6. İSLAM COĞRAFYASINDA DEVRİMCİ OLUŞUMLAR: KALENDERİLER

0
79

Daha öncesinde düşünsel ve hal olarak tek tek çeşitli alimlere gönderme yapılsa da atıf yapılan önde gelen alim Cemaleddin Savi’dir.

  1. Fakr (yaşamak için allaha sığınmak) ve Tecerrüd (izolasyon),
  2. Melâmet.
  3. Vahdet-i vücud.

Kalenderiler tevekkül anlayışını aşırıya vardırıp, yorumlayan kişiler. Bu anlayış her şart altında çalışmanın ve hayatını kazanmanın tevekkül anlayışına uymadığını iddia eder. Allah’ın her şeye kadir olduğu ve kişinin ve topluluğun rızkını öyle ya da böyle verdiğini, vermez ise bunun Allah’ın takdiri olduğunu ve buna da rıza gösterilmesini savunan bir zihniyetin takipçisidirler. Bunun için dilenme, sadaka ya da doğada doğal yiyeceklerle yaşama ve özellikle mezarlıkların etrafında toplanan gruplar halinde insanlarıyla beraber var olmayı tercih etmişler. Ser-sefil ve çıplak, yarı çıplak şekilde köyden köye, şehirden şehre dolaşıp, gürültülü müzikler ile veya müzikli kafileler halinde kimi zaman da şiirler okuyarak sokaklarda var olmuşlar, kendilerine oldukça ünlü mutasavvıflar, âlimler dahi katılmış, vücutlarına dövmeler yaptırmış, vücutlarındaki tüm kılları aldırmış, Anadolu coğrafyasını renklendirmişlerdir.

Kalenderiler Melamiler gibi nefse ve kibre karşı bir mücadele içinde görülür. Fakat bunu dış görünüşlerini tamamen sefalet, kötü görünüm üzerinde yaparlar. Bu hallerini de gösterirler.

Melamiliğin bakış açısı açıktır: Çalışmamak ve dilenmek melametiliğin kesinlikle kabul etmediği en önemli prensiplerinden biridir. Herkesle herkes gibi, ne ve kim olduğunu belli etmeden yaşama ve herkes gibi giyinme, ayrıcalıklı görünümlere sahip olmama ilkesi Melamiliğin bir diğer önemli özelliği iken…

Kalenderilik tam tersine en sefil şekilde görünme, aşağılanma ve sokaklarda rezil ve rüsva olmaya önem vermez ve bu manada kendini açık kılar. Nefs teziresi denen şeyi böyle yaptıklarına inanırlar.

Daha önce dediğimiz gibi Melamilik ve Kalenderiliğin bu duruşu da sufilere karşı bir tepkinin iki yüzü olarak yorumlanabilir. En sefil ve hiçbir kurala uymayan yaşam tarzı, giyim, kuşam ve erkâna sahip olma hali ile gizlenerek ve herkes gibi yaşama ve kendini gizleme hali bu hale reaksiyon olarak okunmalıdır.

The Encyclopedia of Islam’da Kalenderiyye maddesinde onlar için 7. ve 13. yüzyıllarda İslam dünyasında bugünün “hippi”leri gibi yaşayan bir grup derviş tanımı yapılıyor ve Melamilik doktrinini adapte ederek alışılmadık giyim, davranış ve yaşam biçimleri ile kendilerini diğer Müslümanlardan farklı kılarlar, diyor. Ayrıca Anadolu Kalenderîlerine Işık (Asuk) ya da torlak dendiğinden bahsediyor.

Kalenderi dervişlerini ise 16. yüzyıl şairleri şöyle tasvir eder:

“Onlar çıplak gezen, esrar yiyen, kaşlarını, saçlarını, bıyıklarını ve sakallarını tıraş eden, vücutlarında yanık izleri ve dövmeler olan, Zülfükar resimleri ve ellerinde müzik aletleriyle dolaşan, cinsel organlarında ve kulaklarında halka ve küpeler olan gezginci dervişler” olarak anlatılır.

Fuat Köprülü onların Şii ve Alevi heterodoks kesim olduğunu, şehir ve kasabalardan ziyade köylerde kendilerine özgü zaviyelerde yaşayan ve bekâr olmayı tercih eden, geleceği düşünmeden, tecerrüd, fakr ve dilenme ve melamet düsturuyla yaşayan bir kesim olduğunu söyler. Onlar Melamilikten daha farklı ve fakat nefs mücahedesinde başka bir yol izleyen bir kesimdir.

Görünen şudur: Kalenderilik adı altında düşündüğümüz diğer tüm oluşumların hepsi kamusal alanda aleni olan bir tepki biçimini ifade ederken –sufiler ve diğerleri, Müslüman adı altında gelmiş olan kurumsallaşmış hallere– Melamiler, İslam’ı ve âlemi “herkesten iyi bilen” ve “her şeyden haberdar olan” sufi ve âlim tabakalarına karşı kendine dönerek, özellikle Allah ve kendi arasındaki manevi hallere dönerek tepki göstermiş ve herkese de buna yönelmeleri için –nefslerine yenilip açığa çıkma, ün kazanma, görünür kılma ve kılınma, kibirlenme vb. hallere düşmemek için– nasihat etmişlerdir. Bu nasihat etme hallerini ise, en saf haliyle, göstererek değil örnekleyerek gösterme olarak anlamak daha doğru bir tabir olur.

Arap kaynaklarında 14 – 15 yüzyılda bir Kalenderi olan Barak baba ve taraftarlarına dair bilgiler var.

Eskilerde Dımaşk denilen Demascus yani Şam’a 100 kadar müridiyle varmalarını şöyle tarif ediyorlar:

“Başlarında iki tarafından boynuz olan keçeden bir başlık, saç, sakal ve kaşları kazınmış ve gür bıyıkları var. Boyunlarında küçük ziller ve hayvanlardan elde ettikleri aşık kemikleri asılı. Gürültülü bir şekilde çaldıkları davullar çalarak dans ederek şehre giriyorlar” ve onları “Zındık ve ‘Şeytanın arkadaşları’” olarak tanımlıyorlar.

Tüm bunlarla beraber bu Arap kaynakları Barak Baba ve müridlerinin namaza çok önem verdikleri ve namaz için daima birbirlerini kontrol ettiklerini ama oruç tutmadıklarını da kayda geçiriyorlar.

A. Yaşar Ocak ise Anadolu’da Yüksek Zümre Kalenderiliğinden bahseder.

Bunun için üç ismi zikreder.

Şemseddin Tebrizi – Mevlana gibi popüler bir karakterin varlığı ile ilişkilendirilir ve Devletşah Tezkiresi’nde İsmaililerin son temsilcisi Celalettin Nevmüselman’ın oğlu olduğu iddia edilir. Onun bir İsmili Daisi olduğu sarih olsa gerektir. Kalenderi şeyhlerinin tedrisatında geçtiği tahmin ediliyor.

A. Yaşar Ocak onun Kalenderiliğini değişik bir sufi olmasından ve Mevlana’nın Kalenderilere gösterdiği ihtimamdan hareketle değerlendirir.

Evhadüddin Kirmani – XIII. Yüzyıl. Vahdet-i Vücud okuluna mensup olduğu, Ebü Necip Sühreverdi tasavvuf silsilesinde yer aldığı ve Sühreverdi tarikatına mensup olduğu, İbn Arabi ile aynı dönemde Konya’da olduğu, güzel yüzlü delikanlılara karşı meyli olduğu belirtilir. Bunun Allah’ın güzelliğinin beşeri tezahürü olduğunu düşünür. Ş. Tebrizi onu sert şekilde eleştirmiş. Şehabettin Sühreverdi de onu bidatçı olarak görmüş. Kızının ise Ahi Evran ile evli olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilir. Ahi Evran’ın Ahilik fikrini ondan aldığı da belirtilen başka bir konudur.

Fahreddin Iraki – Hamedanlı ve Hamedan’a gelen kalenderi topluluğunda bulunan güzel yüzlü bir delikanlı yüzünden onlara katılıp tüm kariyerini reddetti deniyor.

Her şeye rağmen Sünni müelifler dahi eserlerine gönderme yapmış ve Selçuklu veziri Muiniddin Pervane tarafından korunmuş, o ölünce Şam’a geçmiş, pek çok müridi olmuş ve orada ölmüştür. Mezarının da İbn Arabi’nin mezarının yanında olduğu belirtiliyor.

Kaynakların tasvirine göre Kalenderiler:

Mahrem yerleri hariç hemen hemen çıplak vaziyette geziyorlar ve sırtlarında güneşten kurutulmuş yaz ve kış giydikleri bir koyun ya da keçi postu, ellerinde ucu topuzlu asa, bellerinde çeşitli işlerde kullancakları, bazende soygun yapmak için kullanacakları bir nacak olurmuş ve dilenirken de “Şah-ı merdan aşkına” nidası ile dilenirlermiş.

Seyit Gazi Zaviyesi onların en üstün zaviyesi imiş ve Cuma günleri burada ayin yaparlarmış. Antonio Menavino onların esrar içtiklerini ve dans ederek kendilerini yaraladıklarından bahseder.

Bir diğer Michel Baudier ve Paul Ricaut bu dervişler hakkında tafsilat sunmaktadır.

Haydariler bir diğer Kalenderi zümresi… Bunların başlarında bir tutam saç ve gür bıyıkları hariç diğer kısımları yani saç sakal ve kaşlarını kazırlarmış. Boyunlarında ve kulaklarında demir halkalar varmış ve hatta erkeklik organlarına da bu halkalardan takılıymış. Bu onların iffetlerini koruduklarının işareti imiş. Fakat buna uymayıp aralarında homoseksüelliğin yaygın olduğu da söyleniyor.

Esrar kullandıkları ve vücutlarına kesikler attıkları söyleniyor. Bazı kaynaklarda Kutbüddin Haydar’ın esrar kullanmadığı ısrarla vurgulanıyor.

Diğer Kalenderi zümreleri şunlardır.

Rum abdalları, Camiiler, Torlaklar, Nimetullahiler, Şemsiiler, Işıklar, Şemsiler vb.

Kalendiri Teamül kısaca şöyle açıklanabilir.

1. Fakr ve tecerrüd: Budist ve Maniheist rahiplere benzer şekilde asgari olarak ihtiyaçlarını sağlama ve dünya malına teveccüh göstermeme; tecerrüd ise bekar olma ve münzevi bir hayat geçirme.

2. Melamet

Yukarda da izah ettiğimiz gibi nefs mücahedesi ile toplumda ve hayatta yer alarak ve kendini açık ederek her türlü kınanmadan uzak durmamaya çalışıyorlar. Tüm şiirlerinde melamet ehli olduklarını ifade ederler. Kaygusuz Abdal’ın şiirleri buna örnektir.

3. Vahdet-i vücud

Beyazıdı Bestami, Hallacı Mansur, Cüneyd-i Bağdadi ama asıl ifadesini İbn Arabi’de buluyor. Şems-i Tebrizi ve  Mevlana da buna dahildir.

Kısa Notlar:

– Kaygusuz Abdal’ın eserleri: Budalaname, Kitab-ı Miğlata, Vücudname, Risale-i Kaygusuz Abdal, Sarayname ve Dil-güşa.

– 16. Yüzyılda Safevilerin etkisi ile Hz. Ali, Muharrem matemi, imam kültü, tevella ve teberra ilkesi ve özellikle Hak-Muhammed-Ali üçlemesi Anadolu’daki Kalenderi zümrelerin fikirlerine eklenmiştir, der A. Y. Ocak.

– Kanuni Devrinde İstanbul adlı kitapta İsmi belirlenemeyen yazar Kalenderileri anlatıyor: “KALENDERler, DERVÎŞler, TORLAKlar ve ISKATÇIlar. KALENDERler, yalnayak, başı açık, saçlar bele kadar dökük gezerler; saçlarına, neft yağı sürerler; tenlerine, kıldan örülü aba giyerler; omuzlarına, yüzleri dış tarafa çevrili, bir çift koyun postu atarlar; böğürleri, açıkta kalır; kulaklarına ve bileklerine, demirden halkalar takarlar; imsâki son haddine vardırmış olmak için, üç libre ağırlığında bir kasık bağı bağlarlar; ve bu kılık kıyafette sokaklarda dolaşarak, bir şeyler okuyup sadaka toplarlar. Bu tarikatı kuranın müslümandan ziyade hiristiyan oldu­ ğu, yazdığı bir kitaptan anlaşılır. DERVÎŞ’lerin giyimleri, post yönünden KALENDER’1erinkine benzer; kulaklarına, taşları pek ince, küpeler takarlar; «Allah için» diyerek, sadaka toplarlar; başlarına geçirdikleri, beyaz keçedir ve şeker külahı biçimindedir; gayet kalın ve budaklı bir bas­ ton taşırlar.  Bunların, Anadoluda, ziyaret ettikleri bir me­zar vardır; mezarda yatana, «Seyyitbattal» derler. Bu za­ tin, bir zamanlar, Türkiye’nin büyük kısmım fethettiğini, söylerler. Mezarın etrafında, beş yüzden fazla kişi yatıp kalkar. DERVÎŞ’ler, heryıl; burada umumî toplantılarını yaparlar; toplananların sayısı, sekiz bini aşar; yedi güjı, tören bayram ederler. Başlarına, «Âzam Baba» denir. Ara­ larında, tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş, bekâr ve pek bilgin kimseler bulunur. Bunlardan her biri, oraya varınca, bir hikâye anlatmak mecburiyetindedir. Hikâyeyi, yazalı olarak ve adını belirterek, «Baba» ya sunmak gerekir.

Gezdikleri yerlerde gördükleri, dikkati en çok çeken, her hangi bir şeyin hikâyesi. Esasen, bütün yıl, durmadan dolaşırlar. Toplantılarının sonuna düşen cuma günü, büyük bir ziyafet tertiplerler ve «Baba», beyaz giginmiş olan bekârların ortalarına oturur. Yemekten sonra, «esrar» içerler ve dünyanın en şen sarhoşları haline gelir­ ler. «Esrar» denilen!, ben kenevir sanıyorum. Bunu «afyon» la da karıştırırlar. «Baba» lan, kendisine sunulan hikâyeleri, herkes duysun, diye, okutur. Karanlık basınca, ateş yakıp etrafında dans ederler. Hepsi sarhoş hale gele­rek, göğüslerine, kollarına ve bacaklarına, keskin bıçak­larla, bu filânın, bu falanın aşkına diyip geniş yaralar açarlar. Bâzıları, bir iğne ucu ile, kollarına yürek resimle­ ri dövdürürler. Yaralan, yanık pamukla tedavi ederler. “[1]

Alişan Şahin


[1] Yazarı Bilinmiyor, Çev.: Fuad Carım, Kanuni Devrinde İstanbul, S. 87-88, İstanbul, 1964

Views: 48

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz