ABD Başkanı Obama’nın Beşer Esad rejimini bombalama kararı pek çok insanı şaşırttı. Son iki yıldır Beyaz Saray ordunun ve geniş halk kitlesinin açık desteğiyle Suriye’ye daha fazla karışmaya direndi. Fakat Başkan şaşırtıcı bir dönüşle bugün Amerika’nın temel çıkarlarınının tehlikede olduğunu iddia etmekte. Haklı mı? Eğer öyleyse, sınırlı bile olsa askeri saldırı bu çıkarları korumanın en iyi yolu mudur? Bu sorulara cevap vermek amacıyla buyrun beş temel önerme.
1) Suriye’deki tehlike Orta Doğu’daki bölgesel düzenin geleceğidir.
Suriye için mücadele bundan böyle salt bir iç savaştan daha fazlasıdır; bu mücadele –basitçe ifade etmek gerekirse- aynı zamanda Suudi Arabistan ve Körfez şeyhliklerine karşı İran ve Hizbullah’ı yarıştıran bölgesel bir çatışmadır. Amerika’nın, Suudi Arabistan’ın, Suriyeli asilerin ve müttefiklerinin bu çatışmayı kazanması konusunda çıkarı bulunuyor. Onlar sadece Suriye değil Amerika’nın âli menfaatlerini koruyacak bir uluslararası düzen için de savaşıyorlar.
2) Suriye’de politik bir çözüm için tek yol rejim değişikliğidir.
Başından beri Obama yönetimi bu temel gerçeği kabul etmede başarısız olmuş, bunun yerine sulh yoluyla anlaşma (hem Esad’a sadık olanlar hem de Suriyeli muhalefet tarafından kabul edilebilir bir geçici hükümet üzerinde anlaşma) politikası izlemiştir. Bu yaklaşımın destekçileri “Bu soruna askeri bir çözüm bulunmuyor. Bu yüzden siyasi yol izlemekten başka bir seçeneğimiz yok” diyerek kendilerini haklı çıkarıyorlar.
Bu makul gelebilir ancak başarı şansı sıfırdır. Beşer Esad kendisini işin dışında bırakacak bir şeyi görüşmeyecektir. Dünyanın en baskıcı rejimlerinden biri olan Esad’ın rejimi demokratik meşruiyet düşüncesine isteyerek ihtida etmeyecektir. Esad’ın mezhepçi kana susamışlığın en zalim biçimine yakalanmış güvenlik hizmetleri Sünni çoğunluğa kapılarını açmayacaktır. Aklı fikri Doğu Akdeniz’de stratejik bir tutunma noktası elde etmek olan Esad’ın İranlı patronu, Sünni Müslümanlar’ın hükümette nüfus oranlarına göre etki kazanabilecek bir konuma gelmesine kayıtsız kalmayacaktır. Bu nedenle yönetimin şu anki politikası ham hayaldir.
3) ABD, Özgür Suriye Ordusu’nu kuvvetlendirmek için mümkün olduğunca agresif çalışmalıdır.
Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Esad’ı doğrudan indirme için gereken kaynakları sunamasa bile. Bu durumda hedef Esad ve onun uluslar arası destekçileri aleyhine sahadaki güç dengesini değiştirmek olmalıdır. Tam bir zafer, asilerin hemen ulaşabileceğinin ötesinde bir sonuç olabilir fakat ABD’nın sırf avantajın müttefiklere geçtiğini görmek için bile olsa kavgaya karışmasında çıkarı bulunuyor.
Fakat esasen sahada avantajı kazanmak, hiç şüphesiz, ABD’nin faydasına olacaktır. Geçen haftanın olayları bize Suriye’deki yangının kontrol edilmediği takdirde ABD’yi tek taraflı olarak harekete geçmeye zorlayabileceğini gösterdi. İranlılar’ı ve Esad’ı devirmek, müttefikleri Hizbullah’ı kanatmak, Suriyeli mültecilere yardım etmek, ÖSO’yu güçlendirmek, tüm bu adımlar ve daha fazlası, sadece Suriye sorununu “çözmek” için ortaya konan çabalar değildir. Bunlar aynı zamanda Amerika’nın çıkarlarına hizmet eden yeni bir bölgesel düzenin tesis edilmesini desteklemektir. Bu çözüm yollarının tamamı birlikte, ihtiyaç hâsıl olduğunda ABD’nin hiçbir koalisyon ortağı olmaksızın ve tek taraflı askeri saldırıda bulunmanın haricinde çok az bir seçenekle ortada kalmamasını sağlamak için var olan en basit yolu temsil etmektedir.
4) ÖSO’yu desteklemek El-Kaide’yi desteklemekle eş anlamlı değildir.
ABD için en akıllıca davranışın Sarah Palin’in “Müsaade edin Allah çözsün” şeklinde ifade ettiği tutum olacağını öneren tehlikeli bir stratejik doktrin bazı çevrelerde yerleşmiş durumda. İddia şöyle devam ediyor: İran ve El-Kaide ölümüne bir kavgaya kitlenmiş durumda. İkisi de Amerika’nın düşmanı, o halde ABD birbirlerini öldürmelerine izin vermeli.
Bu iddia başından yanlıştır. Kendi kendine yanıp kül omaktan çok uzak olan bu çatışma hem İran’a hem El-Kaide’ye bölgenin tamamında etkisini artıracak emsalsiz fırsatlar sağlayarak Amerikan ulusal güvenliğine yeni tehditler üretmekte. El Kaide, kendi açısından, tüm dünyadan mücahitler için çekim merkezi olacak Arap dünyasının kalbinde güvenli bir bölge inşa etmekte. Bu arada İran Iraklı Şii militanları topluyor, bunları İran’da eğitiyor ve Suriye’ye savaşmak üzere gönderiyor.
Bu karmaşada arada kaybolanlar, ortalama Suriyelilerdir, Esad istibdadı ile küresel cihad ateşi arasında ezilen sıradan insanlardır. Sadece ABD bu insanların enerjilerini ve hırslarını yönlendirebileceği yapıları inşa edecek askeri ve diplomatik kaynaklara sahiptir. Bu nedenle Amerikan politikasının amacı Esad’a ve El-Kaide’ye alternatif üçüncü bir Suriye gücü inşa etmek olmalıdır. Esad iktidarda kalsa bile bu üçüncü güç sahada ABD’nin çok kıymetli bir müttefiki olarak işlev görebilir.
5) Esad rejimine askeri saldırı kitle imha silahlarının yayılmasını sınırlamak için etkili bir araçtır.
Başkan’ın tarif ettiği sınırlı saldırı türü Esad rejiminin savaş yeteneğini önemli ölçüde geriletmese bile, muhalefetin morali üzerinde güçlü bir etkiye sahip olacaktır-hiç kimsenin savaşta azımsamaması gereken bir faktördür, bu.
Amerikan gücünün geleceği üzerinde bugün bir soru işareti bulunmaktadır. Birkaç gelişme –“Asya’ya yendien dengelenme”, müsadere kesintileri ve genel bir savaş bezginliği- Orta Doğu’da ABD’nin bundan böyle güvenilir bir müttefik olmadığı şeklinde bir inanca yol açmıştır. Geçen hafta Obama yönetiminin sergilemiş olduğu aleni keşmekeş ve kargaşa bu inancı derinden güçlendirmiştir. Bu inancı şimdi ortadan kaldırmak en yüksek öncelik haline gelmeli ve bunu yapmak için de saldırı ilk adım olmalıdır.
Bu nedenle Kongre Suriye’de güç kullanım yetkisini vermelidir. Ancak Başkan’a sorunu yanlış teşhis ederek meseleye ciddi katkıda bulunduğunu empoze etmelidir. Kaybolan Amerikan itibarını onarmak yönünde atılacak ilk adım saldırı olmalı ancak bu Beyaz Saray’da bir paradigma değişikliği ile beraber gerçekleşmelidir.
Çev. : Nesrin Aytekin
Views: 51