Tüm politik felsefeler içinde anarşizm muhtemelen politik arenada bulunan tüm yazarlarca – Marksistler, liberaller, demokratlar ve muhafazakârlar – yapılan ve basında çıkan en kötü yorumlara sahiptir. Amerika’nın başkanı Theodore Roosevelt anarşizmi “insan ırkına karşı bir suç” olarak tanımlamıştı. Anarşizm yanlış anlaşılmış, yanlış tanıtılmış, göz ardı edilmiş, alay edilmiş, suistimal edilmiş ve ona iftira edilmiştir. Çeşitli şekillerde yıkıcı, şiddete eğilimli ve nihilist olarak değerlendirilmiştir. Anarşizme karşı sayısız eleştiri geliştirilmiştir. Ben onların sekiz tanesini kısaca ele alacağım.
1. Anarşistlerin çok naif, çok masum oldukları ve insan doğasına dair çok pembe bir fotoğraf çizdikleri söylenir. Özünün iyi ve barışsever olduğunu düşündükleri insan doğasına dair Rousseau gibi romantik bir bakış açıları olduğu söylenir. Fakat elbette gerçek insan böyle değildir; insan bencil, zalim ve saldırgandır ve bundan dolayı anarşi bir hayaldir. Asla varolmayan geçmiş altın çağ gerçekçi olmayan bir görüştür. Bu böyle olunca zorba otoritelerin bazı şekilleri daima zorunlu oluyor. Hakikat ise anarşistlerin Rousseau’nun izinde gitmedikleridir. Gerçekten de Bakunin’in 18. Yüzyıl felsefesini eleştirileri dokunaklıdır. Anarşistlerin çoğu insanların hem iyi hem de kötü temayüllerinin olduğunu düşünme eğilimindedir. Eğer insanların iyilik ve ışık dolu olduğunu düşündülerse yönetilmekten rahatsızlık duyarlar mıydı? İnsan doğasına dair romantik olmaktan ziyade gerçekçi olduklarından dolayı baskıcı otoritelerin tüm biçimlerine karşıdırlar. Anarşistler, Fransızların “puissance” dedikleri “üstünde olan güç”e (bir şeyi yapma gücünden ziyade yani “pouvoir”dan ziyade) karşıdırlar ve Lord Acton dediği gibi “iktidar yozlaştırır, ve mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır” sözüne inanırlar. Paul Goodman’in yazdığı gibi: “…mesele beli bir çeşit toplumda insanların “yeterince iyi” olup-olmamaları değildir, gerçekten de sahip olduğumuz özgürlük, toplumsallık, zarafet ve zeka potansiyellerini genişletmeye yardım edecek çeşitli toplumal kurumları geliştirme meselesidir.
2. Anarşinin kaos ve kargaşa ile eşanlamlı olduğuna inanılıyor. Gerçekten de insanlar bu kavramı sıklıkla kullanıyorlar. Fakat anarşistlerin çoğunun anladığı anlamda anarşi kesinlikle bu anlayışın tersidir. O topluma dayanan bir düzen anlamına gelir. Anarşi, kaos ya da bir örgütlenmenin olmaması anlamına gelmez fakat bireylerin otonomilerine dayanan bir toplum, işbirliği, efendisizlik ya da zorba otoritenin yokluğudur. Proudhon’un dediği gibi: özgürlük düzenin anasıdır. Fakat eşit şekilde anarşistler kaos ve kargaşanın doğasında bir potansiyel gördüklerinden dolayı kaosu kınamazlar. Bakunin’in dediği ise şudur: Yıkmak yaratıcı bir faaliyettir.
3. Kurulan bir diğer denklem anarşizm ve şiddet arasındadır. Anarşizmin tamamen terörist bombalar ve şiddete dair olduğu söylenir. Son yıllarda kitapevlerinde satılan, tamamıyla bomba ve dinamitin nasıl yapılacağını anlatan The Anarchists’ Cookbook (Anarşistlerin Yemek Kitabı) adında bir kitap mevcut. Fakat Alexande Berkman şöyle yazar: Baskıya karşı şiddete başvurmak ya da belirli bir politik hedeflere ulaşmak için şiddeti kullanmak insanlık tarihi boyunca yapılan bir şeydir. Şiddet eylemlerine her politik ve dinsel öğretinin takipçileri tarafından teşebbüs edilmiştir.: milliyetçiler, liberaller, sosyalistler, feministler, cumhuriyetçiler, monarşistler, Budistler, Müslümanlar, Hristiyanlar, demokratlar, muhafazakarlar, faşistler… ve her iktidar örgütlü şiddete dayanır. Şiddete başvuran anarşistler herkesten daha kötü değildir. Fakat anarşistlerin çoğu şiddete ve terörizme karşı olmuştur ve anarşizm ve pasifizm arasında arasında daima güçlü bir bağlantı olmuştur. Bir diğer taraftan anarşistler bir adım daha öteye gitmişlerdir. Pek çok insanın tanımadığı sıklıkla olası en kötü çeşidinden olan şiddetle de mücadele etmişlerdir; bu kanuni şiddettir.
4. Anarşistler, özellikle Marksistler tarafından, teorik olarak ahmak, anti-entelektüel olmakla ya da akılsız eylemlerini bir tutkuya dönüştürmekle suçlanmışlardır. Fakat anarşist hareketler incelendiğinde pek çok anarşistin ya da anarşizme sempati duyan insanların kuşaklarının en iyi zekaya sahip kişileri, hakikaten yaratıcı insanları olduğu görülür. Dahası anarşistler kendi felsefeleri ve kendi toplumsal teorilerinin anahatlarıyla pek çok yaratıcı metin üretmişlerdir. Bunlar genellikle pek çok liberal, Marksist ve post-modernist arasında bilgin olarak iddialı ve jargondan uzaktır.
5. Bir diğer eleştiri bunun tam tersinedir: anarşizm eylemsizliğin doktrini ve apolitik olmaktan dolayı yerilmektedir. Britanya Yeşil Partisi’nin eski duayenlerinden Jonathan Porritt’e anarşistler göbeklerini düşünmekten başka bir şey yapmazlar. Parti politikalarına bulaşmadıklarından dolayı anarşistlerin “gerçek bir dünyada” yaşamadıklarını dahi iddia eder. Yeşil Parti manifestosunun esasen tüm konuları – esnek kurumlaşma ile desentralizasyon, adil, ekolojik, kooperatif – tabiî ki Kropotkin gibi anarşistlerin yıllar önce savunmuş olduklarının, kabul edilmemiş olanın benimsemesidir. Fakat Porritt bu görüş gücüyle basitçe parti politikasını aksatmış oluyordu. Bir medya figürü olarak Porritt anarşizmin ne olduğunu – ve desentralize toplumu – bütünüyle yanlış anlamıştı. Anarşizm politik olmayan bir şey değildir. Öyle ya da böyle mantra ilahileri ya da kendi göbeğini düşünen biri olsa da ne de meditasyona, kendini tatmin etme ve ibadete çekilmiştir. Basitçe parlamenterliğe ya da parti politikasına düşmandır. Düşündüğü tek demokrasi katılımcı demokrasidir ve her dört ya da beş yılda bir parça kağıdın üzerine X koymanın bir yalan olduğunu dikkate alır. Sadece temelde hiyerarşik ve demokratik olmayan bir toplumda iktidar sahiplerine ideolojik haklılık vermeye hizmet eder. Anarşistler çeşit çeşittir. Bundan dolayı şiddetin ve eşitsizliğin mevcut sistemini dönüştürmenin çeşitli biçimlerini önerirler. Bunlar komünler, pasif direnişler, sendikalizm, belediye demokrasisi, isyan, doğrudan demokrasi ve eğitim vb.dir. Bazı anarşistlerin basılı propaganda ve eğitime çok fazla bir vurgu yapmış olmalarının nedenlerinden biri onların şiddetin yanında parti örgütlenmesinden kaçınmış olmalarıdır. Anarşistler her zaman kaçınılmaz olarak despotizmin bir çeşidine götürdüğünden dolayı öncü parti kavramına eleştirel olmuşlardır. Fransız ve Rus devrimlerine bakıldığında tarih onların önsezilerini tarihin doğruladığı görülmüştür.
6. Anarşizmin tutarlı bir eleştirisini marksistler yapmıştır. Onlara göre anarşizm ütopyacı ve romantik, bir köylü ya da küçük burjuva ideolojisi ya da binyıllık hayallerin ifadesidir. John Hart’ın anarşizm ve Meksika işçi sınıfı (1978) ve Jerome Mintz’in İspanya’da Casas Viejas’ın anarşistleri üstüne anarşizm hakkında çarpıtmaların bazılarını yeterince çürütmüştür. Anarşist hareket köylülerle sınırlandırılmamıştır: Anarko-sendikalizm gelişmeye başladığında kentlerdeki işçiler arasında gelişmişti. O ne ütopya ne de binyıllıktır. Anarşistler gerçek kolektifleri kurmuşlar ve dine karşı daima eleştirel olmuşlardır. İlk anarşistler arasında hiç kimse – Reclus’un yazılarında ve Berkman’ın kanıtladıklarında görüldüğü gibi – “genel grev” ya da “eylemde propaganda” yoluyla derhal ve katastrofik bir değişim beklememişlerdir. Onun uzun vadeli, zor bir iş olacağını biliyorlardı.
7. Anarşizme getirilen bir diğer eleştiri anarşizmin politik bakış açısının dar olduğudur: toplumsal ve ekonomik yaşamın diğer açılarını görmezden gelir ve devleti tüm kötülüklerin kaynağı olarak görür şeklindedir. Bu anarşizmi yanlış tanıtmaktır. Anarşizmin tanımlanmasının bir kısmından çıkarılmıştır ve bu ise Marksist tarihçilerin anarşizmi geniş sosyalist hareketten dışlamaya çalışmalarından dolayıdır. Kropotkin, Goldman, Malatesta ve Tolstoy gibi klasik anarşistlerin yazılarının yanında İtalya, Meksika, İspanya ve Fransa gibi yerlerdeki anarşist hareketlerin karakterleri incelendiğinde bu sınırlı görüşün asla doğru olmadığı aşikar olarak görünür. O daima sömürü ve otoritenin her çeşidine karşı daima mücadele etmiştir ve devlete karşı olduğu gibi dine ve kapitalizme karşı eşit derecede eleştirel olmuştur. Anarşistlerin çoğu feministtir ve çocukların özgürlüğünü savunmanın yanında hepsi ırkçılığa karşı olmuşlardır. Kapitalizmin kültürel ve ekolojik eleştirisi anarşist yazında daima önemli bir boyut olmuştur. Bundan dolayıdır ki Tolstoy, Reclus ve Kropotkin’in bugün dahi halen geçerliliği vardır.
8. Anarşizme yapılan eleştirilerden sonucusu onun gerçekçi olmadığı ve anarşinin asla işlemeyeceğidir. Serbest piyasa sosyalisti David Miller bu bakış açısını anarşizm (1984) üzerine olan kitabında ifade eder. Onun anarşizme karşı tavrı turaysa ben, yazı ise sen kaybettin şeklindedir. Anarko-komünist ilkelere dayanan cemaatlerin varolduğunu ve “verilecek bir fırsatta” bazı derecelerde “beklenmedik başarı”sı olacağını kabul eder. Fakat popüler bir desteğin yokluğu ve devletin müdahalesi ve baskısından dolayı daima “başarısız” olduğunu yazar. Diğer tarafta ise merkezi bir iktidar biçiminin yokluğunda bir toplumun var olamadığını yazar. Miller, Stanley Diamond’un cemaatlerin devlet sistemlerinin içinde ve çoğunlukla ona muhalif olarak uzun yıllarca var olduğunu söylediği “akraba-cemaatleri” gerçeğini ve hatta devlet kontrolü olmaksızın avcı-toplayıcılar arasında ticaret ağının tarih boyunca varolduğunu açıkça görür. Herhalükarda devlet yakın zamanların tarihsel feonomenidir ve modern ulus devlet biçimi sadece birkaç yüzyıldır mevcuttur. İnsan cemaatleri ise merkezi ve baskıcı otoriteler olmadan uzun yıllar boyunca var olmuştur.
Merkezi bir otorite olmaksızın karmaşık bir teknoloji toplumunun olasılığı cevaplandırılması kolay olmayan bir sorudur; ne de kolayca çürütülecek bir sorudur. Teknoloji “insani ölçekte” olduğunda böyle bir toplumun mümkün olduğuna pek çok anarşist inanır. Herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın doğada karmaşık sistemler mevcut. Gerçekten de bugünlerde pek çok küresel teorisyen bilgisayar teknolojisi çağında liberter toplumsal görüşlerin mümkün olduğunu düşünmeye başlıyor. Belki söylemeye gerek de yok ama eğer Miller anarşizmi olumsuz olarak mahkum ederek toplumsal benzer kriterleri – adaletin dağıtılması ve toplumsal refah – kapitalizme ve devlet “komünizmine” uygulasaydı olasıdır ki her iki sistemin pratik ve gerçekçi olmadığını ilan edecekti. Fakat Miller en azından anarşizmi tarihin çöplüğünden kurtarmayı ister. İktidarın kötüye kullanılmasını frenlemek ve özgür toplumsal ilişkilerin olasılığını canlı tutmak için bize yardımcı olur.
Friedrich Hayek, Margaret Thatcher ve Marilyn Strathern gibi bazı otoritelerin bize söylediği gibi toplum ya yoktur ya da teorik söylemde var olan “karmaşık bir kategori”dir. Kelime elbette Latince Societas’tan türemedir. Bir faaliyeti paylaşan insanlar arsındaki bir ilişki, bir arkadaşlık, bir ahbap anlamına gelen Socius’dan türüyor.
Anarşistler bundan dolayı toplum ve devlet arasına bu anlamda daima, varoluşçu Yahudi alim Martin Buber’in dediği gibi,“politik” ve “toplumsal” ilkeler arasında açık bir farklılık olduğunu söylerler. Buber anarşist Gustave Landauer’in yakın arkadaşıydı ve Landauer, Foucault’dan uzun yıllar önce devletin devrimle yıkılamayacağını, onun başka türlü ilişkiler geliştirerek, karşılıklılık ve özgür işbirliklerinin olduğu toplumsal örgütlenme biçimleri ve modellerini hayata geçirerek yıkılabileceğini iddia etmişti. Böyle bir toplumsal alan bir anlamda çağdaş toplumun içinde, devletle yan yana mevcuttur. Bundan dolayı Colin Ward için olduğu gibi Landauer için de anarşi devlet ortaya çıkmadan sadece yıllar önce var olan bir şey değildir. Ya da kapitalizmin sınırlarında yaşayan Nharo ya da Piaroa gibi halkların arasında şimdi varolan bir şeydir. Ne de basitçe bazı gelecek toplumlara dair spekülatif bir önsezidir: fakat gerçekten de anarşi baskıcı bir otoriteye başvurmaksızın kendini örgütleyen toplumsal bir yaşam biçimidir.
Her ne kadar devlet ve kapitalizmin ağırlığı altına sıklıkla gömülmüş ve onaylanmamış olsa da o daima mevcuttur. Colin Ward’ın grafik olarak iddia ettiği gibi (1973) o “kar altındaki bir tohum” gibidir. Anarşi o halde aynı yazar tarafından ifade edildiği gibi “toplumun kendini iktidar olmaksızın örgütlediği arzu edilir ve gerçekleşmesi mümkün” bir fikirdir.
Çev.: Alişan Şahin
İtaatsiz.org’un notu: Bu makale https://theanarchistlibrary.org’da yayınlanmış olan metnin çevirisidir. Brian Morris’in makalelerinin toplanmış olduğu “Anthropology, Ecology, and Anarchism: A Brian Morris Reader” isimli kitabında yer alan bir makaledir. Kitap 2018 yılında Kolektif yayınlarınca Türkçeleştirilip yayınlanmıştır. Bu çeviri kitapta yer alan çeviriden farklı bir çeviridir.
Kaynaklar
Barclay, H., People without Government (London: Kahn & Averill, 1982).
Bookchin, M., The Ecology of Freedom (Palo Alto: Cheshire Books, 1982). Re-enchanting Humanity (London: Cassell, 1995).
Bottomore, T., (Ed) A Dictionary of Marxist Thought (Oxford: Blackwell, 1983).
Clastres, P., Society Against the State (Oxford: Blackwell, 1977).
Clifford, J. and G. Marcus, (Ed) Writing Culture (Berkeley: Univ. California Press, 1986).
Ellen, R.F. “What Black Elk Left Unsaid,” Anthrop. Today 216; pp.8–12, 1986.
Gledhill, J., Power and its Disguises (London: Pluto, 1994).
Hardt, M., Anarchism and the Mexican Working Class 1860–1931 (Austin: Univ. of Texas, 1978).
Hann, C.M., Socialism (London: Routledge, 1993).
Hindness, B. And Hirst, P.Q., Pre-Capitalist Modes of Production (London: Routledge & Kegan Paul, 1975).
Ingold, T., Evolution and Social Life (Cambridge: Cambridge Univ. Press, 1986).
Miller, D., Anarchism (London: Pent, 1984).
Mintz, J.R., The Anarchists of Casas Viejas (Chicago: Univ. Chicago Press, 1982).
Pepper, D., Modem Environmentalism (London: Routledge, 1996).
Ward, C., Anarchy in Action (London: Allen & Unwin, 1973).
Zerzan, J., Elements of Refusal (Seattle: Left Bank Books, 1988). Future Primitive and Other Essays (Brooklyn: Autonomedia/Columbia: Anarchy, 1994).
Views: 60