-6-Onun gelişimini etkileyenler arasında Bakunin ilk sırada yer alır. Malatesta, ondan “hepimizin manevi babamız’olarak gördüğü büyük devrimci” olarak bahsediyor. Onun en büyük özelliği, inanç yayma yeteneği ve kendisiyle görüşme fırsatı bulan herkes için eylem ve fedakârlıkta bulunma isteğiydi. O herkesin içinde bir şeytan olması gerektiğini söylerdi; kendisi buna kesinlikle sahipti ve şeytanı ruhunda taşıyordu.Ben bir Bakuninciydim, şimdi çok uzakta kalan o günlerdeki tüm yoldaşlarım gibi. Bugün -ve uzun yıllardır- artık kendimi böyle nitelendirmiyorum.
Fikirler gelişti ve değişti. Bugün Bakunin’in politik ekonomisiyle ve tarih yorumuyla çok fazla Marksist olduğunu düşünüyorum; onun felsefesinde evrenin mekanik kavrayışı ile insanlığın kaderi üzerinde iradeye duyulan inanç arasındaki çelişkiye olası bir çözüm getirmediğini görüyorum. Ama tüm bunlar o kadar önemli değil. Teoriler, kesin olmayan ve değişken kavramlardır, bulanık hipotezlerden oluşan felsefenin ise yaşam üzerinde çok az etkisi vardır ya da hiç yoktur. Ve Bakunin, tüm uyuşmazlıklara rağmen bizim esin kaynağımız ve en büyük üstadımız olarak kalacaktır.
Onun, otorite ilkesine ve bu ilkeyi somutlaştıran “Devlere karşı yaptığı eleştiri hâlâ yaşamaktadır; daima halkı sömüren ve ezen iki yalana, iki maskeye -demokrasi ve diktatörlük- karşı mücadelesi yaşamaktadır; işe yaramaz reformlarla emekçileri yatıştırıp eylemlerini durdurarak, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde burjuvazinin egemenliğini sağlamlaştıran ve uyuşturucu olarak adlandırdığı yanlış sosyalizmi ustaca teşhiri de yaşamaktadır; ve daha da önemlisi, insanı küçümseyen ve aşağılayan her şeye karşı şiddetli nefreti ve herkes için duyduğu sınırsız özgürlük aşkı da yaşamaktadır.28
-7-
Fakat onun “hiçbirimiz Marx okumamış olmamıza rağmen, hâlâ çok fazla Marksisttik”30 cümlesini yazdığı dönem için Fabbri, Birinci Enternasyonal anarşizmi ile onun belirttiği, yaşamının sonuna değin süren anarşizme geçişin l’Asso-ciazione’nin (Londra, 1890) yayımlanmasından l’Agitazione’ye (Ancona, 1897) kadar süren yedi ya da sekiz yıllık bir döneme rastladığını söylemektedir. Bununla birlikte aynı yazar, La Questione Sociale’de (Floransa, 1884) “onun gelişiminin ana hatlarıyla, oldukça açık bir şekilde ortaya çıktığını” belirtmektedir. Malatesta’mn l’Agitazione’de “Anarşizmde Bireycilik”, “Uyum ve Örgütlenme” konusu üzerine altı makalesi yayımlandı; bu makalelerinde Kropotkin ile açıkça polemiğe girmeksizin, The Conquest of Bread’de (Ekmeğin Fethi) ve diğer yazılarında ifade edilen Kropotkinci görüşle açıkça çelişen bir anarşizm yorumuna yer vermektedir.31
Malatesta, Fabbri’ye32 yazdığı bir mektupta “evrim”ini anlatıyor ve 1897’den itibaren görüşlerinin sadece küçük detaylarının değiştiği düşüncesini doğruluyor. O zamanlarda “sendikalizme -ya da sendikalara- şimdi olduğundan daha fazla umut bağlıyor ve güven duyuyordum; komünizm de, şimdi göründüğünden daha basit ve daha kolay bir çözüm gibi görünüyordu.” Ve 1897 yılındaki fikirleriyle 1872-74 yıllan arasındaki fikirleri arasında daha büyük farklılıklar olduğunu belirterek devam ediyor: “O zaman biz Kropotkin’ den de önce ‘Kropotkinci’ idik (aslında Kropotkin bu fikirlerin temelini attı ve o, enternasyonal hareketin ‘Bakuninci’ kanadına katılmadan önce biz bu fikirleri yaygın bir şekilde destekledik).” Bu konuyu Revizyonizm Sorunu (1927) makalesinde ve biyografi notlarına eklenen Kropotkin “Anılar”ında daha geniş bir şekilde ele alıyor.
-8-
Malatesta “eksiksiz” bir anarşist propagandacıydı. Siyasi yaşamının ilk yıllarında tarihsel kaçınılmazlık konusunda sahip olabileceği tüm hayalleri yitirdi ve ancak insanlar duyarsızlıktan kurtulabilirlerse, kendi kendine düşünüp harekete geçmeye “teşvik” edilirlerse, (“spingere” kelimesi onun yazılarında sürekli karşılaşılan gözde kelimesiydi) koşulların değiştirilebileceğini fark etti. Bu nedenle, yazılı ve sözlü ifadenin yorulmak bilmeyen bir propagandacısıydı. Fakat propagandanın sınırlarının farkında olan biri olarak aynı zamanda bir aktivistti; zekice tasarlanmış doğrudan eylemi devrim için gerekli koşullan hazırlama görevinin temel unsuru olarak görüyordu. Onun, “eksiksiz” bir anarşist propagandacı olmasının üçüncü bileşeni de mücadeleye bir Enternasyonalist olarak başlaması ve yaşamınm sonuna kadar öyle kalmasıydı.
(Her şeyde İngilizler’i suçlayan ve iklim, düşük geçim masrafları ve ucuz emek bir tarafa, yaşam tarzlarıyla ve kurallarıyla hain İngiltere’nin hâlâ bir asır gerisinde olan şehirlerde birer birinci sınıf efendi gibi yaşayan entelektüel sürgünlerimizin aksine Malatesta, gerçekten Enternasyonalistti çünkiü o, insanları, İtalya’yı sevmekten vazgeçmeksizin sevdi:
“Bütün ülkeleri seven, dünyayı ideal ülkesi olarak gören ve bu dünyayı, karşılıklı mutluluk ve kardeşçe çalışmayla birbirine bağlı tüm insanlar için gerçek bir ülke yapmaya çalışan birinin -şaşkınlığa uğramış bir yoldaşına cevap olarak bunları yazıyordu- doğduğu, akrabalarının yaşadığı ve yakın işkileıinin olduğu bir ülkeyi istisnai kabul edeceğine inanmak saçma değil mi? …Yaşasın İtalya, evet, binlerce kez evet: ve Yaşasın dünyanın bütün ülkeleri. Bizim istediğimiz sadece politik devletlerin ortadan kaldınlması değil, biz insanların tüm ekonomik ve politik baskılardan kurtulmasını da itiyoruz.”33
Eğer Malatesta eylemini çoğunlukla İtalya’ya adadıysa ve İtalya’nın politik sahnesini düşündüyse bu, o ülkede ve her şeyden önce ortak bir dili paylaştığı insanlar arasında mücadeleye daha etkin katkılarda bulunabileceğini düşündüğü içindir. Ama kendisinin de belirttiği gibi:
“Bizim ülkemiz tüm dünyadır; insanların kaydettiği her başarı ve her utanç bizimdir. İtalya dünyanın bir parçasıdır; çabalarımızı özellikle onun özgürlüğüne adamamızın tek nedeni eylemimizin burada daha etkili olabileceğidir; çünkü orada akrabalarımız, arkadaşlarımız ve özellikle sevdiğiğiz yoldaşlarımız var… Fakat bu, o kadar açık, o kadar basit, öyesine olağan olmasına rağmen bunu defalarca tekrarlamamız gerekiyor.”(34)
-9-
İtalya’daki hükümet ve polisin özel ilgisi nedeniyle Malatesta yaşamının neredeyse yarısını sürgünde geçirdi. İlk sürgün dönemi 1878’d’e yirmi beş yaşındayken başladı. İtalya’ya 1883’te, ertesi yıl Güney Amerika’ya gitmek üzere geri ındü; l’Agitazione’nin editörlüğünü yaptığı yıl olan 1897’ye kadar geri dönmedi, fakat 1899’da yine sürgündeydi. İtalya’ya 1913-14 yıllan arasında ancak bir yıl için geri döndü ve 1919 yılına kadar ülkesine ayak basmadı; geri dönüşünün ardından 1932’de ölümüne kadar 13 yılını ülkesinde geçirdi. (Napoli Seksiyonunun delegesi olarak katıldığı Entemasyonal’in St. Imier Konferansının 50. yıldönümü dolayısıyla 1922 yılında İsviçre’ye yaptığı kısa bir ziyaret hariç). Böylece Malatesta yaşamının otuz beş yılını sürgünde geçirdi – bu zamanın çoğu eylemle doluydu ama aynı zamanda çoğu da eylemsizlik nedeniyle hayal kırıklığıyla geçti. Bununla birlikte o, sürgündeyken bile İtalya’nın siyasi durumuyla olan bağlantısını asla kaybetmedi.
Bu satırları yazarken (25.10.1964), Sunday Telegraph, Bay Joll’un “Anarşistler”35 eseri üzerine bir tanıtım yazısını, Malatesta’nın bir fotoğrafının reprodüksiyonuyla resimliyor ve “Tehlikeli Tip” başlığını atıyor. Profesör George Woodcock ise onu Anarşizm kitabında Avrupa’dan Akdeniz’e uzanan “devrimci macera arayışında” “gezgin şövalye”nin romantik resmiyle ebedileştiriyor. Çağdaşları Malatesta’yı, eleştirilere -yani eylemlerinin sonuçlarına- asla karşı çıkmayan bir korkak olmakla suçladılar. Malatesta bir “tehlikeli tip” idi, ama elbette Sunday Telegraph’ın “Beyhude Çete” başlığıyla ima ettiği anlamda değil. O, hükümetler için tehlikeliydi, fakat dünyanın her tarafında, toplumun her kesimindeki insanlar tarafından taktir edildi, dürüst bir düşünce adamı olarak saygı gördü. Geçmişine bakıldığında, yaşamının “romantik* olaylarla dolu olduğu görülür ve edebiyatçılar onun yaşamı boyunca, çok kızgın bile olsa karıncayı dahi incitmediğini söylemişlerdir, ama ilk yıllardan sonra Malatesta ve arkadaşlarının propaganda faaliyetleri dolayısıyla tutuklanarak hapsedildikleri ilk yılların ardından bir propagandist olaral etkinliğinin, özgürken -sürgünde bile olsa- hapiste olduğundan daha fazla olduğunu düşündü. Diğer taraftan bu onun büyük tehlikelere atılmasına engel olmadı, ama bunlar yinede hesaplanmış risklerdi.
Benim gördüğüm Malatesta ne bir romantikti ne de bir inanç kurbanıydı. O mizah anlayışından yoksun biri olmadığı gibi bir siyasi düşünür ve kişilik olarak kendini küçümseyen bir insan da değildi; fakat asla bir teşhirci ya da gösterişçi değildi. Şüphesiz onaylanmayı ve yandaşlarının olmasını istedi, fakat daima fikirlerine güvendi ve bunlardan asla ödün vermedi, kişiliğine tapınılmasını da asla teşvik etmedi.
Aslında Malatesta’nın eylemleri ve fikirleri sadece İtalya Solunda değil, aynı zamanda anarşist hareket içinde de ateşli tartışmaları alevlendirdi. Ancak ölümünden sonra düşünceleri İtalyan anarşist hareketi içinde öfkeli tartışmaların merkezi olmaktan çıktı. Belki de şimdi bu tartışmalar İngilizce konuşan hareket içinde devam edecektir!
– İngilizceden Çeviren: Zühal Kiraz. Kaos Yayınlarının yayınlamış olduğu, VERNON RICHARDS’ın derlediği bu biyografi gene Vernon Richards tarafından yazılmış ve onun “Errico Malatesta Hayatı ve Fikirleri” adlı kitabından alınmıştır.
KAYNAKLAR
- Pensiero e Volontâ, Roma, 1 Temmuz 1926.
- Malatesta’nın Nettlau’nun a.g.e.’ne önsözü.
- Luis Fabbri, a.g.e.
- Errico Malatesta, Şeritti, Cilt III, Cenova, 1936.
- Umanitâ Nova, 24 Ağustos 1921.
- A.g.e.
Views: 31