20. Anarşinin Antropolojisi: Modern Dünyada Anarşi – Harold B. Barclay

0
2753
VANCOUVER, BC - JUNE 15: Riot police walk in the street as a couple kiss on June 15, 2011 in Vancouver, Canada. Vancouver broke out in riots after their hockey team the Vancouver Canucks lost in Game Seven of the Stanley Cup Finals. (Photo by Rich Lam/Getty Images)

Modern dünyada anarşist bir topluluk oluşturma yönünde az sayıda istisnai çaba olmuştur. Bu deneyimlerin bir türü belli bir bölgede ya da tüm bir ülkede anarşinin tesis edilmesidir. Bir diğeri ise küçük ölçekli komünal deneyimlerdir – mevcut toplum içinde “ütopik” ya da ortak niyetli bir topluluk kurma çabalarıdır. İkisinde de şu ana kadar karşılaştığımızdan farklı bir dizi koşulla karşı karşıyayız. Burada, 19. ve 20. yüzyıl Avrupa ve Amerika’sının anarşist ideolojisine bağlı kişilerin anarşiyi kurma yönündeki bilinçli çabalarına tanık oluyoruz. Bu yalnızca devletin ve yöne- timin reddini ima etmez, aynı zamanda kilisenin, baba erkilliğin, erkek egemenliğin ve yaşlıların egemenliğinin de inkârıdır. Aynı zamanda, gönüllü işbirliğine dayalı bir sosyal düzenin bilinçli bir şekilde planlanmasını da içerir.

Bölgesel ya da ulusal seviyede anarşiyi kurma çabalarının iki örneği mevcuttur.  Biri, Rus Devrimi sırasında Ukrayna’da,  diğeri 1936-1939 yılları arasında Devrim ya da İç Savaş sırasında İspanya’da yaşanmıştır. Ne yazık ki, ikisinde de koşullar mevcut savaş durumundan dolayı karışıktır, dolayısıyla “normal” zamanlardaki bir anarşist topluma dair yeterli bir fikir vermekte yetersiz kalırlar.

Ukrayna örneği 1917’den sonraki büyük devrimci kargaşa sırasında yaşanmış ve kısa ömürlüdür.  Ukrayna’daki devrimci anarşist güçlerin lideri Nestor Makhno başlangıçta Çar ordusuna karşı yöneldi. Fakat sonra, 1918’lerin sonu ile 1919 Haziran’ı arasındaki kısa dönem içinde, Ekaterinoslav ve Aleksandrovsk şehirlerinde ve civarlarındaki kırsalda, anarşist komünal fikirlerin uygulanmasına imkân tanıyacak denli kontrol sağladı.

Kırsal bölgelerde Makhno’nun yandaşları, büyük çiftliklerden olduğu kadar, varlıklı çiftlik sahiplerinden de tarlaları, hayvanları ve alet edevatı kamulaştırdılar.  Toprakların sahiplerine Makhno’ya göre “iki çift at, (ailenin büyüklüğüne bağlı olarak) bir veya iki inek, bir saban, bir tohum ekme aleti, bir çim biçme makinesi ve bir yaba…” bıraktılar. Komünlerin, “çalışan insanlara uygun bir yaşamın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, az sayıda iyi teşkilatçının yardımıyla, köylüler tarafından kendiliğinden, özgürce kurulduğu” ileri sürülmektedir. Herkesin çalışması bekleniyor, işlerin koordinasyonu ve idaresi o konuda en becerikli olduğu düşünülen kişilerin ellerine veriliyor ve bu kişiler o görevleri tamamladıktan sonra diğer köylülerin yanına olağan işlerinin başına dönüyorlardı. Böylelikle işçiler ile koordinatörler arasındaki farklar en aza indirgenmeye, bürokrasinin oluşmasının önüne geçilmeye çalışılıyordu (Voline, 105 vdğ). Voline’e göre, Makhnovist partizan askerler köylülere asla baskı yapmadılar.

Makhno’nun kendisi “topluluklarda üyelerin işlere kendiliklerinden isteyerek talip olduğunu” belirtmiştir. Komünal mutfaklar ve yemek salonları vardı, öte yandan bir üye yemeğini kendi evinde ailesiyle birlikte de yiyebilirdi. Her üyenin yiyecekle ilgili olarak sorumlu bir tutum takınması ve yiyeceği almadan önce ne kadarına ihtiyacı olduğunu komüne bildirmesi bekleniyordu. Pazarları tatil günüydü, fakat üyeler iş arkadaşlarına baştan bildirmek şartıyla başka zamanlarda da komünden ayrılabilirlerdi. Komünün tüm idaresi bütün üyelerin katıldığı düzenli toplantılarla sağlanıyordu.

Makhno, Gulyai Polya’nın üç dört millik alanı içinde bu komünlerden dört tane ve civar bölgelerde daha başka pek çok komün bulunduğunu bildirmektedir. Bir komünün 100-300 arasında üyesi bulunuyordu,  her üyeye “toprak komitelerinin bölge meclisleri”  tarafından yeterli miktarda arazi ayrılıyordu. Fakat bölgedeki nüfusun çoğunluğu anarşist komün hareketine  dahil değildi, hatta  komünler  içinde ancak bir azınlık anarşistti. Köylülerin büyük çoğunluğu, “Alman ve Avusturya ordularının ilerleyişini, kendilerinin bir  örgütlenmelerinin  olmayışını, yeni ‘devrimci’ ve karşı-devrimci otoritelere  karşı kendi düzenlerini koruma  yetisinden  yoksun  olmalarını  ileri sürerek”  komünlere katılmadı (Avrich, 132). Kentsel bölgelerde anarşist çizgide az örgütlenme göze çarpmaktadır.  İşçilerin deancak küçük bir kısmı Makhno’yu destekliyordu ve köylülerin aksine onlar “kendi işlerini idare etme” konusunda daha az tecrübeye sahipti, “teknikerlerin ve denetçilerin yönlendirmesi olmaksızın kayboluyorlardı” (Avrich, 25). Köylüler aynı zamanda ürünlerini takas edebiliyorlardı, işçiler ise tamamen ücretlerine bağlıydılar.

Bu kısa dönem içinde köylüler, işçiler ve bölge partizanları pek çok bölgesel kongre yaptılar. Muhtemelen, bölgesel bir ekonomik ve sosyal programın koordinasyonunu oluştururken,   zamanlarının çoğunu başlangıçta çara,  nihayetinde de Bolşeviklere karşı verilen savaşın sürdürülmesine harcadılar.  Bir kongrede, kongrelerde alınan tüm kararları hayata geçirmesi düşünülen, ancak hiçbir yasama yetkisi olmayan bir Devrimci Askeri Konsey örgütlendi. Makhno, “bölge köylülerinin bu İkinci Kongre’nin kararlarını öğrenmeye başlamasıyla birlikte, her yeni kasaba ve köyün Denikin’e [Beyaz Ordu’nun generali] karşı cepheye gitmek isteyen yeni gönüllüleri topluca Gulai-Polya’ya göndermeye başladığını” ileri sürer (Voline, 109).

Mevcut pratiğin Makhno  ve Voline tarafından  bu nispeten muğlak tanımı, verdiği yanıttan daha fazla soru ortaya atar. İnsan bu gönüllü ordusundakilerin kaçının gerçekten gönüllü olduğunu  merak eder. Komünde bireyciliğin ne ölçüde hoş görüldüğü merak edilebilir. Mülkiyet, özellikle küçük toprak sahiplerinden hangi teknikle “kamulaştırılmıştır”? Daha sonra da, Makhno’nun kendi beyanlarının o fazla bildik tınısı gelir: “Karşı-devrimci faaliyetlere veya eşkıyalığa başvuranlar hemen vurulacaktır.” Sovyet parasını, Ukrayna parasını ya da başka tür bir parayı kabul etmeyi reddedenler  “devrimci cezalara çarptırılacaktır.” “Bu bildirinin yayılmasını engelleyen herkes karşı-devrimci olarak görülecektir” (Makhno Hareketi Bildirilerinden, 1920 Avrich, 134)1

Makhnovist adalet ve özgürlük kavramları anarşizminkinden çok Bolşeviklerinkine yakın görünmektedir. En iyi ihtimalle Makhno ve avanesinin, yakın zamanda tomurcuklanacak bir tür ademi-merkeziyetçi askeri demokrasi başlatma arayışında oldukları söylenebilir. Bürokratlar ile işçiler arasında bir ayrımın ortaya çıkmasını engelleme çabaları bulunmakla birlikte, Makhnovist toplum varlığını sürdürseydi, ayrımın yakında ortaya çıkacağını ve Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi bir kızıl bürokrasi oluşturacağını tahmin edebiliriz (bkz. Luciano Pellicani). Fakat Makhno deneyimi çok kısa sürmüştür; hem Çarlık yanlıları hem de Bolşevikler tarafından benzer şekilde sürekli tacize uğradığından, belki de o kadar sert bir şekilde yargılanmamalıdır.

HAROLD B. BARCLAY

1  Makhno’nun tartışıldığı bir toplantıda  bu kitabın yazarı, bir  kişinin hem anarşist olup, hem de emirlere itaat etmeyen kişilerin vurulmasını nasıl emredebildiğini sorgulamıştır. Görünen o ki anarşistlerden gelen temel yanıt şöyledir: “Ama Makhno işçi ve köylü kolektiflerini örgütlerken, eğitim ve kültür imkânları da sağladı.” Buna verilecek aşikâr cevap, Mussolini’nin de tren yollarının tarifeye uygun olarak işlemesini sağladığıdır.

Visits: 31

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz