5. Anarşizm ve Din – İslam’ın Farklı Kültürlerle Yoğrulmasıyla Varlık Bulan Oluşumlar – Alişan Şahin

1
3998

Adem’e adem gerektir adem etsin ademi

Adem adem olmayınca netsin adem ademi

Şeyh İbrahim

Bir din olarak İslam’ın temel kaynağı Kur’an’dır.  Ondan sonra Peygamberin hadisleri gelir. Bu hadisler ise Sahih olan ve olmayan olarak sınıflandırılmıştır. Birçok hadis’in sahihliği konusunda şüpheye düşüldüğünde bunların sahihlikleri derecelendirilerek ifade edilmesi yoluna gidilmiştir. Bunun ötesinde Kur’an’ın kimi ayetlerinin yorumlanmasına dair dahi birçok farklı fikirler ortaya atılmıştır. İslam âlimleri, sufiler ve dervişler bir yaşam biçiminin kurulmasını ve bu dünyada nasıl yaşanması gerektiğini söyleyen Kur’an fikriyatını en doğru nasıl hayata geçiririm kaygısıyla fikri ve ameli teşebbüsler içinde olmuşlardır.

Kur’an ve Hadislerin okunup yorumlanması ve günlük yaşamda Müslümanın kendisine rehber edinmesi sürecine elbette algılama biçimleri önemli oranda etki etmiştir. Bu algılama biçimlerinin ardında yer alan kültürel ve sosyal arka plan ve bu arkaplanın oluşturduğu ön-yargılar[1] farklı coğrafyalara yayılmakta olan İslam’ı farklı şekillerde yaşamayı da beraberinde getirmiş ve dolayısıyla İslam kendi içerisinde çeşitlenerek tarih boyunca farklı grup, mezhep, düşünce, tarikat ve derviş gruplarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. İslam, Kitap’ta da belirtildiği üzere farklılıkları tanır. Tarihselliği içerisinde onun bu farklılığı açık kılınmıştır. Bundan hareketle İslam’ın algılanması ve yaşanmasında, tarihselliği içinde farklılaşan bu gruplardan sadece bazı Sufi ve Derviş[2] hareketlerinin üzerinde duracağız.

Bir Düşünce Hareketi Olarak Melametiye

Levm ve Melamet kelimeleri kınamak ve ayıplamak anlamına gelmektedir. Ve Kur’an’ın birçok suresinde de bu anlamda kullanılmıştır. İyi topluluklar ve insanlar Kur’an’da, Maide, 5-54’te şöyle resmedilir “Allah’ı severler, Onun tarafından sevilirler, müminlere karşı mütevazi, kafirlere karşı izzetli ve metindirler, Allah yolunda cihad eder ve hiç bir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütuftur.” Kınayana karşı metin olup, her ne engelle karşılaşırsa karşılaşsın korkmadan ve kınamalara aldırmadan yoluna devam etmek… İşte Melamilerin melamet ismini almaları buradan gelmektedir. Bu zümre nefsini kınamayı önemli bir hal olarak almıştır. Kişinin kendini daima hesaba çekmesi ve devamlı surette özeleştiri yapmasıdır melamet. Bunu saklamadan yapmasıdır. Haksızlığa uğrasa bile buna aşırı tepki göstermemesi, suçlamaları görmezden gelmesi ve alınmamasıdır melametin davranış olarak bir karşılığı… Kibr’e karşı tavizsiz bir duruşa sahiplerdir. Kendini beğenmişlik kurnazlığın neticesidir der ve fakirliğin güzelliği tevazuundandır, kişi fakrı sebebiyle kibirlendi mi büyüklük taslamada zenginleri geçer demekten de geri durmazlar.

Melametilerin ortaya çıktığı coğrafya Afganistan’da Herat ve Belh, İran’da Nişabur ve Tus ve Türkmenistan’da Merv şehrini içine alan Horosan bölgesidir. Bunlar ortaya çıktıklarında bir tarikat olmayıp tarikatlara karşı ortaya çıkmış bir hal hareketi olarak telakki edilir [3]. Sufi olarak anılmamalarına rağmen toplum içerisinde herkes gibi giyinip, yaptıkları iyilikleri kimseye söylemeyip, kötü şeylerini söylemekten ve kınanmaktan çekinmeyen Melamiler Tabakatu’s-Sufiye kitaplarında yer alır.[4] Bunlar hırka, cübbe, aba, ayin ve sema üzerinden fazla durmazlar, ihlas ve riya (yani içtenlik ve ikiyüzlülükten uzak durmak) üzerinden durur, toplumda sıradan bir kişi gibi yaşamanın, bir iş ve sanatla uğraşmanın önemine vurgu yaparlar. Bundan dolayıdır ki Fütüvvet teşkilatlarının içinde oldukları bilinen bir durumdur. A. Gölpınarlı, Melamiliğin “Sufilere karşı zahidane bir tasavvuf” olduğunu söyler.

Bu hareketin kurucusu, aynı zamanda fütüvvet ehlinden olan Nişaburlu Ebu Hafs el-Haddad’dır(öl.Hicri 883). Fakat ondan evvel varolan Melamiliğin fikri arka planını oluşturan önemli düşünürlerin adını anmadan geçmeyelim. Bunlar: İbrahim b. Edhem, Abdullah b. Mübarek, Fudayl b. İyaz, ŞakikBelhi, el-Muhasibi vb. şahsiyetlerdir. Değişik coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen melameti temayülde olanlardan bir kaç önemli isim: HakimTırmızi, Cüneyd Bağdadi,Hallac-ı Mansur.

Melamilik tarihi dört dönem olarak telakki edilir. İlk dönem 6-11. Yy. arası dönemdir. İkinci dönem Hacı Bayram-ı Veli’nin müritlerinden olan Ömer Dede (ö. 1475) zamanına kadar olan dönem, Ömer Dede’den günümüze kadar olan dönem ve Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabi (ö. 1883) ile başlayıp günümüze kadar gelen melamiliğin başka bir kolu olan Melami-Nakşibendi dönemi.[5]

Mutlaklığı sadece Allah’ta gören ve bütün fiilleri Allah’a ait kılan melamet anlayışı doğal olarak bütün mülkiyeti de ona bağlamaktadır. Haliyle mülk kavramı sahip olmaktan iktidar olmaya kadar herşeyi kapsamaktadır. Ve hatta kişinin kendini yetkin görme hallerinin ve bunu ifşa etme durumlarının hepsini kapsamaktadır. Bir Melami olan Ebu Bekir El-Vasıti “Takva, insanın takvasından sakınması, yani takvasını görmemesidir” derken buna gönderme yapmaktadır. Hertürlü böbürlenmeye ve kibr’e karşı bir duruş sergileyen melameti hal “hiç bir şey bilmediğini bilmen için çok şey öğrenmen gerekir”(Hücviri) ve “Marifet bilgisizlik hakkındaki bilgidir” sözlerini söyleyen şahsiyetleriyle daimi bir surette Hal’e vurgu yapmışlardır.

Richard Hartmann’ın Sülemi’nin Melametiye Risalesi üzerine yazmış olduğu makalesinde ve Şemseddin Sami’nin Kamusu’l-Alam adlı eserinde hıristiyan şahsiyetlerle melami şahsiyetlerin yaşam hikayeleri arasındaki benzerliklere dikkat çekilmiş ve birbirlerinden açık bir şekilde etkilendikleri iddia edilmiştir. Yukarıda Hırıstiyan anarşist tarikatlar ya da hareketlerin (özellikle Tolstoy’u anmadan geçmeyeyim) fikri ve ameli faaliyetlerine temel teşkil eden Hz. İsa’nın Dağ’daki Vaazı’nda (TheSermon on theMount) geçen “fakr, tevazu, işar, insaf etmek fakat insaf beklememek, dua, amellerini görmeme, gösterişten sakınma ve nefs’e yaklaşım gibi hususlar ile melamet anlayışı arasındaki benzeşme” dikkat çekicidir.[6] Ali Bolat kitabında bu konuda özellikle bir kaynağa gönderme yapmaktadır ki zannımca bu benzerlik üzerine yapılan önemli bir çalışmadır.[7]

Melamiler özellikle Kalenderîlerin aksine çalışmaktan ve meslek sahibi olmaktan yanadırlar. Sülemi, Hamdun Kassar’ın müminin işi gücü bırakması dilencilikte ısrar etmesi demektir dediğini aktarır. Gene aynı konuya dair İbnManüzil’ün “zorunlu olmayan hiç bir fakirlikte fazilet yoktur” dediğini söyler.

Melamet ehli sohbetlerinde bulunan müritlere ibadet etmelerini, zahir ve batın şeri hükümlere uymalarını herhangi bir davadan bulunmamalarını tavsiye ederler. Şöhretten sakınmak, sıradan biri gibi yaşamak ve herkes gibi giyinip, herkes gibi görünmek gerektiğini, dışta herkesle aynı ama içsel olarak onlardan ayrı olmayı temel alırlar.

Süleyman Uludağ, “melamet “tahrib-i adaddır” yani adetleri tahrib etmek, geleneklere muhalefet etmektir şeklinde de tarif edilir. Yerleşik adetlere aykırı davranışlar ağır eleştirilere ve şiddetli kınamalara yol açar. Bu sebeple insan adetlere uymayan doğrulara göre davranmaz. Bu durum onu pısırıklaştırır, çekingen hale getirir… işte bu noktada cesaretle hareket edip adetleri yıkmak melamettir.”Ve “melamet aynı zamanda Terk-i selamettir. Şerri gizlememek hayr’ı açıklamamaktır. İhlası esas alıp riyadan, şöhret ve itibar görmekten kaçınmaktır.” der[8]

Buna ek olarak Süleyman Uludağ adı geçen kitabında Hucviri’nin Melametin üç şeklinin olduğunu anlattığından bahsediyor. Bunlar “istikamet, kasd ve terk.” İstikamet “Takva sahibi kişilerin samimiyetle yaptıkları ve söyledikleri sözlerin art niyetli ve ya cahil kişiler tarafından kınanması gibi.” Kasd “iyi bir isim yapan ve meşhur olan bir kimsenin anılan ve ünlenen bir kişi olmanın kibirlenmesine sebep olmasından kaygılandığı için meşru ve mübah olan ama halk tarafından yadırganan bir takım sözler söyleyerek veya işler yaparak kendini kınanmaya maruz bırakması, bu suretle halkın itibar ve hürmet etmediği bir kişi haline gelmesi”dir. Burada Anarşizm bab’ından bakıldığında, sosyal yaşama herkes gibi, tek olarak katılmayı ve iktidar sahibi, söz ehli ve bilginin sahibi bir kişilik olmayı reddettiklerini görebiliriz ki bu günlük yaşamda dahi iktidar ilişkisi içinde olmayı reddetmek anlamına gelir. Birçok açıdan anarşizmin ve anarşistlerin üstünde durmaktan imtina ettikleri önemli bir noktadır bu. Nefs hakimiyeti kişinin kendi iktidarını eritme ve kendi olması için önemli bir merhaledir.

Üçüncü şık olarak bahsi geçen “Terk suretiyle melamet farzları terk, haramları işleme ve ahlaki kurallara aykırı davranma şeklinde ortaya çıkar. Bunlar dini görevleri terk eder ve biz bunu kınanmak için yapıyoruz derler. İbahiliklerini mazur göstermek için melametiliği kılıf olarak kullanırlar, zındıklıklarını böylece kamufle ederler.”(Hucviri, Keşfu’l-Mahcub, Tahran, 1338.)[9]  Bu hal toplumsal alanda övgü kazanma ve tanınma arayan kişinin samimiyetle adanmışlığından uzak olmasını işaret eder. Hucviri’ce belirtilen bu Terk hali büyük olasılıkla Kalenderilere gönderme yapmakta. Kalenderîlerin bu konuda ne denli samimi olup olmadıklarını tespit etmek mümkün olmasa da, yüzyıllara varan ve hayatını böyle yaşamakta tüketen kalenderi varlığı bu sürekliliği ile samimiyetini isbat etmiştir dememizi haklı kılar.

Hücviri’nin bahsettiği üçüncü tarz Melamilerden anladığımız Kalenderiler olmalı dedik. Kalenderîlerle Melamiler esasen zihniyet ve felsefe olarak aynıdırlar. Fakat dünyevi ve uhrevi istikametlerin tercihi manasında dünyeviliği, bu dünyadan da terk etmek anlamında, mevcut bulundukları tarihsel ve kültürel iklimin muhteviyatı anlamında farklılıkları mevcuttur. Bu manada sufiliğe derinden bir reaksiyon olarak Kalenderiliği ve benzer derviş hareketlerini değerlendirmekte yarar var.

Ali Bolat,  Melamiliğin “Anadolu’nun feth’inden sonra özellikle heterodoks kalenderi nitelikli dervişlerinin faaliyetleriyle kırsal kesimde, Kübrevilik aracılığıyla yerleşik bir şehir tarikatı olan Mevlevilik bünyesinde ve fütuvvet teşkilatı ile de esnaf arasında etkisini göstermiştir” diyerek Kalenderiliğin Melametilikten çıkan bir kol olduğunu söylemekte ve onun bir alt tabaka melami yorumu olduğunu söyleyen A. Gölpınarlı’nın fikrine de destek vermektedir.

Melametiliğin bir tarikat örgütlenmesi haline gelip Hiyerarşik duruşun oluştuğu döneme ilişkin A. Bolat “Bıçakçı Ömer Dede aynı zamanda ikinci devre melamileri tarafından tanınan ilk kutubdur. Melamilerin kullandıkları “kutub” kavramı, diğer tarikatlardaki kurucu şeyhlere verilen “pir” ünvanından daha kapsamlı bir içeriğe sahip olup, diyebiliriz ki bu kavram,mistik organizasyonun idaresini üstlenen manevi otoriteyi temsil eden kişiler için kullanılır. Bu özelliğe sahip kimselerin mevcudiyeti aynı zamanda tarihsel bir süreklilik gösterir. Bundan sonra bu hareket hiyerarşik bir yapılanmaya yönelerek tarikatlaşma sürecine girmiştir.[10]der. Bundan sonra da muhalif bazı özelliklerini korumasına rağmen Melamilik 15. Yy’dan itibaren idari açıdan kurumlaşmaya başlamış ve tarikatlara karşı ortaya çıkan melametilik tarikat haline gelmeye başlamıştır.

Alişan Şahin

alisansahin@hotmail.com

[1]Buradaki ön-yargı kavramındaki anlamsal atıf insanın kültürel ve tarihsel bir varlık olarak gelenekten de gelen bilgilerle yabancı bir metne ya da şeye yaklaşırken hali hazırda varolan yanlışlarıyla beraber algılama dünyasında var olan şeylerin toplamıdır ki bu Gadamer’e yakın bir kavramlaştırmadır.

[2] Bazı tarihçilerce dervişler ve bazı sufi hareketlerine yakıştırılan “Anarşist Dervişler” ya da “Bireyci Anarşist Dervişler”  gibi isimler hakikaten de bir tarihsel oluşum olan Anarşist fikriyata gönderme içermekte midir bilemiyoruz. Bu tarihçilerce yapılmış böyle bir atıfla karşılaşmadım.Özellikle A.T. Karamustafa’da sapkın bireyci Anarşist dervişler tanımlaması sıklıkla geçmektedir. Dolayısıyla bu kavramın gönderme yaptığı yer bir anlamıyla müphem bırakılmıştır. Kavramı Antinomian anlamında kullanmış olmasıda muhtemeldir. Ola ki tarihsel anarşizme yapılan bir göndermedir, bizce yanlış da değildir. Israrla belirtmekte yarar var: bu dervişler meşrep olarak anarşisttirler. Pratikleri de tarihsel anarşizmin fikri ve ameli halleriyle uyumludur.

[3] Ali Bolat, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melametilik, İnsan yay. S.77. 2003, Abdulbaki Gölpınarlı, Melamilik ve Melamiler, gül y.

[4]Süleyman Uludağ, Dört Kapı Kırk Eşik, İslam Toplumlarında Sufi Gelenekler ve Derviş Tipleri, Dergah yay. S. 152-153.  Bu onların Sufi olarak kabul edildikleri manasına gelmektedir. Mesela Kalenderilere bu kitaplarda yer verilmemiş olması onların sufi olarak kabul edilmedikleri anlamına gelir.

[5] Aynı eser s. 152.

[6] Ali Bolat, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melametilik, İnsan yay. S.233. 2003

[7]Bu makale Morris S. Seale’in “Theethics of Malamatiya Sufismand The Sermon on TheMount”, TheMuslim World, Leiden, 1968, Sayı 1, 14-19’dur.

[8]Süleyman Uludağ, Dört Kapı Kırk Eşik, İslam Toplumlarında Sufi Gelenekler ve Derviş Tipleri, Dergah yay. S. 160-161

[9]Age. s. 175

[10] Ali Bolat, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melametilik, İnsan yay. S.251-252. Istanbul 2003

Views: 109

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz