“Anarşizm siyasal ve felsefi düzlemde mevcut iktidar mekanizmalarını ve hiyerarşiyi reddeden ve geçmiş insanlık tarihindeki deneylerden ve yaşanmışlıklardan hareketle iyi ve adil bir toplum – aslında cemaatler ya da topluluklar demek daha doğrudur – kurma hedefiyle kavramın alışılagelmiş anlamlarını da çağrıştırarak muhafazakâr – bugünü savunmak anlamında hiç değil ama yıkmak ve kurmak anlamında – bir yerde durmaktadır… “
Muhafazakârlık kavramı neyi ifade eder ya da muhafazakâr kimliği kimi tanımlar? Bugünün dünyasında birçok geleneksel kavram gibi (Sol, sağ vb.) bir başına bir gerçekliği tanımlayan bir sıfat ya da isim olarak adlandırılamamasına rağmen kelimenin genel bir anlamına bakmakta herhalükarda yarar var.
Bugün Türkiye’de erişimine yasak konan Türkçe Vikipedia’da Muhafazakârlık politik ve sosyal bir felsefe olarak tanımlanıyor. Şöyle:
“Muhafazakârlık, geleneksel sosyal etmenlerin muhafaza edilmesini destekleyen politik ve sosyal felsefedir. Daha belirgin bir anlamda ilgili toplumun içinde bulunduğu çağın gereklerini göz ardı etmeksizin, geçmişten gelen tarihi, kültürel ve medeni birikimlerini kaybetmeden, kısaca öz dinamiklerinin değişmesine karşı direnç gösteren, toplumsal-kültürel değerlerin korunmasını savunan siyasi bir görüştür.”[1]
Başka bir yerde değişime ve yeniliklere karşıt geleneksel değerler ve düşüncelere adanmışlık ve özel mülkiyet, hür teşebbüs ve toplumsal olarak muhafazakâr fikirlerden taraf olmak şeklinde tanımlanabiliyor.
Bu tanımlar doğru olsalar da her daim bazı eksiklikleri hissetmekteyiz. Wikipedia’nın İngilizce versiyonunda ise daha geniş bir tanım mevcuttur:
“Muhafazakârlık kültür ve uygarlık bağlamında geleneksel toplumsal kurumları destekleyen politik ve toplumsal bir felsefedir. Muhafazakârlığın merkezi ilkesi gelenek, insanlığın kusurluluğu, organik toplum, hiyerarşi ve otorite ve mülkiyet haklarını içerir. Muhafazakârlar istikrar ve devamlılık vurgularlar ve kurumları korumaya çalışırlar. En aşırı kesimleri modernizme karşı gericiler olarak adlandırılır ve “şeylerin nasılsa öyle olduğu” hale dönmesini savunurlar. Kavramı politik bağlamda ilk kullanan, Fransız Devrimi’nin politikalarından geri dönmek için çalışılan Bourbon restorasyonu sırasında, 1815 yılında François-René de Chateaubriand tarafından kullanılmıştır. Geleneksel olarak sağcı politikalarla anılır.”[2]
Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde muhafazakâr politikalar standart bir prensiplere sahip değil ve her ülkenin şartlarına, siyasal ve sosyal konumlanışlarına göre farklılıklar arz ediyor. Oldukça farklı konularda farklı siyasal ve sosyal muhafazakâr hareket ve politikalar uygulayan partiler mevcut. Fakat bu siyasal hareket ve partilerin hepsi sistem içi partiler ve reel politikte iktidar ya da iktidara aday partilerdirler.[3]
18. yüzyılın Fransız Devrimi’ne muhalefet eden fakat Amerikan Devrimi’ni destekleyen İngiliz-İrlanda’lı politikacı Edmund Burke, Muhafazakâr teorisyenlerin en önemlilerinden birisi. Burke’un ilk dönem yazılarına dair onun anarşist eğilimlerinden bahsedilir aynı şekilde Benjamin Disraeli’nin ilk zamanlarından da onun “Tory anarşizmi”nden dem vurulur. Bunun yanında George Orwel’in kendisini “Tory anarşist” olarak adlandırdığına da işaret edilir.[4]
Geleneksel muhafazakârlık Burke ile başlar ki doğallığıyla varolan hakların “Tanrı tarafından verildiğini” iddia eder. Bunun Proudhon’un[5] Yüce Adalet İlkesi’nden farklılığı tartışma götürür.
Bu kavrama dair tanımlamayı yapan bir diğer düşünür Karl Mannheim’dir.
“Mannheim, geleneksel ile bugünün muhafazakarlığını birbirinden ayırarak, gelenekselliği “doğal muhafazakârlık“, muhafazakârlığı ise “modern muhafazakârlık” olarak ayırmaktadır. Ona göre [modern]muhafazakârlık, gelenekselciliğin modern dönemde bilinçli hale gelen ve kendi hakkında düşünmeye başlayan, güncel olanla bağlantı kuran, devrim karşıtı çabaları ve etkileri ile somut hale dönüşmüş halidir.” şeklinde bir tanımlaması mevcuttur ki bu dönemdeki muhafazakârlığın çeşitlenmesi farklı boyutlar almasını da ifade eder. Dolayısıyla geleneksel muhafazakârlık anlayışını bugünün muhafazakârlık pratikleriyle ayırmakta yarar vardır.
Türkiye’de son yıllara kadar dindar ve Müslüman olmak muhafazakâr olmakla eş görüldü ya da böyle bir algı oluşturuldu. Hatta dindar olmak gericilik; seküler olmak ilericilik ikileminde politik ve kültürel bir iklim oluşturuldu ve halen de bunun etkileri politik kavrayışlarda ve kutuplaşmalarda ana ekseni oluşturuyor. Bunun yanlışlığı, farkı muhafazakârlık tipleri bugün mevcudiyetini korusa da, pek kavranabilmiş değil. Neo Liberal denen ve dünyayı felaketten felakete sürükleyen akımın bir muhafazakârlık – ki öyledir – olarak tanımlanması öyle tanımlanıyor olmasının ne kadar doğru olduğu ele alınmalı ve sorgulanmalıdır?
“Tory Anarşizm” ya da muhafazakâr anarşizm tanımı, bugün bize bir oksimoron gibi görünse de, üzerine düşünmekte fayda olduğu kanısındayım. Muhafazakârlığın özelikle sağcılıkla anılan bir fikir olması bilinen bir kavram olsa da bugünün dünyasında bu kavramları hem yaşanılagelen tarih itibarıyla sorgulamak ve yeniden tanımlamakta yarar var.
Yıllar önce “Anarchist Studies” isimli bir dergide “(Tory) anarchy in the UK: the very peculiar practice of tory anarchism” (Peter Wilkin)[6] isimli bir makale okumuştum. Bu konuda yazılan makale İngiltere’de yaşamış dört ünlü şahsiyeti konu almaktaydı: Evelyn Waugh, George Orwel, Peter Cook ve Chris Morris.
Makale bu 20. Yüzyılın ünlü şahsiyetlerini bu kavramın altına alırken onların eserlerinde ve düşüncelerinde İngiliz değerlerinde meydana gelen aşınmalar ve yönetici sınıfın ahmaklıklarına vurgularından hareketle ele alıyordu. Bu şahsiyetler orta ve yüksek sınıflardan gelme kişiler; konuları ulus, ahlak, sınıf, kültür ve vatanseverlik vs. dir.
Bu dört şahsiyetin duruşlarına gelince: hepsinin orta ve üst sınıf aile kökenlerine sahip olması yanı sıra seçkin ve alt sınıfların dünyasına ve zevklerine ilgili yazarlar ve eleştirilerinden risk almaktan çekinmeyen tarafları var. Mesela bugün herkes tarafından anarşistliği bilinen Orwel’in homoseksüller, kadınlar ve yabancılara karşı bağnaz fikirlere sahip olduğu da bilinen bir durumdur. Bunun yanında o İngiliz köy yaşamının hayranlarından biridir de. Onları bir araya getiren politik değil kültürel olarak muhafazakâr olmaları. Bu dörtlü içerisinde anarşistliğini deklere eden tek kişi ise Orwel’dir[7]. Anarşizme dair ortak yönleri ise hepsinin devlet, otorite ve bürokratik iktidarlara karşı ve bireysel özgürlüklerin savunucuları olmalarıdır.
Hicivlerinden sınır tanımazlar bu muhafazakâr anarşistler. Bundan dolayı ifade özgürlüğünü sınırların ötesine taşıyan bir rolleri de vardır onların…
Esasen modernizme ve moderniteye karşı duruş gösterseler de eleştirilerinin kaynağını modernizm ve modern yaşam ve İngiliz kültürünün ve politikasının ele alınması oluşturur. Peter Wilkin’in bir akım olarak muhafazakâr anarşistler olarak ele almadığı ve fakat muhafazakâr anarşist şahsiyetler olarak ifade ettiği bu duruşa sahip şahsiyetlerin bugün için anarşizme dair bir işareti yok mudur?
Aslında onların modernizm karşıtı duruşları, fikri olarak oldukça çeşitlenmiş ve esas olarak modernizme karşı olan anarşist hareketler ve düşünceler, bu muhafazakar kültürel duruşa sahiptirler.
Bir diğer taraftan başka bir kavram daha politik ve kültürel algı dünyasını belirleme açısından muhafazakârlıkla eş anlamda kullanılmakta… gericilik. Bu kavram adı altında kendini tanımlayan bir kişi, özne mevcut değil. Tarih boyunca bir diğerini lekelemek ya da tanımlamak için başkasına atfedilen bir kelime.
Gericilik nedir? Bu kelimenin çeşitli karşılıkları var. Özellikle karalamak, kötülemek ve kötü intibaını oluşturmak için ve propaganda dilinin vaz geçilmez kavramı olarak kullanılır. Bir diğer karşılığı ise İrtica’dır.
İrtica (Türkçe: “önceki yere dönüş”) ya da gericilik (Arapça: raca’a kökünden, Fransızca: Réaction), önceki koşullara dönüşü isteyen, aşırı tutucu ve ilerlemelere karşıt olan, herhangi bir toplumsal ya da siyasi hareket ya da ideoloji ve buna bağlı eylemler.”[8] “toplumsal yaşamda çağdaş değerlere karşı çıkan, her yönüyle eskiyi özleyen, eski düzene dönülmesini isteyen ve bunu sağlamaya çalışan (kimse, görüş).”
Görüleceği üzere bu kavramın temel anlamını modern ve çağdaş değerlere karşı olmak oluşturuyor. Batı da bu terimin kullanıldığı asıl yer Fransız Devrimi’dir. Modern politikanın kavram dünyasında Fransız Devrimi’nin etkisi görüldüğü gibi hiç de yabana atılamaz.
“Bu terim batıda Fransız Devriminde sabık monarşi rejimine veya onun koşullarına dönüşü isteyen karşı devrimcileri tanımlamakta kullanılmıştır. Ondokuzuncu yüzyılda batıda derebeylikleri ve aristokrasiyi korumayı arzu eden ve sanayileşme, cumhuriyetçilik, liberalizm ve sosyalizm karşıtlarını tanımlamakta kullanılmıştır. Gerici tabiri politik anlamda gelişme ve yenileşmelere karşı olan ideolojileri tanımlamak için aşağılama amacıyla da kullanılır.” [9]
Aslında Muhafazâkarlıkla gericilik ya da irtica kavramlarının birbirlerine yakın anlamları ifade etmesine rağmen dediğimiz gibi gericilik bir siyasal öznenin ismi değildir. 19. Yüzyıldaki kullanımındaki nedenler özellikle dikkat çekicidir. Bunlar:
1.Sanayileşmeye karşı olanları,
2. Cumhuriyetçilik, liberalizm ve sosyalizm karşıtlarını yani ilerleme karşıtlarını,
3. Yeniliklere ve gelişmelere karşı olanları tanımlar.
Bu maddeler anarşizmin bugünkü duruşunu ifade etmekten uzak ifadeler içermiyor.
Osmanlı’da Muhafazakârlar ya da Gericiler
Burada Osmanlı’da ulema’nın gericiliğinden dem vuran ve Osmanlıyı öyle algılayan anlayışa hiç de öyle değil demek için birkaç söz edeceğim.
Osmanlı’da özellikle Fatih Sultan Mehmet dönemi ve sonrasında Ulema her zaman İktidarın yanında, askeriye sınıfının yanında olmuş ve halkın hiçbir zaman koruyucusu olmamış. Tarihi boyunca Osmanlı bürokrasisinin tüm yenilik hareketleri ve teşebbüslerine destek vermiştir. Uç bölgeler ve merkez ulema bürokrasisi arasında her zaman bir gerilim ve tavır açısından fark da olmuştur. Modernleşme döneminde ise bu durum tamamen açığa çıkmıştır.
Matbaa ve saat kuleleri gibi yenilikler askeri olarak hiçbir işe yararlılıkları olmadığı gerekçesiyle kabul görmemiş fakat Venedik kalyonlarının benzerlerinin yapılması bazıları bunların Müslümanlar tarafından üretilmemiş olmasını gerekçe göstererek reddetseler de Sultan’ın isteğini fetvayla gerekçelendiren Ulema sayesinden meşruiyet kazanmıştır.[10]
Örnekte görüleceği üzere ulemanın modernleşme sürecindeki tavrı iktidarla olan ilişkisiyle belirleniyor. Üst Ulema ile Alt kesimlerde olan ulema arasında gerilim de dikkate şayan olarak durur.
“Üst ve alt ulema kesimleri arasındaki bu sınıfsal farklılaşma, reform ve modernleşme sürecinde ulema kesimleri arasında bu sürece yönelik farklı tutumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Üst sınıf ulemanın tersine, alt toplumsal tabakadan gelen ve genellikle merkezi medreselerde ve askeriyye sınıfı arasında yer alması pek mümkün olmayan ulema kesimi ve medrese öğrencileri, bu süreçte, reform ve modernleşeme çabalarına karşı kendileri gibi alt toplumsal tabakada yer alan yeniçeri, esnaf ve diğer reaya kesimleriyle işbirliği içinde olmuşlardır. Heyd, bu işbirliğinin kendini, yeniçerilik kaldırıldıktan sonra, Aydın bölgesinde ve Kastamonu’da ortaya çıkan yerel çaplı isyanlarda ortaya koyduğunu belirtiyor…
Yeni Avrupa tarzı kıyafet uygulamasına karşı çıkan ve bu tür kıyafetleri benimseyenleri açıkça küfürle suçlayan Bosnalı bir müderris …. daha sonra, Aydın bölgesindeki tehlikeli isyana katılıp kendisinin Allah tarafından yoksulları savunmak için gönderildiğini belirtmiş ve kendi gücü içerisine yeniçeri bakiyelerini ve diğer kanun kaçaklarını dahil etmiştir …”[11]
Osmanlı’nın kabile-aşiret beyliklerinden Merkezileştiği, bir devlet halini aldığı zamandan sonra uç bölgelerdeki ulema, gaziler ve beyliklerle oldukça sert geçen mücadeleleri olmuş, kimisi isyanlara kadar gitmiştir.
Türk ve Osmanlı tarih okumalarında bu isyanlar ve mücadeleler İrtica ya da gerici hareketler olarak adlandırılmıştır.
Mesela Türk eğitim müfredatında yıllarca yeri olan okullarda özellikle okutulan ve dine bağlanarak yobazlık örneği olarak gösterilen; matbaanın Türkiye’de geç gelmesi ve bu konuda yürüyen tartışmalar irticaya örnek olarak gösterilir. Bu tarz örneklerin doğru olmadığı ifade edilmiş olsa dahi, halkın yeni şeylere reaksiyonları bir iç güdüsel tepki olarak da ele alınabilir. İskan kanunu çıkarıldığında evlerin üzerine numara yazılmasına “biz koyun muyuz” tepkisiyle ortaya çıkan köylüleri sevmek gerekir. Bu içgüdü önemlidir. Teknik değil ama teknolojisinin “gelişmesi” insanlığın “gerilemesine” hizmet ettiğinde eskiye dönüş ve eskiyi özlemek başlı başına bir tavır olarak ele alınabilir.
Muhafazakâr Anarşizm Bugün Neye Denk Geliyor
Felsefi anarşizmin kurucusu olarak ilan edilen William Godwin, “An Enquiry Concerning Political Justice” isimli eserinde Edmund Burke’un ilk dönem eseri olan “A Vindication of Natural Society” isimli eserine oldukça güçlü atıflarda bulunur. Burke’un daha sonraki yazılarında Fransız Devrimi’ne karşı eleştirilerini haklı bulur.
Doğal toplum fikriyatı anarşizm ile Burke’un algılayışında (hiyerarşik olduğunu iddia eder) bazı farklılıklar olsa da ortaktır.
Anarşizm ilerlemeci bir tarih anlayışına sahip bir düşünce değildir. İlericilik tarihsel anarşizm içinde anarşizmin bir sıfatı olarak kullanan düşünürler olsa dahi Gustave Landauer, Ellis Reclus gibi ekoloji düşüncesinin önemli düşünürlerinde tartışmalı bir tema olarak durur.
Ekolojik felaketin gelip tüm insanlığı bulduğu bugünün dünyasında geleneksel anarşizm insanın doğası iyidir ve bu bozulmaktadır iddiasına sahiptir. Geri dönüşü savunan ve doğal topluma dönüşü önceleyen düşüncesinden; Jacques Ellul’un teknoloji üzerine ya da kitle toplumunun işlemesine dair çalışmalarından; ekolojinin ve sosyal ekolojinin anarşizmin olmazsa olmaz prensiplerinden olarak addedilmesinden dolayı, ilkelci anarşizmin ve çeşitlerinin (doğaya dönüş fikriyatından hareketle) – geçmişteki gibi, bir karalama olarak kullanılan -“gerici” ve muhafazakâr olarak adlandırılmamasının nedeni ekolojik felakete devletli liberal ve muhafazakârların dahi gözlerini kapayamaması olabilir ancak.
19.yüzyılın fabrikaları (üretim araçlarını) bombalayan pratikleriyle ve bugün modern teknoloji karşıtlığıyla ve ilerlemecilik karşıtlığıyla menkul anarşist düşünce muhafazakâr olarak adlandırılabilir. Bugünün anarşizmi kentlerin teknik ve teknolojik “gelişmişlikle” insanı yok eden ve bireycileştiren – atomize eden – yapısıyla lağvedilmesini önerecek durumdadır. Kentlerin doğal olmaktan uzak, estetikten yoksun ve insanı yutan yapısının insani olmadığı, organik olmadığı kanaatindedir. Deleuze, Issız Ada ve Diğer Metinler adlı eserde “kapitalizm de doğaldır” dese de anarşizm hareket olarak onun doğal olmadığını geçmişe gönderme yaparak halen savunmaktadır.
Dolayısıyla Anarşizm siyasal ve felsefi düzlemde mevcut iktidar mekanizmalarını ve hiyerarşiyi reddeden ve geçmiş insanlık tarihindeki deneylerden ve yaşanmışlıklardan hareketle iyi ve adil bir toplum – aslında cemaatler ya da topluluklar demek daha doğrudur – kurma hedefiyle kavramın alışılagelmiş anlamlarını da çağrıştırarak muhafazakâr – bugünü savunmak anlamında hiç değil ama yıkmak ve kurmak anlamında – bir yerde durmaktadır ya da bu kavramlar kümesini aşıp yaşama ve örnek cemaatlere yönelmekte yarar vardır…
Alişan Şahin
[1]http://www.wikizero.org/index.phpq=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTXVoYWZhemFrw6JybMSxaw
[2]http://www.wikizero.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvQ29uc2VydmF0aXNt
[3] Burada özellikle vurgulamakta yarar var: Bu yazının maksadı Muhafazakâr politika ve felsefenin Anarşist politik ve felsefe ile benzerliklerini; Muhafazakâr düşünürler ile Anarşist düşünürlerin benzerlikleri üzerinde Anarşizmin evvelden muhafazakâr siyaset içinde yer aldığını iddia etmek değildir. Muhafazakârlık tarihsel süreç içerisinde bazı istisnalar hariç her zaman iktidar ve hiyerarşinin savunucusu olmuş ve takipçileri otoriter ve totaliter sistemlerin savunucuları olmuşlardır. Solcu ve ilerlemeci düşünce de benzer bir oluş içinde olsa da oradan özgürlükçü düşünce ve düşünürler daha fazla olmuştur. Bu minvalde bakıldığında aslında sağ (Muhafazakâr – bugün ilericilik fikriyatının savunucularıdırlar-) ve sol (ilerlemeci ve ilerici) düşünce sistem için birbirlerinden farklı değil ve sistemin sağlamlaştırılması ve yeniden üretilmesinin iki ayrı yüzü olarak varlar.
[4] https://www.theburkean.co.uk/anarcho-conservatism-even-thing, Alex Illingworth. Kendini Tory anarşist olarak tanımlayan
[5] Anarşistler, Anarşist düşüncenin sac ayakları olan ya da onlar için önemli düşünürler olan düşünürlerin tüm fikirlerini diğer solcu ve Marksistler gibi – kutsal kitabın ayetleri gibi diyelim – ele almamış ve her daim eleştiriye tabi tutmuşlar. Godwin, Proudhon, Kropotkin ve Bakunin’e bakılırsa bunlar açıkça görünür. Proudhon’un Sosyal-faşizminden ve kadın düşmanlığından, Kropotkin’in I. Dünya savaşına dair düşüncelerinden, Bakunin’in slav-milliyetçiliğine destek veren fikirlerinden rahatsız olanlar ve ilk eleştiriye tabi tutanlar anarşistlerdi. Not: Proudhon’un kadın düşmanlığı olarak eleştirilen fikirleri için bkz. F. J. Proudhon – Aşk ve Evlilik, Öteki Yay. Çev. B. Şahin
[6] “(Tory) anarchy in the UK: the very peculiar practice of tory anarchism” (Peter Wilkin) “Anarchist Studies. V. 17. Sayı 1. 2009
[7] Orwel’in anarşistliği Proudhon’un anarşistliğini akla getirmekte.
[8] https://www.turkcebilgi.com/gericilik
[9] http://www.wikizero.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvxLBydGljYQ
[10] Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT – Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA – EKEV AKADEMİ DERGİSİ s. 122
[11] Age. S. 125
Views: 266
Muhafazakar anarşizmin bir oksimoron olduğunu söylerken hissedilmesi muhtemel çelişkiyi bütünleyen, içine girildiği zannedilen paradoksu sonlara doğru muhafazakarlığın anarşizmle ortak benzerliğine getirerek eş anlamlı hale getiren ve bütünleyen araştırma sonuçlarına göre bu konuda algıların düzeltilme çabasına ışık tuttuğunu düşünüyorum, çok açıklayıcı ve bilgi verici buluyorum. Onun gerçek anlamda tabii bir varlık çabası olduğunu anlatan, insani egemenlik kurmanın onun için bir hedef tahtası olması yanında, bu yazı sayesinde insanın doğa içinde doğal davranışlarının katıksız ve zamanın farklı boylamlarında gelişen hareketlerinin, gözardı edilen, alt sınıf olarak görülen kısımların hamisi rolünü hissediyorum. Algı geliştirip bilgi veriyor. Çok teşekkür ederim…
Sn Alişan Şahin, fikirlerinizi merakla takip ediyor ve olanca gücümle anlamaya çalışıyorum. Sarf ettiğiniz emekler için teşekkür ederim.
Yazının başında “anarşist”tim. Şu anda “muhafazakar”ım.
Harika bir bakışaçısı. Sarsıcı.
[…] “Muhafazâkar Anarşizm” bir Oksimoron mudur? (Alişan Şahin – 19.12.2017) […]
[…] “Muhafazâkar Anarşizm” bir Oksimoron mudur? (Alişan Şahin – 19.12.2017) […]