“Hakikatten kopan ve onun hilafına var olan bir anarşizm aslında ideolojik bir hale gelmiş bir fikirden başka bir şey değildir. Eğer hakikat ile anarşizm fikriyatı arasında mesafe oluşmuşsa ve görünüyorsa hakikatin kendisinde değil, anarşizm algısında bir problem olduğu kavranmalıdır.”
Hakikat özneden bağımsız olarak da var olabilen ama her hâlükârda öznece varlığı üzerine konuşulan, kavranan, algılanan şey, olay, fenomenlerdir.
Öznelerden bağımsız var olan fakat kavram olarak varlığı öznece dile getirilen hakikat özne tarafından tanımlandığında ve ifade edildiğinde ve varlığı üzerine konuşulduğunda özneden bir bakıma bağımsız da değildir. Yani öznece algılanıp ifade edilmemiş olsa, fenomen ya da şeyin var olduğu üzerine ve hakikatin bir parçası olduğuna dair konuşmak da mümkün olmazdı. Hakikate hakikat olarak eşlik eden özneler arasında ortak işarete sahip olunmasıdır. Yani özneler “taş”ın bir “taş” olduğundan hem fikir olmak zorundadırlar.
Özneler kendilerinden bağımsız olarak var olan ve fakat öznelerce varlığı kabul görülmeyen bir fenomenin varlığını iddia etmezler. Ancak mevcut fenomenin ismine ya da sıfatına dair bir tasavvur bunun dışındadır. Üzerine konuşulmayan bir fenomenin varlığı özneden bağımsız olarak var olsa bile “yok” tanımını hak eder.
Hakikat [1]; olaylar ve fenomenleri kapsayan ve varlık ve yokluğun varlığı olarak ifade edilebilir. Bundan hareketle hakikat fikri bir sınırlanmışlıktan, projelendirilmişlikten, planlanmışlıktan ve geleceğe dair tasavvurlardan azade bir haldir. O bir oluş ya da olmuş olan varlık ve yokluk halidir.
Varolan düşünsel paradigmaların ve ideolojilerin temel gayesi yaşamı a) anlamak, b) algılayarak dönüştürmek, c) o şeyi yenilemek olarak ifade edilebilir.
İdeoloji kişi, grup ya da bir siyasi partinin siyasal ya da toplumsal öğretisini oluşturan davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, ahlâki, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu minvalde hayatı dönüştürmeye matuf olacağı zannıyla yola çıkan ideolojiler, hayata kalıpları içerisinde ancak dondurarak ve ideolojinin kendisini şekillendirdiği – ya da şekillendirildiği – anda gerçek anlamına içkin olur.
Anlama çabası her özne ve grubun dünyaya dair duruşundaki temel saiklerden biridir. Anlama çabası hakikati ifade etmeye, açıklamaya ve analiz etmeye giriştiğinde kavramlar, sözler ve yazılar yoluyla bunu gerçekleştirirken zaafiyete uğrar. Aktarma doğal olarak deformasyon demektir. Aşındırır, bozar ve başka bir hale sokar.
Anlayarak mevcut hali ve şekilleri yeniden düzenleme çabası ise bu durumu daha da problemli bir hale getirir. Bu sürecin her aşaması algılama anından başlayarak hakikate ihanet ederek gelişir. Hakikate ihanet eden bu algılama süreçlerinin formüle edilmiş halidir ideoloji. İdeoloji bir başka tanımla da yanlış bilinç olarak bilinir. Bu yanlış bilinç hakikatin sürekli değişen, zaman/mekan ve olaylarla değişen toplumsal durumların her anında yanlışlarını ve yanlış olduğunu katlayarak şimdiki ana ihanet eder. Şimdiki an hakikatin kendisidir. Yani ideoloji şimdiki anın yakalanmasına matuf olmayan donuk formüllerin adıdır. Zaten “yanlış bilinç” tanımlamasıyla ideoloji hakikatin eğilip, bükülmesini ifade eder. Marx’ın Alman İdeolojisi adlı eserinde yapmış olduğu ideoloji tanımı olan gerçekliği bozulması tanımı aslen ideolojinin gerçek tanımıdır ki bu tanımdan hareketle bu bozulmayı çeşitli veçheleriyle didikleyen bazı filozoflar [2] bu vurguyu arttırmışlardır da…
Birçok kereler ifade edilmiş olduğu gibi, bir ideoloji olmadığı ifade edilen Anarşizmin hakikat karşısındaki konumu nedir? Anarşizm ideoloji olmasa da bir fikir ve de bir hal ifadesidir. Anarşist bir özne anarşist fikriyatla hakikatin kimi veçheleri arasında uyumsuzluk gördüğünde tercihini anarşist fikriyatın kalıplarına göre mi, yoksa hakikatin ifade edilmesi ve açığa çıkarılmasına göre mi yapmalıdır?
Anarşist kişi, grup ya da hareketlerin toplumsal yaşamda karşı karşıya kalacakları bir problemdir bu. Kişi olarak fikri bir sabite etrafında gerçeği görmek ve içinde yer almak bazen zor gelirken, grup ve hareket yapıları bu meseleyle daha da yüz yüze gelirler. Zaten grup olmak sosyolojik olarak dışa kapalılığı ve iç ve dış ayrımını zorunlu kılan bir durumu zorlar. Anarşist grupların dahi grup olarak kurum olmaya bir kurumlaşmaya gittikleri bugün gördüğümüz her anarşist grup ve harekette gözlemlenebilecek bir durumdur. Bu halin kendisi anarşistleri bir çok durumda hakikatle karşı karşıya getirecek vesilelere neden olur.
Yanıt aslında net olmalıdır. Anarşizm aynı zamanda bir hakikat arayıcılığı halidir. Hakikatten kopan ve onun hilafına var olan bir anarşizm aslında ideolojik bir hale gelmiş bir fikirden başka bir şey değildir. Eğer hakikat ile anarşizm fikriyatı arasında mesafe oluşmuşsa ve görünüyorsa hakikatin kendisinde değil, anarşizm algısında bir problem olduğu kavranmalıdır. Anarşizm etik bir hakikati arama çabasıdır ve anarşistler hakikat arayıcıları olmalıdırlar. Kısacası anarşistler “anarşizm”den ziyade hakikati tercih etmelidirler.
Alişan Şahin
[1] Hakikat algısı elbette ki önyargı (önsel olarak bilinen ve biriktirilmiş bilgi anlamında), dil ve geçmişten gelen kültürel oluş ve tarih arka planından münezzeh düşünülemez ve düşünülmemelidir.
[2] Burada özellikle Paul Ricoeur, Lectures on Ideology and Utopia, adıyla yayınlanmış olan derslerinde özellikle Marx’ın bu tanımını temel alarak Althusser, Weber, Mannheim, Habermas, Geertz, Saint-Simon ve Fourier’de gerçeklik ideoloji ve ütopya üzerine derin yorumsamaları özellikle belirtilmelidir. Ed. George H. Taylor, Colombia University Press, 1986.
Views: 71