“Karşılıklı yardım ve destek küçük bir birlikle sınırlandırılamaz; çevresine yayılmalıdır, aksi takdirde çevre, birliği yutar.”P. A. Kropotkin
Kropotkin’in bu sözleri birçok toplumsal hareket, devrim için oldukça geçerli bir sözdür. Tüm devrim ve isyanlarda deneyimlenmiştir.

H. İnalcık’a göre Orta Çağ Avrupa’sının cemaat yapılarından biri olan lonca sistemiyle Ahilik arasında büyük bir benzerlik mevcuttur.
Bu benzerliğe Kropotkin’de temas etmiş ve Karşılıklı Yardımlaşma isimli eserinde Orta Çağ komünleri adı altında lonca sisteminden ve hatta Osmanlı esnaf teşkilatından bahsetmiştir.
Fütüvvet, İşar ya da Karşılıksız Yardımlaşma (alturism)
Kropotkin’in Karşılıklı Yardımlaşma teorisi alturizmi (diğerkâmlık) destekleyen bir sonuca gitmiştir. Bu elbette etik alana giren ve o alanda insanlığa bir şeyler söyleyen bir ahlakın ifadesidir. Fakat bunu tüm canlılar için genellemek mümkün değildir. Diğerkâmlığın aslı insanın canlılara, her ne tür olursa olsun saygı ve sevgi içerisinde yaklaşmakla ortaya çıkar. Bunun için de güdülerden çok insan aklı ve özellikle gönlünün faal olması gerekir. Bundan dolayıdır ki Fütüvvet ve Melamilik ve onun devamı olan Ahilik prensipleri diğerkâmlığı, dayanışmayı, kötülüğe karşı iyiliği, yardımlaşmayı ve özellikle karşılıksız yardımlaşmayı ilkeleri arasında saymışlardır.
Karşılıklı Yardımlaşma’nın Orta Çağ kentlerinde nasıl oluştuğunu anlattığı sayfalarında sadece Avrupa loncalarına temas etmekle kalmaz, benzerlerinin Rusya, Gürcistan, Sırbistan ve Türkiye’de ortaya çıktığını ve bu örgütlenmelerin çok eskilere giden bir tarihi olduğuna da temas eder.
Burada Kropotkin’deki alıntıyı okumak isterim:
““Işlerin, sanat ve zanaat çeşitliliğinin giderek artması ve uzak ülkelerle yapılan ticaretin büyümesi, yeni bir birlik çeşidini gerekli kılıyordu ve ihtiyaç duyulan bu yeni unsur da loncalar ile sağlandı. Loncalar, kardeşlikler, dostluk cemiyetleri adı altında bulunan ve Rusya’da zestvo, minne, artel denen, Sırbistan ve Türkiye’de esnaf cemiyetleri, Gürcistan’da amkari, vs. denen bu birlikler, Orta Çağ’da öylesine önemli bir gelişme gösterdi ve şehirlerin özgürleşmesinde o kadar önemli bir rol oynadı ki, bunlar hakkında ciltler dolusu eser yazılmıştır. Ancak bu kurumun evrenselliğini ve gerçek özelliklerini anlamak, tarihçilerin altmış yıldan fazla zamanını almıştır. Bu kardeşlik camialarının gentes’de ve köy komününde işlediğini gördüğümüz ülkelerin bir devamı olduğunu kesin olarak ileri sürmemiz için ve bunların Roma’daki collegise ile Yunan ve Hint’teki eski birliklerle olan kökensel ilişkisini anlayabilmemiz için, yüzlerce lonca yasasının basılıp incelendiği günümüze varmış olmamız şarttı.”

Özgür komünler olarak Ahi Birlikleri’ne de Orta Çağ kentinde yer veren Kropotkin, elbette Ahi Birlikleri konusunda yeterli bir bilgiye sahip olamazdı. Orta Çağ’daki Ahi Birlikleri’nin bir bakıma Bizans Loncası’nı da aşan bir özelliklere sahip olduğuna dair bir fikri olamazdı. Bugün dahi üzerine yüzlerce kitap yazılmasına rağmen meseleyi tüm boyutlarıyla ele alan bir çalışma yoktur. Taeschner, F. Köprülü, A. Gölpınarlı ve S. Güllülü’nün eserlerinin yanında birkaç çalışma dışında yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu ya özet ya da niyet ifade eden çalışmalar olarak karşımıza çıkıyor. Bu alanın tarihçiler ve sosyal antropologlar için boş bir alan olduğu da aşikâr bir gerçektir.
Ahilik, Kropotkin’in dediği gibi, bir Orta Çağ komünü olarak ve daha sonra da otonom yapısıyla basit bir örgütlenme değildir. Yaşamı bütün boyutuyla kapsayan derin ahlaki prensiplerle donanmış cemaat yapılarıdır onlar.
Kapitalizmin Gelişmesinin Önünde Engel
Türkiye’de kapitalizmin gelişmemesine neden teşkil eden ve ilerlemeci fikri savunan örgütlenmeler ve örgütler oldu.
Çünkü geri kalmıştık ve Sosyalizme varmak için gecikiyorduk. Bu fikri 1960’lı yılların fikrinde görüyorduk. Marksist okumanın bir çeşididir bu.
İşte Ahilik ve onun prensipleri buna neden olmuş mudur sorusu burda önem taşıyor:
Loncaları kapitalizmin önünde engel gören anlayışların olduğu bilinen bir iddiadır. Aslen bu iddiayı temellendiren asıl etmenin bu birliklerin sahip oldukları etik prensipler olduğunu belirtmekte yarar var. Çünkü kapitalizmin gelişmesi ve yayılması için sermaye biriktirmek ve bu birikimle genişlemek ve büyümek gibi bir hırsa sahip olmak gerekmektedir. Bunun için ise buna dair bir arzu, bir istek olması şarttır. Büyüme, ilerleme fikriyatının kapitalizmin hem fikri hem de içgüdüsü olarak addetmek yanlış olmaz.
İktisadi zihniyet ve onun dönüşüm süreci bize belki de Ahiliğe dair kavranacak bir halkayı yakalatır. İ. Ülgener İktisadi zihniyeti şöyle açıklar:
“İktisat suje veya sujelerinin (ister üretici ister tüketici veya yönetici olsun) benimsedikleri hareket ve davranış normlarının söz ve deyim halinde ve çoğunlukla telkin yollu açıklanışı! Bir bakıma genelde hepsi de belli bir bakış açısında bütünleşmiş haliyle sürdürülen değer hükümleri, tercih ve eğilimler toplamı! Daha kısacası: Dünyaya ve dünya ilişkilerine içten doğru bir tavır alış!”
Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı adlı eserinde M. Weber kapitalizmin neden başka bir coğrafya değil de Avrupa’da ortaya çıktığı sorusuna bulduğu yanıt dinin sekülerleşmesi (Katolik ahlağın Protestan ahlakına dönüşmesi) yani hayatın rasyonelleşmesi olmuştur. Yani iktisadi zihniyetin rasyonelleşmesidir kapitalizm. Çoğu toplumun kapitalizme geçememesinin nedeni bu rasyonaliteye sahip olamamasıdır.
Bu rasyonel zihniyet iktisadi hayatın her alanını birikim ve özellikle sermaye birikimi üzerine şartladığından ortaya çıkan aşırı birikim günlük yaşamın her veçhesini bu zihniyetle yoğurmuş ve modern kapitalizmin ortaya çıkışını sağlamıştır.
Ahi Birliklerinin Durumu Nedir?
– Kasabanın sınırlı pazarına göre ürün pazara sunulurdu.
– Sınırlanmış dükkân ve işyeri loncaya aitti.
– Esnafın malları dışardan gelen ürünlere karşı korunurdu.
– Her dükkan sahibi kendi ürününü bu sınırlandırılmış alanda satardı.
– Lonca içinde hiçbir rekabet olmazdı ve izin verilmezdi.
– Rekabeti engellemek için ürünler kusursuz dizayn edilirdi.
– Üretimin yöntemi, hammaddenin tipi, aletler ve özellikle işyerinin özellikle niteliği düzenlenmişti. Ehli hibre (uzmanlar) ve yiğitbaşı düzenli bir şekilde üretimi denetlerdi.
– Bitmiş ürünler satışa sunulmadan evvel defalarca denetlenirdi.
– Ve ürün sadece belirli dükkânlarda satılırdı.
– Bazı loncalarda yiğitbaşı ve kethüda bitmiş mamulü toptan fiyatına satarlardı.
– Pazar ve üretim arasındaki dengeyi sağlamak için sadece nitelikli işyeri sahipleri kendi dükkânını açma hakkına sahipti.
– Dükkân sahibi olmak ve kendi dükkânını açmak özellikle imkânsız gibi bir şeydi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitalizme iç dinamiklerinin etkisiyle geçemeyişinin[1] sebeplerinden biri Orta Çağ esnaf zihniyeti ve ilişkileri olarak adlandırılsa dahi –ki bu doğrudur– bence esas önemli neden Ahi Birlikleri’nin temel manevi motivasyonu olarak Osmanlı’nın esnaf kesiminin en bozulmuş döneminde dahi fütüvvet ahlakının baskın bir davranış kodu olarak yaşamasıdır.
Bu bir kaygının ifadesidir de aynı zamanda. Nüfusun “% 90’ının” Müslüman olduğu bir yerde en azından entelektüel bir faaliyet olarak bunun kavranması gereken önemli bir ayak olduğunu düşündüm ve halen de aynı fikirdeyim.
Alişan Şahin
[1] Bu tartışmalar 1960’ların sol ya da Marksist solcularının gündeminde olmuş ve ATÜT tartışmaları entelektüel cenahı meşgul etmiş. İddia kendi içinde kapitalizmin zorunlu bir aşama olduğu tezini de kapsar. Tarihsel süreç dünyayı bu noktaya getirmiş gibi görünüyorsa da ben bu zorunlu aşama fikrine yabancı biriyim.
Views: 11