Kurulu Düzen, Devlet Kurucusu Muhammed Muzaffer Beg İle Cemal Lök Çetesi (Kısaltılmış Özet)
Hikayet-i Sebeb-i Padişah-i Peder-i Anşah-ı Mansur ve Şah-ı Şüca –Rahimehümu’llah- (Yazıcızade Ali, Tevarih-i Al-i Selçuk, haz. Dr. A. Bakır, Çamlıca y. 2009, s. 911-921)
Gazan Han [yönetim: 1295-1305] –rahmetu’llahi aleyh- hal-i hayatında padişahiken merhum Muzaffer, ki Şiraz ve Kirman tarafına düşen Karluk boyı [Karahanlı devletinin Çiğil, Yağma, Tohsı, Uygur, Kırgız, Argun boylarına çoğu yerde verilen genel ad: Karluk?] Türklerün [burunsal “n<ng” ile yazılı. Bundan sonrakiler, ki anlatının çoğu “n” sesi böyledir, düz “n >bugünkü abc.deki ‘n’ ” olarak yazılacak] begi oglı-y-ıdı fahl danişmend ve gayet bahadur yigid-idi, Gazan Han kapusında bir bölük sipahilerün başıydı. Gazan Han zamanında acem ikliminde Cemal Lök adlu bahadur harami kopmış-ıdı ve anun kırk yarı vardı. Ol kırk yar –ile yollar kesüp haramilik iderdi. Şehirlerün ve etrafun bazirganları ve yolcıları anların korkusundan aciz dermande kalmışlardı. Gazan Han mecmuc [c arap. ayın yazacı. Burda son sesliyi uzatır: “uu” gibi. Bundan ötede gösterilmiyecek] vilayetleri birbirine payendane virüp her yirün tuman ve büyük beglerine kendü hükm itdügi yiri ısmarlamışdı. Ve şart u muçilka [mog. >mujilah: eyaletlere ve illere ayırmak; kendini başkalarından sakınarak uzak tutmak; hükmettiği arazide iyice güçlenmek. Lessing 2003: 866] komuş-ıdı ki, kankısınun hükm itdügi yirde ugrılık [hırsızlık] ve haramilik vaki olsa anlardan bilürlerdi. Ol sebeb-ile cümle hırsuz ve haramiler dutılup helak olmışlardı. Cümle memalik emin olmışlardı. Ve andan özge diken ve muzi kulmamışdı [aynı: kulmamışdı]. … Cemal Lök işinde dilir [… ve şirgir: çok yürekli davranmak. İş sonrası içkiyle kutlama] oldu.
Ta haddi ki bir vaktin Horasan’un Bu Said Han’a malı gelürdi, ol mal-ile dört yüz nefer çeri ve iki baş beg var-ıdı, gelüp tag etegine bir su kenarında kondular. Cemal Lök yoldaşlarıyla bunları tag üzerinden gördi. Yoldaşlarına eyitdi “Aşaga inün anları bir korkudın” didi. Anlar eyitdi “Pehlevan bunlar bir çeri dürürler. Bunları niçe korkıdalum?” didiler. Cemal Lök anlara kakıyup okın yayın eline alup anlarun katına indi. Gördi ol iki beg su kenarında [s. 911] taam yirler selam virdi ve eyitdi ki “Pehlevan Cemal Lök size selam ider ve eydür ki bu maldan bize hakk-ı nazar [bakma/göz hakkı] virsünler, dir.” Anlar Cemal Lök adın işidicek kakıyup sögdiler [küfür ettiler] “Ol melun kafir kandedür?” diyüb. Cemal eyitdi “Çok söylemen, ol size eylük-ile söyler. Niçün yaramaz söylesiz?” didi. Cemal eyle didikde bunlar nökerlerine işaret itdiler ki suyı geçüp anı dutalar. Anlar atlarına binüp suyı geçince Cemal Lök ol iki begi urıp helak itdi. Anı göricek yoldaşlarından yedi sekiz nefer atıcılar aşaga indiler ve anlarun üzerine ok yagdurup bir kaçın dahı helak itdiler…. ve ol dört yüz atlunun kalanı atlu atına binüp binen bindi, bine bilmeyen çil yavrusu gibi tagıldılar [çilkeklik yavruları korktuklarında her biri başını alıp bir yere dağıldığından>…gibi]. Cemal Lök nökerleriyle ol malı katırlara yükledüp aldılar gitdiler, ırak [uzak] yirlerde ve ıssuzlık [kimsenin olmayan, bomboş] taglarda pinhan itdiler [sakladılar/gizlediler]. Andan sonra işlerine dahı dilir ve şirgir oldılar. Ve ulu karvan ve bazirganlar basıp çoklık mal ve kumaş ve esbab [giysi] hasıl itdiler.
Bunun üzerine bir müddet geçdi. Gazan Han -…- Sultaniyye çayırında [bugün İran Azerbaycanı’nda, Tebriz’in Güneyinde bir kent. Moğolların/İlhanlıların 13. yy.ın ikinci yarısında kışladığı bölge. Kışları iklimi ılıman, hayvanların beslenmesi açısından elverişliydi. İran ile Anadolu İlhanlılarının yönetim yeri] konmış-ıdı. Bir gün erkan-ı devlet ve ayan-ı memleket ve iş görmiş begleri ve sipahileri katına cem idüp Cemal’ün kahrı tedbiri babında anların–ıla meşveret itdi. … Padişah bölük başlarına nazar idüp eyitdi ki “Sizden kankı dilir ve bahadur [s. 912] ola ki bu sehminakişe mültezim olup bahadurlar-ıla gice ve gündüz say [emek vermek, çalışmak] idüp himmeti ana duta ki Hak –teala- inayetinde anı ve merdelerini ele getüre. Çün benüm ol arzum ki bunca müddetdür ol endişeden zar u nizarum hasıl ola, ana nice mertebe ve beglik dilerse virem.” didi. … Muhammed Muzaffer ayag üzerine turup [ayağa kalkıp] padişah’a dua ve sena kıldı (…)
“Eger şah-ı alem nazar-ı inayet ve himmet buyurursa bu kemine ve rayım Hak –teala- inayetinde anı etbaı-y-ile ele getüreyim [Cemal Lök’ü yakalayıp getireyim].” didi. Padişah anı kendü bölügiyle kendü kavmları-yıdılar, ol yirlerde rah-dar kodı [yol koruyucu birliği?] ve firavan mal ve nimet ve eyü atlar virdi. Ve ol korkulu derbend ve yazılarda bir kaç bergus [savunma korunağı, korugan, karakol, küçük bekleme ve gözetleme korunağı. Fars. berg: set, duvar. Arap. ribat, kale.] yapdurdı. Bir müddet o tarafları ve yolları beklediler ve geleni gideni geregi gibi teftiş idüp sordular. (…)
Ol eyyamda meger Cemal Lök’ün yoldaşları bir kaç gün vardı, ki Cemal Lök’e yalvarurlardı. “… şarab sohbetine hasretüz ve pehlevan bizi içmekten men ider, pehlevandan dilek iderüz ki bir kaç gün şarab sohbetin idevüz…” dirlerdi. … Cemal… “Mecmu halayık bizüm kanımuz dökmege fursat [s.913] isteyüp bulımazlar. Şarap yavuz işidür, … mecmuımuzı dutup helak iderler.” dirdi. … söyleyü söyleyü Cemal’i razı eylediler.
İttifaka ol günlerde Gazan Han-içün Semnan ve Horasan etrafından gayet eyü süçiler [alkollü içecekler] ve Mazindaran’dan narinc ve turunc ve anar [nar] ve isfahan’dan elma gelürdi. … Cemal Lök’ün yoldaşları bu karuvandan haberdar oldılar. … Cemal eyitdi “inün karvanı alun ve likin sakınun ki kimsesin kaçurmayasız ki varup rah-darlara haber itmeyeler.” didi. … Mecmuını dutup yükleri ıslu ıslarıyla alup gittiler. Ve dört günlük mikdarı yirde ıssuzlık bir bınar var-ıdı, anda kondular.
Meger bu karuvan ardınca reh-darlardan otuz nefer kişi var-ıdı, … bir yirde konup taama [yemek] meşgul oldılar ve şarab dahı içüp mest olup eglenmişlerdi. Ayulup atlarına binüp karuvan ardına düşdiler. … karvandan eser bulmadılar. … Muhammed Muzaffer eyitdi “Anlar şarab içmezlerdi, şarab içmege heves itmişlerdür. … yaraklanun [pusatlanun, silahlanın] anları istemeyü gidelüm. [s. 914]” … girü aralarından bir kişi eyitdi “ Eger var-ise, bunlar fulan ıssuzlık yirdeki bınara varmışlardur hergiz yol ve ademi ugradugı degüldür.” didi. Pehlevan eyütdi ki “Makul söz budur, elbette anda dururlar.”
Anlar dahı anda varup ol rustayilerün ellerin ve ayakların baglayup bir çukur yire bıragup üzerlerine üç nefer müvekkel komışlardı ve kendüler iyş ve işrete ve içmege meşgul olmuşlardı. Çün iki gün anda içdiler, … tuyuluruz diyü korkup andan gittiler, vardılar tag arasında bir sab dere var-ıdı, anda indiler. Ve dil kesilsün diyü ol karvan halkınun mecmuını kırdılar. Ve feragat-ile içküye meşgul oldılar. Andan dahı gidüp bir yire vardılar, katu ırak yir ü taglar içi-y-idi, anda dahı farig oldılar. Ol yazıda ol derede nevbet-ile pasban korlar-ıdı, anda komadılar. Cemal ol iki yirde içmedidi, anda dilek idüp içürdiler ve didiler ki “Pehlevan ömrümüzde bir kez senün-ile bir şarab sohbetin idelüm.” … Cemal germ olup anlara eyitdi ki “Dahı ne arzunuz kaldı? … Haliya şimdi bir arzunuza dahı irişdünüz, dahı arzulara iresiz.” didi. … dördünci gice, ki irtesi ol yirden kalkıp gidiserlerdi, ifrat-ile tolular ve dostiganiler içüp gayet mest ve harab oldılar, yirlü yerinde düşüp bi haber uyıdılar. [s. 915]
Muhammed Muzaffer nökerleriyle çün ol bınara geldi ve anda taze sünükler [kemikler] narenc ve elma kapları gördi, bildi ki anda konup içmişler, … Amma haramiler nireye vardukların bilmekden aciz oldılar. İki nefer Tacik kulavuzları… “… Eger var-ise anlar fulan taga fulan yirde ıssuzlık yir ve yol ugragu degüldür.” didiler. Pes Muhammed Muzaffer nökerleriyle… ol yire irişdi, gördü atlar ve eşekler otlar kendüler mest ve harab yaturlar. Fil-hal atdan inüp mecmuını muhkem [sağlam, sıkıca] bagladılar. … M. Muzaffer… ne mikdar ki Cemal L.den nesne sordı, cevab virmedi. M. Muzaffer fikr itdi ki eger bir sanat ve hile-y-ile bunun malı ne yirdeydi ki malum olup ele girmezse ki bunı Padişah katına iletem, imkan vardur ki buna işkence virür malı ne yirde-idügin ikrar itdürüler, maldan mahrum olam. Nökerine ve yaranlarına eyitdi “Yaranlar bilür misiniz ki biz kendüzümüze ne iş itdük? Anlar “pehlevan, nice?” didiler. Eyitdi ve “Bunun gibi alp ve bahadur yigidi tutduk. Eger Han hizmetine iletürsüz, mecal virmeyüp helak ider ve biz bahadurlar ve alp yigitler arasında bednam oluruz. Eydeler ki ‘Şunun gibi bahadur yigitleri esirgemeyüp ve özü göyinmeyüp [için için yanmayıp] iletdi, helak itdürdi.’ Ve eger iletmeyüp koyı-virürsevüz malımuz dahı yok ki bu iklimi terk idüp varavuz, Hindüstan iline gidevüz.” didi.
Cemal L. bu keleci [sözü] işidicek başın kaldurup M. Muzaffer’e eyitdi “Pehlevan sözine turursa ben pehlevan [s. 916]-içün mal bulayım.” didi. Bu hile-y-ile M. Muzaffer and içdi … Bu dakikayı bilmedi, ceybine [cebine] işaret eyledi. El sokup bir pare kagıd çıkardılar ki taglarda gömülü mallarınun tafsili-y-idi. M. Muzaffer … “Pehlevan’un ayagın şeşüp ata bindürün ve alun gidün. Uş ben dahı akabinüze irişdüm.” didi. … M. Muzaffer anda kalan yoldaşların dahı ortaya getürdi eyitdi “ Pehlevan Cemal malını virdi, siz dahı nenüz var, gerçekli-ile virün. Hoş sağ ve selamet vaktünüzde olun.” didi. Anlar bizüm nesnemüz yokdur, diyü inkar itdüler. M. Muzaffer yoldaşlarına buyurdı, bir kaçın paraladılar ve kalanı can korkusından neleri var-ise ikrar itdiler. Anları nökerlerinden bir kaç inam kişilere mallarınun tafsili-y-ile virdi ve şöyle ısmarladı ki “çün bu tafsildagı emvali hasıl idesiz bunları yine fulan taga benüm katuma getüresüz.” didi ve kendü Cemal ardınca gitdi. Çün Cemal’ün ardından yitdi, ol malı defn itdügi yirlere iletdi ve yirlerini gösterüvirdi. Üç yirde defn olmış mal, firavan kumaş ve rahtdan gayri yüz toksan yük akçe ve altun çıkdı ki murur- eyyam- ile [geçmiş günlerle>günlerde] alup defn itmiş-idi. Kumaş ve rahtı [döşemelik, at takımı vd.] nökerlerine kısmet itdi, malı kendü aldı. Cemal yoldaşlarınun malı hem ol yörelerde-y-di çıkarup getürdiler. On tokuz yük akçe ve yidi yük kumaş-ıdı, anun dahı nakdin [altın para/lira] alup kumaşı getürenlere virdi. Andan sonra buyurdı Cemal Lök’i tokuz nökerleriyle alı kodılar, kalanın kılıçdan geçürdiler ve malların hısin [sağlam, sarp] yirde muhafaza itdürüp Cemal Lök’i ve [s. 917] tokuz nökerini ellerin berkidüp alup Han ordusına [konaklama yerine] müteveccih oldı.
Çün yakın irişdi, Han’a haber virdiler … Gazan Han gayet ferahından buyurdı ki “Ol melunlarun pelid [pis, alçak, aşağılık] cüsselerini bunda getürmesünler, anda kırsunlar. Amma Cemal Lök’ün başın getürsünler, …” didi. … Lök’ün murdar başını … Gazan Han’a iletdiler ve Han’un hatırı ancılayın [öyle, nice] ferah oldu ki vasfa sıgmaz. … Han M. Muzaffer’i sıyurgayup gayet hoş gördi. Sahib-i divan Hoca Sadeddin işidüp Han katına vardı, gördi Cemal Lök’ün başı kesilmiş yatur, didi ki “Bunca müddet-i mediddür bu haramilıkdan mal-i alem cem itmişdi, malın teftiş itmedin niçün öldürdünüz?” didi. Gazan Han eyitdi “Malı Muhammed Han teftiş etmiş ola.” Muhammed eyitdi “ Benüm ne haddüm var-ıdı mal teftiş itmege, anun içün tokuz nökeriyle padişah hazretlerine getürdüm ki Han kapusında teftiş ve işkence olınaydı. Çün Hanun fermanı katle oldı. Celladlar [s. 918] depelediler.” didi. … Gazan Han eyitdi “Geçdük anun malından, Hak –teala-ya şükr olsun ki bu melun helak olup müslimanlar bunun şerrinden emin [kötülüklerinden korunmuş] oldılar.” didi. Ve M. Muzaffere eyitdi “Ne yirün begligin istersin, takririn yazsunlar.” M. Muzaffer eyitdi “Her kişi beglik ve mansıb ve mertebeyi kendü asıl nesebe göre istemek gerekdür. İrte bir gün yine elümden alınacak büyük beglik eksügüm degüldür.” didi. Şiraz-ile Kirman arasında bir kasaba şehircügi, ki muhkem kalası var-ıdı ve kendünün vatanı ve atasınun kışlakıydı, diledi. … Varup ol kalaya gitdi, evin ve malın ve rızkın ve ol malları, ki taga haramilerden alup muhkem yirde komışdı, ol kalaya daşıttı.
Çün Sultan Gazan vefat itdi, Irak ve Adir-baycan ve Horasan feterat oldı [fetret: sultansız, devletsiz kaldı]. Horasan’ı Gazan Han’un oglanlarından biri, …tutdı. Adirbaycan ve Irak-ı Arap’ı Olcaytu dutdı. İkisi birbirine muhalefet ve yagılık [düşmanlık] iderleridi. Bu esnada M. Muzaffer mal kuvvetiyle kanda bahadur ve dilaver yigitler ve Türk cemaatinden ittifaklu kavumlu hısumlu boy başları Türkler ve Kalaç ve Belüc [Güneydoğu İran’da Hind’e yakın bir bölgeden olan] Arap var-ise virmeg-ile devşürdi… Ve kendü malından kalın virüp [evlilikte kadın tarafına verilen başlık] ve cihaz düzüp birbiriyle dünür yavuk [sevgili, eş] eyledi, kız aluşdurdı. Mecmu birbiriyle kavum [boydaş] ve kardaş oldılar. Ve kendü dahı ol boylardan [s. 919] büyük boy başlarınun kızların alup menkuha [nikahlar, eşler] idindi. Ve ol tarafdagı kalaları ve şehirleri tedric-ile alup kendünün idindi. Ve kendü adamlarından tuman begleri ve bin begleri ve yüz begleri ve nayib ve daruga nasb itdi. Sehel [fars. sehel>kolaylık, kolayca geçen] müddet içünde Kirman ve Şiraz ve Isfahan’ı tamamet Irak-ı Acem’i feth itdi.
Bir vaktin iklimi, beglerinden bir kaçına ısmarlayup hazaneden zarayif cevahir ve altundan harclık ve hizmeti mikdarı götürdi ve on nefer haseki nökeriyle dün [gece] içinde ihfa-y-ile [gizlilikle, gizlemeyle<hafi] çıktı gitti. Ve encümen arasından gayip olup biraz müddet içinde Mısır’a vardı ve Halife kapusına varup selamladı [Moğolların Bağdad’ı almasından sonra halifelik “simgesel olarak” Mısır’a taşındı]. Ve hizmet ve mal, ki iletmiş-idi, Halife’ye arz idüp halifenün hazinedarına teslim itsin ve dört kadinun [“dört sünni” mezhebin kadıları] mektublarını, ki anun padişahlıga liyakati ve ilmini ve adlini ve siyasetini, ki Arapça yazıp arz itmişlerdi, virdi. Ve bir kaç gün Halife hizmetinde olup karşu atlandukça gaşiyesin [örtü] götürüp önünce büridi. Sonra Halife ana icazet-name buyurup padişah olmaga layık gördi. Ve şiarı al-i Abbas tarikince hilat ve külahte virüp gönderdi. Ol gün ki, Şiraz şehrine irişdi, cuma güni şafii namazı vaktiydi. … kendüzin kimseye bildürmedi. Çün cuma namazı vakti oldı, Halife virdigi hilatı ve külahita üzerine sarılmış dülbendi geyüp ve başına koyup ve dülbendi üzerine bir rida büryüb camie vardı ve hatib yanında oturub ihfa-y-ile [gizlice] kendüzin hatibe bildirdi. Çün sünnet kılındı, minbere çıkup kendü adına hutbe okudı. Çün tamam idüp indi, imamet itdi. Çün namazdan farig oldılar ulema ve efazıl ve ekabir musafaha kılup dua ve sena itdiler. Ve camiden çıkup begler ve ulular ve erkan-ı devlet serefsar gevher-i nigar birle cenibet hoş hurram çekdiler. Ve süvar oldı tabl ve nekkare ve surna ve nefir çalınup ayin ve erkan-ı tamam birle saltanat [s. 920] sarayına iletdiler. Ve ol dört kadılar, ki Halife’ye biti [tutanak, yeterlilik mektubu] yazmışlardı, ittifak-ile anda hazır olmışlardı, Halife anları kendü yirine vekil itmişdi. M. Muzaffer’ün elin alup tahta çıkardılar. Irak-ı Acem memleketine padişah oldu. Şah Şüca ve Şah Mansur anun neslindendür.
Fil-cümle her zamanda bir tayife ki huruc idüp padişah olup-dururlar. Eger Arap ve eger Acem ve eger Türk her tayifenün yürüginden [göçebesinden] huruç etmişlerdir, mal ve ulufeci ve kullar çok idinmek-ile dahı padişah olmışlardur. Amma bir iklime ve bir kaç vilayete olmışlardur. Şunlar ki Arap ve Acem ve Rum ve Türk iklimlerine başdan başa padişah olmışlardur. Çokluk Yörük Türkmen ve Tatar ve Kürt ve Arap boyları kuvvetiyle mecmu birbirine kavm ve uruk ve kabile idiler, anlardan olmışlardur. Mecmu tevarihe mütala kılanlar bu sırra muttalidür [öğrenmiş, bilgilenmiş, duyumlamış] –ve’s selam-. (Yazıcıoğlu Ali, agy. s. 921)
Views: 3569