Benden başlayıp bize varacak yol o kadar uzak ki biz olabilmenin mücadelesi bir kaç dünya savaşının benlerde oluşturduğu tahribatın misli kadar tahrip edicidir.
Ben başkalarıyla beraber bir hayatın sahibidir. Bu hayatı başkalarıyla kurar. Kendisinin kendini kurması başkalarıyla mümkün. Başkalarıyla olmayan bir ben tasavvur edilemeyeceği gibi, böyle bir benden ancak sadece bir kurgunun konusu olarak bahsetmek olanaklı. Ve böyle bir ben ancak ben olmayan bir nesne olarak varlığının tartışılmaya elverebileceği olanaklar sunar.
Daha evvel kişi ilişkisizliği seçemez demiştim bir yazıda. İlişkisizlik varlık olmanın hiç bir halinde (daha evvelki yazıda kimi çağrışımların hilafına) bir durum olarak adlandırılamaz . Bu kavram üzerine yapılacak spekülasyonlar ola ki ilişki, ben-başkası, biz-onlar arasındaki halin adı olan ilişki kavramının daha iyi anlaşılmasına ve bu kavramın ne ifade ettiğini açmaya yarayacak bir anahtar kavram olarak görülebilir.
İlişkisizlik ben’i ben yapar mı? Varlık alanında bunu seçmenin mutlak manada imkânsız olduğunu söylemek mümkün. Ben’in benliği bir başkaca görülmesi ve bilinmesi ile Benlik kazanır. Bir başkasınca bilinmeyen, görülmeyen ve tanınmayan bir ben’in varlığını konuşmak mümkün değildir. “ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim ve …” diye devam eden bir hadiste yalnızlığın sadece O na mahsus olduğunu bildiğimiz Tanrının dahi bu yalnızlığa son verdiğini[1] ve aslında kendini de yaratmış olduğunun hakkını vermemiz gerektiğinin altını çizer. İlişkisizlik yalnızlık değildir. Yalnızlık ilişkilerden çekilmeyi ve başkalarından uzakta bulunmayı ifade eder. Bir bakıma ilişkisizliğe yakın bir manaya göndermesi olan yalnızlık kendini kapatmayı ve genede bir bilinmeyi ve orada-olmuş-olmayı anlatır. Orada-olmuş-olan ve herkesten azade ve fakat bilinendir. Gözden ırak ve orada-olan ilişkisiz değildir. Orada-olan, orada-olmuş olmasıyla bir varlık halinin duruşunu dilsiz olarak ifşa eder. Buradaki dil varlığın varoluşuyla varlıklar arasında varlığıyla kurduğu dildir. Bu manada dil olarak sembollere ve imgelere ve göstergelere ihtiyaç duymaz. Varlık varlığıyla zaten bu dili kurmuştur. Varlığı orada-olmasıyla “ben buradayım” der ve bunun için sembollere dayalı bir dile ihtiyacı yoktur. Bu bir ilişki halidir. Bu yalnızlık olarak adlandırılabilir fakat ilişkisizlik olarak adlandırılamaz. Bu durum kutsi hadisin de bize hatırlatacağı gibi bilmek-bilinmek kavramlarına götürmektedir.
Bilmek ve bilinmekten evvel tanrının haline dair bir yorumsama yaparsak, O’nun bir ilişkisizlik içinde olduğunu söyleyebiliriz. Fakat ne zaman ki bize mesajını yollamıştır ve biride bu mesajı almıştır O’nun hali bir yalnızlık halini almıştır. O yalnızlığa geçmiş ve ilişkisizlikte çıkmıştır. Bu O’nun kendini var kılması anlamına da gelir.
Ya da tersten bir bakışla ; her ne zaman varlıklar O’nu bilmiş ve O’nu idrak etmiştir, O yalnızlığa adım atmış ve var olmuştur. Yalnızlık var olmanın başka bir adıdır. İlişkisizlik ise var olmama hali de değildir. İlişkisizlik yok olmak da değildir. Yok olmak var olmak kadar var olan bir durumdur. Var olmakla beraber olandır yok olmak. İlişkisizlik den bahsetmek var olmamaktan bahsetmekte değildir. İlişkisizlik hali varlıklar alanında imkansız olan bir durumdur. Ve sadece ve sadece tanrının tanrılığının bilinmediği bilinmeyen evvel ve bilinmeyen bir döneme gönderme yapabilir. Kavram olarak ilişkisizlik varlıklar alanını açıklayan değil ve fakat o alandaki duruma neliğini/niçinliğini anlama ve anlamlandırmaya meyal verandir.
Benden başlayıp bana varmak.
Ben, başkası ile ilişki içerisinde kendini tanır. Bir başkasıdır ben’i kendine sunan ve ona ayna olan. O aynada yansıyan aksin ben’de uyandırdığı hisler ve duygulanma ve düşünme halleridir ben’i şekillendiren ve onun ırasında değişmelere ve bir hale sahip olmaya iten. Ben içine atıldığı “orada” aslında “ora”nın bir ürünü olarak bir çok bakımdan seçemez nasıl olduğunu ve olacağını. Belirlenir evvela… Fakat ben için her zaman olacağına ve olmayacağına karar verme seçeneği daima vardır. Her şey her ne kadar “ora”ile sınırlı olsa da, ben oranın dışına çıkma seçeneğine sahiptir. Ben’in benlik süreci “ora”daki başkalarıyla ilişkide başlasa da, ben seçeceği yollar vasıtasıyla (ilişkiler) kendini aşma olanağına sahiptir. “ora”sı bir cehennem dahi olsa ben de her daim kendini aşma temayülü olacaktır. Buradaki karar ben’in “ora”yı kendi yurdu olarak görüp gürmemesi ile alakalıdır. İlişkiler içerisinde kendini anlayan ve başkalarına benzeyen ben benzememezlik halini de kendini var eden ve onun sahip olduğu dili de aşarak “ora”da ve oradakileri ve “ora”yı olumsuzlayarak bulabilir. Kendini kendinde benleştiren ben ilişkide “benlik” kazanmış olur böylece.
Bu haldeki bir ben elbette yıkıcı olan bir ben olarak tanımlanabilir. Biz’in bir parçası olmaya teşne olmayan ve biz’in ötesinde yurtsuzluğu seçen ve “ora”yı olumsuzlayan her ben “ora” tarafından günahkar olarak damgalanacak ve cehenneme sürüklenecektir. Soylu bir ruhtur bu. Kendinin dahi uzağında tanrısal yalnızlığı seçmek durumunda kalan ve bir şekilde de olsa “ora” tarafından kendisini bulmaya itilen. Onun iç sürgünüdür daha çok kendinden uzakta ve kendini yeniden ve yeniden kurmaya iten. Dilsizdir. Dili kendine yabancı bir dilsiz ve soylu bir dilsizlik diliyle gönül diliyle konuşan ve yalnızca yalın ve yalnız olan. Onun yurdu dünya ötesi bir yerlerde kendinin içinde ve kendini aşan sonsuz alanlardadır. O’na toprak olan yurt değildir. Vücuduna dahi yabancı bir adanmışlık halinde kendini olumsuzlayan ve kendini insanların dünyasında insanlar aleminin hepsinden daha onurlu ve güçlü kılan her türlü güce ve kahramanlığa karşı kahraman kılan. Ben “ora”yı aşmış ve kendi ile savaştadır. Bu savaş ben olmaktan başlayıp bana dönen ve en büyük savaştır. Bir savaş ki bitmeyen ve bitmeyecek olan bir savaş…
Gaza(m)ız mübarek olsun…
Alişan Şahin
alis@itaatsiz.org
[1] Allah ( C.C ) bir Ayet-i Kerime’de :
‘’ Ben cinleri ve insanları, ancak beni tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım ‘’ der.
Views: 37