Böyle kolay sorularla bir konu elde etmek gibisi var mı? Kendinizi düşünün, yazamamaktan şikâyetçi arkadaşlarımın çoğunda da, arzu edipte yazamadığım zamanlar kendimde de hep aynı sıkıntıyı gördüm; işe zor sorular ile başlamak…
İşte bu bir yazıcıyı daha en başından kitleyip, bıktıran meseledir. Oysa şu sorunun basitliğine bakar mısınız? Yok yok inanın zor değil, hatta hemen cevap vereyim; Tanıyamazsınız! Bir anarşist öyle her benim diyenin “Ahan da!” diye işaret edebileceği -nasıl desem- kriterler/ kodlamalar da bir kişi değildir. Kendi adıma bunca zaman sonunda öyle gördüm ki bir anarşisti kendisi alnına yazsa bile (biliyorsunuz artık bunların emsalleri çok var) tanımak için burnunun dibine girmek lazım. Anarşistler, ne yazık ki birçok insanın sandığı gibi, punk imajından (özelikle altını çiziyorum; imajından!) nasibini almış kimseler değillerdir, anarşist deyince kafalarında çizdikleri o amerikanvari asi rocker imajıanarşistlerin rockerlerinda ve punklarında bile pek yoktur.
Hatta şöyle diyeyim bu sanılan fotoğrafa göre bizim mahallenin berberi, her cuma dükkanı kapayan, milliyetçi-muhafazakar olduğunu iddia ettiğini de bildiğim arkadaşımın yanında ben kalem efendisi gibi kalırım. Şu yeni tanımlamayla sanırım bizim gibilere retro diyorlar ama bu yeni moda için özel bir alışveriş yapmadığımızdan daha çok memur gibi gözüküyor olabiliriz. Sadece giyim-kuşam mı ? (bir çoğuna göre evet ama bize göre değil). Anarşistler aynı zamanda genel sağlık, temizlik, beslenme ve ev hayatlarına da fazla fazla önem veren kimselerdir. Ben bugüne kadar evi pis ve dağınık bir arkadaşımın beni misafir ettiğini hatırlamıyorum. Evet biliyorum; eski eşyalar, bolca kedi tüyü vb ama kastettiğimin bunlar olmadığını biliyorsunuz.
Çoğu, iştahlı insanlar oldukları gibi hamarat ve yetkindirler de; bir toplantıya bir eve davet edildiyseniz şayet kendinizi kabul gününde zannedebilirsiniz; ağırlanmanız bir yana, envai çeşit yiyecek ve içecek tariflerinden tutunda yetiştirme, elde etme, yapma, örme, yamama, bulma, temizleme ve dahası gibi nice konularda gündelik hayatta da her işinize yarayacak bilgiler edinirsiniz. Bütün bunların anarşistlerde olması bir rastlantı değildir zira onlar çevrelerine sahip çıkan ve bunu sürdürebilecek özgüveni ve niyeti olan kimselerdir. Anarşistleri yüz metreden tanıyamazsınız çünkü onlar bu sahip çıkma ve sürdürme niyetleriyle adeta bulundukları ekosistemin her alanına nüfuz etmiş ve hemzeminleşmiş bir türe benzerler ki onları sadece gittikleri zaman fark edebileceksinizdir; işte o zaman onları 10.000 km’den bile tanıyabilirsiniz.
Bizler sizin mahallelerde sevdiğiniz insanlarız; gürültü yapmayız, kavgayı ayırırız, sağlam mal satarız, torbalarınızı taşır kitaplarınızı çeviririz, trafikte yol verir evimizdeki yemeklerden hayvanlarınıza da ayırırız, çocuklarınızla oynar belediyeyi çukurları kapatması için yönlendiririz. Bizim o çok yadırgadığınız punklarımızda yolda kendine bakanlara iyi günler dileyecek tevazu ve incelik vardır.
Şimdi tüm bunları neden yazdın diye soracak olursanız niyetim bu anarşist denen tiplerin aslında dizilerde, kitaplarda, reklamlarda yayılmaya çalışılan, kahraman, karizmatik, erekte tipler yerine aslında, bizim dilimizde mahalli karakterler, moda deyiş ile anti-kahramanlar olduğunu önce anarşist arkadaşlarıma sonrada meyilli arkadaşlarıma bir hatırlatmaktır. Çünkü anarşistler önce kendilerini bilirler ve her huyları da bu yukarıda bahsettiğim kadar parlak değildir.
Dedikoducudurlar mesela, bunu her anarşist bilir ama bu hain bir dedikodu mekanizması değildir işleyen. Ben bunu bir nevi samimiyet işareti olarak gördüm hep, zira bir anarşist sizi dedikodusuna ortak ediyorsa artık anlayabilirsiniz ki o grupta kabul görmüşünüzdür. Huysuzlardır, aman aman! Öyle ki onların bölgelerinde yere düşeni alamazsın! Birbirleriyle de pek geçimsizlerdir hani, şu “öz-” takısıyla başlayan şeylerden bünyelerinde bir hayli bulunduğu için hepsine birden hükmetmek bazen zor olur da ondan. Bu da benden yeni meyil eden arkadaşlara ufak bir tüyo olsun. Çünkü bu insanların ilişki kurma temelinde her mahalleli gibi güven duygusu yatar. O kentli değildir, semtlidir; menfaat değil samimiyet arzular. Bunu arar, tarar, kazar, çalar bulur da üstelik!
Sokak insanının kültürel dili biraz farklıdır. Politik olanın üzerindedir. Bir işe başlanıldıysa onu bozacak olan konjonktürel bıdı bıdılardan ziyade amaç ve anlaşılırlığını yitirmesidir. Bu yüzden olsa gerek bir işe başlama ve bitirmeler anarşistlerin tarafında ya pek sessiz olur ya da çok gürültülü. Anarşist denilen insan, bırakın bütün politik tanımları bir yana, işleyişte özgüveni sayesinde (anarşizm ne kadar politik bir argüman olsa da) kendini politikanın üzerinde tutan, insan ve çevresi ilişkilerini kendi yorumuyla organize edebileceğine bilenmiş, yerin evirme kabiliyetinin müstesna ürünüdür.
Bu ürünün zarafeti batılı beyaz görüşün anlayamayacağı ve barbar bulacağı kadar siyahtır, kızıldır, yerlidir. Ve batılı beyaz biliyorsunuz ki siyah ve kızıllara sadece saldırıp yok etmeye çalışmadı; hayır daha ziyade onları asimile etmeye ve kullanılır yapmaya gayret etti. Beyaz adamın çatal dili öyle sahtekar, geniş ağzı öyle bir zehirlidir ki ağzını açtığı zaman kafasına vurmak adeta tek çıkar yoldur. Siyahları, kızılları ve diğer yerlileri birbirlerine nasıl düşman ettiklerini, ayak işlerine nasıl koştuklarını, özgüvenlerini, kişiliklerini nasıl ezdiklerini, savaşlarında nasıl kullandıklarını hiç unutmayın; bu yılanların yanında yobaz ku-klux klanı güvenilir kalır, en azından niyeti ve amacı bellidir.
Beyaz adamın sözcülerini yıllardır bazen iyi niyetle bazen safiyanelikle ama hep umarak ve sabrederek dinledik. Artık o geniş ağızlarından çıkan hiç bir şeyin bize kar sağlamayacağını anlamış olmamız gerekiyor. O çirkin yılandan kimleri kastettiğimi iyi biliyorsunuz, onlar solcular ve liberallerdir. Biz onları bir ümit ve aydınlık vesilesi olarak yıllar yıllar var ki kendimizle, bu toprakların yaşamlarıyla harmanlamaya çalıştık, sayısı hatırlanmayacak kanatlar ve ayrılıklara dağıldık üstüne üstlük! Yetinmeyip anarşist olarak tekrar vücuda geldiğimizde onların aydınlıkçı ve devrimci iddialarından yine umut bekledik çünkü anarşi sabırlıdır. Ama arkadaşlarım, tanışlarım ve gıyaben tanışlarım; Ben artık bu kepazeliğe tahammül etmeyi reddediyorum, iyi niyet sunmayı reddediyorum, özelillikten bir gelişme beklemeyi reddediyorum. Onlar benim dostum ya da müttefikim değiller. Olmadılar. Hep ihanet ettiler.
Bugün ne idüğü belirsiz, gölgesi bile silik bir kaç internet kurgusu ve yamama bir liderlik çıkıpta beni bir alanda kavgaya davet edemez. Beni öne sürüp kendilerini sağlama almaya çalışamazlar (bakın deterministler; ne hoş tesadüfler var burada!) Ayak ve laf oyunlarıyla ucuz politikalarında harcayacakları bir figüran olarak beni ve arkadaşlarımı gözlerine kestirip ağızlarını yalamalarına müsaade etmeyin! Niyetler ve gayretler, yerlileri beyaz adamın etkisine sokuyorsa bırakalım, terk edelim cehennemin dibine gitsin o gayretler; bizler yatırımcı değiliz. Üreticiyiz; ruhumuzda ve ellerimizde bu var, terk edip gitmek, yakıp yıkmak, yok etmek bizim için iş değil. Olmamalı. Ben bir anarşistin yığmaya çalışacağına inanmak istemiyorum. Anarşizmin kendisi bu yükü taşımaz bile! Öyle dökme sac ayakları yoktur anarşizmin, bir yer sofrasıdır, basittir, hafiftir, açıktır, yeteri kadardır. Yani sanmayın ki öyle, şu meşhur Yeryüzü Sofraları kadar gösterişlidir; hayır, bir köşede kurulmuş olandır, bir diğer köşede kurulacak olandır. Ayağına çağıran değil getirendir.
Bazı arkadaşlarıma ve müstakbel arkadaşlarıma iyi niyetli ve kendimce ama ısrarlı bir tavsiyemdir bu; solcular sizin doğal müttefikiniz değillerdir. Bilakis! Hadi diyelim ki ortak bir kaygı yahut menfaat bizleri bir araya getirdi, tuhaf değil mi bu insanların sürekli sol ve liberal cenahtan çıkması? Neden? Aynı devletin diktası altında yaşıyoruz; dindarların, muhafazakarların hiç mi haklı ve bizimle aynı paydada itirazları, eylemleri yoktur? Ermenilerin ve Rumların hiç mi yok? Süryanilerin ve Ezidilerin hiç yok? Bırakın şu “Devrim temizler” sloganının ardından yürümeyi artık; Türkler Lazları, Kürtler Ermenileri, Aleviler Süryanileri, Solcular Anarşistleri “temizler”. Şu temizlik gibi, devrim gibi, büyüme, kitleselleşme, aşma gibi artık çağımızda düpedüz faşizanlaşmış kelimeleri reddedin. Bu kelimeleri, tanımları nasıl tarihsel bir bağ ile ve özelikle seçtikleri görmezden gelmeyin!
Anarşizm bir organizasyondur, organizmadır; çıkarıp atmalı şu silikonları, makyajları. Anarşizm yıkım için organizasyondur. Zarafet, asalet ve letafet arzulatır, ancak bu arzuların güdümünde anarşizm binlerce yanlış yapsa bile, anarşi maksadını kaybetmez.
Utanmadan -Ey arkadaş, sabır ve akıl diliyorum!- beni şuraya buraya çağıracaksın öyle mi? Ulan tarihsel dışkı, Gezi’yi mi klonlayacaksın ha? Amacı nedir senin yapının? İnsaların zaten ömrü cazibe merkezlerinde, cazip ürünlerde, ayın fırsatlarında, son indirimlerde heba edilmiş durmuş bir de senle mi uğraşacak, sen kimin neyin enformasyon programını uyguluyorsun böyle? Beni mahallemde kimse alt edemezken, her geldiklerinde tepelerine çöküyorken, bu kendini atamış lider kadrosu bir anda girdiği hangi delikten çıkıyorlarsa çıkıp benim dengemi bozacaklar, şuraya buraya yönlendirip hedefimi şaşırtıp beni hedef yapacaklar ha? Kimi “angaje” ediyorsun, kimi “kanalize” ediyorsun?
Bu lejyonerlere tekrar söylüyorum; köpeksiz köyde değneksiz gezmeye benzemez, bu memlekette anarşistler vardır, köpek gelir ve köpek sessizdir!
Şu alıntıyı tekrar yapmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum, lütfen tekrar ve israrla okuyalım:
“Bölümlere ayrılmış, hareketsiz, Manici bir dünya, heykeller dünyası; Fethi yöneten generalin heykeli, köprüyü yapan mühendisin heykeli. Kırbaçlaya kırbaçlaya derilerini yüzüp ortaya çıkardığı omurgaları taşlarıyla ezen, kendisinden çok emin bir dünya! Sömürge dünyası budur işte! Sömürge halkı hapsedilmiş bir insandır; apartheid sömürge dünyasının bölümlere ayrılmasının yalnızca bir biçimidir. Sömürge halkının öğrendiği ilk şey, kendi yerini bilmesi ve sınırlarını aşmamasıdır. Bu nedenle sömürge halkının hayalleri her zaman kaslarla ilgilidir; eylem hayalleri, saldırgan hayaller. Rüyamda sıçradığımı, yüzdüğümü, koştuğumu, tırmandığımı gördüm. Kahkaha attığımı, bir sıçramada nehri geçtiğimi, peşimdeki arabaların beni asla yakalayamadığını gördüm. Sömürgeleştirme sürecinde sömürge halkı akşamdan sabaha kadar özgür olmaktan asla vazgeçmez!” –Frantz Fanon – Yerin Lanetlileri–
Kıvanç Erdem
Views: 41