“İbadet ettiğini göstermek şirk; Hal’i (oluş, bulunuş) göstermek din değiştirmektir. Tüm ahvalde kişinin nefsine dair kuşkusu ve kişinin yaptıklarından güzel başarılar bulması ve bununla övünmesine karşı savaşması zorunludur.”
Neysen, o ol!
Pindar, Nietzsche ve pek çok Islam Alimi
Ey gönül bir derde düş kim anda derman gizlidir,/ Gel eriş bir katreye kim anda umman gizlidir. /Terkedüp namu nişanı giy melamet hırkasin, /Bu melamet hırkasında nice sultan gizlidir
Oğlan Şeyh İsmail Maşuki
Melamilik ile Nietzsche arasında bir bağlantı noktası aramak ve böyle bir geçişkenliğin olup-olmadığını araştırmak kuşkusuzdur ki uzun bir araştırmanın konusudur. Nietzsce’nin düşünceleri ile Melamilik, tarihsellikleri itibarıyla da birbirleriyle ilişkilendirilmesi düşünüldüğünde oldukça problemli bir alana el atıldığı kanısını uyandıran iki düşüncedirler.
Her iki düşünce için ilk bakışta görülebilecek şey: bir “yaşamak” biçiminin ifade edilmesine vurguyu temel önemde addeden ve varlığın hallerine, ne’liğine ve ne olması gerektiğine dair düşünceler içeriyor olmalarıdır. İddiamız iki düşünce biçiminin aynı olduğu üzerine kurulu değildir kuşkusuz.
Nietzshe’de Sistematik felsefelerin o zamana kadar gelen soğuk duvarlarını yıkan ve bizzat yaşamın içinde, sokakta, insanın bizzat iç dünyasının derinliklerinde, sanatın doğasında ve kendi kendisini var kılan tüm sahteliklerden arınmış, otantik bir kendisinde bahsettiğini görmek kabildir. Yazılarında herhangi bir indirgemeye mahal görmeden bizzat politika alanının içerisinde “anti-politika” yapan ve konuşan bir “felsefe” edişle de karşı karşıya kaldığımızı anlamak mümkündür. Bu manada o bir yaşam içinde, bir felsefe ediştir.
Ve öyle bir politik karşı duruşa sahiptir ki tüm sistemler, tüm güncel olanlar onun, karşılarında bir duvar gibi durduğunu görmek durumundadırlar. O insan varlığının şu günkü duruşunda ve var olduğu günden bu yana kendini kılmış olduğu her halinde rahatsız durmaktadır. Onun felsefesi bir “deli” felsefesidir. Ve bağlılarını ve ilgililerini her daim “deli”liğe sürüklemeye muktedir bir felsefedir. Orada hep ve hep insan ve insan oluştan bahsedilmektedir.
Nietzscheci düşünce ile Melamilik tamda bu anlattığım minvalde birbirleriyle uyuşmaktadır.
Melamilere dair derinlikli bir çalışmayı “kim bunlar” sorusunun çerçeveleri içerisinde ve bir nebze de olsa düşüncelerini ancak Abdulkadir Gölpınarlı’nın “Melamiler ve Melamilik” adlı kitabında ve bir nebzede Tahsin Yazıcı’nin İslam Ansiklopedisi’nde Melamilik maddesine dair yazdığı kısa bilgilerden öğrenmekteyiz. Bu bilgilerden hareketle Melamilikte:
İbadet ettiğini göstermek şirk; Hal’i (oluş, bulunuş) göstermek din değiştirmektir. Tüm ahvalde kişinin nefsine dair kuşkusu ve kişinin yaptıklarından güzel başarılar bulması ve bununla övünmesine karşı savaşması zorunludur. İlahi ödül ve onaylanma için insanlar tarafından yapılan övgüler ve bunun insanlar tarafından bilinmesine karşı melamet erbabı kendi arzularına karşı özellikle savaşmalıdır.
Tüm bunlar şu anlama gelmektedir: zor şartlar altında bulunmak hariç dua etmemek; diğer insanlardan farklı giyinmemek ve kendini diğer insanlardan izole etmemek, herkes gibi giyinip toplumun gerektirdiği şartların konforuyla normal bir yaşam sürmek ve fakirsen fakirliğini gizlemek ve kendi yaşamını devam ettirecek kadar kazanmaya çalışmaktır. Ve Melami daima hatayı kendinde arayandır. Melamati davranışın İslamdan da eski olduğunu ve hatta siniklere kadar dayandırılabileceğini yazıyor R. Reitzensteim. Melametiliğin nereden başlayıp nereden bittiğini bilmemekle beraber, kayıtlarda ilk olarak Nişabur Melamilerinden Hamdun-i Kassar’ın Melametilerin ileri geleni olarak görünür ve Kassar’ın Abu Hafs-ı Haddad ile beraber Fütuvvet’e dair ilginç açıklamaları vardır. Osmanlı toplumsal yapısının önemli nüvelerinden ve kardeşlik-dayanışma örgütleri olan Ahiler bu fütüvvet örgütlerine ve ilkelerine dayanarak kurulmuştur.1 10.yy dan sonra bir çok tarikatın varoluşunda en azından düşünsel seyir itibarıyla kendisini hissettiren Melamilik bir tarikat değil, Abdulbaki Gölpinarli’ya göre, tarikatlara karşı bir reaksiyondur:
“…Melameti, ululuktan, davadan, kendini göstermekten, halkın sevgi ve saygısını kazanmak kaygısından geçen, kerameti, insanlara benlik verdiği için erkeklerin hayizgörmesi sayan, kendini herkesten aşağı, herkesi kendinden üstün gören, giyim-kuşam özelliğiyle, tekkeyle, vakıftan hazır yemekle, zikirle, vecde gelip bağırıp çağırmayla kendisini göstermeye çalışmayan,halktan hiçbir suretle ayrılmayan, kazancıyla geçinen, iç yüzden hak’la, dış yüzden halkla beraber olan, hatta halkın saygısını , sevgisini bir kayıt bildiğinden, nafile ibadetlerini bile gizleyen, buna karşılık onların kınamasından ürkmeyen, hatta hatta, bu yüzden de halk’a kendisini kötü gösteren kişidir…”( “Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar” s.248, Melamilik ve Melamiler’den M.Bardakçı’nın girişinden)
Anlaşılacağı gibi Melamet kendini terbiye etme yoludur. Uhrevi alem bir yana Dünyevi alemde varlığın kendini derin bir etik kuruluş içerisinde nasıl kuracağına ve nasıl kendi-olacağına, Nietzsche’nin tabiriyle kendisinin-üstesinden nasıl geleceğine dair pratik bir yol önermektedir. Bu yüzdendir ki konu üzerine çalışan bir kısım alim, Malametiliği ilk existansiyalistler olarak da tanımlama yoluna gitmişlerdir. (Diğer başka bir iddia ise Melamilerin Budist çilecilikten etkilendikleri yönündedir*)
Daha sonraki dönemlerde belki bu güne kadar çeşitli tarikatların içerisinde Melamilik fikirlerinin etkileri Kalenderi, Hayderi, Cavlaklar, Torlaklar dan Mevlevilik, Bektaşilik, Bayramilik vs.a kadar çeşitlilik gösterir.
Ayrıca Melamiler devlet ile ve devlet işleriyle olabildiğince uzak kaçmışlar ve dinsel yada değil hiç bir ritüele sahip olmak istememiş ve olmamışlardır.
Kısacası, anlaşılacağı gibi, Melamilik en sade ifadeyle bir Nefs terbiyesinin adıdır ve toplumsal yaşamda her türlüsünden gösteriden ve böbürlenmeden ve “güç isteminden” kaçmayı önerir.
Nietzsche bir çok istemin yanlış anlamlandırmalara tabi tutulduğunu ve her şeyin ardından insanın “güç istemi”nin olduğunu söyler.
Meseleye bakışta mihenk taşı olarak “özgürlük” alındığında, “güç istenci” kavramına “pozitif” mana verilemez ve görüldüğü kadarıyla Nietzsche’de de negatif olmasa dahi -şimdilik- pozitif manaya sahip değildir.
“Trajedya’nın Doğuşu” adlı eserinde “güç daima kötü olandır” demektedir ve “güç yalnızca daha fazla güç olarak mutlu olur” diye de ekler bir yerlerde: “gerçeği “var olma istemi” ile vurmak isteyen vuramamıştır elbette: öyle bir istem yoktur da ondan”
…
“Ancak hayat olan yerde, istenç de olur: Hayat istemi değil –bak ne diyorum- güç istenci!” ve “ama nerede canlı gördüysem, orada söz dinlerlikten konuşulduğunu işittim. Her yaşayan söz dinleyendir.”
“İkinci noktada şudur: kendi sözünü dinlemeyen, buyruk altına girer. Canlılar böyledirler.
İşittiğim üçüncü şey de: buyurmanın, söz dinlemeden daha güç olduğudur. Buyuran bütün söz dinleyenlerin yükünü taşıdığı ve bu yükün altında kolayca ezilebileceği için değil yalnız: her buyurma bir deneme, bir göze alma gibi göründü bana: canlı buyurduğu zaman kendini tehlikeye atar.
Evet, kendine buyurduğu zaman dahi, buyurmasını ödemek zorundadır. Kendi yasasının yargıcı, öç alanı ve kurbanı olmak zorundadır o.” (bbz. s.110-111 “kendini altetme üstüne”)
“Nerede özveri, hizmet ve sevgi bakışları varsa orada efendi olma istemi de vardır.”(a.y) anlatılanları tekrar tarif etmeye gerek yoktur sanırım. Son paragraf ise Melamiliğin bir tarikat ve kurum karşıtı duruşunu ifade etmektedir adeta…
Görüleceği gibi “güç istenci” kavramının deşilip, sadece Nietzscheci anlamda değil her boyutuyla da irdelemekte yarar vardır. “Güç İstenci” kavramıyla kişi, yaşama dair çok önemli bir referans noktası yakalar. N.’ye göre “yaşam özellikle canlı kalabilmek için bir mücadele değil fakat güç istencidir”. Bu kavrama negatif bir anlam yüklemeyip insan varlığının olmazsa olmaz bir hali olarak aldığımda, kavrama yüklediğim tüm olumsuz anlamlar insan varlığının aslında bu minval üzre “kötü olan güç” tarafından koşullandırıldığı sonucuna varmaktayım ki bu noktadan sonra Melamiler ve Melamatiye devreye girmektedir. Buradaki kavrama noktası ise Nefs ve nefs terbiyesidir. Her iki düşüncenin temel aldığı önemli kavramlardan biri “aşma” kavramıdır. Varlığın kendini, içinde bulunmuş olduğu hal’den (başka bir ben olarak) “benliğini” bulmasıdır. Nietzsche: ”Evvela kül olmamışsan, nasıl yeni olabilirsin. Kendi alevinde yanmaya hazır olmalısın”der bir yerlerde…
“Kendinizden, komşunuza kaçarsınız ve bundan erdem yapmak istersiniz: ama ben bu “bencilliğinizi” anlıyorum.
“Sen”, “Ben”den daha eskidir, “Sen” kutsanmıştır, ama “Ben” henüz kutsanmamıştır. Bu yüzden kişi, komşusuna doğru sokulur.
“…komşunuzdan kaçmayı ve en uzaktakini sevmeyi salık veririm size.
Kendinize katlanamazsınız, kendinizi yeterince sevmezsiniz: şimdi komşunuzu sevgiye ayartmak ve onun yanlışıyla kendinizi süslemek istersiniz.
Kendiniz için iyi şeyler söylemek istedinizmi, tanık çağırırsınız; ve onu, sizin için iyi şeyler düşünmeye ayarttınızmı, siz dahi kendiniz için iyi şeyler düşünürsünüz.” (Thus spoke Zarathustra, s.86-87. Penguin, BBZ, s.62.). Bu alıntıda anlatılmak istenenle, Melamilerin toplum ve fert üzerine ve diğer taraftan da ferdin kendine ilişkin kendine dair düşünmesi gerekenlere dair düşünceler arasında bağlantı kurmak zor olmasa gerektir.
Görülen o ki, Nietzsce’deki erdem, Melamilerdeki erdemle hemen hemen aynı gibi durmaktadır. Ve her iki düşüncenin varmak istediği insan, Üst-insan ya da insan-ı Kamildir.
Nietzsche’nin ve Melamilerin temel vurguları erdem ve etik üzerinedir. Nietzsche yazılarında “biz immoralistler” nidasıyla toplumun tüm geleneksel yargılarına ve tabularına saldırıda bulunulurken, Melamilerin düşünceleri ve onun devamı olarak mevcudiyet bulmuş tüm tarikatlar “immoralist” olduklarını deneyimlemişlerdir. (Kalenderiler, Haydariler, Babailer, Torlaklar ve bir nebzede olsa Bektaşiler ve Mevleviler vs.)
Başka önemli bir soru ise Nietsche’de din mevzusudur. Genel bir kavram olarak Melamilerce din ve dindarlık açık (nasıl bir din sorusu? mevzumuzun dışındadır) iken üzerine konuşacağımız sadece Nietzshce’dir.
Nietzshce’nin Hıristiyanlığa karsı duruşu tam bir cepheden saldırıdır. Ve “kilisenin İsa’ya inanmadığını” ve İsa’nın, insanların günahları yüzünden “öldüğünü” “Güç İstenci” adlı, öldükten sonra yayınlanmış notlarından söyler. Anti-Christ’da (deccal) “Hıristiyanlığın eski çağların kültürünün ve sonra da İslam kültürünün mahsulleri üzerinde herkesi aldattığını” ve “İspanya’nın Moorish [İslam] kültürünün dünyasının Roma ve Yunan kültürüne nazaran duygu ve testlerine daha uygun olduğunu” söyler.
Güç İstenci’nde yine kendini immoralist olarak ifade eden Nietzsche “Tanrıya inanmak immoraldir” der “ama böyle bir inanmanın haklı nedenleri” olduğunu belirtir ve aynı kitapta başka bir yerde “hiç bir şüphe yoktur ki, çeşit çeşit tanrı vardır” diye devam eder.2
Tekrar bir değerlendirmede bulunursak, din Nietzsce’nin düşüncesinde yabana atılmayacak kadar önemli bir yer tutar ve felsefesini din dışı bir alan üzerinde değil, bizzat içinde düşünmekte yarar vardır.
Zerdüst’te “Emekli” başlıklı kısımda, yaşlı bir papazı konuşturarak ve bu konuşmaya Zerdüşt’ü şaşırtarak devam eden bölümde Nietzsche’yi biraz daha iyi anlamak mümkündür.
“Neler duyuyorum! Ey Zerdüşt bu inançsızlıkla sen sandığından da dini bütün bir kişisin! Seni bu tanrısızlığa, içindeki bir tanrı döndürmüş olsa gerek.
Seni artık herhangi bir tanrıya inanmaktan alıkoyan, dini bütünlüğün değil mi? Ve aşırı dürüstlüğün daha seni iyi ile kötünün ötesine de yöneltecektir.
…
Gerçi sen, en tanrısız kişi olmak istiyorsun ya, yanında-yörende, uzun kutsamaların, gizli, kutsal, tatlı kokusu geliyor burnuma.: bu beni hem sevindiriyor, hem acı veriyor.” (Türkçesi s.248)
İslam ile Nietzsche arasındaki düşünce itibarıyla bu benzerliğin, bu gün Türkiyeli bizlere yeni dünyalar ve yeni heyecanlara vesile (Anarşizm bu iki düşüncenin üzerine rahatlıkla oturabileceği başka bir alan sağlar kanımca) olmasını umalım.
Derindir dünya,
Daha derin, gündüzün düşündüğünden.
Acısı derindir asıl-,
Sevinç, yürek ağrısından da derin:
Acı der: Yıkıl!
Oysa sonrasızlıktır istediği tüm sevinçlerin-,
Derin sonrasızlıktır istediği, derin!
Nietzsche
Dipnotlar:
1 Bu kardeşlik ve dayanışma örgütleri varolduktan, 14.yy ın sonlarında devlet tarafından absorbe edilinceye kadar bağımsız birer otonom olarak anadoludaki toplumsal yaşamın en belirleyici elemanı olmuşlardır
* Özellikle heterodoks islam mezhepleri üzerine çalışmalar yapmakta olan A.Yaşar Ocak, Kalenderiler isimli kitabında en azından Kalenderilere ilişkin böyle bir görüşün doğru olabileceğini iddia etmiştir.
2 Ve konumuzla bağlantılı olarak bir tarihi vakaadan bahsetmek yerinde olacaktır sanırım: 1918-1920 arsında Dobruca-Cumantsa’da (Bu bölge aynı zamanda büyük orandaki Müslüman nüfus itibarıyla Melametiyeyi [Bektaşi] benimseyen tarikatların etkisi altında olmuş uzun süreler.) kurulmuş olan eski Dobruca sancağı beylerinin son kuşağının temsilcisi, prens, Nietzscheci ve Gustav Landauerci Georghiu Mavrocordato ve bir grup Anarşist kendilerinin “Geçici Hükümet” adı verdikleri bir deneyimi yaşamışlar. Bu “hükümet” anayasasını tamamen Nietzscheci bir formda hazırlamış ve burada şenlikli bir toplum kurmuşlardır. Geçici Hükümet, İstanbul da sürgün olarak bulunduğu sürede Mavrocordato’nun Melametiyeye iltihak ettiği sanılmaktadır.
Peter Lamborn Wilson’un “Escape from 19th Century” isimli kitabındaki “Nietzchean Coup D’etat” isimli denemesi konuya ilişkin daha detaylı bilgiler içermektedir. Wilson, burada Melametiyeyi anlatımında; onların Melameti isminin anlamınının “kınanmayı, ayıplanmayı hak eden” anlamına geldiğini vurgulayarak tüm Melametiye erbabının “şarap ve esrar içip bunu da kendi şöhretlerini bizzat zedelemek için” yaptıkları tezini içeren düşünceleri – tarihteki tüm Melameti erbabının durumuna bakılırsa – bütünüyle onaylamak mümkün olmayan bir tezdir. Fakat açık olan bir şey var ki Seyh Süleymani Türkmani gibi açıktan oruç yiyen ve şikayetlere maruz kalmış ve Seyh Aliyyi Kürdi gibi halka avdet yerini gösterenlere rastlanacağı gibi bu gelenek arasında Kalanderi ve cavlaklar arasında bugün bile tabu olan homoseksüel ilişkilerdeki rahatlık ve deliler gibi eğlenerek, küpeler ve çeşit çeşit takılarla, dilenerek ve cümbüş yaparak şehirden şehire garip kıyafetlerle dolaşanlara rastlamakta (bunlar Melamiliğin avam yorumu olarak tanımlanmaktadır kimilerince) mümkündür.
KAYNAKLAR
- Melamilik ve Melamiler, Abdulbaki Gölpınarlı. Gri yay. Ekim 1992 tıpkı basım
- Böyle Buyurdu Zerduşt, F. Nietzsche Cem yay. Çev. A.Turan Oflazoğlu 1991
- Thus Spoke Zarahustra, F. Nietzsche Penguin Çev. R.J.Hollingdale 1969
- Nietzsche: Philosopher, Psychologist, Antichrist Walter Kaufman, Meridian book, 1966
- The Will to Power (Güç İstemi), F.Nietzsche, çev. Walter Kaufman and R.J.Hollingdale, Vintage giant, eylül 1968
- Escape from the Nineteenth Century and Other Essays(19.yy dan Kaçış ve Diğer Denemeler), Peter Lamborn Wilson, Autonomedia, 1998
- The Encyclopedia of Islam
Alişan Şahin
alis@itaatsiz.org
Views: 122