“Devletin yerine yerel politik kurumlardan oluşan bir sistemi koyma fikrinin anarşist düşüncede uzun bir tarihi vardır. 1790 gibi erken bir dönemde William Goldwin, hükümetin kamuoyu ve toplumsal baskı yoluyla gayrı resmi bir şekilde mecbur bırakılan ya da gönüllü olarak tüm işlevlerini yerine getiren meclisler ve yerel jürilerden oluşan bir sisteme indirgenmesi fikrini öneriyordu.” Eko-komüniter politika – ki ben Bookchin’in liberter belediyeciliğinin karşısında durmaktayım – böyle bir vizyonu toplumsal pratikte anlama projesidir. Eğer toplumsal ekoloji doğa ve toplumun daha geniş diyalektiği bağlamında toplumun diyalektik işleyişini anlama teşebbüsü ise, eko-komüniteryanizm bu kavrayışla uyumlu bir yaşam şeklini yaratma projesidir. Bu felsefi ve pratik perspektiften başlayarak Bookchin’in politikasının sadece teorik tutarsızlıkla mülhem olduğunu değil, aynı zamanda bir ekolojik ve komüniter pratiğin güvenilebilir bir klavuzu olması için tarihsel zeminden yoksun olduğunu da tartışacağım.[1]
Bu eleştiride esas savlarımdan bir tanesi ideolojik ve dogmatik bakışından dolayı Bookchin’in etik seviyeye ulaşmaktan ziyade, Hegelci bir kavramı kullanırsak, ahlak alanında kalmış olmasıdır. Bu ahlakçılık yıllardır güçlü bir şekilde ondan etkilenmiş olmamdan dolayı benim için en son inkar etmek zorunda kalabileceğim şeydir. Gene de bu soyut bir idealizmin bir biçimidir ve taraftarlarının enerjilerini ideolojik tarikatçılığa yönlendirme ve ruh, kültür ve tarihin karmaşık, indirgenemez boyutları ile aktif ve kaabiliyetli olmaktan uzak olmak temayülündedir. Bookchin’in politik düşüncesinin güçlü iradeci boyutu şaşırtıcı olmamalıdır. Bir politika tarihsel ve kültürel zeminden yoksun olduğunda ve gerçek, ideolojik dogmalara inatçı bir şekilde direndiğinde irade son durak olur. Bu bakımdan Bookchin’in politikası sıkı bir şekilde Bakuninist anarşizm geleneğinin içindedir.
Demokrasi, Ekoloji ve Cemaat
Devletin yerine yerel politik kurumlardan oluşan bir sistemi koyma fikrinin anarşist düşüncede uzun bir tarihi vardır. 1790 gibi erken bir dönemde William Goldwin, hükümetin kamuoyu ve toplumsal baskı yoluyla gayrı resmi bir şekilde mecbur bırakılan ya da gönüllü olarak tüm işlevlerini yerine getiren meclisler ve yerel jürilerden oluşan bir sisteme indirgenmesi fikrini öneriyordu.[2] Yüzyıl sonra Elisée Reclus, Atina kentinden modern zamanlara kadar olan sürede halk doğrudan demokrasisi biçimlerinin geniş bir tarihini sunmuş ve bunların prensiplerinin komünal öz-yönetimin devrimci sistemini canlandırmış olduğunu iddia etmişti.[3] Bugün, bu radikal demokrasi geleneğinin en katı savunucusu, kendi liberter belediyecilik teorisinde yerel doğrudan demokrasinin boyutlu ve oldukça ilham verici savunusunu ortaya atan Murray Bookchin’dir.[4] Bookchin’in fikirleri komüniter demokraside incelemeye değerdir ve gelişen canlanmaya anlamlı bir katkıda bulunmuştur. Yıllarca merkez kaç, katılımcı demokrasi için ciddi teorik araştırmalar geleneğini sürdüren bir kaç düşünürden bir tanesidir. Son zamanların karşılaştırılabilir tek çalışması belki de Benjamin Barber’in “güçlü demokrasi” savunusudır. Barber kendi pozisyonunun oldukça detaylı bir tanıtımını sunduğunda ve onu ikna edici bir şekilde sıklıkla tartıştığında ulus devletin aparatlarının çoğunu benimseyerek önerilerinin radikalliğini ucuzlatır.[5] Bundan dolayı çağdaş politik teoride hiç kimse “köklü” radikal demokrasinin çekiciliğini daha bir devamlı ve uzlaşmaz şekilde Bookchin kadar takdim etmemiştir. Dahası o kendi kuşağı içinde radikal demokrasiyi konu alan en önemli felsefi konuları ortaya süren iki (Cornelius Castoriadis’in yanında) çağdaş teorisyenden biridir.[6] Bu eleştiri Bookchin’in ekolojik, komüniteryen demokratik teoriye katkısını takdir etmektedir ve eğer belirli açılarda onun düşüncesinin özgürleştirici potansiyeli sekter dogmaların sınırlayıcılığından kurtarılırsa meselenin halledilebilir olma ihtimalini araştırmaktadır.
Bookchin’in politikasında en güçlü noktalardan biri etik ve doğa felsefesinde onu bir temele oturtma teşebüsüdür. Esasen etik bir alan olarak politik bakış açısında onun politik teorisi Aristotelesci geleneği taşır. Aristotales kenti, politik cemaatin iyiliği üzerine, etiğin bir dalı olarak, bir bütün olarak insanın iyiliği için çaba olarak görmüştür. O buna insan varlığının nihai hedefi, sıklıkla “iyi yaşam” olarak çevirilen, eudaimonia demiştir. Bookchin daha geniş bir iyi kavramını doğal dünyayı da kapsayacak şekilde genişletir. İlk dönem çalışmalarından başlayarak “basit bir ‘etkili’ olan cemaat değil, ahlaki bir “cemaati”, “basit bir sözleşme cemaati değil, ekolojik bir cemaati”, “farklılığı yücelten bir toplumsal praksis” ve “olası en geniş katılım çağrısı yapan politik bir kültürü” uygulayan politik bir etikin geliştirilmesini tartışmıştı.(1968)[7]
Bookchin’e göre politika bu gezegenin doğal ve toplumsal tarihini kapsayan evrimsel yayılma ve kendini bilme sürecinin içsel bir bölümüdür. Toplumsal ekoloji bu tarihe, en büyük zenginlik, farklılık, karmaşıklık ve akılcılığı hedefleyen bir gelişme süreci olarak bakar. Bookchin, politikanın “doğanın öz bilinç kılınması”[8] olarak insanlığın alanı bağlamında anlaşılması gerektiğini söyler. Bu perspektiften politikanın amacı yaratıcı, tahakkümsüz insan topluluğunda katılım yoluyla insan varlığının kendini bilmesini başardığı, özgür bir ekolojik toplum yaratmaktır. Ve gezegene özgü kendini gerçekleştirme yeryüzünün geniş ekolojik cemaatlerinin içinde insanlığın dengeli, uyumlu bir alan kazanmasıyla ilerleyebilir. Köklü bir politik görev bundan dolayı bu amaca en fazla yardım eden yeni toplumsal biçimlerin yaratılması, kendini bilme ve daha büyük bir özgürlüğün elde edilmesine engel olan tahakküm biçimlerinin yok edilmesidir.
Bu, geniş anlamda “politika”yı, klasik anlamda, politik etikin klasik anlamında, açıklar fakat hangi “politika”nın toplumsal pratiği belirlemenin, en dar anlamıyla, bir politik öngörüye en iyi şekilde hizmet edeceği sorusunu açık bırakır. Bookchin Atina kenti ve Fransız Devrimi’nin Paris bölümleri gibi politik örneklerin önemine daima vurgu yapar. Hangi spesifik politikanın bu esinlenmeden dolayı uygulanması gerektiği her zaman net değildir. Sıklıkla politik, ekonomik ve kültürel değişime yaklaşımların çeşitleri için dikkate değer bir heyecan ifade eder. “Özgürlüğün Biçimleri’nde (1968) radikal bir dönüşüm gücüne sahip komünalizmin merkezileşmiş, hiyerarşik ve kentleşmiş endüstriyel topluma hızlı bir alternatif yaratacağını düşünür. Büyük ütopyacı Gustav Landauer’i anımsatması bakımından o “tıpkı insan türünün yenilenmesi gibi genç insanların toplumsal yaşamı yenilediğini düşünebiliriz” iddiasındadır. Modern kentler büzülmeye, daralmaya ve kaybolmaya başlarken onlar şehri terk ederek yaşlı insanların artan sayılarda çekildikleri çekirdek ekolojik cemaatleri kurmaya başlar.”[9] Bu dönemde Bookchin’in hemen hemen kehanet gibi olan bakış açısı sadece zamanın Amerikan karşı kültürünü değil, aynı zamanda onun ütopyacı geleneğinin güçlü kimliğini de yansıtır.
Bir kaç yıl sonra “Örgütlenme ve Kendiliğindenlik”de komünler, kollektifler ve ortak amaca yönelik gruplar ile “Amerika’nın tohumlanması”na bağlı olarak “devrimci bir hareketin gelişmesini” görür. Fikirleri halen 1960’ların karşı kültürünün ağır etkisi altındadır (ki ilk dönem çalışmalarını teorik olarak etkilemiştir bu) ve “bilinçli olmasının yanı sıra yaşam-biçiminde değişimlere doğru yönelmiş ve oldukça deneyimsel, yaratıcı” olan bu tarz oluşumların dikkate değer noktalarını listeler.[10] Onlar onun zamanında gerçek bir tarihsel olasılık olduğuna inandığı toplumsal devrimde yaratılmış olan “devrimci kurumlarda erime”ye uygundular.[11] Gerçekten de 1971’de “bu, normalde başarılması onlarca yıl alan bir hal ve bir yıl ve hatta bir kaç ayda kamu bilincini değiştirmeyi başaracak devrimci bir dönemdeyiz”[12] diye yazar.
Amerika’da Devrim (1969 – 1997)
Buna benzer ifadeler Bookchin’in devrimci politikaya derin inancını ifade eder. Bir inanç ki manevi olmaktan oldukça uzak olmasına rağmen kavramın geleneksel manasında kesinlikle “dinsel”dir. Dinsel bir inanç gibi dünyevi alandan can sıkıcı deliller karşısında buna büyük bir direnç gösterir. Bookchin’in düşüncesinin en dirençli bakış açılarından biri onun vahiysel devrimci dönüşüme dair umududur ve büyük bir devrimci harekete esin kaynağı olacak fikir gövdesi yaratmak ve insanları büyük devrimci geleceklerine götürmek için çalışmasıdır. Çeyrek yüzyıl önce Amerikan toplumunun devrimci potansiyeline dair onun abartılı değerlendirmeleri düşüncelerinden soyut sapmalar değil, sonraki pek çok analizine delalettir. Buna onun son zamanlardaki keşfi olan liberter belediyecilik yönünde güya güçlü tarihsel temayülleri de dahildir.
Daha eski dönemlerinde tarihsel eğilimleri dikkate alan uyanıklılığının delili olduğu için Bookchin’in kendisi “Amerika’da Devrim” adlı makalesine işaret eder.[13] Bu metnin dikkatice incelenmesi onun fikrindeki rahatsız edici ideolojik eğilime de işaret eder. “Robert Keller” mahlası ile Şubat 1969’da yayınlanmış olan bu makalede Bookchin “kurulu düzene karşı devrimci bir mücadelenin acil durumu” anlamında ABD’de “devrimci bir durumun”[14] var olduğunu zekice yadsır. Fakat bir kaç yıl sonra durumu tekrar değerlendirir ve “devrimci bir döneme” girmiş olduğumuzu ileri sürer. Onun bu döneme ilişkin tasviri 1960’ların karşı kültüründe yaygın olan zavallı teorik yüzeyselliği açık eder ve geç kapitalist toplumun ürünlerini hiç eleştirmeksizin kabul ettiği eğilimlerin biçimlerine karşı bütünüyle düşüncesizliği gösterir. Bundan başka marijinal katmanların idealize edilmesiyle anarşist gelenekte Bakuninizme, devrimci iradenin gücüne, aşırı iradeci vurgusuna ve onun geleceğe dair Manichaen[1] bakıç açısına kulak verir.
Bookchin’e göre “yaşadığımız dönem 1789 Büyük Devrimi’nin şartlarını hazırlayan ve Fransız bilincini tamamen yeniden uyandıran bir dönem olan – on sekizinci yüzyılın Fransa’sını boydan boya süpüren devrimci Aydınlanma’ya oldukça benziyor.”[15] Ilginç bir şekilde acımasızca Amerika toplumu vasıtasıyla yayılan şeyden onun gördüğü “tüketim sisteminin reddi”, “Amerika şehrinin ve modern şehirciliğin reddedilmesi”[16] ve “böyle bir hiyerarşik gücün varlığı”nı sorgulamaktır. O tümünü “eylemde muhalif propaganda”[17] olarak yorumladığı yaşam modellerindeki bilinçli değişimde ya da bir ‘isyanda, kızgın bir tavırda” “sistemin geniş eleştirisi”nin örnek bir ifadesi ve “varolan toplumun karışık, disipline edilmemiş, Dionisoscu olduğu” gerçekliğinde bu eğilimlerin semptomlarını bulur. O “yakın geçmişteki hippiler”[18] dahil çeşitli toplumsal grupları “yeni Aydınlanma”ya katkılarından dolayı över.
Oysa Bookchin’in anarşizmi ile ilgilenenler için en ilginç olan şey kendiliğindenci şiddetin dönüştürücü erdemine dair Bakuninvari sözleridir. O “düzeni kurmak için kitleleri geleneksel olarak birleştiren davranışların derinden yatan normları, gene de kısmen ve sezgisel olarak, ‘isyancılar’ın ve ‘provokatörler’in bozduğunu iddia eder ve “hakikat ‘isyan’ ve kalabalık eylemlerin bireyselleşmeye doğru kitlelerin ilk kümelenmelerini temsil ettiğidir”[19]der. Başka bir yerde “sokak taktiklerinin başarılı olarak yoğunlaştırılması” dediği ve bu taktikleri diğer büyük şehirlere “geçirmek” gerektiğine vurgu yapar. New York’ta bir gösteride kullanılmış olan bu “süper hareketli taktikler”i över.[20] Bir bütün olarak gelişiyor olduğunu gördüğü “devrimci” hareketleri gerçekten mekanik bir bakış açısıyla ele alır. Onun tanısına göre problem, “artan sayıda molekülün” (onun daha önce bahsi geçen “büyük eleştiri”nin “aşağı sızması” demesinin sonucu olarak) “büyük çoğunluğun hareketinin ötesinde adamakıllı hızlanmış olması”dır.[21] Fiziksel olandan biyolojik olan görüntülere hızlı geçmiş olarak, radikalleşmiş gruplar için mücadele “kendi toplumsal metabolizmalarının oranını tüm ülkeye yaymak” olduğu sonucuna varır.[22]
Bookchin’in gerçek komüniter bakış açısını daima geciktiren belirgin eğilimleri bu süreçte onun hükümlerindeki ‘bilinç’ alanında zaten aşikardır. “Bilincin her şeylerin üstünde donattığı taktiklerin olağan üstü esnekliği, yöntemlerin hareketliliği ve el altındaki fırsatları kullanılır kılmaktaki isteğidir.”[23] Bookchin, bu analizde fikirlerinde devam eden bir gizli etki olarak Bakuninizmi (ya da anarko-Leninizmi) ve son zamanlarda açığa çıkan programlı belediyeciliğini ifade eder. Onun ideolojinin hizmetinde bilinç kavramı, toplumsal dönüşüme dair otantik komüniter bakış açısından karşıt bir uçta durur. Ki daha detaylandırılmış, yoğun bir şekilde geliştirilmiş toplumsal ve ekolojik kavramların birbiriyle ilişkililiğini (saf soyut “Teklik” anlamında değil, fakat somut çeşitlilikte birlik olarak) toplumsal pratiğin yansımasını bilincin esas mücadelesi kadar görür.
“Amerika’da Devrim” eseri olguları kendi politik arzularına göre ne kadar çok; belirgin kültürel ve tarihsel gelişmelere göre ise ne kadar az yorumladığını ve Bookchin’in baki eğilimlerini oldukça iyi göstermektedir. Bu durumda o geleneksel karakter yapıların erozyonunun olasılığını ve geleneksel kurumların meşruiyet dışına çıkmasının üretici (“erken”, “klasik) kapitalizmden, tüketici (“geç”, “post-modern”) kapitalizme geçişin sonucunda “son aşama” olduğunu dikkate almakta başarısızdır. Bookchin’e göre “Bugün ABD’de her toplumsal çatışmayı destekleyen şey tamamen çevrelenmiş, dengeli ve toptancı yaşam şeklinin insan potansiyellerinin kendini göstermesi için olan taleptir.”[24] O “tüm burjuva kurumlarının un ufak edilmesinden başka bir şeye şahit olmadığımızı” ileri sürüyordu ve “mevcut burjuva düzeninin” “bürokratik manipülasyon ve devlet kapitalizminden”[25] başka kurumlarla yer değiştirmeyeceğini iddia ediyordu. Şaşırtıcı bir şekilde mal tüketimi ve kitle iletişim araçları yoluyla kitlelerin manipülasyonunun devasa potansiyelinden bir bahis yoktur – bu muhtemelen gitgide artan aydınlanmış halkın her ikisini de reddetmesi sürecinde olmasından dolayıdır.
Bookchin tarihte bu önemli noktada alternatiflerin sadece devrim ya da “faşizmin korkunç bir biçimi”[26] yoluyla “ütopyanın en cürretli kavramlarının” kavranması olan Manichean ifadelerle sonuca varır. Bu “ütopya ya da kayıtsızlık” teması 70’lere ve onun slogan “anarşizm ya da yok olmanın ötesine ve ekolojik felakete karşı tek alternatifin eko-anarşizm olmasını ifade eden uzun mesajına kadar devam etti. Bu tema onun en son tezi olan “Belediyecilik Üzerine Tezler”inde yeni bir hayat buldu. Eğer insanlık onun politik analizlerine kulaklarını kaparsa (toplumsal ekolojinin “ortaya çıkmış olan büyük geleneği genişletme ve koruma görevini”) bilinç ve özgürlük için insanlığın potansiyellerinin rasyonel gelişmesi olarak tarihin gerçekten de kesin sonu gelecektir”[27] tehdidine vardırdı. Bookchin, insanlık ve dünya tarihinin dönüm noktasında olduğumuzu söylediğinde kesinlikle haklıyken, reformizmin her çeşidinin (ve gerçekten kendi politikasına diğer tüm alternatiflere) kaçınılmaz olarak ya faşizme ya da küresel ekolojik felakete götüreceğine dair dikkatli analizler asla yapmadı. Onun iddiaları ispatı tamamen mümkün olmayan, uzun ve en büyük çalışmalarından birini yazmak için yıllarını harcamış ve tezinde Avrupa’nın tek seçeneği askeri diktatörlük ya da onun kendi versiyonu olan anarşist toplumsal devrim olan Bakunin’inkilere benzerdir.[28]
Bookchin’in iddiaları onun çalışmalarının Bakuninci bakış açısının bu tarz eleştirisiyle sarsıldı (gerçekten de “hayrete düşürmüştü”). Onu hayrete düşüren “kendi-kendini anarşist ilan eden bir anarşistin, tarihsel devrimlerin en temel olgusunu, bu devrimler sırasında ve sonrasında insanların nitelik olarak oldukça hızlı bir dönüşüme uğradığını açıkça reddetmesi”ydi.[29] Ancak devrimin romantik bir ideolojisi olarak anarşizm bu tarz dönüşümlerin kaçınılmazlığını eleştirmeksizin kabul ederken; tahakkümün eleştirisi olarak anarşizm insan kalabalıkları arasında karakter yapılarında hızlı değişim iddialarını dikkate alan sağlıklı bir şüpheciliği kabul eder.
Bookchin’in devrimler tarihi değerlendirmesine dair çok daha fazla eleştirel bir yaklaşıma sahip olmak önemlidir. Gericiler devrimleri şeytanlaştırmaya ve başarılarını örtmeye çalışırken, devrimciler devrimleri idealize eder ve kötü etkilerini örterler. Örneğin anarşistler, anarşist ve sempatizanları tarafından İspanya Devrimi’nin önemine vurgu yapmaya önem verirler ve mucizevi dönüşümlerin aşırı iddialarına dair mevcut olan soruları görmemezlikten gelirler. Fraser’in Blood of Spain’inde, yaptığı bir görüşmede ortaya konduğu gibi kollektiflere egemen olan anarşist militanları azledecek bir diğer devrime ihtiyaçları olduğuna inanan anarşistlerin varlığından bahsetmek nadir bir durumdur.[30] Varolan karakter-yapıları ve kültür problemlerini dikkate alırsak, bu ikinci devrim uzun bir kendini bilme sürecinin kişisel ve müşterek evrimi anlamına gelmelidir. İdeolojik savunucular daima dönek, hain ve alçakların devrimci hareketlere ihanet ettiğini ileri sürerken, eleştirel bir analiz daima devrimci sürecin kendisinin verili herhangi bir biçiminden miras olan çelişkileri ve imkansızlıkları dikkate alır.[31]
Dahası burada önemli bir anarşist geleneğin olduğuna vurgu yapmak gereklidir ki bu sadece yavaş gelişebilen bir şey olan “karakter dönüşümü” sürecidir. Bundan dolayıdır ki Bakunin ve Bookchin gibileri devrimin kimyasının toplumsal yaratımın uzun ve sebatlı süreçlerin gerçek meyvesi olduğuna yorarlar. Bu Elisee Reclus’un “evrim ve devrim” arasındaki ilişki düşüncesi ve hatta daha doğrudan olarak Gustav Landauer’in paylaşılan komüniter pratikler yoluyla geliştirilecek tahükkümsüz başka çeşit ilişkiler yaratma vasıtasıyla çözülebilen “devlet bir ilişkidir” bakış açısında önemli bir şeydir. “Devrim” süresince insan karakterindeki büyük değişmeler ve gelişmelerin devamlılığını görmemezlikten gelmek (ya da belediye meclisleri gibi kurumlara katılım yoluyla da) devrimci süreçlerin idealize edilmesi ve ideolojik çarpıklıklara ve sınırların küçümsenmesine, gerçek olmayan beklentilere götürür.
Sonuç olarak Bookchin’in, Bakunin’in eleştirisi ve onun devrimciliğinin asıl noktasını kaçırdığına dikkat edilmelidir. Her ikisi de devrimci hareketleri idealize etmeye (potansiyel devrimci hareketler ve eğilimleri dahi) eğilim gösterir ve bu fenomenlerin – kendi devrimlerini idealize etmelerinin ötesinde – onları yorumlayan anarşist teorisyenlerin ideolojisinde farkına varmadan ve üstü kapalı olarak vücut bulması dikkat çeker (Bookchin’in “Amerika’da Devrim”inde örneklendiği gibi, “çifte iktidar”ın ortaya çıkışına dair yakın zamanlardaki gözlemleri[32] ve Avrupa’da çağdaş halk hareketleri üzerine hemen hemen Bakunin’in yazdığı her şey). Sadece devrim değil, aynı zamanda bu toplumsal hareketler gerçeklikte gelişme ve büyümenin sadece derece derece organic süreçler vasıtasıyla mümkün olduğu, karakter ve bilinçte oldukça hızlı değişimleri yarattığı şeklinde tasvir edilmiştir. Dahası hareketler onları katılımcıların toplumsal varlığı ve bilinci ne olursa olsun devrimci teorisyenlerin almış oldukları pozisyona kesinlikle götürür. Bundan dolayıdır ki Bookchin’in vardığı sonuç olan benim “böyle bir devrimci değişimin (Clark’ın) olası kabulüne dair ciddi sorular ortaya çıkar”[33] analizim doğrudur. Gerçekten de, ben onu ya da “olduğu gibi” (an sich) var olan “devrimci değişimler”i ve soyut, idealist ve iradeci olarak tasavvur eden herhangi bir eleştiriye tabi tutulmayan devrimciliği ve bilinçli olarak geliştirilmiş toplumsal pratikleri (für sich) kendini bilen olarak var olmaları için gerekli olan pek çok tarihsel, kültürel ve psikolojik aracıları görmezden gelenleri sorgularım.
Bookchin devrimci fantazilerini bir yana bıraktığında ve bunun yerine toplumsal oluşumun çok boyutlu, kapsamlı programına yoğunlaştığında çok daha ikna edicidir. Organic olarak gelişen liberter ekolojik kültüre dair bakış açısı pek çok kişiye ilham vermiştir ve toplumsal ve ekolojik yenilenme hareketine önemli katkılar sunmuştur. Örneğin “Toward a Vision of the Urban Future”da çağdaş kent toplumunda halk inisiyatifinin çeşitliliğine umutla bakar. Site komiteleri, kiracı dernekleri, “özel ihtisas komiteleri”, komşuluk birlikleri, ev kooperatifleri, “iş yardım ve paylaşım” programları, günlük bakım kooperatifleri, eğitim projeleri, gıda kooperatifleri, ev işgalleri ve “belediyeye ait özgürlük”lerin[34] başarılması gibi değişik ve önemli katkılar sunmak adına alternatif teknoloji deneyimlerinden bahseder.
Bookchin toplumsal dönüşüm sürecinde belediye ya da “komün”ün önemine bir vurgu ile bu tarz önerileri kaynaştırırken, şu anda liberter belediyecilik ile ilgili programları öne çıktı. Değişime dair diğer yaklaşımlar gitgide daha az dikkat çekmişti. Şimdi bediyecilik önde gelen politik gerçeklik ve belediye meclisi yönetimi demokratik politikanın saygın ifadesi oluyor.
Vatandaşlık ve Öz-Kimlik
Bookchin yeni bir politikanın, “çekirdek birimi”nin, “aşırı sevginin klasik idealleri, otonomi, rasyonallik ve hepsinin ötesinde sivil adanmışlıkla ortaya çıkan bir kavram”[35] olan, vatandaş olması gerektiğini iddia eder. Böyle bir fikrin yeniden canlanmasının kitle toplumunda pasif katılım ve tüketime dayanan öz-görüntüsünce egemenlik altına alınmış bir toplumun üstünde kesinlikle büyük bir politik ilerleme olduğunu dürüstçe tartışır.[36] Kendini bir vatandaş olarak düşünmek kendini egoist bir hesapçı, kârını düşünen, kıt kaynaklar için rekabet eden ya da ürünleri, imgeleri, deneyimleri ve hatta diğer insanları narsistce tüketen egemen temsillere zıttır. Geniş bir bütün olarak politik toplumun tanınmasıyla ve kişinin komşulara karşı bir etik sorumluluk duyması dar çıkar ve egozmin yerini alır. Bununla beraber kişinin başkalarıyla işbirliğiyle iyinin toplumsal cisimleşmesini yaratabileceği düşüncesi yoluyla politik seviyede ahlaki organlar düşüncesini tanıtır. Kısacası, Bookchin’in fikri ekonomist kapitalist toplumun etik ve ahlaki psikolojisiyle çatışır.
Fakat bu fotoğrafın ciddi sınırlamaları vardır. Öncelikle herhangi tekil rolü bir “çekirdek birim” gibi açıklamak ya da adamakıllı politik uygulamalar ile pek çok önemli öz-görüntülerin varolduğu herhangi birini öz-kimliğin ayrıcalıklı formu olarak görmek zekice görünmüyor. Dikkate değer bir örnek bireyliktir. Medeni erdem bağlı vatandaşlara ihtiyaç duyarken, saygı, sevgi ve merhamet her şahısta uygun olarak yönlendirilmiş duygulardır. Eğer (Bookchin’in zaman zaman hemfikir olduğu gibi) “kişisel olanın politik olduğu” ilkesini kabul ediyorsak, bireyliğin politik boyutlarını ve onun evrensel olarak tanınmış olmasını araştırmak zorundayız.[37]
Dahası yeryüzü cemaatinin bir mensubu olarak rollerimizin politik anlamına aşırı bir vurgu oldukça zor olabilir. Eğer kendimizi sadece şehrin, kasabanın vatandaşları olarak değil, aynı zamanda ekosistemimizin, biyolojik bölgemizin, coğrafi bölgemizin ve yeryüzünün vatandaşı olarak da düşünüyorsak, bu rolü bir çeşit vatandaşlık ifadesi olarak da tasavur etmek mümkündür. Bunu yaparken bir cemaatin mensubu olarak oldukça geçerli nedenlerle kendimizi vatandaşlar olarak görmekteyiz. İlginç olan, Bookchin böyle bir vatandaşlık kavramını kabul ederek haşerelerin de dahil olduğu çeşitli hayvanlara da bunu uygular ve hatta taşların da dahil olduğu cansız nesnelerin vatandaş olarak kabul edilmesi gerektiğine inanır.[38] Bu onun yaşam kavramlarına git gide artan şekilde katı, yaratıcı olmayan ve kesinlikle diyalektik olmayan bir yaklaşımı olduğunu gösterir. Aynen kendileri bir aracı olmayan, başka varlıklarla ilişkide doğruyu ve yanlışı ayırt edebilenler gibi davranabileleceğimiz gibi, vatandaş olmayan diğer varlıklarla ilişkide vatandaşlık görevlerini hayata geçirebiliriz.[39] Ayrıca Bookchin başkalarının ekosistemler dediği adlandırma yerine “eko cemaatler” kavramını kullanır. Onun kendi rasyonalist literalizmi gereğince insan varlığının kuşlar ve haşerelerle “komünal” ya da “komüniteryen” ilişkiyi nasıl başarabildiği ona sorulmalıdır ya da daha etkili olarak söylersek; kuş ya da haşerenin “komünal olarak” (örneğin) Murray Bookchin’le bağlantısının nasıl olması beklenir.
Bookchin’in dilsel kullanımı dikkate alan kişisel tercihlerine rağmen, gerçek dünyada “vatandaş” kavramı onun mutlaklaştırdığı gibi çağrışımlara sahip değildir. Gerçekten de, bir ulus-devletin ferdi, otantik olarak demokratik ya da katılımcı olamayan devletler de dahil, ulus-devletin altbölümlerini işaret eder. Bookchin merhum ünlü dilbilimci radikalleri hatırlattığında,[40] gerçekten yaşayan insanların büyük bir bölümü (ki bunların liberter belediyecilik sisteminin katılımcıları olmaları beklenir) öncelikle vatandaşlık ilişkisini belediye ile değil devletle tasavur ediyorlar. Bookchin’in ifade ettiği anlamda ortak bir vatandaşlık kavramı yaratmak bir projedir. Anlamların gerçekte-varolan kaynağıyla ve verili bir kültürün toplumsal yaratımı için olasılıklarla ilişkisi muhakeme edilmelidir.[41] Yeryüzü cemaatinde bir vatandaşlık kavramı yaratmak az bir proje değildir ve kültürel yaratıcılık, tarihsel pratik ve sonuçlar üstüne eleştirel düşünce yoluyla değer biçilebilecek özgürleştirici bir potansiyele sahip olan bir şeydir.[42]
Bookchin soyut ve somut evren arasındaki farka dair kendi Hegel okumalarında hiçbir şey almamış gibi görünüyor. Hegel’i yüzeysel olarak hatırladığından olsa gerek, kavramsal ve tarihsel ifadesi “anlamsız” kalması dolayısıyla gelişmemiş olan felsefecinin diyalektik anlayışı olan kavramlarını görmezden gelir. Bookhcin’in liberter belediyeciliğinin bugünkü eleştirisinin çoğu onun durumunun tezatlar ve etkilerine dikkat çeken kavramsal ve tarihsel analizleridir. Tezatlar retorik araçlarla, zor konulardan kaçınmakla gizlenmiş olanlardır. Tumturaklıdır fakat eleştirilere yanıtları alakasızdır.[43] Kısacası kavramları çoğunlukla berrak bir ifadeden uzaktır. Sıklıkla olduğu gibi bir şeyin ne olduğu ve olmadığı arasındaki açık anlatımda farklılığı anlatmaktan yoksun gibidir. “Bir belediye vatandaşı” ve “yeryüzü vatandaşı” gibi kavramların “anlamsız” ve “boş” kavramlar olduğunu kavrayamaz. Yani bunlar soyutlamalardır. Bunların soyut olması sadece tarihsel kullanımına başvurarak ya da gelecekte birinin kullanımı geliştirmesini beklemeyle inkar edilemez. Kavramsal bir analizle ilişkilendirilerek, ortaya çıkan diğer teorik ve sosyal olasılıklarla olası ilişkilerini yansıtarak toplumsal tarih ve düşünce tarihinde onların yerlerini araştırmayla onlara daha teorik bir içerik verilebilir. Fakat onlar soyutlamalar olarak kalırlar ama bütünüyle açık ifadelerdir. Diğer taraftan da bir cemaatin uygulamalarında – onun kurumlarında, sembollerinde, imgelerinde ve değerler sisteminde – vücut bulmasıyla somut içerik kazanırlar.
Bookchin geçmişin somut tarihsel fenomeniyle alakasız olan bu tarihsel somutluktan açıkçası şaşkındır. Geçmişten ilham verici belli bir politik biçim bulduğunda, onu belli bir gizemli niteliğiyle alır. Vatandaşlığın çeşitli biçimleri bugün sadece gerçek tarihsel olasılıklarla (toplumsal imge alanında varolan gerçek olasılıklar dahil) ilişkilerinden dolayı değil fakat çağımızda kesinlikle olması gerektiği gibi bir imge sunuyor. Bundan dolayı “Vatandaş” kavramının belli bir tarihsel kullanımının kavramın münasip kullanımını bugün belirleyebildiğini düşünür o.
Elbetteki Bookchin, aynı zamanda savunmuş olduğu vatandaşlığın yaşayan bir gerçeklik olmadığının, önerilen bir fikir olduğunun farkındadır. Bundan dolayı “bugün, vatandaşlık kavramının devletçi yargının vatandaşı ‘seçmenler’ ya da devletçi kurumları destekleyen ‘vergi mükellefi’ne indirgenmesi yoluyla ciddi bir erozyona uğradığı”na[44] dikkat çeker. Bu genellemeyi formüle etmede her şeyden önce Amerikan toplumunu düşündüğünden, halk Bookchin’in güçlü ifadesiyle “vatandaşlar” olarak dikkate alındığından, “kendi kendini yöneten ve demokratik olarak biçimlendirilmiş bir yönetim şeklinde yetkin olan”[45] Amerikan Tarihinde bir Altın Çağ var mıydı diye sorulabilir. “Aşınmış” olan muhtemelen Demokratik-Cumhuriyetçi Toplumların kavramadığı hedefler ve Amerika Siyaset tarihinin ana akımının dışındaki benzer diğer olgular değildir. “Aşınma”nın (bir fenomen ancak ideolojik bir jeolojinin alanında mümkündür) bu dikkate değer biçimi Bookchin tarafından seçilen devamı olmayan tarihsel modeller ve çağdaş toplumun gerçekten varolan kurumları arasında yer almıştır.
Terimin “gerçek” anlamında, onun vatandaşlık kavramını açıklamasına ilaveten o, genel iyi için yaygın bir kaygının yaratılmasına dair bir önkoşulun toplumda kavranılması gerektiğini iddia eder. O “Bugün insanları işçiler, profesyoneller, müdürler olarak ayıranın özel çıkarlar olduğunu umarız” der ve “benzeri kişisel eğilim ve mesleki kaygılardan ziyade cemaatlerinin ve bölgelerinin ihtiyaçlarınca sıkı bir şekilde yönlendirilen vatandaşlar olarak kendilerini gören insanların genel bir faydada birleşmiş”[46] olduklarını tartışır. Belirli bir “bölge ve cemaati”n varolan herhangi bir ihtiyacını karşılamakla tanımlanan bu formülasyon partikülarist menfaat fikrini korur. Bu da diğer cemaatlerin ve bölgelerin ihtiyaçları (gerçek dünyada kesinlikle bu doğrudur) ile çatışabilir. Şüphe yok ki cemaatin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak, doğal malları bol olan belirli cemaatler daima olacaktır. Fakat kimileri de bu mallardan bütünüyle yoksun olan ya da özel şartlara sahip olan diğer cemaatlerin acil ihtiyaçlarını da karşılayacaktır.
Elbette, bütünüyle olası liberter belediyeciliğin en iyisi, vatandaşların en yüksek ya da en kökten ihtiyaçlarını karşılayıp herkesin yararına katkı sunan olarak görülmektedir – herkesten kasıt insanlık ve tüm gezegendir. Bookchin böyle büyük bir taahüdün onun ideal sisteminde var olması gerektiğini anlar fakat onun varlığından vatandaşlığın genişletilmiş ufkunu kastetmeyi anlamaz: yani bundan her kişi insan cemaati ve aslında tüm yeryüzü cemaatinin mensubu olarak (ya da vatandaşlık) kendi politik var oluşunun köktenci bir boyutunu görecektir.
Evrenselciliğe dair arzusu ve partikülarizme dair taahüdü arasında Bookchin’in düşüncesinde güçlü bir gerilim vardır. Böyle bir gerilim çeşitlilik-içinde-birliğe adanmış olan herhangi bir ekolojik politiğin doğasında vardır. Fakat Bookchin için bu yaratıcı gerilim belli bir belediye cemaati seviyesinde politik alanın bölgelere ayrılmasının bir sonucu olarak zıtlık içinde katılaşır. Önemli bir manada Bookchin’in “vatandaş” kavramının sınırları ne olursa olsun, işçi sınıfı mensuplarının evrenselliği için bir gerilemedir. Birinin ayrıcalıklı olarak var oluşu evrensel bir sınıfın mensubu olmaya bağlıyken, birinin vatandaş olarak var oluşu (Bookchin’e göre) belli bir grubun – verili bir belediyenin vatandaşlar sınıfına – mensubu olmasına bağlıdır.
Bookchin, herhalükarda vatandaşlık sınırlarına dair bu soruların hiç birini onaylamıyacaktır. Onun perspektifinde kavramın ayrıcalıklı kullanımının sınırları aşıldığında, vatandaş kavramı “anlamsız olur” ve “zengin tarihsel içeriğinden çıkarılır”[47]. Sadece olması gerektiği gibi bir içeriğe dair idealize edilmiş bakış açısından dolayı tarihsel olarak – hayata geçirilmiş herhangi bir içeriğe başvurmadığından – soyut evrenselciliğin sularında bocalar. Vatandaşlık, Bookchin ya da başka diğer teorisyenlerin oluşturduğu “vatandaş”ın bazı tasavurları yoluyla (zengin olarak ya da başka şekilde) geliştirilmemiştir. Ne de yaşanmış kültür tarihinde, somut devamlılığı olan bir dizi tarihsel örneklerle “geliştirilebilir”. Kavram ve tarihsel örnek – yerel, bölgesel ya da küresel – belli bir cemaatin yaşamıyla onların ilişkilerinden geçerek anlam verdiğinde “zengin bir şekilde geliştirilmiş” olur. Bookchin, toplumun dönüşümüyle ilgilenen herkes gibi yorumlayıcı bir arka plan olarak tanınması gereken anlamların kültürel bir repertuarıyla yüzyüzedir ki bu kültürel yaratıcılığın tüm projelerini yeniden kurmalıdır. Kendi hayallerimiz ve beklentilerimizin imajlarını ya da imgemizde onun herhangi bir parçasını (örneğin toplumsal bir “vatandaşlık” fikrini) ya da bunların arkaplanını yeniden yaratamayız. Fakat kimi beklenti ve hayallerimizi kavrama yeteneğimiz – bu arkaplan için geniş ölçüde hassasiyetimize, kapasitemize – anlamın dönüştürülme ve genişletilmesi için olasılıkları bulmamıza bağlı olacaktır.
Çev.: A. Şahin
İtaatsiz.org’un notu: John Clark’ın bu makalesinin kimi problemlerden arındırılmış hali “Impossible Community” adıyla yayınlanmış olan kitabının içinde “Beyond the Limits of the City: A Communitarian Anarchist Critique of Libertarian Municipalism” başlığıyla yayınlanmıştı. Bizim çevirdiğimiz metin internet ortamında bulunan ve İngilizcesine herkesin ulaşabileceği metindir. Düzeltilmiş metin değil de bu metni yayınlanmamızın nedeni eski metnin hali hazırda çevrilmiş olmasıydı. Ayrıca “İmpossible Community” kitabı anarşist kitaplar da yayınlayan bir yayınevi tarafından çevrilmeyi ve yayınlanmayı bekliyor.
Dipnotlar:
[1] Manichaen bakış açısı: İkilemler mantığı olarka da bilinir. Yaşamın iyi ve kötü, aydınlık ve karanlık, sevgi ve nefret üzerinden anlaşılacağını ifade eder.
[1]Bu eleştiri sırasında kimi zaman değinmiş olduğum bazı noktalara Bookchin’in yanıtına da gönderme yapacağım. Onun eleştirileri, başlığı ““Comments on the International Social Ecology Network Gathering and the ‘Deep Social Ecology’ of John Clark” olan oldukça uzun bir belgeyi kapsar. Bookchin bu polemiği İskoçya, Dunoon’da Uluslararası Toplumsal Ekoloji Konferansı’nda sunulmuş olan, sunduğum bu makalenin taslağına yanıt olarak yazdı. Belgeyi mektup yoluyla dağıtmış ve daha sonra Democracy and Nature, vol. 3, no. 3, pp. 154–197’da yayınlatmıştır. Taslakta değişiklikler yapıldığından dolayı ben sadece değiştirilmemiş olan yorumlardan alıntı yaptım. “Derin Sosyal Ekoloji” kavramı The Trumpeter: Journal of Ecosophy adlı dergi için yazdığım bir makaleye editör David Rothenberg tarafından yapılan bir yorumdan gelmektedir. Bookchin yanlışlıkla Rothenberg’in benim fikrime dair tanımını benim kendi tanımım olarak okumuştur.
[2] Bkz. John P. Clark, The Philosophical Anarchism of William Godwin (Princeton: Princeton University Press, 1977), s. 192–93, 243–47.
[3] Bkz. John P. Clark and Camille Martin, Liberty, Equality, Geography: The Social Thought of Elisée Reclus (Littleton, CO: Aigis Publications, forthcoming).
[4]Özellikle bkz. Murray Bookchin, “From Here to There,” in Remaking Society (Montréal : Black Rose Books, 1989), pp. 159–207, and Ch. 8, “The New Municipal Agenda,” in The Rise of Urbanization and the Decline of Citizenship (San Francisco : Sierra Club Books, 1987), s. 225–288.
[5] Bkz. Benjamin Barber, Strong Democracy : Participatory Politics for a New Age (Berkeley : University of California Press, 1984).
[6] Castoriadis’in politikası için özellikle bkz. Philosophy, Politics, Autonomy (New York : Oxford University Press, 1991).
[7] Murray Bookchin, Post-Scarcity Anarchism (Berkeley, CA : Ramparts Press, 1971, s. 124.
[8] Bu fikir, Bookchin’in görüşlerinin pek çoğu gibi, hemen hemen bir yüzyıl önce Fransız anarşist coğrafyacı Elisée Reclus tarafından ifade edilmişti. Reclus toplumsal düşüncelerini ifade ettiği 3.500 sayfalık en büyük eseri “L’Homme et la Terre” de ““l’Homme est la Nature prenant conscience d’elle-même,” ile yani “İnsanlık öz-bilinci olan doğadır.” Reclus’un en önemli çalışması ve onun önemine dair yorumlar ve özellikle toplumsal ekoloji ile ilişkisi için bkz. Clark and Martin, Liberty, Equality, Geography : The Social Thought of Elisée Reclus.
[9]Bookchin, Post-Scarcity Anarchism, s. 169.
[10] Murray Bookchin, Toward An Ecological Society (Montréal : Black Rose Books, 1980), s. 263.
[11] Age.
[12]Age. S.273. Kuşkusuz o ABD’nin (1971’de) “devrimci bir süreçte” olduğunu ya da bir “devrim öncesi süreçte” (s. 263) olduğunu tartışmadığına işaret etmekte dikkatliydi. Fakat tekraren, bunu kim tartışırdı ki? Sonraki yıl Richard Nixon’un oyların çoğunu alarak tekrar seçilmesi ve sonraki ABD tarihi bu dönemde yaşayan asıl insanların modunun bir şekilde daha az devrimci olduğunu sezdiriyordu. Üstelik dogmatik anarşistlerin hüsnü kuruntularına rağmen seçimlere katılmayı reddedenlere dair çalışmalar onların tahminlerinin güçlü bir şekilde seçmenlerle benzer olduğunu gösteriyordu.
[13] Murray Bookchin, “Revolution in America,” in Anarchos #1 (1968). Bookchin’e bu makaleye daha fazla bir dikkat göstermem için öneride bulunduğundan dolayı müteşekkirim. Özellikle “eğer Clark zerre kadar benim bakış açıma saygı göstermiş olsaydı “Amerika’da Devrim”e başvururdu” (“Comments,” s. 172.) şeklinde şimdiki analizimin daha önceki taslağına dair bir ifadede bulunmuştu. Bookchin’in yazılarının binlerce sayfasını okuyunca seve seve itiraf edebilirim ki daha önceki makalenin basit ve zayıf bir çalışma olduğunu kabul etmiştim. Aslında onun Bookchin’in Bakuninci eğiliminin ortaya çıkan ifadesi olduğunu şimdi anlıyorum.
[14]Bookchin, “Revolution in America,” s. 3.
[15] Age., s. 4
[16] Age.
[17] Age.
[18] Age. s. 5. Bookchin maalesef aydınlanma ile hippiler arasındaki ilişkiye dair gerçek hacimde teorik bir analiz asla yapmamıştır. Onun hippi hareketine ve benzer kültürel fenomenlere dair naif heyecanı zamanın bir diğer orta yaş ütopyacısı Charles Reich’in kafa yormasına benzerdir. O The Greening of America adlı eserinde Amerika gençlik kültürünün soluk kesici benzer bir yanlış değerlendirmesini yapar.
[19] Age. s. 5.
[20] Age. s. 11–12.
[21]Age. s. 10, 4, 10.
[22] Age. s. 10.
[23] Age. s. 12. İtalikler Bookchin’in.
[24] Age. s. 7. “Destek olma” oldukça sofistike teorik kategori değilken, dolaylı anlatımın ilişkili fenomenler arasında güçlü bir bağlantı olduğu açıktır.
[25] Age. Burjuva düzenin think-tanklarının en sonunda, Bookchin’in yakın zamanlarda ortaya çıkardığı, “yaşam tarzı anarşizm” ve derin ekoloji yoluyla kendini sürdürebilmeyi keşfetmesi uzun zaman önceydi.
[26]Age.
[27] “Theses on Social Ecology” in Green Perspectives 33 (Oct., 1995), s. 4
[28]Michel Bakounine, L’Empire Knouto-Germanique et la revolution sociale, ed. Arthur Lehning (Paris : Editions Champ Libre, 1982).
[29]Bookchin, “comments,” s, 173.
[30] Bkz. Fernando Aragon’la röportaj in Ronald Fraser, Blood of Spain : An Oral History of the Spanish Civil War (New York : Pantheon Books, 1979), s. 367–69.
[31] Devrimci İspanyol anarşist hareketinde en derin tezat Vernon Richards tarafından oldukça açık bir şekilde ifade edilmiştir. O en radikal anarşist eleştirilerinden birinde şöyle der: “İspanyol devrimci hareketinin sadece küçük bir bölümü gerçekten özgürlükçüdür.” Lessons of the Spanish Revolution (1936–1939) (London : Freedom Press, 1972), s. 206.
[32]Bookchin, “The Rise of Urbanization,” s. 256.
[33] Bookchin, “Comments,” s. 173.
[34] Bookchin, Toward an Ecological Society, s.183–86.
[35] Bookchin. The Rise of Urbanization, s. 55.
[36] Bookchin sosyal teoride temel bir kavram olarak “öz-görüntü” kavramına sert bir şekilde itiraz eder. (Bkz. “Comments,” pp. 164–165). Bookchin’in gerçeklik tasarımında bir tarafta yaşadığımız gerçek dünya vardır ve diğer taraftan, düzenli bir çaba, doğru örgütlenme ve genişleyen görme gücü ile genişleyen tasavvur edilen dünya vardır. Bu basit ayrım Bookchin’in dualizminin bir kısmıdır ki indirgemeci ve idealist unsurların her ikisini birleştirmede başarılıdır. Tüm toplumsal gerçeklikte tasavvur edilenin merkeziliği bu otantik diyalektik analizde oldukça farklıdır. Bilhassa kendimizce tasavur ettiğimiz yöntem tüm teorik ve pratik faaliyetlerimizde merkezi olarak görünür.
[37] Bookchin “Comments” adlı eserinde ben “’vatandaşlığı’ bireyliğe indirgemek” istiyorum ifadesini kullanır. Fakat bireyliğin politik olarak ima ettiklerini analiz etmenin bireyliği vatandaşlıkla eşitlemekle aynı olmadığının net olduğunu düşünüyorum. Bookchin politik olanın ima ettikleriyle vatandaşlığın öz-kimliğin tek biçimi olduğu öncülüyle tartışmamın içine yanlış yansıtma vasıtasıyla kafa karışıklığına uğramış görünüyor ve ardından politik olanın ima ettiklerini bireyliğe atfetmemden ve bununun vatandaşlığın bir biçimi olduğunu düşünmem gerektiğinden dolayı bunun geçersiz olduğu sonucuna varıyor. O aynı zamanda vatandaşların vergi mükellefine indirgenmiş olmasından sonra, onları “daha da indirgeyerek” (“Comments,” s. 166) kişilere indirgemeyi istediğimi iddia etmesinden dolayı kafası oldukça karışık görünüyor. Gerçekten böyle bir vatandaşlık tanımını gerçekten önermiyorken, birilerini “vergi mükellefinden” ziyade “kişi” olarak düşünmenin bir indirgeme olarak görünmesi oldukça zordur. Gerçekten de insan varlığını kişilere “indirgeme” kavramı gerçekten kafa karıştırıcı ve tuhaftır.
[38] Age.s. 165 bu reductio ad absurdum’daki zayıf teşebbüs Luc Ferry’nin anti-ekolojik hicvine benzer. The New Ecological Order (Chicago : University of Chicago Press, 1996). Ekoloji hareketini böcek merkezcilikle suçlayarak iğneleyen Ferry’nin gereksiz çabalarının eleştirisi için bkz. John Clark, “Ecologie Aujourd’hui?” in Terra Nova 1 (1996) : 112–119.
[39] Tahminen Bookchin’in belediye vatandaşları belediyenin binaları, caddeleri, toprağı, havası ve diğer şeylerini (muhtemelen böceklerini de) dikkate almaktan sorumlu olmalıdırlar. Fakat bu egemen meclis onlara bunu ilan etmeksizin binalar vs. nin vatandaşlarca dikkate alınması gerektiğini imlemez.
[40] Bookchin, “Comments,” s. 166. Açık bir argumentum ad verecundiam’da [utanç argümanı –çn-] “Son yüzyılın devrimcileri – Marx’tan Bakunin’e – ‘yoldaş’ sıfatı kullanılmadan önce kendilerini ‘vatandaşlar’ olarak adlandırıyorlardı. Gerçekte ise Bakunin hacimli yazışmalarında kendini genellikle bir ‘dost’ olarak adlandırmıştı ya da başka alışıldık deyimler kullanmıştı. Kimi zamanlar “yoldaş” kelimesini kulanmış olsa da, en yakın politik arkadaşları için “kardeş” terimini kullanmıştı ve Vatandaş Bakunin, Naçayev ile yazışmalarda yazışmayı “Matrena” yani “Delikanlı” olarak imzalamıştı.
[41] Bookchin’in küçümseyerek reddettiği değerli bir kavramı kullanmak, toplumsal tasavvura dair bir sorudur.
[42] “Vatandaşlık” kavramında özgürlükçü bir potansiyel olduğunun ciddi anlamda sınırlı olduğu olasıdır ve daha ilham verici komüniter öz farkındalık gelecekte daha önemli bir rol oynayacaktır. Yani aslında tarihsel ve deneysel soru taahüt, spekülasyon ya da dogmatik beyanlar yoluyla cevap bulunan bir şey değildir.
[43] Biri Bookchin’e karşı reductio ad absurdum [olmayan ergi ya da abese irca] yöntemini kullandığında, onu saçma bir şeye inandığı şeklinde yanıtlar (ve belki düşünür).
[44]Bookchin, “Comments,” s. 166.
[45] Age. Bu düşünceye en yakın yaklaşım maalesef sadece az bir sayıda insanı etkileyen 1790’ın radikal demokrasi hareketinde vardı ve Amerikan toplumsal tarihinde oldukça sınırlı bir etkisi vardı. Bkz. John Clark, “The French Revolution and American Radical Democracy,” Y. Hudson and C. Peden, eds., Revolution, Violence, and Equality (Lewiston, NY : The Edwin Mellen Press, 1990), s. 79–118.
[46]Murray Bookchin, “Libertarian Municipalism: An Overview” Green Perspectives 24 (1991) s. 4. Bookchin bu ifadesinde bir bölgede “vatandaşlık”ın olasılığını kabul etmeye doğru kaydığına dikkat edin.
[47] Bookchin, “Comments,” s. 167.
Views: 285