İbrâhîm/içimdeki putları devir/elindeki baltayla/kırılan putların yerine/yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı/koca buzlar düştü/putların boyunları kırıldı/ibrâhîm/güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri/buhtunnasır put yaptı/ben ki zamansız bahçeleri kucakladım/güzeller bende kaldı/ibrâhîm/gönlümü put sanıp da kıran kim
Asaf Halet ÇELEBİ
Asaf Halet’in bu şiiri bize Hz. İbrahim’i söyler. Hz. İbrahim’in rasyonel bir çıkarımla putları kırmasına gönderme yaparak, putları kırmasını hatırlatarak İbrahim’e tekrardan bir çağrıdır bu. İbrahim gelecek ve putları kıracaktır. Çünkü putların yerine yeni putlar konmuştur.
Bir taraftan putların kifayetsizliğini hissettiren/sezdiren şeyin ne olduğunu da imler. Bu sezdirmeyi sağlayan özne nedir/kimdir? Bir diğer taraftan da put gibi taptığımız, sevdiğimiz, uğruna ölümleri göze aldığımız en güzel şeyleri put sanıp da onu yok edenin (put sanıp da gönlümüzü kıran) kim ve ne gibi bir şey olduğunu anlatır. Harika dizelerdir. Ben, seni ve insanı artı-eksi yönleriyle resmetmeye çalışır.
Hayatımızın her anında put yerine koyduğumuz ve putlaştırdığımız onlarca belki de yüzlerce nesne, fenomen ve hatta özne başka bir deyişle öteki şey var ki…
Kur’an-ı Kerim’de put ve İbrahim kıssasına dair ayetler oldukça fazladır. Talmud’un tefsiri olan Midraş’ta Hz. İbrahim’in (Talmud onu Abram olarak anarken İncil’de Abraham’dır) putları reddedip, Rab’a yönelmesi anlatılır. Kur’an ayetlerinde ise Hz. İbrahim’in özellikle onun Yahudi ya da Hristiyan olmadığı ama ilk müminlerden olduğu (Kur’an tüm peygamberleri hak peygamber ve Hristiyan ve Yahudilerin mümin olduğunu kabul eder) fikrini savunulurken Hz. İbrahim’e dair anlatılar oldukça fazla yer tutar. Hz. İbrahim örnek peygamberlerden önde olanıdır. Bu ayetlerden sadece bir kısmı şöyledir:
“Kendi nefsini aşağılık kılandan başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.” (Bakara, 2/130)
“Rabbi ona: ‘Teslim ol.’ dediğinde (O:) ‘Alemlerin Rabbine teslim oldum.’ demişti.” (Bakara, 2/131)
“Dediler ki: ‘Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.’ De ki: ‘Hayır (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim’in dini(dir); O müşriklerden değildi.’” (Bakara, 2/135)
“Deyin ki: ‘Biz Allah’a; bize indirilene İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.’” (Bakara, 2/136)
“Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: ‘Benim Rabbim diriltir ve öldürür.’ demişti; o da: ‘Ben de öldürür ve diriltirim.’ demişti. (O zaman) İbrahim: ‘Şüphe yok Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir.’ deyince o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/258)
“Ey Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” (Âl-i İmran, 3/65)
“İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyandı: ancak O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmran, 3/67)
Hz. İbrahim elle dokunulur, insan eliyle yapılabilen ya da doğada bulunan herhangi bir nesneye ibadet edilmesi fikrine karşı olarak putlara karşı bir duruşu simgeler. Buradan hareketle ona dair kıssalar bize, bizim tarafımızdan nesnelere atfettiğimiz şeylerin temelde bir yanılgı olduğunu iddia eder. İsteyen ona tapar ve ibadet eder, ediyor da! İnsanoğlunun varolduğu andan itibaren böyle bir tapınma biçimi varolmuştur ve bugün halen bu hal tek tanrılı inanca sahip kişiler tarafından dahi devam ettirilmektedir.
Bunu bir mesel olarak ele alırsak, mesele esas teşkil eden ve belki de bugünün insanının anlam dünyasını zenginleştirecek olan İbrahim’in babası Azer’in inandığı ve onun korumasını istediği putları kırma düşüncesi üstüne daima düşünmek gerektiği kanısındayım. Hz. İbrahim’in kendi kendine sorguladığı hal akli olanı simgeler. Putlardan kalıcılık ve yaratıcılık görmeyince ay ve yıldızlara yönelir. Onların haşmetinin; ayrı ayrı geceye ve gündüze sahip olmak gibi hallerin sınırlandırılmış olmasının sorgulanması ve idrak edilmesi sonucu hepsine hakim olana yönelir. Her şeye hakim olan, görülen ve gücü ve kuşatmışlığı ile öncesiz ve sonrasız olanın kendini göstermesinden kaynaklı bir idrak etme hali değildir. Bu bir sezgi halidir.[1]
Böyle bir sahip olmanın sınırlılığından hareketle sınırsız hakim olan ve her şeye hakim olanı arar ve ona tapmanın en doğru olan olduğuna kanaat getirir.
Ve Hz. İbrahim’in putları reddedip Allah’a yönelmesini anlatan en teferruatlı anlatım Kur’an’da mevcuttur. İncil’de ve Tevrat’ta bu tarz bir teferruatlı bir anlatımın olmadığını iddia eder Carol Barkos:
“İncil, Hz. İbrahim’in erken dönemine dair detayları kısa ve öz olarak verse de, onun özel doğumu, erken gelişmesi, Tanrı’nın birliğini kavraması ve Nemrut’a karşı korkusuz isyanı yüzyıllar boyunca ona popülarite kazandırmış ve Yahudi, Hristiyan ve İslam kaynaklarında çeşitli biçimler almıştır. Bir put kırıcı olarak oldukça bilindik Hz. İbrahim imajı İncil’den ziyade başka kaynaklarda ve Kur’an’da Hz. İbrahim’in öne çıkan tasviri dolayısıyladır. Yaratılış anlatısında hikâyenin olmaması pek çok İncil okuyucusunu şaşırtmaktadır.
Yaratılış Kitabı, Abraham’ın babasının putperestliğinden ya da Abraham’ın tektanrıcılığa bağlanmasının nasıl olduğundan bahsetmez. Orda sadece Tanrı’nın ona göstereceği ülkeye gitmesi ve ülkesini terk etmesine dair sözlerini okuruz.”[2]
Kur’an’daki Hz. İbrahim anlatısını ele alan ayetlerin bir kısmı şöyledir:
“Andolsun, Allah’a sizler arkanızı dönüp gittikten sonra ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.” (Enbiya, 21/57)
“Böylece o yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.” (Enbiya, 21/58)
Putları kırdıktan sonra ay ve yıldızı ilah benimsemeyi düşündükten sonra onlarda kalıcılık görmeyince “Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (En’âm, 6/79) diye düşünür. Daha sonra ona karşı tepkiler ve sürece dair anlatılar Kur’an’da uzun yer tutar.
“Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o zalimlerden biridir, dediler.” (Enbiya, 21/59)
“Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik, dediler.” (Enbiya, 21/60)
“Dediler ki: ‘Öyleyse onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.’” (Enbiya, 21/61)
“Dediler ki: ‘Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?’” (Enbiya, 21/62)
“’Hayır’ dedi. ‘Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa siz onlara soruverin.’” (Enbiya, 21/63)
“Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) ‘Zalimler sizlersiniz, sizler!’ dediler.” (Enbiya, 21/64)
“Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: ‘Andolsun bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.’” (Enbiya, 21/65)
“Dedi ki: ‘O hâlde Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?’” (Enbiya, 21/66)
“’Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?’” (Enbiya, 21/67)
“(İbrahim) Dedi ki: ‘Siz gerçekten Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz.’” (Ankebût, 29/25)
“Hani o Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti.” (Saffât, 37/84)
“Hani İbrahim babası Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.’” (En’âm, 6/74)
Meselenin esasına geldiğimizde sorular şöyle olabilir: Hz. İbrahim’in ilk tektanrıcı olarak yaşamış olduğu deneyim bugün bize neyi anlatır ya da bundan bizim ne dersler çıkarmamız gerekir? Aslında sorunun aslı bu olsa gerektir. Kur’an’ın özellikle Hz. İbrahim’in deneyimini bu kadar çok ele alması ve özellikle göstermek istemesi neye delalet eder?
Meseleyi put ve tapınma etrafında ele almak Kur’an’ın aktardığı Hz. İbrahim kıssalarına dair muradı da açık eder kanısındayım.
Put nedir? Türk Dil Kurumu’nun açıklaması aynen şöyledir: “1. İsim: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş: 2. isim, din bilgisi: Haç.”
Buna göre ikonalar, resimler ve haç da dahil her şey put olarak adlandırılabilir ki öyledir. Bu adlandırmaya temel teşkil eden şey bu putlara tapınılması ve olağanüstü meziyetler daha doğrusu tanrısal meziyetler atfedilmesidir. Putun put olarak orada durması mesele değildir. Asıl mesele onun tapınılacak olması ve ona ilahlık vasfının yakıştırılmış olmasıdır. Kur’an’ın Hristiyanlığın Haç fikriyatına dair duruşu da bu minvaldedir. Yani teslisi tanrının yerine koymasıdır. Hristiyanların bir bakıma duruşunda bu teslis anlayışının tanrıya eş koşma yani haça tapma olarak tezahür etmesinden dolayı islam onu şirk olarak görme eğilimine girmiştir. Hz. İsa bir peygamberdir, o bir hak peygamberdir ama onun haç çıkarma ve haç figürü ile putlaştırılması İslam’ın ve Hak din inancının karşısında bir haldir. Kısacası o yaratılan bir imajın nesnesi ve tanrıya eş koşan bir figür haline getirilmiştir.
Gel gelelim Hz. Muhammed’in bugünün İslam anlayışları içindeki yerine. Kendisine bir hak peygamber diyen ve insan olmaktan öte bir üstünlük atfetmeyen insan-ı kamil bir kişilikle karşı karşıyayız. Selefi ve benzeri İslam anlayışlarınca uydurulan binlerce hadisle yaşamı ve sözleri üstüne yalanlar uydurulan selefilerin “Hz. Muhammed’i” ile kimi hard-core ateistlerin “Hz.Muhammed’i” birbirinin aynısı olarak tezahür ediyor bugün. Bu “Hz. Muhammed” Amerikalı neo-con evangelistlerin “Hz. Muhammed’i” ile benzerdir. Bu “Hz. Muhammed” imajı, putlaştırılan ve adeta bir puta dönüştürülen bir Hz. Muhammed’dir. Bugün fotoğrafına sahip olmadığımız Hz. Muhammed imgesi adeta putlaştırılmıştır. Fakirlerin fakiri Hz. Muhammed ve Kur’an fakirlerin ellerinden alınmış zenginlerin, kralların, imparatorların “Hz. Muhammed”i haline getirilmeye çalışılmıştır. Bugün gerek Kur’an gerekse peygamber Hz. Muhammed gerçek oluşundan ve varlığından çıkarılıp “şirk” malzemesi haline getirilmektedir.
Hz. Ayşe, onun “politik” vakalara müdahalesi ve Peygamberin ölümünün hemen ardından iktidar kavgası başladıktan bir süre sonraları onun, Hz. Osman konuşurken, Hz. Muhammed’in gömleğini göstererek:
“Bu Hz. Peygamberin elbisesidir, daha eskimedi, ancak Osman Onun sünnetini eskitti” (Yakubi, Tarih, II, 175) ya da “Daha elbiselerinin üzerindeki kokun duruyor; fakat şimdiden şeriatın eskidi !” dediği rivayet ediliyor. Hz. Peygamber elbiseleri, saçı ve sakalı tapınılacak put haline getirilmiştir. Doğduğu ve hakkın rahmetine kavuştuğu gün anılıyor ya da kutlanıyor. Peygamber peygamberliğinden çıkarılıp Kur’an’ın fikriyatının aksine putlaştırılmıştır.
Bunun yanında Kur’an nüshalarına kutsallık atfedip onu evin en müstesna yerine koymakta olanlar nüshaları para ile satılan bir nesne haline gelmesine ve milyonlarcasının para karşılığı satılmasına sessiz kalmışlar ve çeşitli baskılarını yaparak satışa sunmuşlardır. Bu itirazı o nüshalara yani kağıda kutsiyet atfettiğimden – kağıda kutsiyet atfedenler için daha vahim bir vaka olmasına rağmen satışını bizzat onlar yapmakta – değil Allah kelamının serbest ve engelsiz herkese ulaştırılması gayesinin çiğnenmiş olmasından dolayıdır. Oysa o bir kelam idi ve akar idi. Kulaktan kulağa aktarılan Allah’ın bir vahiyinin bu akış içinde bozulmasına engel olmak için idi. Manayı kelamla aktarmak her daim önemlidir fakat bu akış sırasında bozulmalar her zaman mümkündür ve bilinen bir şeydir. Onu sabitlemek yazı ile mümkündür ki o yapılmıştır. Hasbelkader bunu da satılan bir ticari meta haline getirmek zaman içinde olmuştur. Bugün bu nesnelere kutsiyet atfetmenin adı putlaştırmaktır.
Hz. İbrahim’den kalkan bir Kur’an ve İslam anlayışı selefiler ve benzeri anlayışlar sayesinde Kur’an ve Hz. Muhammed’in putlaştırılması aşamasına gelip dayanmıştır. Bu putlaştırma saiki sadece Hz. Muhammed ile sınırlı kalmamış İslam coğrafyasında– Hristiyan ya da başka dinlerde de farklı değildir bu – veli ya da aziz sıfatı atfedilen her “ermiş” kişi ve hatta tarikat şeyhleri putlaştırmadan nasibini almıştır. Bu hal seküler dünyaya da hakim bir haldir. Kemalistlerin K. Atatürk’ü seküler dünyanın putuna bir örnek olarak gösterilebilir.
[1] Elbetteki adı Kur’an’da vahiydir. Sezgiye ise kimi yerlerde ilham denitor. Söz veya yazı tarzında aktarıldığında vahiy (revelation) de denmektedir. Kavram, İslamiyet gelmeden önce de kullanılmaktaydı.
[2] Carol Bakhos. The Family of Abraham: Jewish, Christian, and Muslim Interpretations, 3. The First Monotheist
Views: 263
[…] Hz. İbrahim, Nietzsche ve İbn-ül Arabi Dolayısıyla Şirk Olarak Devlet (1) (Alişan Şahin R… […]