sevgi ve şiir üzerine bir tartışma
Nasıl isterim umutsuz günlerimin
ağırlığı belirsiz acılarıyla
kucaklaşmanı
sevmenin gereği verebilmek mi yiğit insanlara heybelerimizi.
Bencillik değil mi
yorgunluklardan sevgilere sığınmak
taşıyamıyorsak doğru bir yaşamın gururunu
yüzümüze tükürmüşler de
unutmaya eğilimliysek
kutsallıklar adına unutarak yaşayabilmek yine de
bir bozkırda terk etmek değilse kendimizi
uyumak tipili bir dağda
nedir ya sevgili?
Var mısın geçitleri görünmez
fırtınalı dağları aşmaya
zaman bir salkım üzüm
güz bağlarında
düşünme gönençli, dingin günlere evetlendiğimi
dün ortaklaşmacılıktan yana diye halkalanmadı mı
kollarımız
uzlaşmacılığı, boyun eğmeyi elemişken yılların eleğinde
kolay bir yaşama değişmek değerlerimizi
inanması güç de olsa
hazır bu beden ve bu bedenin bilgisi
yangın yerlerinde kızıl kızıl çiçekler yetiştirmeye
karanfiller, laleler, gelincikler, sardunyalar
ille de kan kırmızı güller
buna tanık, sabırla örülmüş rengarenk
şu boncuk cüzdan.
Anladım istiyememek hiçbir şeyi
kimseden
sevdiğinden bile
yalnızlığa övgü, Tanrılığa özenmekmiş
aysız gecelerin ıssız keçiyollarını
fısıldaşarak geçmek gerekirmiş
Şaştım tanıştığım rahatlığa
görünce ellerindekini dağıtanları
işsiz kalmışım, evsizmişim, kaçakmışım
emsiz değilmiş dertlerim
ben de yalnız.
Sevgili, çakır gözlüm
sen içerdeyken durmadan işlem yapıyorum
sevme denklemleriyle
basit, kolay geliyor her soru
örneğin
güçlükleri ikiyle çarpıp
bölüyorum burada her şeyi
imgelemimde bana gülüyor kocaman elleriyle
küçücük çocuk elleriyle pay pay edenler
sonra mutluluk çıkıyor, pırrr uçuyor havaya.
“Şiir yaşanmamış seviler” dediler
ozanlar, büyük kuramcılar, kitap ıssıları
yırttım şiirlerimi ben yaşıyorum diye
düşündüm ki
didinerek büyüttüğüm
düşünerek bağlandığım
günlerce sırladığım
dayanamayıp ezile sıkıla söze döktüğüm
bir çocuk utangaçlığıyla
göğsüme düşen al al olmuş yüzüm
sıkıntım, üzüncüm, olmayacak olmayacak
diye geceler boyu odalarda bir yaban hayvan gibi
dolaşmalarım
açlığım unutulmuş susuzluğum
niçin girmesin şiire?
Sevmek
karamsarlığa dil çıkaran
acılara ti çalan afacanı yaşamın.
Kıvır kıvırcığım seninle
çelik bir namlunun üstüne işlenmiş minnacık kelebeği
balık sırtındaki kemikten ciğim iğneyi
bir demet nergisle bir dal orkidenin
veresiye defterlerine yazılan amcalı siparişlerin
ayrımına vardığımın karakalem desenidir sevgim.
Ekim 1984
her gün giyinirken
Dağların armağanı dizlerimde
bu yün çorap senden
okşarım askıdaki gömleği
gülüşün
gülüşün dolmuş desenlerine.
Tespihim sahibin nerde şimdi?
Ya çakmağıma değen el
kısacık saçlarında mı şimdi?
Ateşin
ateşiniz vurmuş gözlerime.
Adlarınızla çağırırız bebekleri
dostların gülüşünü benzetiriz
gülüşlerinize
günlerimiz sizinle başlar, ah
düşenler
düşenler dönemez
gerçekleştirilememiş düşlerimizden.
Aralık 1984
Views: 128