Site icon İtaatsiz

Gezi Parkı Deneyimi: Taksim Dayanışması ve Heba Edilen Direniş – Numan Bey

Taksim Platformu ve Taksim Dayanışması adlı iki farklı ama bir bakımdan da aynı olan örgütün itirazıyla gelişen Gezi Parkı’nda Topçu kışlası yapılması ve yayalaştırma projesine karşı gösterilen tepkiler sonucu ortaya çıkan Gezi Parkı’nın işgal edilmesinin üzerinden tam bir yıldan fazla bir zaman geçti.

27-28 Mayıs gecesi aralarında Taksim dayanışmasına mensup bazı insanların da olduğu bir grubun sökülen ağaçlara bedenlerini siper ederek göstermiş oldukları tepki kısa zamanda bu durumda rahatsız olan bireylerin Park’ta çadır kurmalarına ve çadırların sayısının artmasına vesile teşkil etti. 29-30 Mayıs günleri polisin ya da zabıtaların çadırları zorla sökmesi, yakması ve Park’ı boşaltmasının Medya kuruluşlarınca yansıtılmasının sonucu oluşan tepki bir infiale neden oldu. Muhalefet partilerinin çeşitli milletvekillerinin de bu müdahalelere ilgisi sayesinde gündemin önemli konusu haline geldi.

31 Mayıs günü ise polisin artan insan kalabalığını Taksim Meydanı’na ve Gezi Parkı’na sokmamak için müdahale ettiği ve bu alanları insanlara kapattığı gündü.

31 Mayıs gecesi sabaha kadar polis yüzleri bez, şal ve gaz maskeleriyle kaplı insanları alana sokmamak için var olan gaz stoğunu eritecek oranda gazı insanların üstüne boca etti. Hükümetin ve Başbakanın nobran ve kibirli bir üslupla mevcut gösterilere yanıtlar vermesi gösterilerin İstanbul dışında İzmir, Ankara,  Mersin, Tunceli vb. yerlere yayılmasına neden oldu.

Bu durum 1 Haziran’da CHP’de bu gösterileri hükümete karşı bir muhalefet örgütleme umudunu doğurmasına vesile teşkil etmiş olacak ki Kadıköy mitingini sabah itibarıyla iptal etti ve mitingi Taksim’de yapmaya karar verdiğini duyurdu. Bunun üzerine politik bir restleşme initbaını verecek atak R.Tayyip Erdoğan’dan geldi. Taksim’i CHP’nin mitingine açtı. 15.45 gibi polis Taksim’den çekildi. Bu CHP’nin Gezi eylemlerine katılmasına vesile teşkil ederken, diğer solcu, Marksist örgütlerin Gezi Parkı eylemlerine resmi olarak katılma kararı almalarına vesile teşkil etti. İşte bu andan itibaren Gezi Parkı direnişinin siyasal partilerin ilgisini çekecek bir olay olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Taksim Dayanışması içerisinde moda tabirle bileşen olan örgütler bundan sonra tüm güçleriyle insanlarını bu alana akıtmaya başladılar.

Bu arada özellikle eklemek gerekir ki 31 Mayıs gecesi Taksim ve Gezi Parkı’na girmek amacında olan insanlarla Polis arasında çatışmalar devam ederken, birçok milletvekili ve kişinin hükümet ve Taksim dayanışması arasında görüşmeler için aracı olduğunu, tüm müdahalelere rağmen Taksim Dayanışması’nın bu görüşmeleri kabul etmediğini belirtmekte yarar var. Bu bilgiyi Taksim Dayanışmasının neden sakladığını bilmemekteyiz. Buna dair yapacakları açıklama, zannederim herkesin ilgisini çekecektir.

Amacım bir kronoloji sunmak değil. Bu süreçte meydana gelen çeşitli kırılmalara temas etmek. Bilumum solcunun samimi alaka göstermekten uzak oldukları bu alanın aniden nasıl bir ilgi alanına çevrildiğine işaret etmektir. Öyle bir aşamaya gelindi ki forumlar sırasında devrim durumu içinde olunduğunu söyleyen örgütler dahi vardı ve hatta bunu bildirileri ile sabit kılmışlardı.

1 Haziran tarihi itibarıyla İstanbul’da kendini hükümet karşısında konumlayan ne kadar muhalif var ise hafta sonu olmasının etkisine de göz önüne alırsak Gezi Parkı’na hücum etti. Gezi Parkı’na çıkan yollarda oluşturulan barikatlarda göstericiler kendilerine sağlanan gaz maskeleri ve kendilerinin temin ettikleri kimi aletlerle polis müdahalesine tepki vermek için gece-gündüz beklerken, alana gelen on binlerce insan Gezi Parkı’nı âdete turistik alanlardan biri haline getirmişti. Barikatlarda Türk bayrakları altında ya da ellerinde Türk bayraklarıyla gezi fotoğrafı albümü oluşturan binlerce insan fotoğraf çektiriyordu. Bu arada gündüzleri parka gelen onbinlerce kişi geceleri saat 00.00 dolaylarında tamamen çekilince parka çadır kurmuş olan insanların gaz ve baskın stresiyle sabaha kadar beklemeleri başlıyordu.

Gezi Parkı’nda oluşturulan bir revir vardı ve Taksim Dayanışması’nın açıklama yapığı bir sahne vardı. Taksim Dayanışmasının Gezi Parkı’nda çadır kuran mevcudun yarısından fazlasıyla ilgi ve alakası yoktu.

Gezi Parkı Direnişinin Sapma Noktası ve Başlamadan Kaybedilen Direniş

O günlerde CHP, Ulusalcılar, Atatürkçüler, Balyozcular ve TGB’nin rahatsızlık verici duruşları özellikle Gezi’nin hedefinden sapmasını daha fazla göze sokuyordu. 4 ya da 5 Haziran’da Anarşistler bu rahatsızlıklarını dile getiren bir bildiri kaleme aldı. [1] Bir kısım anarşist alanı terk etti, bir kısmı ise her şeyin farkında olarak her şeye rağmen parkta kalmaya devam etti.

Bugünden bakınca bir çeşit milliyetçi siyasi partiler ve örgütler koalisyonu haline gelen ve aslında kendi oluşuyla ve ortaya çıkışıyla başlı başına siyasal duruşa sahip olan, Gezi Parkı’nda AVM yapılmaması ve kentsel dönüşüm adı altında Gentrification uygulamalarına karşı gelişen bu tepkinin meseleyi reel politik arenaya hapseden örgütler ve muhalefet partilerince, 1 Haziran itibarıyla CHP’nin Taksim’de miting yapma kararıyla, öldürüldüğünün farkına varabiliriz.

Bu sürece dair söylenecek çok şey var. 1 Haziran’da polisin Gezi Parkı’na girip Park’ı bugün dahi girilmesi yasak bölge olarak savunma noktasına getirdiği 15 Haziran akşamında yapılan baskınına kadar Gezi Parkı’nda neler olduğuna kısa da olsa değinmek gerekiyor.

Evvela ele alınması gereken şey Gezi Parkı Direnişi olarak adlandırılan şeyin Gezi Parkı ile sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı meselesidir. Elbetteki bunun doğru ya da yanlış olduğunu söylemeyeceğim. Ama hakikat şudur ki; Gezi Parkı’nın yok edilmesine karşı başlayan direniş özellikle CHP’nin katılımıyla daha da kitleselleşme temeyülüne girerek ülke çapında yaygın eylemlere vesile teşkil etti. Daha sonra Gezi Parkını da aşan ve onla alakalı olmayan taleplerin – zaten kendisi hantal bir oluşum olan, içinde bilumum örgüt ve oluşumun yer aldığı Taksim Dayanışması’nın görüşmede bildirdiği talepler listesine – dahil olmasına neden teşkil eden işte bu katılımlardı.

1 Haziran Türkiye’de bulunan ve mücadelelerini büyük oranda Kürtlerin “Ulusal kurtuluş mücadelesi”ne endekslemiş olan solcu örgütlerin çoğu ve ulusalcıların gezi direnişine katılmalarına kesin olarak karar verdikleri bir gün olmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam bugün aynı zamanda BDP’lilerin de direnişe kerhen de olsa katılmaya karar verdiği bir gündü.

Ve aynı zamanda spontan başlayan bir hareketin, örgütlerin katılması ve Taksim Dayanışması’nda kendilerini ifade etmeleri sonucunda örgütlü bir hareket gibi görünüm kazandığı ve bu örgütlerin katılımının verdiği psikolojik hava neticesinde hareketin ülke geneline yayıldığı dönüm noktasıydı bu gün.

Gezi Parkı’na katılan ve kendilerini orada ifade edenlerin aşağı-yukarı yarısı bağımsız ve örgütsüz bireylerden oluşuyordu. Bu bağımsız bireyler içersinde tanımadığımız onlarca anarşistle de tanışma fırsatımız oldu.

Gezi Parkına turistik bir vaka olarak bakıp orta sınıf tepkilerini televizyon seyrederken gösterdikleri tepkiyi sokakta da ziyaretle gösterme fırsatını yakalamış insanlar haricinde oraya gelip, varlığını oradaki direnişe bırakan insanlar ve onların Gezi Parkı mekânında var oluşları açısından değerlendirirsek; Taksim dayanışması ve onu oluşturan bileşenlere yakın bir yeküna sahip tek bireylerden bahsetmek mümkündür.

Ankara; Görüşmeler ve Basiretsizlik Tekrar Kendini Gösteriyor

Bundandır ki; Taksim Dayanışması temsilcileri Ankara’da başbakanla görüştükten ve söz verdikten sonra Parkadaki kitleyi eve yollayamamış ve basiretsiz oyunlarla parkta “halk meclisleri” örgütlenmesinden uzak durarak, söz geçiremedikleri kitleyi ikna etmek için forumlar kurulmasına ön ayak olmuştu.[2]

Burada ifade etmekte yarar var. Taksim Dayanışması ismiyle özdeşliği kurulmuş olan oluşumun Gezi Parkı’nda çadır kurmuş olan kitleye hâkim olacak bir etkisinin olmaması üzerine konuşulması gereken bir vakadır. İşte bu forumlarda Taksim Dayanışması ve onu oluşturan katılımcıları mevcut kitleyi etkileyecek bir varlık gösteremediler ya da bu durumu fırsata çevirmeye çalışan bazı örgütlerle [3] anlaşamayıp atıl kaldılar.

Bir başka önemli nokta; Gezi Parkı’ndan doğrudan demokratik bir işleyişin olduğu yanılsamasıdır. Taksim Dayanışması zaten örgütlerin temsilcilerinden oluşan bir kurum ve Gezi Direnişinin başına oturmuş olan bir kurumdur.  Direnişin başlamasında doğrundan bir etkisi olmasa da, Gezi Parkı’ndaki projeye karşı yasal anlamda karşı koyan oluşum olduğundan doğal olarak meselenin muhatabıydı. Fakat Gezi Parkı’na gelip orada çadır kuran herkesi bağlayacak karar almaktan da uzaktı.  Bunun farkında olmayarak, belki de bir çeşit “zafer” sarhoşluğuyla, Parkta, polise ve gaz bombalarına ve polis tahrikine karşı koyanlara yani kitleye sormayarak, örgütlerin merkezinden gelen kararlara göre durum tespiti yapan bir oluşum oldu ve hiç bir zaman da doğrudan demokratik işleyişi hayata geçirmedi.

Direnişin ikinci defa kaybedilmesi – Görüşmeler sonrası meşruiyet yitimi ve iktidarın meşruiyet kazanması

Gezi Parkı’na bağlanan yollarda kurulan barikatlar çeşitli örgütlerin sempatizanları ve taraftarlarınca oluşturulmuştu ve herhangi ani bir baskına karşı gece ve gündüz nöbet tutulmaktaydı. Bu hale dâhil olan özgürlükçü insanlar elbette orada bulunmayı bir emir ya da direktifle gerçekleştirmediler. Fakat bilinen hiyerarşik örgütlenmelerinin fertleri gibi olmadıkları da sarihtir. O insanlar barikatların bir hamlede yıkılacağının dahi farkında değillerdi. Taksim Dayanışması barikatların kurulmasına doğrudan müdahil olmasa da Ankara’daki görüşmelerden sonra Taksim Dayanışması’nda bulunan kişilerin bazı barikatların kaldırılması için teşebbüste bulundukları kimi barikatları kaldırdıkları fakat kimi barikatlarda kovuldukları da bilinmeyen başka bir gerçektir.

Bilindik üzre, Gezi Parkı direnişi meşru bir dil üzerinden; kendi parkını, ağacını, mahallesini ve mekânını savunmak ve buraya kendinden azade bir iradenin kenti transforme edecek olan iradesine karşı koyma üzerinden varlık buldu.

Her ne kadar bu mücadele 1 Haziran itibarıyla reel politik taleplerle şekillenip, mevcut hukuk sisteminin mantığını zorlayacak talepleri içerse de, iktidarın ve AKP’nin o zamana kadar Gezi Parkı direnişinin mevcut meşruiyetinin bertaraf edilmesine ve iktidarın meşruiyetinin perçinlenmesine vesile teşkil edecek çabası olmamıştı.

Ankara görüşmesi iktidarın bu meşruiyet için attığı adımı da açık ediyordu. Gezi Parkı özelinde “eğer mahkeme projeyi iptal ederse, mahkemeye başvurmayacağız ve projeyi iptal edeceğiz. Eğer iptal etmezse referandum seçeneğine başvuracağız” açıklaması iktidarın meşruiyet için attığı bir adım idi.

Meşruiyetten kasıt kamuoyu gözünde haklılık kazanmadır. Açık olan şey şuydu: iktidar ve Tayyip Erdoğan bu meşruiyeti nobran dili ve otoriter üslubuyla kaybetmiş ve Gezi Parkı dolayımıyla oluşan hassasiyet onun bu üslubunun yanlış olduğunu ona hatırlatmıştı. İktidarın bu zafiyeti ve otoritenin bu şekilde küçük düşürülmüş olması konjonktür göz ününde bulundurulursa, sadece muhalif hareketler değil kendisini destekleyen insanlar arasında da bir meşruiyet sorgulamasına neden olabilirdi. Makul ve mutedil olunması gerekiyor ve zamana ihtiyaç duyuluyordu. Aradan geçen 15 gün gibi bir zaman ve oluşan ortamda zannederim çizilen strateji bu meşruiyet arayışını netleştirmiş olmalıdır.

Taksim Dayanışması’nın Gezi Parkı’na dair taleplere karşı, İktidarın yanıtına verecek tek yanıtı var idi. Alanı terk etmek ve Gezi Parkı’nı boşaltmak. Fakat Taksim Dayanışması’nın etki alanı ancak Gezi Parkı’nda bulunan kitlenin bir kısmına dairdi. Geri kalan kesim ise mevcut ortamda en radikal ve devrimci olduklarını ispat etme derdinde olan örgütlerin temsilcileri ve süreçte net olarak haberdar olmayan ve karar süreçlerinde yer almamış ve hiçbir örgütlenme içinde olmayan özgürlükçü bireyler ve anarşistlerden oluşuyordu.

Taksim Dayanışması’nın etkisinin Gezi Parkı’nda bulunan kitleye nüfuz etmemiş olması ve onun hantal yapısı hareket etmeyi yavaşlatmış, Başbakanla yapmış oldukları görüşmede vermiş oldukları sözleri yerine getirmekte atıl bırakmıştı ve polis forumlarda meseleye ilişkin tartışmaların ilk ya da ikinci gününün akşamı parkı dağıtmıştı.

Gezi Ruhu ve Romantize Edilen Hakikatler

Gezi Parkı’nın işgal edilmesi ve polis baskınıyla işgalin sonlandırılmasından sonra oluşan bir Gezi edebiyatı ve romantize edilen bir Gezi Parkı fotoğrafı ortaya çıktı. Bu daha çok dilde ortaya çıkan bir şey olarak göze çarpıyor. Bunlar: “Gezi Ruhu”, “Gezi İsyanı”, “Gezi Ayaklanması” gibi kavramlardı. Bu tarz kavramlaştırmaya zemin teşkil eden birkaç tane saik var. Bunlardan biri Gezi Parkı direnişinin uluslar arası bir içerik taşıması ve uluslar arası medya tarafından – özellikle neoconlara desteği aşikar olan CNN gibi kuruluşlarca desteklenmesi buna büyük katkı sağlamıştır – desteklenmesi. İkincisi bu direnişe dair Türkiyeli kimi entelektüellerin etkileri ve ilişkileri vasıtasıyla uluslar arası ünü olan entelektüeller ve etkili kamusal kimliğe sahip olan insanların desteklerini ifade etmeleri ve Gezi Parkı direnişine dair fikir beyan etmiş olmalarıdır. Bunun etkisi kendini ve yaşadığını başkasından öğrenmek ve başkasının ifadesiyle kendini tanımlamak sonucunu doğurdu. Türk entelektüelinin bilinen biçareliğinin bir işareti olarak okunması gereken bu durum örnek bir entelektüel zavallılığa da işaret eder.

Bunun başka bir tezahürü mevcut örgüt ya da o örgütlere destek veren entelektüellerin Gezi Parkı’nda sınıf mücadelelerinin izlerini aramalarıdır. Taleplerine ve bir araya gelen insanların toplumsal sınıflar içerisindeki konumlanmalarına ve kökenlerine bakıldığında açık bir “kentli ve kentlilik bilinci” taşıdığı bariz olan kitlenin – Gazi mahallesinden Taksim/Cihangir ‘de yaşayan insanlar ve sanatçılarına kadar – orta sınıf olduğu ve – ille de bir sınıf tahlili yapılması gerekiyorsa – bu kesimin bir hareketi olduğu bilinmesine rağmen, orada işçi sınıfı ya da esnaf aramanın komikliği açık olur. Bu arayışa neden olan ya/ya da mantığı dünyayı iyiler ve kötüler olarak böldüğünden kaba dünya ve toplum algısı iyi proletarya, kötü burjuvazi zıtlığını aşamamakta ve kendilerinin de dahil oldukları küçük burjuva kozmolojisinin üstüne çıkamamaktadır.

Bir diğer taraftan isyan ve yıkımın romantize edilmesi bazı kesimlerde Gezi Direnişinin sivil itaatsiz bir hareket olduğunu unutturdu ve özellikle barikatlarda yer alan genç kitlenin kendini gösterme ve şiddete temayüllü taraflarını açık kıldı. Otoriteye karşı var olan tepkilerini özellikle birine zarar vermeye değil, araçlara zarar vererek çıkarmaya yönlendirdiler.

Bunun yanında herkesçe ifade edilen Gezi Parkı direnişinin homojen bir hareket olmadığı tezi esasında doğru iken bu homojen olmama hali reel politik içinde ya da ötesinde kendini siyasal olarak konumlandıran herkesin burada yer aldığı anlamına gelmiyor.

Ayrıca yaz olması hesabıyla Taksim gibi bir mekânda aslında hiç de böyle vakalara bulaşma temayülünde olmayan birçok insan eğlenceli ve bir o kadar politik olan alan işgalinde öyle ya da böyle var olan politik tercihlerine doğal olarak bulunan tepkilerini de ifade edecekleri bir eğlence bulduklarını defaten ifade etmişlerdir. “Eğlendik yaa!” diyenin sayısı mebzul miktardadır.

Gezi Parkı direnişi içerisinde MHP sempatizanı kişilere rastlanmakla beraber AKP’ye oy veren kimselere rastlamak mümkün olmadı. Anti-kapitalist ve devrimci Müslümanların gezi Parkı işgalinde yer almaları muhafazakâr kesimde insanların orada yer aldıkları anlamına gelmiyor. Bu aslında solculaşmış ve solculukla temas halindeki “siyasal İslamcı” hareketlerin solcular ve ulusalcılarla fazla bir probleminin olmadığı anlamına da gelir. Ama bu muhafazakâr kesimle de bağlarının kopmuş olduğu anlamına da gelir. Aslında bir başka açıdan okunursa; Gezi Parkı bir açıdan toplumdaki polarizasyonu arttıran bir etkiye sahip olmuştur da…

Nitekim o zamandan bu yana AKP destekçisi medyaya bakıldığında Gezi Parkı direnişini Komplo Teorileri ışığında açıklama çabaları göze çarpmakta ve AKP kitlesini büyük oranda buna ikna etmiş görünmektedir.

Ayrıca Gezi Parkı’nda bulunan ve birbirinden oldukça farklı siyasal ve felsefi duruşa sahip olan hareketler ve gruplar arasında geçişken ilişkiler uzun zaman kurulamamış ve hatta bazılarıyla hiçbir ilişki kurulamamıştır. Öyle bir yapıdır ki sürecin nasıl şekilleneceğinden çoğunlukla kimsenin haberi olmamış ve sonlandığında kimse de neden böyle oldu sorusunu sormamıştır.

Buna rağmen, bu parçalı ve çok parçalı yapısına rağmen mekânı sahiplenmek babında gezi’de ortak bir yaşam alanı – gelen yardımlar, yemekler, gaz maskeleri, yağmurlukların vs. nereden geldiğini ve nasıl sağlandığı sorusuna yanıt vermenin mümkün olmadığını ve olmasaydı bir çok şeyin mümkün olmayacağını belirterek söyleyebilirim ki – kurulması ve bir çeşit sıkı olmayan komün yaşamı mümkün oldu.

Sonuç olarak:

Gezi Parkı ve Gezi Parkı dolayısıyla meydana gelen olayların medya vasıtasıyla iki farklı açıdan değerlendirildiği ve herkesin kendi açısından okumayı tercih ettiği bariz olarak ortada duruyor. İktidar Gezi vesilesiyle gösterilen reaksiyonun bir darbe girişimine dönüştürüldüğünü ve uluslararası bağlantıları olduğunu iddia ederken ve buradan komplo teorileri türetirken, iktidarın nobranlığına ve Kentsel Dönüşüm adıyla yapılan çevre katliamlarına – Erdoğan’ın eylemlerin başladığı andaki diliyle sonundaki dili her ne kadar farklı olsa da – gösterilen bir tepki olarak bunu okumaktan uzak görünüyor. Bunun iktidarın doğasında olan otoritesini sarsmamak adına itiraf etmemek olarak da görmek mümkündür. Diğer taraftan Gezi direnişinin direniş olarak hedefini politik hedefleri için bir araç olarak kullanan siyasal muhalif hareketler ve partilerin ve özellikle bu hareketi kontrol ediyormuş gibi görünüp hantal yapısıyla hiçbir şey yapamayan Taksim Dayanışması’nın [4] da Gezi Parkı direnişinin kitleselleşmesinin aslında konjonktürel bir hal olduğunu kavramamaktadır. Bu konjonktürel hal Geçici bir Otonom Bölgenin doğmasına neden olmuş ve kendisini fesh etmeden ve kaybolmadan iktidarca bastırılmış ve etkileri mahalle parklarına yayılarak kitlesel etkisini kaybetmiş ve yok olmuştur. Bunun oraya devasa bir hava veren insanların günlük yaşamına etkisi ancak medyanın ve sosyal medyanın sınırlarına hapsolduğu ölçüde bir radikalliği var ve artık tarihe mal olmuş bir vakadır.

Kullanıla kullanıla anlamsızlaşmış ve aslen pek fazla bir şey ifade etmeyen, 68’le bağlantı kurmak için özellikle kim tarafından uydurulduğu belli olmayan Gezi Ruhu denen şey ise bir daha bir araya gelmeyecek ve bir araya gelmesi aynı tesadüfi olayların ardı ardına birbirini takip etmesiyle mümkün olacak – mümkün olmayacak – bir kavram olsa gerektir. İyi ya da kötü tarihe mal olmuş bir vakadır Gezi Direnişi.

Filozofların dediklerine bakarak Gezi Parkı’nın “bokunda boncuk arama” çabasının bir komediye dönüştüğünü ifade etmeden de duramayacağım.

Numan Bey / itaatsiz.org

Dipnotlar:

[1] Gezi Parkı İşgali ve Anarşistlerin Bildirisi. Bkz. https://itaatsiz.org/2014/03/14/gezi-parki-isgali-ve-anarsistlerin-bildirisi/

[2] Forumlar herkesin ve özellikle örgütlerin temsilcilerinin kendilerini ifade ettiği ve bir başka açıdan fikri olarak nasıl bir fecaatle karşı karşıya olunduğunun farkına varılmasına vesile teşkil eden mekanlar oldu. Bu forumlar devrim çığlıklarıyla oraya koşanların aslında ne kadar tahammülsüz insanlar olduklarını ve bu örgütlerin nasıl diktatör adayları barındıklarını fikri olarak gördüğümüz mekanlardı.

[3] Mesela, Durumu fırsata çevirme kaygısında olan, kendinden menkul siyasi yapısı olan hiyerarşik örgütler devrimci durum tespiti yapıyor ve kitleleri devrime götürecek öncüyü kurmanın esas görev olduğunu ilan dahi ediyorlardı. Mücadele Birliği adıyla bir şekilde Gezi Parkı’nda varlık bulan hiyerarşik ve Marksist örgütler dahi bu forumlarda “devrim” anı tespiti yapıp, fikirlerini seslendiriyorlardı.

[4] Özellikle Taksim Dayanışması başlı başına bir siyasal muhalefet hareketi gibi davranarak Gezi Parkı boşaltıldıktan sonra Taksim’de sürece destek veren esnafın bile tepkisini çekecek çağrılar yaparak bu desteği heba etmişti.

Views: 50

Exit mobile version