Devletin Kökeni – 11 – İdeoloji – Harold Barclay

0
998

İdeoloji

Bir ideoloji daha geniş anlamıyla, günlük yaşam için bir rehber olan ve dünyayı açıklayan, aşikar ya da kendine içkin bir inanç dizisidir. Şöyle ki, özellikle oldukça uzmanlaşmış ve çokkültürlü bir toplum pek çok ideolojiye, çoğunlukla da mücadele içinde olan ideolojilere sahiptir. En popüler olanı egemen olan grupla ilgilidir ve bu okullarda, başka yerlerde ve büyük dinsel yapıların çoğunda tavsiye edilendir.

Bugün çok popüler gibi görünen materyalist teoride ideoloji toplumun temel ekonomik, teknolojik görünümlerinin saf bir yan etkisidir; kendi kendine nedensel bir önemi olmayanın imkan verdiği yan üründür. Diğerleri yanında Max Weber ideolojinin gerçekten de toplumsal tüm olaylarda ve kişinin kendi haklarında ciddiye alınacak etkili bir güç olduğunu iyi bir şekilde göstermiştir. Bundan dolayı o, kapitalizmin devam eden ekonomik süreçlerin saf doğal sonucu olmadığını fakat Protestan etiği dediği bir yaşama bakış açısı, düşünme biçiminin varlığı ile onun filizlenmesine yardımcı olduğunu göstermiştir. Şimdi ise daha genel olarak daha seküler, iş etiği gibi kavramlarla göndermeler yapılıyor.

Hristiyanlık ve İslam’ın oldukça başarılı olmasının nedenlerinden biri onların tektanrıcılığının devletlerin idarecilerine müracaat etmesidir. Bundan dolayı tek tanrı kavramı tek bir üstün idareciyi güçlendirmektedir.

Eğer kendileri tamamlanmış dinsel sistem değiller ise hemen hemen tüm ideolojiler dinsel inanç temelinde kurulmuşlardır. Bu tarz inançlar ritüellerini hayata geçirmeleri ile yeniden doğrulanır ve ifade edilirler. A.M. Hocart devletin biçimlenmesinde ritüellerin işlevini önemle belirtmektedir. Şöyle der:

“Entelektüellerimizin tek ekonomik çıkarları devlet kadar katı herhangi bir şeyi yaratabilir. Eğer sadece onlara dair bakınıyorlarsa ortak bir ritüeldeki çıkarlarıyla bir araya gelen cemaatleri her yerde görürler. Mademki ekonomi kazanma kanunudur, ritüel yaşamın bir kanununa yol açtığından dolayı onlar ritüel heyecanının ekonomik hırstan daha katı bir şekilde inşa edildiğine dahi rastlayabilirler.(35)

İlk devletlerin tarihi dinsel ideolojinin ne denli önemli olduğunu açıkça gösterir. Firavun bir tanrı-kraldı ve tapınak, din adamları, ritüel ve mit tüm devlet aygıtlarının onarılmasında bütünleyiciydi. Benzer şekilde Sümer ve daha sonra Babil’de tapınak ve din adamı devleti kutsallıkla tanımlayan ideolojiyi sağlamıştı. Tarih boyunca çok küçük bir değişim olmuştur. Tahminen devleti kiliseden sözde ayrı tutan seküler bir devlet olan ABD’de bile dinsel ideolojinin tüm yapı için destek vermeyi sürdürdüğünü çağrıştıran bir görünümü vardır. Tanrı devamlı surette Kongre’nin salonlarını ziyaret etmektedir. Tanrı ve servet hırsı bir paradan yapılmıştır; tanrı ve millet sadakat vaadiyle bir kılınmıştır.

Eski Sovyetler Birliği ve onun Komünist uyduları Tanrı’nın ismini çağırmazken, hepsi de dinsel ritüellere dair güçlü eğilimlerini sözde komünizme vermişlerdi. Marx ve Engels’in eserlerine kutsal kitap gibi muamele ediliyorlardı; onların kocaman portreleri kutsal ikon gibiydi; kişilikleri peygamber gibiydi; ilahiler ve büyük törenleri vardı. Tanrıları yoktu fakat diyalektikleri vardı.

Devlet her yerde bazı aşırıinsan, üstüninsan gücü özellikleriyle oluşturduğu itimat sayesinde varlığını haklı çıkarmış görünür. İdeoloji devlete meşruiyet sağlar.

Bu bölümü bitirmeden önce yazının devletin oluşması için temel öğeler arasında neden dahil edilmediğini açıklamak gerekmektedir. Bir devletin gerekli bilgileri kaydetmek için bazı teknikleri olmadan uzun süre yaşamasını tasavvur etmek gerçekten de zordur. Ve bundan dolayı devletlerin büyük çoğunluğunun bir yazı sistemine ulaşma imkânlarının olduğu hakikattir. Bundan dolayı yazıyı bu listenin dışında bırakmayı haklı kılmayacak yeterli neden vardır. Perulu devletler, Sahra Altı Afrika’nın sömürgecilik öncesi olanların büyük çoğunluğunda ve ESKİ Polinezyalıların tümünde yazı yoktur.

Sonuç

Bu bölümde devletin onu hazırlayıcı faktörlerin karşılıklı etkileşiminde ortaya çıkmış olduğu tartışıldı. Başka bir metaforu kullanarak denebilir ki tüm bu faktörlerin hepsi hafifçe farklı bir yola yönelebildiği durumda belirli bir toplum kaygan bir yamaçtan devlet şartlarına kayıp düşer. Bir durumda yeniden dağıtım sisteminin yoğun bir detaylandırılması pek çok yolu olan bir evrimdir ya da bir diğerinde, askeri yapıya daha fazla vurgunun vb. farklı vurguları ve farklı tarzı ve dürtüleri vardır. Nüfus, yerleşiklik, tarım, karmaşık bir işbölümü, yeniden dağıtım sistemi, özel mülkiyet, aşağılık/üstünlük ideolojisi ve hiyerarşisinin kurulduğu bir çeşit platform oluşturur. Gelişmişliği zayıf hiyerarşik bir toplumsal düzen ve aşağılık/üstünlük ideolojisine sahip bir toplumda devlet olmasını önleyebilmek mümkündür. Bu özel mülkiyetin büyük oranda önemli olmadığı yerlerde daha da mümkündür. Böyle bir olguya dair örnekleri sömürgecilik öncesi Afrika’nın başsız toplumlarında bulmak çok mümkündür. Devletin oluşma anı tüm faktörlerin bir araya geldiği zamandır ki bunlar her halükarda onu meydana getirmiştir. Bu eski ve ikincil devletler içindir. İkincil devletler, devlete sahip olmak durumunda kalmış olsalar da, bir devleti oluşturmak için minimal tarzda bu hazırlayıcı nitelikleriyle halen bir devleti oluşturabilirdi.

En azından bazı kişilerin bir kısmının bir diğerleri üzerinden güç elde etme güdüsü olmasa ve aynı zamanda nüfusun büyük bir çoğunluğu bu şartları küçük bir kesimin iktidarına sunmasa hiçbir devlet asla oluşmazdı.

Çeviren: Alişan Şahin

Views: 39

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz