü nispeten yakın zamanlı bir sözcük olsa da Evren, tarih boyunca bilim, felsefe, ezoterizm ve din gibi farklı disiplinler tarafından araştırma konusu olmuştur.
[22]Kök ırk teorisi üzerine devam eden bölüm Wölk’e dayanır, “Neue Trends,” pp. 120-21, and Ditfurth, Feuer, pp. 217-22. İngilizcede, Rudolf Steiner, An Outline of Occult Science (Spring Valley, N.Y.: Anthroposophical Press, 1972), especially chap. 6.
[23]Rudolf Steiner, lecture (3 March 1923),Gesamtausgabe, vol. 349, pp. 52-67, cited in Ditfurth,Feuer, p. 221.
[24]Steiner, Outline, p. 216.
[25]Ditfurth, Feuer, p. 216.
[26]Ditfurth, Feuer, p. 216.
[27]Steiner, Outline, p. 361.
[28]Ditfurth, Feuer, p. 200.
[29]1999’da ölmüştür. (Ç.n.)
[30]Bkz. Wölk, “Neue Trends,” p. 123.
* Heimat: Yurt, vatan.
[31]Ditfurth, Feuer, p. 222.
[32]Laqueur, Young Germany, p. 194’da geçtiğinden bahsedilir.
[33]Ditfurth, Feuer, p. 224.
[34]Betz, “On the German Question,” p. 36.
[35]Werner Georg Haverbeck, Rudolf Steiner: Anwalt für Deutschland (Munich, 1989), pp. 143f, 242f, 324, cited in Ditfurth, Feuer, pp. 224-26.
[36]Werner Georg Haverbeck, “Das Ringen um Völker- und Geistesfreiheit,” in Europa (Feb. 1990), p. 41f, cited in Wölk, “Neue Trends,” pp. 131-32.
[37]Wölk, “Neue Trends,” p. 132.
[38]WSL’nin Schleswig-Holstein için il yöneticilerinin WSL başkanlık heyetine mektubu (28 July 1981), cited in Wölk, “Neue Trends,” p. 133; also inVlothoer Tageblatt (19 Nov. 1982), cited in DitfurthFeuer, p. 225.
[39]Ursula Haverbeck-Wetzel, “Vom Wirtschaftskrieg zum Geisteskampf,” in Europa (Mar. 1990), p. 28, cited in Wölk, “Neue Trends,” p. 132.
Views: 101