-10- Malatesta’nın macera arayışında bir devrimci olmadığı, Londra’da 1900-1919 yıllan arasında geçirdiği görece eylemsiz günleriyle kesinlikle açıklığa kavuşmuş oluyor. Bu yıllar çinde sadece Amsterdam Anarşist Enternasyonal Kongresi’ne (1907) katılması ve bir yıldan az bir süre (1913-14) İtalya’da bulunması dışında hep Londra’daydı. Pratik öneri ve yaklaşımlarıyla kongreye katkıları dikkate değerdi.
Malatesta’nın İtalya’ya dönüşü (1913-14) her tür görevi üstlenecek ya da girişimde bulunacak bir canlılık ve kusursuzluk örneğiydi (ve unutulmaması gereken bir şey var ki, o yıllarda altmış yaşındaydı ve bu birçok devrimcinin yaşamadığı ya da şöhret kazanarak dinlenmeye çekildiği ve anılarını kaleme aldığı bir yaştı.)
Onun “pratik” girişimlerde bulunmaya hazır olduğunu bildiren kararı, aralarında özellikle İtalya’nın politik “kamburu”nun ve halkça istenmeyen Trablusgarp Savaşı’nın da olduğu sayısız nedenlerin teşvikiyle alınmıştı. Anarşist hareketin, hareketin içinden ve kişisel polemiklerden, özellikle de bir avuç “yoldaş”ın eylemlerinin, genellikle olduğu gibi, burjuva partileri güçlendirmesiyle yaralar aldığı bir dönemde, hareketi yeniden bir araya getirme amacındaki Ancona’lı şapkacı ve Malatesta’nm eski silah arkadaşı Cesare Agostinelli ‘ye o sırada Emilia’da bir kasabada eğitim vermekte olan Fabbri, Ancona’da bir anarşist gazete çıkarma düşünceleri hakanda Malatesta ile Londra’da bir görüşme yaptılar. Her ikisi de coşkunlukla karşılandı. Fabbri, Malatesta’mn Volonta adını önerdiği yayımı tanıtacak bir sirküler taslağı hazırlama görevini üstlendi. İlk sayı Haziran 1913’te Ancona’da çıktı ve Malatesta tarafından Londra’dan idare edildi. Fabbri şöyle yazıyor: “Yeni dergi başından itibaren Malatesta’nın diğer yayımlarının izlerini taşıdı.”36 Malatesta Londra’dan arkadaşına şunları yazıyordu (13 Haziran): “Volontâ’nin ilk sayısı hakkında ne düşünüyorsun? Basımı dehşet verici. Kâğıdın kalitesi beni ürpertti. Gri kâğıt üzerine açık tonda mürekkep kullanılmış -harfler çok sıkışık vb. Yine de …gelişeceğiz.” 16 Haziran’da Agostinelli’ye şöyle yazıyor: “İkinci sayı elime ulaştı. Daha iyi, tebrikler! Eğer gelişmeye devam edersek gerçekten iyi bir şeyler çıkaracağız. Bu gece başyazıy ıgöndereceğim. Perşembe’ye kadar sana ulaşır. Ona bir yer ayırmaya çalış. Geç kaldım -ve bana kızmanı bekliyorum. Ama sanıyorum zamanla düzeleceğim ve o zaman bana kızmayacaksın…”37) Burada bu parçaya yer verdim, çünkü Malatesta’nın karakterini, sadeliğini, dostluğunu ve insan sıcaklığını bir üçüncü şahsın yazabileceklerinden daha iyi anlatabileceğini düşündüm.
Malatesta, Fabbri’ye yazdığı mektupta ona bir sır veriyor “hoşunuza gidecek bir sır: İtalya’ya gelmeye karar verdim.’ Ve uzun yıllar boyunca Cenova’da basılan ve iki ayrı dilde iki haftada bir yayınlanmakta olan anarşist dergi Le Reveil II Risveglio’nun editörü Luigi Bertoni’ye şöyle yazıyordu (3 Temmuz 1913): “Ay sonuna doğru İtalya’ya gitmeye kara verdim. Açıkçası bu kadar uzaktayken bir gazete çıkarmamı mümkün olmadığım düşünüyorum; ve ayrıca ben burada [Londra’da] güvenli bir şekilde korunurken diğerlerini harekete teşvik etmekten hiç hoşlanmıyorum.”38
Malatesta’nın bir yıldan az süren bu dönem süresince bir örgütleyici, propagandacı ve devrimci ajitatör olarak eyleminden detaylı olarak bahsetmek için son savaşta Ancona’nın müttefik bombardımanına uğradığı sırada bir polis karakolunun yıkılması olayından yararlanılabilir. Enkazı karıştıran iki anarşist Malatesta’nın polis dosyasını bulmuş ve bu dosya Borghi’nin yayımladığı Malatesta’nın savaş sonrası biyografisine eklenmiştir.39 Aşağıdaki bölümler malzeme, Ancona Polis Kuvvetleri Komutanı’nın günlüğünden sağlanmıştır.
“Malatesta’nın Londra’dan dönüşü, Ancona’daki olanakların tükenmiş, çok sayıda ‘düzensiz ve pasif gruplar’a ayrılmış anarşist hareketin yeniden uyanması için bir işaretti. Malatesta hemen bu hareketi yeniden örgütlemeye girişti. Toplantı ve mitinglerde devrimci propaganda yaptı; editörlüğünü yaptığı ve grubun yayın organı olan haftalık Volonta dergisinde makaleler yazdı ve broşürler hazırladı.”
“Kasım 1913’te Ancona’daki tüm anarşistleri bir araya topladıktan sonra propaganda mitingleri, sosyal araştırmalar ve tartışmalar yapmak üzere üyelerin ve sempatizanların bir araya geldiği bir Sosyal Araştırma Topluluğu’nu başarılı bir şekilde faaliyete geçirdi ve bu faaliyetlere sık sık kendisi öncülük etti. Kısa zaman içinde Ancona’da anarşistlerin ve empatizanlarının sayısı 600’e ulaştı, bu kişilerin arasında özellikle rıhtım hamalları, işçiler ve kasabanın suçluları varlı.” Ayrıca “tartışılmaz lider’’ Malatesta’nın yanı sıra kasabadaki en önemli anarşistlerin listesi de yer alıyordu. 33 kişiydiler ve meslek grupları ve yaşları dikkate alındığında emekçi kesimin tüm özelliklerini temsil ettikleri açık bir şekilde görülüyordu. Aralarında ayakkabıcılar, marangozlar, rıtım işçileri, sokak satıcıları, berberler, çıraklar ve bir öğrenci bulunuyordu. Yirmili ve özellikle otuzlu yaşlardaydılar.
Komutan, günlüğünde, Malatesta’nın bir abonman kartı olduğundan ve bu kartı kullanacak devletin demiryolu ağlarılyla istediği yere gidebildiğinden “çok sık seyahat ederek, önemli anarşist liderlerle bağlantılar kurduğundan ve diğer anarşist gruplarla sürekli temaslarda bulunduğundan” da bahsetmektedir. Ve bir sonraki notun Malatesta’ya karşı duyduğukorku ve hayranlığının karışımı olduğu hissedilmektedir: “Onun, insanları asla sert bir dil kullanmadan, sakince ikna etmeye çalışan zeki ve mücadeleci bir konuşmacı olma nitelikleri, grubun güçlerini bir araya toplama, devletin çalışmalarına engel olarak, hizmetlerini durdurarak, gücünü zayıflatarak ve mevcut devleti ortadan kaldırmak için uygun bir fırsat çıkana kadar anti-militarist propagandayı sürdürerek onu devirme temel hedefinden asla bir şey kaybetmeden, grubun azalan güçlerini canlandırmak, yandaşlar ve sempatizanlar kazanmak için kullanılır.”
Polisin sezgi gücünü küçümseyenler şüphesiz burada bir istisna koymalıdırlar! Fakat Malatesta, söylediği her şeyin gayet açık olmasına ve yanlış anlaşılma ihtimali olmamasına rağmen, asla kullanmadığı sözleri -karşı eleştirileri kışkırtmak amacıyla- kendine maletmeye çalışanlara dikkat çekmektedir. Ve şimdi bir polisin bile onun üstü kapalı sözleriyle ne ima ettiğini anlayabildiği söylenebilir!
Komutan, Ağustos 1913’ten Mayıs 1914’e kadar bölgede otuz yedi dikkate değer “anarşist gösteri” saymakta ve bu gösterilerin yirmi birine Malatesta’nın konuşmacı olarak katıldığını ya da konuşmacılardan biri olarak yer aldığını belirtmektedir.
Bu aylarda kaç tane özel toplantıya katıldığını Komutan bile söyleyememektedir:
“Hareketlerindeki tedbirlilik, dikkat ve güvenilir arkadaşlarının ağzı sıkılığı nedeniyle Malatesta’nın örgütsel çalışmasının içine sızmak zordu.” –
Onun yoldaşı ve biyografi yazan Fabbri40 İtalya’ya kısa dönüşü süresince Malatesta’nın İtalya’nın başlıca şehirlerinde -Roma, Milano, Floransa, Turin, Leghorn vb.- mitinglerde konuşmalar yaptığını ve konferanslar verdiğini; ayrıca gazeteci kimliğiyle çeşitli grupların ve emekçilerin Sol örgütlerinin düzenlediği konferanslara katılarak umutlarını bağladığı devrimci başkaldırıda ne gibi roller oynayabileceklerini anlamaya çalıştığını anlatmaktadır.
-11-
Malatesta’nın İtalya’ya kısa ziyareti sonunda “Kızıl Hafta” (Haziran 1914) olayı patlak verdi. Freedom, Londra’ya dönerek tutuklanmaktan kurtulmayı başaran Malatesta’nın “İtalya’da Genel Grev ve İsyan” raporunu yayımladı41
“Son günlerde meydana gelen olaylar kendi içinde çok fazla önem taşımamakla birlikte, İtalyan insanının eğilimlerinin ve yakın gelecekten neler bekleyebileceğimizin bir göstergesi olarak oldukça önemlidir.
Ancona’daki jandarmaların silahsız göstericileri katletmesi, isyanın gerçek nedenidir.
Tüm politik görüşlerden devrimci örgütlenmeler ve emek örgütlenmeleri, anti-monarşik ve burjuvazi karşıtı fikirleri savunduklan bilinen tüm genç askerlerin gönderildiği eğitim taburlarının ortadan kaldırılması için bir yıldır askeri despotizm kurbanları lehine bir ajitasyon sürdürmektedirler. Buradaki uygulamalar barbarcadır ve mutsuz genç adamlar her çeşit manevi ve fiziksel işkenceye maruz bırakılıyorlar.
Miting ve gösteriler İtalya’nın her yerinde, fakat farklı tarihlerde yapıldığından hükümet üzerinde çok az etki uyandıyor gibi görünmekteydi ve bu nedenle Ancona İşçi Konseyi’nin ülkede aynı gün bir gösteri düzenlenmesini önerdi, beliren gün, İtalyan birliğinin ve Monarşinin kuruluşunun resmi kutlamalarının yapılacağı güne rastlıyordu. Dolayısıyla her zaman olduğu gibi büyük askeri geçit töreni yapılacağı gün yoldaşlar, hükümetin, süvari birliğinin “düzeni” koruma- için resmi geçidi ertelemek zorunda kalacağını ve tüm halkın ilgisinin gösteriye yöneleceğini düşündüler.
Anconalı yoldaşlar tarafından ileri sürülen fikir tüm müdele grupları tarafından her yerde coşkunlukla karşılandı, bakan, polise tüm halk gösterilerinin engellenmesini emretti.
Elbette bu bizi yıldırmadı. Aslında polisin bu gösteriyi yasaklamasının gösteriyi daha iyi tanıtacağını ve halkı direnişe teşvik edeceğini düşündük.
Miting alanını terk ederek gösteriye katılmak üzere şehir meydanına giden insanları durdurmak için jandarmalar silahsız kalabalığa ateş açtı; üç işçi öldü ve yirmiden fazla kişi yaralandı. Bu katliamdan sonra jandarmalar korkarak gizlenmek için kışlalara hücum etti ve halk, kentin sahibi oldu. Hiç kimse tek bir kelime etmeden kısa sürede genel grev başladı ve işçiler bir miting yapmak üzere İşçi Konseyi’nde toplandılar.
Hükümet, Ancona olaylarının telgraf çekilerek ülkenin diğer bölgelerine duyurulmasını engellemeye çalıştı; ama haberler kısa sürede duyuldu ve İtalya’nın tüm şehirlerinde grevler patlak verdi. İtalya’nın iki Federal Emekçi örgütlenesi, reformist olan Genel İşçi Konfederasyonu ye devrimci eğilimler taşıyan Unione Sindicale genel grev ilan etti; Demiryolu İşçileri Sendikası da aynısını yaptı.
Çeşitli şehirlerdeki grevler ve gösteriler polisle yeni çatışmalara ve yeni katliamlara neden oldu. Herhangi bir ortak anlaşma olmadan, bir kent diğer kentte neler olduğundan habersizken -iletişim ağları kesilmişti- hareket her yerde bir isyan olarak kabul edildi ve birçok yerde insanlar için otonom Komün anlamına gelen Cumhuriyet ilan edildi.
Her şey mükemmel gidiyordu; hareket gelişiyordu ve demiryolu grevi tüm hatlara yayılarak hükümeti felce uğrattı; emekçiler sosyal yaşamı yeni bir temelde yeniden örgütlemek üzere pratik Komünizm düzenlemeleri yapmaya başlamıştı; ve birden bire İşçi Konfederasyonu, ihanet olarak nitelendirilen bir hareketle, grevin durdurulmasını istedi ve böylece işçileri şaşkınlığa uğratarak cesaretlerini kırdı.
Hükümet, bu durumdan yararlanmayacak kadar yavaş değildi ve ‘düzen’i yeniden kurmaya başladı.
Eğer Konfederasyonun ihaneti olmasaydı, henüz devrim için gerekli hazırlık ve anlaşmadan yoksun olmamıza rağmen hareketin gelişerek daha fazla yayılması kaçınılmazdı.
Bu olaylar halkın mevcut düzene olan nefretini; emekçilerin hükümeti yıkmak için tüm fırsatları kullanabildiğini her bakımdan kanıtladı; ve mücadele ortak düşmana -yani hükümete ve burjuvaziye- karşı yürütüldüğünde Sosyalist Anarşist, Sendikalist ya da Cumhuriyetçi gibi isimler onlar ayırıyor gibi görünse de herkesin kardeş olduğunu gösterdi.
Şimdi bu uygun koşullardan yararlanmak devrimcilere kalıyor.”
-12-
Londra’ya dönüşünden kısa bir süre sonra savaş patlak verdi (Ağustos 1914), maruz kalınan fiziksel kısıtlamalar anarşist eylemleri daha da zorlaştırdı, ayrıca anarşist hareketin kendi içinde büyük yıkımlara yol açan ayrılmalar yaşanması, hareketi, içindeki polemikler nedeniyle etkisiz hale getirdi. Kasım 1914’te Freedom’da Kropotkin, Jean Grave, Çerkesov’un makaleleri ve Belçikalı anarşist Verbelen’in bir mektubuna rastladık; hepsi de anarşistlerin neden Müttefik amaçları desteklemesi gerektiği üzerine fikirler öne sürmekteydi. Ve Malatesta onların rasyonalize ettikleri fikirlerini çürütüyordu: “Anarşistler İlkelerini Unuttular” (bkz. Ek 1) başlık isabetsizdi, çünkü Malatesta’nın ilk paragrafta belirttiği gibi, aralarında “en çok sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz” yoldaşlar olsa bile bu söz bir anarşist azınlık için kulanılmamıştı; bununla birlikte Anarchists’42 (Anarşistler) adlı çalışmanın yazarı, bu başlığı Malatesta’nın savaş yanlısı Anarşist çöldeki tek ses olduğunu ima etmek için kullanmıştır:
“O [Malatesta], Kropotkin’in savaşı desteklemesini eleştirdi; ve ‘Anarşistler ilkelerini unuttular’ – 1914’te yazdığı İngilizce makalelerinden birinin başlığından alıntı yapıyoruz – ifadesini sürekli kullanarak anarşist düşüncenin sesi olarak kaldı.”
Daha sonra Mr. Joll’un belirttiği gibi: “[1919’da] Malatesta İtalya’ya zaferle döndü” (s.179) ve 1917 yazında Rusya’ya dönen Kropotkin’in “durum”u “dikkat çekiciydi, çünkü savaşı desteklemesiyle neredeyse Soldaki tüm devrimcileri aleyhine çevirmişti.” (s.180)
Aslında o zaman Freedom’un editörlüğünü yapan, Malatesta ve anarşist hareketin büyük çoğunluğu gibi savaşa karşı olan Thomas Keell, bir anarşist gazetenin editörü olarak savaş yanlısı anarşistleri” tarafsız bir şekilde tanıtmaya çalışıyordu. Kropotkin ve destekçileri kendilerini tahminlerinden de önce siyasi yaşamın dışında buldular.
İtalya Müttefiklere katıldığında, Malatesta savaşa karşı oIduğunu Sen de mi İtalya! başlıklı bir makalede yineledi (Freedom, Haziran 1915). Bu makalede, “Sosyalistlerin ve sendikalistlerin büyük çoğunluğunun ve bütün anarşistlerin (çok az kişi dışında) savaşa katı bir şekilde karşı” olmasına ve bu durumun “İtalya’nın katliamdan uzak duracağı, bütün içlerini uygarlık ve barış çalışmalarına ayıracağı umudu vermesine” rağmen İtalya “katliama sürüklendi” cümleleriyle üzüntüsünü ifade ediyor ve ekliyor:
“Güvenilir bilgimiz olmadığı için İtalya’nın mevcut durumunu ve tutumundaki bu ani değişimi belirleyen gerçek faktörlerin ne olduğunu bilmiyoruz. Fakat onun iyi bir yanı da Londra’dan gelen haberlerle açığa çıktı.
İtalyan Hükümeti, insanların özgürlüğünü kısıtlamadan ve Anarşistlerin büyük bir çoğunluğunu hapse atmadan savaşmanın güvenli olmayacağını hissetti.
Bu, anarşistlerin bayraklarına sonuna kadar sadık kalacaklaı anlamına gelir ve daha da önemlisi Hükümetin, anarşistlerin halk üzerindeki etkisinden korktuğunu gösterir.
Bu, savaşın harareti azaldığında kendi savaşımıza -özgürlük, eşitlik, kardeşlik savaşına- insanlar dehşet verici bir deneyim edindiği için daha iyi koşullarda başlayabileceğimiz güvencesini verir!…”
Malatesta, 1916 yılında Kropotkin, Jean Grave, Malato ve on üç “eski yoldaşın” imza koyduğu ve Freedom’ın48 başyazı sütununda yer alan savaş yanlısı manifestoya yanıt verir ve bu yoldaşların manifestoyu “şüphesiz” “iyi niyet ve iyi yaklaşımlarla” imzaladıklarını, fakat kendisinin “bazı ülkelerin kapitalistlerine ve hükümetlerine karşı mücade eden, diğer ülkelerin hükümetleri ve kapitalist sınıflarıyla işbirliğini, anarşist fikirlerle uzlaştırabileceğini düşünen yoldaşlar”dan ayırması gerektiğini belirtir.
Savaşın ilk aylarında Kropotkin’in makalesine cevap olarak Freedom’a44 yazdığı bir mektupta Malatesta bunu zate yapmıştır. Kropotkin söz konusu makalede şöyle diyordı “Bir anti-militarist propagandacı -savaşı engellemek için gösterilen tüm çabalara rağmen- bir savaş çıkması durumunda bir komşu ülke tarafından istila edilen bir ülkeye, istilacı ülke hangisi olursa olsun, eylemiyle tam destek vereceğine dair kendi kendine ant içmeden asla anti-militarist ajitasyona katılmamalıdır. Çünkü, eğer anti-militaristler savaşa sadece seyirci kalırlarsa, pasiflikleriyle istilacılara destek olurlarsa güçlenmelerine ve istila ettikleri halkı köleleştirmelerine yardım ederler, böylece gelecekteki Toplumsal Devrimi engelleyecek güce sahip olmalarına neden olurlar.”
Kropotkin’in on yıldır ‘Alman tehlikesi’ne karşı öğütle verdiği -bu bilinen bir gerçekti- göz önünde bulundurulduğunda “hatasını anlama” ihtimali olmamasına karşın Maletesta’nın cevabı uzlaştırıcı terimlerle ifade edilmişti:
“Sevgili yoldaş; Kropotkin’in son sayımızda yayımlanan Anti-militarizm üzerine yazdığı makale konusunda birkaç kelime söylememe izin verin. Bence anti-militarizm, askeri hizmetin iğrenç ve kanlı bir uğraş olduğunu, bir kişinin efendilerinin emriyle silahlanmayı asla kabul etmemesi ve Sosyal Devrim haricinde asla savaşmaması gerektiğini doğrulayan bir doktrindir.
Bu, anti-militarizmi yanlış anlamak mıdır?
Kropotkin, sınıflar arasındaki düşmanlığı, ekonomik özgürlüğün gerekliliğini ve tüm Anarşist öğretileri unutmuş görünüyor; ve bir anti-militaristin, savaş çıkması durumunda “istila edilecek ülke”yi desteklemek için silahına sarılmaya her zaman hazır olması gerektiğini söylüyor; en azından sıradan işçi için gerçek mütecavizin kim olduğunu görmek olanaksız olduğundan, bu, Kropotkin’in ‘anti-militarist’inin hükümetin emirlerine her zaman itaat etmesi gerektiği anlamına gelir. Bu durumda anti-militarizmden ve aslında anarşizmden geriye ne kalıyor?
Aslında Kropotkin, anti-militarizmi reddetmekte, çünkü ulusal sorunların sosyal sorunlardan önce çözülmesi gerektiğini düşünmektedir. Biz, ulusal düşmanlık ve rekabetin, emekçilerin köleliğini ebedileştirmek için efendilerin kullandığı en emin araçlar arasında yer aldığını ve ona tüm gücümüzle karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle, küçük ulusların hakları savunulmalı ve eğer istenirse dilleri ve gelenekleri de korunmalıdır. Bu, tamamıyla bir özgürlük sorunudur ve bu sorun ancak devlet ortadan kaldırıldığında her grubun, hatta her bireyin başka gruplara katılma ya da bulunduğu gruptan ayrılma hakkına sahip olabilmesiyle çözülebilir.
Kropotkin gibi Anarşizm davasına çok şey katan ve sevilen bir arkadaşın karşısında olmak benim için çok üzücü. Fakat Kropotkin’i hepimiz çok sevdiğimiz ve değer verdiğimizden savaş konusundaki ifadelerini desteklemediğimizi belirtmemiz gerekiyor. !
Kropotkin’in bu tutumunun hiç de alışılmamış olmadığını biliyorum; o, on yıldan daha uzun bir süre boyunca ‘Alman tehlikesine karşı öğütler vermiştir; onun Fransız-Rus yurtseverliğini yeterince önemsememekle ve Almanlar’a karşı peşin hükümlerinin onu nereye ulaştıracağını tahmin etmemekle yanlış yaptığımızı itiraf ediyorum. Bunun nedeni, Fransız emekçilerini olası bir Alman istilasına cevap vermeye çağırdığında -Fransız topraklarını ele geçirerek ve Alman emekçileri, Fransız ve Alman zorba güçlerine karşı mücadelede dost olmaya ikna etmeye çalışarak- bir Sosyal Devrim yapmayı kastettiğini düşünmemizdi. Şüphesiz Kropotkin’in, emekçileri hükümet ve efendilerle birlikte ortak amaçlar için mücadeleye çağırabileceğini asla düşünmedik.
Umarım hatasını anlar ve Alman, İngiliz, Fransız, Rus, Belçikalı vs. tüm hükümetlere, tüm burjuvaziye karşı yeniden emekçilerin yanında yer alır.
Kardeşiniz, E. MALATESTA”
-13-
Malatesta, sürgündeki yıllarının çoğunu Londra’da geçirdi. 1900 yılında kırk yedi yaşındaydı ve entelektüel gücünün doruğuna ulaşmıştı. 1913-14 yıllan arasında İtalya’daki aktif dönemi dışında 1919 yılının sonuna kadar Londra’da kaldı. Eski Enternasyonalist uzun yıllar boyunca neden bu kadar pasif kaldı? Nettlau’nun bile detaylı olarak ele aldığı Malatesta biyografisinde bu yıllarla ilgili olarak, onun savaş karşıtı olması, suçlanarak üç ay hapse mahkûm edilmesi ve sınır dışı edilmesinin önerilmesi (1913), ülke halkının büyük bir çoğunluğunun Malatesta’ya saygı duyduğunu açık bir şekilde ortaya koyan geniş çapta gösteri ve protestoları nedeniyle Dışişleri Bakanı’nın bunu uygulayamaması dışında söyleyecek hiçbir şeyi olmaması oldukça dikkate değerdir.
Bu yılların büyük bir bölümünde önce matbaacı, ardından editör olarak Freedom’la yakın ilişkileri olan Keell’in Malatesta’ya olan derin saygısı bilinmektedir; Aralık 1932’de Malatesta’nın anısına hazırlanan Freedom Bulletin’de Keell şunları anlatıyor: “Ondan bir makale yazılması istendiğinde bir İngiliz gazetesinde İngiliz yoldaşların yazılarına yer vermemiz gerektiğini söyleyerek önce reddeder, ama sonunda genellikle kabul ederdi.” Freedom’in o yıllardaki dosyalarında bulunan makale sayısına dikkat edilecek olursa, makale yazması için pek sık istekte bulunulmadığı sonucuna varılabilir. Malatesta’nın Kropotkin’le (onunla bir polemiğe girmekten daima kaçınmıştır, yine de bu onun İtalyanca yazılarında kendi düşünce çizgisini izlemesine engel olmamıştır) aralarındaki farklılıklar nedeniyle Freedom’a makaleler yazması ve İngiliz areketinde yer alması ne ölçüde engellenmiştir? Nettlau, Malatesta’nın ölümünden sonra yazdığı bir dizi önemli makalede, onun Kropotkin’le tartışmaya girmekten kaçınmasının nedeninin “arkadaş olmaları değil, Kropotkin’in kişiliği, zekâsı ve saygınlığıyla halkın zihninde oluşturduğu konumunun anarşist hareket için büyük önem taşıdığını düşünmesi” oIduğunu ve sadece Kropotkin’in, bu konumunu Birinci Dünnya Savaşı’nda Müttefiklerin lehine kullanmaya çalıştığında, Malatesta’nın eski arkadaşına ve yoldaşına itiraz etme zorunluluğu duyduğunu açıklamaktadır.
-14-
Yaşamı boyunca çok fazla dergi ve gazeteye yazı yazmanın yanı sıra (elbette makalelerinin çoğu birçok dile çevrilerek dünyamn her yanında yayımlandı) Malatesta’nın editörlüğünü yaptığı yayınlar da oldu, fakat polisin yakın ilgisi ve hükümetin baskısı nedeniyle bunu uzun süre devam ettiremedi. Bu yayınların arasında46 Questione Sociale (Floransa, 883-84, Buenos Aires, 1885, Paterson-New Jersey, 1899- 900), l’Associazione (Ancona, 1889-90), l’Agitazione (Ancona, 897-98), Volontâ (Ancona, 1913-14), Umanitâ Nova (1920- 2), Pensiero e Volontâ (1924-26) yer almaktaydı. Malatesta, yayımcıların tüm cazip tekliflerine rağmen anılarını yazmadığı gibi, fikirleri ve bunları başarıya ulaştıracağını düşündüğü yollar üzerine -Fabbri’ye yazdığı bir mektupta bu konuda onu memnun edebilecek şeyler yapabileceğini ima etmeme rağmen- kapsamlı bir çalışma da yapmamıştır. Çoğunu geçtiğimiz yüzyılın sonunda hazırladığı broşürler arasında Anarchy (1891) ve ünlü diyologlar Fra Contadini (1884), Al affe (1902) İn Tempo di Elezioni (1890) yer almaktadır; bu broşürler, zamanında muazzam başarılar kaydetmelerine rağmen, propagandamızı yürütme şeklimizle bizler bugün fazlasıyla sofistike olduk (Şimdi Televizyon’da ‘canlı’ yayında yapılıyor!)
-15-
1914-18 savaşı boyunca Londra’daki gerilimli yıllardan sonra Malatesta 1919 yılı sonunda İtalya’ya dönmeyi güçlükle başardı ve bunu takip eden üç yıl (on ay süresince hapiste olduğu dönem dışında), umutla beklenen isyanın bir kez daha gerçekleştirilememiş olmasına ve İtalya’daki işçi sınıfı hareketinin, Mussolininin iktidara “yükselmesi” ile bozguna uğramasına rağmen, uzun yaşamının muhtemelen en aktif ve en dikkate değer dönemleri arasındaydı. Günlük anarşist gazete Umanitâ Nova’nın editörlüğünü yapmasının yanı sıra Malatesta, İtalya’nın her yanındaki mitinglerde konuşmalar yaptı ve tüm devrimci elemanları Sosyalist ve cumhuriyetçi gruplarda ve İşçi Sendikası hareketinde bir araya toplamaye çalıştı. Bu dönemin detaylı olarak ele alınması önemli bir görev olacaktır, çünkü bu şekilde sadece Malatesta’nın faaliyetlerinin ve eylem metotlarının açık bir portresi verilmiş olmayacak, aynı zamanda geniş imkânlara sahip olmayan ve içinde anarşizmin tüm renklerinin; örgütlenme karşıtlarının ve taraftarlarının bulunduğu bir hareketin, insanları ortak bir dava etrafında toplamayı ne ölçüde başardığı da gösterilecektir. Hatalar ve eksiklikler elbette görmezden gelinemez fakat bence diğer anti-faşist ve devrimci hareketlerde otoriter yapılarına rağmen (ya da belki de bu yüzden) çok daha büyük hatalar bulunabilir. Anarşistler, Mussolini’yi durdurmayı başaramadılar, fakat Sosyalistler, Komünist gruplar ve İşçi Sendikası örgütlenmeleri de aynı başarısızlığa uğradılar.
Umanita Nova kâğıtların karneye bağlanmasından, genç faşist haydut çeteleri tarafından matbaaların yıkılmasına büroların basılmasına kadar tüm maddi zorluklara karşın ik yıldan daha uzun bir süre ayakta kalmayı başardı ve günlül tirajı 50.000 nüshaya vararak zirveye ulaştı. Sanayi işçiler arasında ajitasyon çalışmaları arttığı sırada Malatesta, Borghi (o sırada savaştan sonra hayat kazanan ve 500000’in üzerinde üyesi bulunan devrimci sendikalist birliği Unione Sindicale Italiana’nın sekreteriydi) ve 80 anarşist tutuklandılar (Ekim 1920) ve ertesi Temmuz’a kadar hapiste tutularak mahkemeye çıkarılmayı beklediler. Dört gün süren duruşmaları sırasında Malatesta, politik amaçlarını etkili bir şekilde savundu, jüri tarafından suçsuz bulunarak serbest bırakıldılar48. Mayıs 1921’de Umanitâ Nova’nın nakledildiği Roma’ya taşındı ve gazete ile ilgili faaliyetlerini “koşullara uygun hale getirerek” (Fabbri) ve aynı zamanda “tüm devrimci ve liberter direniş güçlerini bir araya toplamaya çalışarak” devam etti. Görevi daha da zorlaşmıştı, çünkü şimdi reformist birlik liderliğinin sabotaj ve engellemeleriyle mücadele etmesi gerektiği gibi aynı zamanda kendi tarafında yer almayan tüm işçi sınıfı güçlerini gözden düşürüp yok etmeye çalışan yeni kurulmuş Komünist Parti’nin düşmanlığına karşı da mücadele etmesi gerekiyordu. Ayrıca Fabbri’nin de belirttiği gibi anarşist hareketin içinde krizler başlamıştı (bunun nedeni İtalya’nın bazı bölgelerinde, faşist gangsterliğin güçten düşmesiydi) ve Malatesta hareketi yeniden toplamak için tüm yetenek ve deneyimini kullandı. Bu dönem süresince hareketin eylemlerine katılmasının yanı sıra anti-faşist güçleri ve tüm emekçi örgütlenmeleri bir araya getirmeyi amaçlayan “Emekçi İttifakı”nın kurulmasında da büyük rol oynadı. Faşistlerin artan provokasyonuyla karşı karşıya kalan ittifak son kartını oynadı: Genel grev. Temmuz sonunda genel grev yapıldı ve -Fabbri’ye göre- “ülkenin her yanında oldukça başarılıydı, en azından koşulların elverdiği yerlerde; fakat bu girişimler amacına ulaşamadı ve faşist sürüleriyle resmi polisler tarafından kana boğuldu.”
Propaganda eylemleri devam ederken koşullar hızla kötüleşti. Umanita Nova’nın Roma dışında dağıtılması fiilen imkânsızdı, çünkü ya kolilere posta idaresi tarafından el konuluyordu ya da gazete satışının yapıldığı kulübeler yakılıyordu; aynı durum tüm diğer anti-faşist yayınlar için de söz konusuydu. Bu şartlar altında Umanitâ Nova’nın günlük basımına Ağustos 1922’de son verilmek zorunda kalındı ve gazete yıl sonuna, yani Malatesta ve dergiyle ilgisi olan sayısız anarşist suçlanıp tutuklanana kadar haftalık olarak yayımlandı. Fakat şüphesiz bu tutuklama, sadece gazetenin ortadan kaldırılması için bir bahaneydi, çünkü kısa süre sonra yargılanmadan serbest bırakıldılar. (Mussolini’nin Roma’daki “Yükselişi” Ekim 1922’de gerçekleşti.)
-16-
Bir propagandacı olarak faaliyetlerini devam ettirmesinin imkânsız olduğunu gören Malatesta, kalemini bir tarafa bırakarak alet çantasını eline aldı ve yetmiş yaşında, bir elektrik teknisyeni olarak çalışmaya yeniden başladı. Ara sıra iki anarşist yayına yazılar yazdı: Editörlüğünü Temistocle Mönticelli’nin yaptığı eski bir anarşist yayım olan Il libero Accordo ve Gigi Damiani’nin çıkarmaya başladığı haftalık dergi Fede!49
Malatesta’nın yetmişinci yaşgünü (Aralık 1923) Paris, Buenos Aires ve daha birçok yerde halk toplantıları düzenlenmesi için bir fırsattı. Bu kutlamalar Roma’da ve İtalya’nın diğer bölgelerinde de yapıldı, fakat politik baskı nedeniyle sadece özel toplantılarla. Bu sıralarda, geçimini sağlamak için mesleğini sürdürürken anarşist fikirlere katkıda bulunmaya devam etmesi için arkadaşlarının ona fırsat tanımaları da oldukça önemlidir. Ayrıca Malatesta 1924 yılı başlarında on beş günlük dergi Pensiero e Volontâ’nm ilk sayısını yayımladı.50 Yayımın ilk yılında, sosyalist delege Matteotti’nin öldürülmesinin (Haziran 1924) ardından (ölümü, nefretin, faşist rejimi tehdit edecek kadar artmasına neden oldu) basın sansürü başlatıldı; dergi düzenli olarak 24 sayı çıktı, fakat varlığı giderek zorlaşıyordu. 1925 yılında sadece 16 sayı çıktı ve “iki haftalık gazeteler” otoriteler tarafından yasaklandı. Sansür kurulunun teorik makaleleri yasakladığı zamanlar bile oldu, 1926 yılında 16 sayı çıktı ve ayrıca beş sayı ağır sansüre uğradı. Son sayı 10 Ekim 1926’da çıktı. Bir sonraki sayı çıkmadan önce anarşist Anteo Zamboni, Mussolini’ye başansız bir suikast girişiminde bulunmuştu. Bu olay, faşist hükümetin tüm anti-faşistleri ve İtalya’daki bağımsız basını baskı altına alması için bir bahane olmuştu. Nettlau,51 Malatesta’nın Pensiero e Volontâ’da “en önemli” yazılarını yayımladığına dikkati çekmektedir (bu kitabın okurlarının bunu değerlendirme fırsatı olacaktır, çünkü bu yazılardan bazılarına yer verdim) ve Fabbri, Malatesta’nın bu yayınla “İtalya’daki ve İtalya dışındaki tüm gruplardan yoldaşlarla sürekli bağlantılar kurduğunu ve aktif harekete katılmaya, mümkün olan sınırlar içinde, devam ettiğini” eklemektedir.
Pensiero e Volontâ’nın baskı altına alınmasıyla Malatesta’ nın İtalya’daki sesi “ebediyen” susturulmuş oldu; onun Enternasyonal anarşist basına yazdığı sayısız makalelerini Nettlau, haklı olarak “zekâsını ve deneyimini yansıtan ve modern anarşist edebiyatın paha biçilmez ve en seçkin eserleri…”52 olarak değerlendiriyor. Bu yazıların düzeyi, yaşamının son beş yılında kaleme aldığı nadir yazılar arasında yer alan Kropotkin Anılarıyla kanıtlanmaktadır.53 Nettlau’nun, “İtalya’da Enternasyonal” (1928) adını taşıyan mükemmel çalışmasına yazdığı uzun tanıtımı54 ve 1927’de Revizyonistlerle (Mahno ve diğerleri) açık ve uzlaşmaz tartışması da oldukça dikkate değerdir.55
Girişimlerinin polis tarafindan engellenmesi ve hareketlerinin dünyanın tüm polisleri tarafindan izlenmesi Malatesta için yeni bir şey değildi. 1926 yılı sonlarından 1932’de ölümüne kadar Roma’daki evinde hapis hayatı sürdü. Eşi ve kızı ile birlikte yaşadıği evin önüne sürekli bir polis noktası kuruldu; evi, gece gündüz polis gözetimi altında tutuldu. Onu görmeye gelenler tutuklandı; dışarı çıktığında yanına yaklaşanlar tutuklandı. Mektupları açıldı ve çoğu ona teslim edilmedi. Fabbri ile İsviçre ve Paris’te bulunan diğer yoldaşları onu İtalya’dan ayrılması için ikna etmeye çalıştılar, fakat o, eğer yapabileceği bir şey varsa bunu sürgünde değil, İtalya’da kalarak yapacağında ısrar etti. 1930’da yakında olabilecek bir rejim değişikliği umudunu kaybettiğinde oradan ayrılmaya hazırlandı, ama artık çok geçti.
– İngilizceden Çeviren: Zühal Kiraz. Kaos Yayınlarının yayınlamış olduğu, VERNON RICHARDS’ın derlediği bu biyografi gene Vernon Richards tarafından yazılmış ve onun “Errico Malatesta Hayatı ve Fikirleri” adlı kitabından alınmıştır.
KAYNAKLAR
- James Joll, Anarchists, Londra, 1964.
- Errico Malatesta, Şeritti Scelti, Napoli, 1954.
- A.g.e.
- Armando Borghi, Errico Malatesta, Milano, 1947.
- Luis Fabbri, a.g.e.
- Freedom, Londra, Temmuz 1914.
- James JoD, a.g.e, bkz. Ek I. »
- Freedom, Nisan 1916, bkz. Ek II.
- Freedom, Aralık 1914.
- VAdunata dei Refrattari, Newark, N.J., 3,10, 17, 24 Eylül 1932.
- Bkz. Ugo Fedeli, Errico Malatesta – Bibliografya, Napoli, 1951.
- Luigi Fabbri, Malatesta VUomo e il Pensiero, Napoli, 1951.
- Trento Tagliaferri, Errico Malatesta, Armando Borghi e Compagni davanti ai Giurati di Milano, Milano, Jtesin olmayan tarihi- 1921.
- II Libero Accordo, Roma, 1920-1926. Fedef, Roma, 1923-1926.
- Max Nettlau, a.g.e, Barselona, 1933.
- Max Nettlau, Freedom Bulletin, Aralık 1932.
- Bkz. Ek III.
- Max Nettlau, a.g.e, Cenova, 1928.
- A proposito della Piataförma in Risveglio, Cenova, 14 Aralık 1929.
Views: 48