Toplumsal Anarşizm Marjinallere Karşı mı? – Yaşar Çabuklu

2
3370

“Bir Ortodoks toplumcu anarşist olarak Bookchin, kitabının Türkçe basımına yazdığı önsözde bireyci anarşizmin (yaşam tarzı anarşizmi) Türkiye’ye de “sıçradığını” öğrendiğinde şok olduğunu yazıyor. Kitabının tümünde otoriter bir tonun hâkim olduğu Bookchin, Türkiye’deki Ortodoks Marksistlerin pek de anlayamadıkları anarşizmi bireycilikle hatta postmodernizmle eleştirdiklerini duysaydı acaba neler hissederdi.”

Bireycilik, sosyalizm içinde baştan beri liberalizme ilişkin bir kavram, bir suçlama konusu olarak ele alındı. Anarşizm ise ilk teorisyenlerinin toplumcu olmasına rağmen bireyci, merkezkaç, nihilist eğilimleri içinde hep barındırdı. On dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında anarşizm bireysel terörle, dinamitle birlikte anılıyordu. Ancak yirminci yüzyılın ilk birkaç on yılı savaşlar, devrimler, iç savaşlar dönemi olarak kitle hareketlerini ön plana çıkardı. Bookchin’in Toplumsal Anarşizm mi Yaşam Tarzı Anarşizm mi? / Aşılmaz Uçurum adlı kitabında belirttiği gibi bu dönemde “…anarko-sendikalistler ve anarko-komünistler, anarşist bireyciliği tıpkı Marksistler gibi önemsiz bir küçük burjuva tuhaflığı olarak gördüler”.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra anarşizm çok sınırlı bir hareket olarak varlığını sürdürdü. Marksizm ise “iktidarı ele geçirme” derdi nedeniyle nispeten geniş bir kamusal alanda etkinlik gösterdi. Zamanla Marksizm içerisinde kitlelere karşı bir güvensizlik başgösterdi. Adorno, Horkheimer, Reich, Marcuse, Fromm toplumun gitgide tek boyutlu bir hale gelmesinden duydukları hoşnutsuzluğu dile getirdiler. 1960’lardan başlayarak hippi hareketi, eşcinsel hareket, ekolojistler, feminizm, savaş karşıtı hareketler ibrenin kitlelerden gruplara ve bireylere, makro politikadan mikro politikaya döndüğünü gösteriyordu. Türkiyeli okur sınırlı ölçüde de olsa Deleuze, Guattari, Lyotard, Derrida, Foucault gibi, marjinal alanları deşen düşünürleri tanıdı. Ortodoks Marksizm ise bu “postmodern bireyciliği” topa tutmakta gecikmedi.

Anarşizm içindeki bireycilik/toplumculuk tartışmasına ilişkin olarak Türkiye’de kayda değer bir şey yayımlanmadı. Marksizm’de olduğu gibi anarşizm de Türkiye’ye toplumcu versiyonuyla “girmişti”. Bununla birlikte, geçmişte, anarşist bir yayınevi Richter’in Dada üzerine kitabını yayımladı. Yine Bookchin’in, kitabında Nietzschecilikle ve bireycilerle çok yakın olmakla eleştirdiği Emma Goldman’ın Hayatım adlı kitabı anarşist bir yayıneviyle ortak kitap olarak basıldı. Bookchin’in kitabında eleştirdiği, teknoloji ve uygarlık düşmanı bireysel anarşist tipine tamı tamına uyan Kaczynski’nin (Unabomber) kitabı anarşist bir yayınevince basıldı. Anarşist Amargi dergisinde punk üzerine sevecen bir yazı çıktı. Bookchin’in hoşlanmadığı yeraltı, fanzin dergilerde de bireysel anarşist eğilimli yazılara bolca rastlanıyor.

Bir Ortodoks toplumcu anarşist olarak Bookchin, kitabının Türkçe basımına yazdığı önsözde bireyci anarşizmin (yaşam tarzı anarşizmi) Türkiye’ye de “sıçradığını” öğrendiğinde şok olduğunu yazıyor. Kitabının tümünde otoriter bir tonun hâkim olduğu Bookchin, Türkiye’deki Ortodoks Marksistlerin pek de anlayamadıkları anarşizmi bireycilikle hatta postmodernizmle eleştirdiklerini duysaydı acaba neler hissederdi. İlginçtir, “postmodern” denilen teoriler “bireyci Marksizm(!)” ile olduğu kadar, hatta daha fazla, bireyci anarşizmle yakınlaşmaktadır. İhab Hassan postmodern teoriyi tanımlarken şu terimleri kullanıyor: Yok etme, çözme, sökme, yapıbozum, merkezsizleştirme, yerinden çıkarma, farklılık, kesintililik, ayrıştırma, gözden yitiş, bozma, tanımları bozma, gizemini bozma, parçalama, meşruluğu bozma. Gerçekten de anarşizm daha başından beri kaotik ve anarşik bir boyuta sahiptir; bu nedenle de Marksizm’e göre daha özgürlükçüdür. Bookchin kitabında, Ortodoks Marksistlerinkini aratmayacak bir hoşgörüsüzlükle bireyci anarşizmin kurumlaşmaya, iktidarlaşmaya, uygarlaşmaya, tinsizleşmeye, rasyonelleşmeye, düzgünleşmeye, yerleşikliğe, evcilleşmeye karşı olan tavırlarını eleştiriyor.

Bookchin klişe bir yorumla, bireyci anarşizmin kökünün liberalizmde, bireysel girişimcilikte yattığını söylüyor. Ancak kitapta Bookchin’in burjuvazinin Aydınlanmacı ve ilerlemeci ideolojisine sahip çıktığını görüyoruz. Bizleri gerçekten insani kılanın buluş ve yenilik olduğunu söylüyor yazar. Ona göre akıl ve bilimden yola çıkan büyük devrimci burjuva geleneği insanlığı ortaçağ düşüncesinden kurtararak din dışı bir dünyanın kapısını açmıştır. Pozitivist söylemden büyük ölçüde etkilenen Bookchin kitabında modern laikliği, bilimsel bilgiyi, evrenselciliği, Aydınlanma ve Fransız Devrimi’nin akılcı mirasını övüyor, “akıl sıkıcıdır” diyen anarşizan şair William Blake’i eleştiriyor. Michel Henry, Bataille, Kovel (Tarih ve Tin adlı önemli kitabı Türkçe’ye çevrilmiştir), Philippe Ariès vb. birçok yazar, insanın dünyayla tinsel ilişkisini ortadan kaldırdığı için Aydınlanmayı eleştirip kapitalizm öncesi toplumlardaki tinsel öğeleri eşeleyedursun, Bookchin dini, geleneği, duygusallığı, akıldışılığı, mistik inançları fırlatıp bir kenara atıyor.

Bookchin’in pozitivizm kokan söylemi onun toplumsal önerilerinde de karşılığını buluyor. Tutarlı, amaçlı, örgütlü ve akılcı olanı savunan Bookchin’e göre, bir toplumda kurumsal yapılar gereklidir. Dolayısıyla dünyevi, ciddi ve akılcı bir sol liberter hareket ve zorlayıcı programlara sahip kurumlar içinde mücadele etmelidir. Kurumsallaşmış yetkilendirilme esasına göre çalışan bu örgütlerde azınlık çoğunluğa tâbidir. Akla dayalı, uyumlu bir toplum ancak böyle bir toplum ancak böyle bir kurumsal mücadelenin sonucunda kurulabilir. Bookchin yaşam tarzı anarşistlerini örgütlenme karşıtı olmakla eleştiriyor. Bireyci anarşistler bağlayıcı programları, yapıları reddediyorlar. Geçici olandan, rastlantısal olarak oluşan gruplardan ve hareketlerden yanalar. Adlandırılır adlandırılmaz başka bir yerde boy vermek üzere kaybolan geçici özerklik bölgelerini savunuyorlar. Bütüncül, her şeyi açıklayan tek bir teori karşısında teorik çoğulculuğu öneriyorlar. Başkaldırının önceden bilinmeyen doğasına inanmışlar, arzuya ve coşkuya, serüvene, tek tük olana, sezgiselliğe, sistematik olmayana önem veriyorlar. Bütün bunlar örgüt disiplinini mutlaklaştıran Bookchin’i çileden çıkarmaya yetiyor. Yaşam tarzı anarşistlerini bireycilikle, mistisizmle, tutarsızlıkla, narsisizmle, disiplinsizlikle, maceracılıkla, kişisel renklilik peşinde koşmakla, postmodern nihilizmle, teknoloji karşıtı olmakla, ilkelcilikle eleştiriyor. Bookchin’e göre Budizm, kişisel içe bakış, kendini geliştirme, psikoterapi yuppilerin, küçük burjuva bireycilerin yöneldiği yeni alanlardır. Yaşam tarzı anarşistleri cinsel özgürlük temelinde bohem bir yaşam tarzı sürdürmektedir. Bookchin uzun saçlı sakallı, siyah giysili, işsiz güçsüz anarşist gençlerden hoşlanmıyor. Uyuşturucu kullananları, serserileri sevmiyor. Cemaatçi Bookchin, Türkçe’ye de çevrilen Özgürlük ve Ekoloji adlı kitabında da işsiz, evsiz, serseri ve hırsızların mesken tuttuğu boş bir binadan atılmalarını ve mahallelinin binaya yerleştirilmesini destekliyordu.

Göçebe varoluşu, yersiz yurtsuzluk özgürlükçü eğilimli insanların sempatiyle yaklaştığı durumlardır. Kitap boyunca bu tür konularda bir orta sınıf aile reisi tavrı sergileyen Bookchin bakın ne diyor: “Göçebelik ise yaşamlarını kazanmadan hayatlarını devam ettirebilen kişilerin kendilerine has bir lüksüdür”, “Yolda yaşamdan zevk alıyor görünen birçok çingene türü tip de, en iyi olasılıkla kendilerine has tiplerdi, en kötü olasılıkla da trajik bir biçimde nevrotiktiler”.

Bookchin’in marjinalleri dışlayan toplumsal anarşizmine kıyasla daha fazla özgürlük, coşku ve espri içeren yaşam tarzı anarşizmi ile ilgili bazı “egzotik” temaları sıralayarak yazıyı bitiriyorum: Kaos, ontolojik anarşizm, şiirsel terörizm, sanat sabotajcılığı, korsan ütopyalar, suç, mistik anarşizm, şamanizmin demokratlaştırılması, devrimci eylem olarak kara büyü, kabile toplulukları, eko-sabotörlerin gizli orman toplantıları, yeni putperestlerin pastoral bahar bayramları, silahlanmış arzu, vahşi benlik, büyülü çemberi oluşturmak, coşkunluğun transına girmek, iktidarı defeden büyücülükle eğlenmek.

Yaşar Çabuklu

İtaatsiz.org’un notu: Bir dönemler Anarşizmin en üretken düşünürü olarak “tanınan” Bookchin’in 20. ve 21. Yüzyıl anarşizminde bir ayrışmaymış gibi görülen yazılarına dair Yaşar Çabuklu’nun kısa da olsa ele aldığı ve onun fikirlerini özetlediği bu makalesi elde olan en iyi makalelerden biri olarak duruyor. Bundan dolayı daha önceleri bir yerlerde yayınlanmış olan bu metni elde bulundurmak adına siteye atıyoruz. Bu tartışmalara ilişkin başka yazı ve çevirileri de yayınlamayı düşünmekteyiz.

Visits: 78

2 YORUMLAR

  1. Çabuklu çok kısa özetlemiş. Bir solukta bitiyo. Elmaşekeri. Şimdi biri birçoğu bookchin eleştrisini yazarsa ne güzel olur. Her tezinin sorgulanması da gerekmez. Ordan burdan. Uyarı da budur. Toptancılığın gereği var mı. Çaktırmadan çokluk çalışması. Sonra hiç kimse saltık doğruyu bulmak zorunda değil. Saltık doğru mu. Ne yani geçmodern mi sayılıyoz. “Sayılmayız barmak ile” muhyi. BayRamBey.

  2. Bay Bayram Bey,
    Çabuklu çabuk özetlemiş evet. Bookchin külliyatı kendisine itibar atfeden bilinir biri olunca hemen hemen tamamıyla Türkçeye aktarıldı. Aslen 1990’larda başlayan bu tartışmaların karşı tarafında isim olarak Bookchin gibi sosyal ekolojist olan J. Clark gibi (yani toplumsal anarşist!) insanlar da var. Külliyatı Türkçe’ye aktarmak artık yayınevleri ya da kendine bu misyonu üstelemiş anarşistlerin işi. Bu tartışma sadece anarşistleri ilgilendiren bir tartışma değil takdir ederseniz. Sizin doğru dediğiniz zannederim benim dilimde Hakikat olsa gerektir. HAkikat – İbn Arabi’ye gönderme yaparak – alemde var olan özneler – yanlış olabilir – canlılar kadardır dersem gene de sorun çıkarmış olur muyum bilmiyorum… Salt hakikat ise “ateş olup cürmümü yaktığım yer” kadar izafi…
    Hörmetler efendim

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz