Van, Diyarbakır, Mardin: Oligarşi Pastasına Ortak İstemiyor! – Numan Bey

0
1915

HDP’nin yüzde ellinin üstünde bir oy desteği ile seçim sonucunda “kazandığı” büyükşehir belediyelerine de İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla “soruşturmanın sağlığı açısından” geçici olarak el kondu. Soruşturmanın sağlığı açısından el konulan ya da görevden uzaklaştırılan hukuki davalara pek rastlamasak da–hukuk tartışmasını bir yana koyarak ifade ediyorum – hukuki bir sürecin zorunlu ifası ile karşı karşıyayız gibi bir görüntü oluşturulmaya çalışılıyor!

İtaatsiz.org’un başlangıcından bu yana özellikle seçimler ve politik durum üzerine yazdığım onlarca yazıda seçim-seçme,  temsil etme-edilme ve temsil sistemi üzerine onlarca makalede anarşistlerin temel duruşlarından biri olan seçim ve temsilin reddine dair ifadelerim mevcut. Bu ifadelerde sadece anarşistlerin kabul edeceği tezler değil, herkesin ve kesimin hak, adalet, eşitlik duygularına ve mantığına seslenilmek istenmişti. Fakat bu ifadelerin başkalarını etkilemesi, düşündürmesi bir yana buralı anarşistler arasında dahi pek etkili olduğu söylenemez.

Liberal devlet söyleminin en temel tezlerinden biri olan toplumsal sözleşme kavramının eleştirilerinden bihaber, mevcut sistemin içerisinde muhalefet ve esasen kronik muhalefet olma-etme fonksiyonundan öte bir konum seçmeyi benimsemediler. Anarşizm açısından en azından bu konuya dair yabancı literatürde epey malzeme olmasına rağmen bu malzeme üzerinden bugünün reel politik ortamına etki edecek düşünceleri bulup, ifşa etme çabası düzenin muhalefetinin dili içerisinden kaybolmuş olanlarca göz ardı edilmiş görünüyor.

Teorik karşı tezlerin ortaya konmamış olmasının sonuçları bir şekilde günlük politikanın batağında kendini gösteriyor.

Kendi yazılarımda bu meselelere temas etmemin ötesinde ekolojik belediyeciliğe dair hayalleri eleştiren birkaç makale de bu sayfalarda yayınlandı. Ve hatta ben demokratik özyönetim vb. gibi kavramlarının çözüm sürecinde demokratik cumhuriyet kavramına evrimle eğiliminde olduğunu dahi yazmış idim.  Gene bir süreç içerisindeyiz ve devlet ve onun iradesi ile hareket eden kesimler yol temizliği yapmak durumundalar.

Zannederim bu yol temizliği sadece iç politik süreçler ve aktörlerle sınırlı değil. Bu süreç aynı zamanda dış politik gelişmelerle de alakalı. Suriye, YPG/PYD ve PKK ve diğer Emperyalist güçlerle Orta Doğu’daki dengelerle de alakalı olsa gerektir.

Dış politika ve ilişkilerine dair bir uzman edasıyla konuşmak haddimiz değil. Sadece bize sunulanın üzerinden bir yorum yapma halindeyiz ki aysbergin altı üstünün yüzlerce katı büyüklüğünde olduğunu tahmin ettiğimizden dolayı buradan atıp-savurmanın alemi yok. Fakat şunu biliyoruz: Ayı ile dans etmeye kalktığında dansı sonlandırmak senin elinde değildir.

Konunuza dönersek: bu dış etkiler ve ilişkilerin de yön verdiği iç politik duruşlara adapte olmaya çalışan bir hareket ya da anlayış demokratik siyaset vb. kavramları ancak bir propaganda malzemesi olarak kullanmak durumundadır. Olan milyonlarca insanın “demokratik ve barış içinde yaşama” arzularının telef edilmesine oluyor. 

Başlangıçta askeri Kemalist vesayeti bir şekilde Fetullahçı ve bilmem kimci ittifaklarla gerileten AKP iktidarı ittifak yıkılınca Kemalist kesimlerle yeni bir ittifak içerisine girmek durumunda kalarak iktidarını devam ettirmeye çalışıyor görünüyor. Bu ortaklıkta başka ortağa gerek olmadığı inancındalar. Pastayı sadece şu anki mevcut ortaklar yemek istiyor.

Nitekim gerek askeri, gerek sivil cezaevlerinde yapılan uygulamalar; mahkemelerde yüzlerce insanın söylediklerinden dolayı yargılanması; söylediklerinden dolayı şikayet üzre içeri alınıp hapsedilen insanlar; yüzlerce gazetecinin içeride olması; KHK nedeniyle işlerinden edilen binlerce insan; Medyanın dilsizleşmesi ve 1984 distopyasına benzer bir atmosfer bize 12 Eylül Cuntası zamanlarında yaşanan zulmün ve “faşizmin” postmodern çeşidini yaşatmaktadır.

Daha önceki bir yazımda ifade ettiğim gibi post-modern bir kemalist süreçteyiz. Bu süreçte devlet yapılanması modern olanının benzeri bir zulümle kendi 12 Eylül anayasasını dahi çiğnemekten sakınca görmüyor.

Kemalist iktidarın tek adam yönetimi bugün AKP iktidarı ile ve başkanlık sistemi ile post-modern tek adam yönetimine dönmüş görünüyor. Muhalefet ise öfkeyi MHP’nin kendi sivil faşistlerinin sokağa çıkmasını engelleyerek(!) 12 Eylül sonrasında yaptığına benzer şekilde tepkileri elimine etmekten başka bir işe yaramıyor.

Reel politik alanın muhalefeti bile kendi içerisinde muhalefet etmekte çaresiz bir görünüm arz ediyor.  

Bunun adının Totalitarizm olduğunu biliyoruz. Totaliter devlet yapısı ve totaliter bir toplum yaratma çabası ne sonuç verecek göreceğiz. Bu kendi içerisinde bir parçalanmayı da içinde taşıyan bir süreçtir.

Devlet iktidarı AKP ile başlayan vesayeti kırma sürecinden AKP ile başlayan Totaliterleşme sürecinde yol alıyor. Rasyonel olur(!) düşüncesine sahip olduğumuz devlet aklı irrasyonel görünen görünüm arz ediyor. Onun irrasyonel totaliter duruşunda olası rasyonel tavrın belki de biz farkında değiliz ama herhalükarda onun rasyonel duruşu dahi bize yani en alttakilere zulüm olarak yansıyor.

Visits: 42

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz