8. Anarşizm ve Din: Dine Bakışta Bazı Teorik Mülahazalar ve Negatif Teoloji – Alişan Şahin

1
3649

Allah’ı açıklamaktan ziyade, O’nun ne olduğunu bilgi edinme ve muhakeme yoluyla ilahi iyi ve birliğe ulaşma teşebüsü olarak da açıklanan, Apofatik teoloji de denen (karşıtı Katafatik teoloji) Negatif teoloji mistisizmle uyum arzeder. Kendiliğinden ve ani, olağan algılamanın ötesinde, ilahi gerçeğe ulaşmayı bireysel yoldan deneyimlemenin adıdır bir bakıma.

Negatif teolojiye göre:

1.Fiziki dünya’da anladığımız varlık ve yokluk kavramlarını Allah için kullanamayız. İlahi olan bireye soyuttur, varlığın ve yokluğun ötesindedir. Yani Allah vardır ve yoktur denilemez.

2.Allah’nın bir, iki, üç ya da herhangi bir varlık olduğunu kimse söyleyemez.

3.Allah’nın zeki olup olmadığını kimse söyleyemez.

4.Allah’nın iyi ve kötü olduğu söylenemez. Allah’ı kimse kendi kültürel algılama ölçülerine gore tanımlayamaz.

5.Allah’nın nasıl varolduğunu ve insanlarla ilişkisinin nasıl olduğunu kimse söyleyemez.

6.Allah yer ve mekana göre kavramlaştırılamaz.

7.Allah, zamana göre kavramlaştırılıp sınırlandırılamaz.[1]

Negatif teoloji’nin alanı Hıristiyanlık, Yahudilik, İslam ve hatta Budizm’e kadar geniş bir alana yayılır. Ve hatta seküler alana dahi etki edecek bir boyuttadır. Meister Eckhart ve İbn Arabi[2] kimi bakımlarda negatif teolojinin içinde düşünülse de her iki alimin konumlandıkları belli bir alan bulmak mümkün değildir.

Negatif teoloji Allah’ın ne olduğu, ne’liği, varlığı ve nasıl’lığına vermeye çalıştığı yanıtta kendini açık eder. Kimilerine göre müpheme övgü olarak ifade edilen, kanaatimce, makule giden yolda, fikri muhakkemenin vardığı en anlamlı metoddur. Allah’ı sıfatları ile doğrudan anlamanın imkansızlığından hareketle – O’nun evvel ve ahir, her yerde hazır ve nazır, kadiri mutlak ve kavranamaz varlığı vb. – O’nun ne olmadığından başlayarak sezinlenmesinin ve anlaşılmasının doğru olduğunu söyler. Yani, başka bir deyişle, ne olduğunu değil ne olmadığını bilmektir Allah’ı bilmeye götüren yol. Bir varlığı işaret ederek “işte bu, O” demek onun bilinmesini sağlayan bir yöntem değildir. Hele ki konu Allah olunca… Allah genel anlayış itibarı ile ele avuca gelecek şekilde tanımlanabilen, somut olarak anlatılabilen ve esas olarak tarif edilen bir varlık olarak görülür. Oysa, Hırıstiyan ve İslam teolojisi de kabul eder ki kavranması ve bilinmesi mümkün olmayandır O. İhlas suresinde geçen “O ne doğmuş, ne de doğurmuştur” ayetinden hareketle, bugün’ün Alevi ve Bektaşi söyleminde yer bulan ve Alevi ve Bektaşilerin somutluğuna dair yanıt aradıkları soruya verilmeye çalışılan yanıt kaba bir yanıt olarak kalmak zorundadır.  İnsanca idrak edilemeyeceği kavramsal olarak da öne sürülmüş bir “varlık-yokluk”a  – negatif teolojiye gore O varlık ve yokluk olarak da anlatılamaz – maddi bir nesne muammelesi yapmak ve tartışmayı O’nun somut olması gerektiği üstünde yürütmek doğru bir yöntem değildir.

Allah kavramının yerine Derrida’nın Differance kavramını yerleştirdiğimizde (din ve teoloji alanının dışında alınmış bir kavram olması itibarı ile önemlidir) benzer müphem algılama ile karşılaşabiliriz. “Derrida’ya göre Differance hem eşitsizliğe, hem de mesafeye gönderme yapar. Hem kimliğe, hem kimliksizliğe… Aynı zamanda ne kelimedir, ne de kavram. Ne aktif, ne de pasiftir. Derrida’ya göre orta seviyede olan bir sestir[3], “Differance daima isimsiz olana işaret eder[4]

Difference kavramı, Derrida’nın bu kavramlaştırması din ve teolojiye dair doğrudan bir gönderme olmamasına rağmen, negatif teoloji adı ile yürüyen çalışmalarda vaz geçilmez bir kavram olarak kullanılmaktadır.

Benzer şekilde, özgürlük kavramına Anarşistlerin aradıkları ve vermeye çalıştıkları yanıt da hiç bir zaman doyurucu bir yanıt olarak okunamaz. Kimi zamanlarda bunun bir “ön-yargı” olduğu – aslında işlevsel bir yanıttır bu – şeklinde açıklanması olsa da yetersizliği yeterince net bir açıklama olduğu da kuşku götürmez.“Özgürlüğü”, sınırlanmışlığı aşmak ya da politik bir tarif olarak “seçenekler arasından birini seçmek” gibi bir tarif de onun içini dolduran bir tanım olarak algılanamaz. Bu kavramı, somut olarak var olmayan, fakat hissedilen, kuşatılmışlıktan yırtıp çıkmak, dışına çıkmak, derune dalmak ve kendini aşmak gibi genel ve edebi bir çerçeveye sokmak da mümkündür fakat bu da doyurucu bir yanıt değildir.

Negatif teolojinin kullandığı yöntem olarak differance kavramından hareketle özgürlük kavramını kurmamız ve tanımlamamız gerçekliğin kapısını samimiyetle açmak için bir adım olabilir belki. Sezgisel olarak da olsa “hakikate” yaklaşmada samimi bir adım olur. Bu yöntem daha somuttan ve bugünden başlayarak, verili olandan başlayarak tahakküm altından olan herşeyin ve öznenin reddetmesi ile özgürlük tanımını kuran ve anlamlı kılan bir haldir. Yani özgürlüğü ne olduğu değil, ne olmadığından hareketle kurmaktır özgürlüğü kuran ve tarif eden şey. Yani başka bir deyişle özgürlük tanımı onun nesnesine doğrudan değil, dolaylı olarak gönderme yapılarak elde edilebilir. Bu özgürlük tanımını tahakküm ve biçimleriyle yani zıddı ile açıklamak anlamına gelmemektedir.

Buradan hareketle somut bir göndermeye imkan bulamadığımız özgürlük ile Allah arasında bir bağ kurmak da mümkündür. Allah özgürlüktür ya da özgürlük Allah’tır gibi bir eşitlik kurmak mümkündür. Bu eşitliği tasavvuf ve dervişler bağlamında ona ulaşılacak yolun kendisi ve kendin olmak süreci olarak yorumlayabiliriz. Burada “kul olunan” şey, varılacak yerde ulaşılacak hedef, Allah’a (özgürlüğe) ulaşma ve bir olma olarak algılanabilir. Allah’a kulluğu, özgürlüğe kulluk ve adanmışlık olarak da okumak mümkündür. Hallac-ı Mansur’un “en-el hak, en-el halık” sözü – bu sözde her şey tanımlanmış gibi görünse de – özgürlüğe doğru atılmış önemli adımı simgeler. Hatta bu doğrultuda ölüm’ü özgürlüğe ulaşmada kavranacak ilk halka (son değil) olarak görmek de mümkündür. Aynı şekilde özgürlük mücadelesinde ölüm’e giden her varlığı da Allah’a ulaşmada…

Alişan Şahin

alisansahin@hotmail.com

[1] Bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Negatife_theology

[2]İbn Arabi’nin (1165-1240) Batı dünyasındaki fikri ve pratikleri anlamında şaşırtıcı derecede benzeri olan Maister Eckhart(1260-1327), üzerine oldukça fazla çalışma yapılan düşünürlerden biridir. Negatif teoloji’nin içine konmaktan imtina edilmesinin bir nedeni her iki düşünürün de rasyonaliteye ve onun gerçeği kavrayacağına dair çok açık olan itirazlarıdır. Bu manada İslam dünyasında Negatif teoloji’ye uygun akım Mutezile olduğu söylenir. Derrida’nın İbn Arabi ve sufizm üzerine herhangi bir yazısı olmamasına ve özellikle bu konuda sessiz kalmayı tercih etmesine rağmen Maister Eckhart üzerine yazıları onun fikri olarak İbn Arabi’ye dair neler düşünebileceğine dair ipuçları da verebilir. Bu alanda o’nun duruşunu “Allah’ı rasyonel olarak düşünen biri, düşüncesi vasıtasıyla kendi inandığı Allah’ı yaratır. Bundan dolayıdır ki yarattığı Allah sadece kendi tasavvuru yoluyla yarattığı Allah’tır” (W.G.Chittick, Sufi Path. S. 350, Fütuhat IV, 143.2) sözleri ya da Füsus’l-Hikem’de “…sınırlayanlardansanız demektir; çünkü akıl sınırlar”(s.228) fikri ile açıklar.

[3] Aktaran İan Edwards, Derrida’s (Ir)religion: A Theology (of Differance)142

[4] J. Derrida, Speech and Phenomena, s. 105

Views: 123

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz