Hz. İbrahim, Nietzsche ve İbn-ül Arabi Dolayısıyla Şirk Olarak Devlet – Alişan Şahin – 3

1
1632

Bir Put Olarak Devlet

Hz. İbrahim’in elindeki edilgen putlar ona atfedilen meziyetlerden ve bu meziyetlerin kendisinden-kendisine işleyen etkisinden dolayı bir anlamlandırma üzre ilahtırlar. Atfedilen meziyet atfedeni etki altına almakta ve belki de onu rahatlatmaktadır. Bu rahatlatma hali bir çeşit sağaltım etkisi de yapmaktadır. İşte bu yanılsamaya karşı Hz. İbrahim’in putlar ve İlah sorgulaması bir açıklama ve rasyonel sorularla nesneye yönelmeye karşı koyma olarak durur. Hiçbir şeye yaramayan taşın insanın ruh halini değişikliğe uğratan bir etkiden dolayıdır bu.

Katı nesnelerin insanın ruh haline etkisi böyle iken günümüz dünyasında söz, kavram, isim ve özellikle ideoloji ve dinin kendisi de bu katılıkla bir put haline gelmiş gibi görünür. Katı nesnelerde, her zaman olmasa da, katılaşan ve insanı etkisi altına alan her şeyde putlaşma/putlaştırma/tapınmaya meyyal verme hali göze çarpar. Fikir ve dinin katılaşması ideoloji haline gelerek kurumsallaşması bu katılaşmaya iyi bir örnektir. Sonuçta değişen hakikatler evreninde hiç değişmeyecek olarak görülen her şey putlaştırma olarak tanımlanabilir.

Devletin evveliyatı kurcalandığında bugünün devleti ile 100 yıl, 200 yıl ve 500 yıl öncesinin devlet adı verilen örgütlenmeleri arasında farkların olduğu ve bugünün devletinin hiç birine benzemeyecek denli hiyerarşik ve topluma nüfuz eden totaliter bir yapı olduğu fark edilebilir.

Orta Çağ denilen döneme bakıldığında otarşik köy toplulukları ve merkezi devletle kırsal alanların ilişkisinin hemen hemen olmadığı görülebilir. Bu dönemlerin kent topluluklarından bir kısmına kent komünleri diyen anarşist teorisyenler dahi mevcuttur. Bu döneme katılaşmamış devlet öncesi dönem demek çok yanlış bir tanım olmaz. Bugün insanlığın var olduğu tahmin edilen tarih 300 bin yıl önceye gitmekte. Devletin ortaya çıktığı tarihi en kaba olarak iki bin üç bin yıl önceye götürmek mümkün fakat bu devletlerin bugün devlet adını verdiğimiz devlet ile çok alakası yoktur.

Devleti yerleşiklik, nüfus yoğunlaşması ve şehirleşmeden ayrı düşünmek biraz zor görünmektedir. Tabi buna meyyal olan sadece bunlar değildir. Anarşist antropoloji çalışmaları devletin ortaya çıkışına dair bunların birbirini etkilediği çeşitli faktörleri bize sunmaktadır. H. Barclay’in “Devlet’in Kökeni”[1] isimli çalışması bunlardan sadece bir tanesi ve en önemlilerinden biridir. Katılaşmaya etki eden bir diğer etken ideoloji olarak ifadesini bulur. Bu ise katılaşmanın yani putlaşmanın zihniyetini ifade eder.

Bu kötüye giden süreci hiçbir etki-tepkiye uğramayan bir süreç olarak düşünmemek gerek. Bu mücadeleler tarihidir. Devletleşme mücadelesine karşı yerleşik alanlarda buna karşı doğal tepki mekanizmalarına sahip oluşumlar da mevcut olmuştur. Orta Çağ toplumlarında Kropotkin’in ifade ettiği gibi esnaf teşkilatları bu direniş alanlarından biri olarak görülür. Özellikle Orta Doğu’da ve Selçuklu-Osmanlı “sınırları” içinde Fütüvvet-Ahi teşkilatı bu esnaf teşkilatlarının başında gelmektedir. Fütüvvet-ahi örgütlenmesi tüm prensiplerini Kur’an’a dayandırmaktadır.  Bir diğer tarafta ise akmakta olan, tutulamayan, mülk ve mülkiyete doğası gereği meyyal olması hiç de mümkün olmayan göçerler devletten azade var olan dikkate şayan “örgütlenmeler”dir.

Bugünün devleti eski zamanların tiranları, firavunları ve imparatorları gibi kendini tapınacak bir put – İlah – olarak sunar. O, Allah’ın yerini almaktadır. O Allah’a eş koşmaktadır. Baştan belirtelim ki Devlet şirktir. Allah’ın 99 ismine bakıldığında bu isimlerin ve sıfatların onu büyüklüğü, hakimiyeti, affediciliği, her yerde hazır ve nazır olduğu vb. gibi sıfatlarının, kendi suretinden var ettiğinden dolayı, insanda var olduğu görülür ki bunlar Kur’an vasıtasıyla ilan edilmiştir. Kur’an vasıtasıyla bu sıfatlardan hangisinin insanın yapması ve yapmaması da belirtilmiştir.

Bunlardan bir kısmı şöyledir:

“Er-Rahmân: Dünyada bütün mahlükata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden.

El-Melik: Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.

El-Cebbâr: Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran.

El-Hâlık: Yaratan, yoktan var eden.

El-Kahhâr: Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan.

El-Alîm: Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince detaylarına kadar bilen.

El-Hakem: Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran. Hikmetle hükmeden.

El-Adl: Mutlak adil, çok adaletli.

El-Celîl: Celal ve azamet sahibi olan.

Eş-Şehîd: Her zaman her yerde hazır ve nazır olan.

El-Mümît: Her canlıya ölümü tattıran.

El-Hayy: Ezeli ve ebedi hayat sahibi.”

Bugün kendi kültürel oluşumuz içinde içselleştirdiğimiz birçok norm (adet ve gelenek vb.) ortaya çıktığı halinden aşınmalar geçirerek ve başka birçok kültürel etkilenmeleri ve farklı faktörlerle değişim geçirmiştir ama büyük bir kısmı bunun üstüne bina edilmiş görünmektedir. Devlet ve din ilişkisinde, devletin Allah’ın yapma dediği ve eş koşma ya da şirk olarak nitelediği sıfatlarını alarak tarihsel süreç içinde daha da artarak bir puta dönüştüğü, “Allah”ın sıfatlarını kendine mal ettiği aşikardır.

Devlet her yerde hazır ve nazırlığını (Eş-Şehîd) hayatımızın her anına müdahale etme haliyle, yargı ve hukuk yoluyla hikmetle hükmettiğini iddia edip gerekirse öldürme (El-Mümît), cezalandırma, yargılama hakkını kendinde görerek, El-Hakem ve El-Adl; sınırlar koyarak ve topraklara ve insanlara sahiplik ettiğini iddia ederek (vatandaşlık vb.), El-Melik; her şeyi bilme amacı ile her alanda müdahale ederek, enformasyon toplayarak El-Alîm; büyük ve yıkılmaz olduğunu iddia ederek, El-Hayy olduğunu iddia eden şirk mekanizması ya da örgütlenmesidir.


[1] H. Barclay’in “Devletin Kökeni” adlı kısa çalışması itaatsiz.org’da seri yazı şeklinde yayınlanmıştır. İlgilisi şu adrese bakabilir: https://itaatsiz.org/2019/09/15/devletin-kokeni-1-herold-barclay/

Visits: 204

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz