Anarşizm modern topluma bir şeyler söyleyedursun Bağdat’ın binlerce yıllık sözü Behlül Dânâ ile kulaklarda.
Eskiden rind meşrep görünmek melamet idi. Lakin dünya metaına tamah eyleyen asrî insan, hakkın katına yüz sürecek astarı da kaybetti. Şimdi şarkın sultanlarından ve dahi yazının sultanlarından okkalı bir azar işiteceğini bile bile cümleler kurmak hayası(zlığı)nı iş bu satırların yazarı, üstüne vazife bilmiş olabilir. Nasıl olsa Ortadoğu’da son paragraflar okunduğu için şarkta sultan kalmadı ve dahi yazıda sultan, Mustafa Özçelik üstadımın edeb babında söyledikleri ile kaim.
Necip Fazıl’dan tanıdım onu
Üstadım Necip Fazıl’ın ruhuna rahmet; bu meczûb, Hak âşığı, çok tanınmış evliyadan biri addedilen Behlûl-i Dânâ adıyla şöhret bulmuş zata dair kaleme aldığı tiyatro eserini yandım Allah evire çevire okumamış olsaydım, hazretin yaşadığına da inanasım gelmeyecekti. Ne Kûfeli olduğu hâlde ömrünün çoğunu Bağdât’ta geçirdiğini bilecek, ne de Hârûn Reşîd’e nasîhat verdiğine inanmayacak idim. Üstelik, ‘bir lokma, bir hırka’ davasının mahşere kaldığı günümüz arzında, rıza ile şöhret hastalığına tutulmuşların bu acı reçeteyi salla baş edeceklerine de asla kani olmayacaktım. Böyle aşina yüzler arayanlara kolaylıklar dilemekle birlikte, ‘var’ın da ‘yok’un da sahibi, kudret sultanı huzurunda, melamet hırkasını giyebilene aşk olsun derim! Mesele zahiri ile sabit. Lakin eskinin kudretli nefs sahipleri için dünya bir gölgelik idi hayırlısıyla. Behlûl-i Dânâ, bu gölgeliği devrinin en serin köşesinde yaşarken, gönlü, koca bir yalanı, koca bir dünyanın içinde eritmeye kifayet etti.
Hiyerarşik düzenlemelere karşı çıktığını varsaydığımız anarşist felsefenin kıdemli düşünürleri, muhtemeldir ki Yunus’un, Behlûl-i Dânâ’nın, Hacı Bektaş’ın dergâhında karar kılacaklarını söylediklerinde, mistik güzellikleri tez elden kapı dışarı etmekle, sözüm ona iktidarsızlığın eşiğine koyuverdiler. Hani, benim çokça dinleyip bizzat şahit olmuşluğumu da ekleyiverirseniz, devletin katında paranın geçmediği ve bilhassa yerleşik unsurların perde gerisinde dekor olarak dahi yer etmediği hülyasını dillerine pelesenk eden, ruhu altmışların-yetmişlerin satır aralarında kalmış bed yüzlü gençliği, bugün finans patronu oldular ya canım ona yanar bir de. Hayır, ansiklopedik bilgiye gerek yok aslında, nasılsa ilk ortaya çıktığı andan itibaren doktrin olmayı reddeden, çeşitlilik içinde birliği savunan ve dahi kimsenin tekelinde olmadığından bambaşka ekoller bir gelenek olarak yer etmeye çalıştı. Anarşizm, diğer ‘izm’ kardeşlerinin aksine huysuz, geçimsiz, pimpirikli bir hali vardı daha çok. Dahası, rock müziğin, metal, punk türü isyan çetelerinin Amerika, Avrupa ekseninde yer tuttuğuna bakacak olursanız silahlı banka soygunlarına kahkaha atmanızı kimse ayıplamaz elbet.
Tolstoy da anarşistmiş
Ansiklopedilerin yalancısıyım; “Anarşist felsefe, öncelikle siyasal alanda kendisini bir eylem felsefesi olarak ortaya koyar. Farklı anarşist filozoflarda farklı anarşizm felsefeleri sözkonusu olmakla birlikte, temel kavramlar olarak özgürlük ve iktidar karşıtlığı, hiyerarşik düzenlemelerin reddiyesi gibi ortak paydalar bulunabilir. Anarşizm politik bir akım olarak 19. yüzyılın önemli akımlarındandır. Sosyalistlerin yanında, özgürlükçü düşüncenin temsilcileri olarak anarşist düşünürler büyük bir rol oynamıştır. Ama Proudhon, Stirner, Bakunin, Kropotkin, Tolstoy gibi anarşist teorisyenler aynı zamanda filozof olarak da farklı kollardan anarşist felsefenin gelişimini sağlamışlardır. Bilgi, akıl, bilim konularında anarşist filozoflar genel bir eğilim olarak bu kavramları sürdürme eğilimi gösterirler. Bununla birlikte sistematik felsefe ve hiyerarşik düşünce geleneği içindeki kırılmaların birçoğunda anarşist filozofların belirleyici bir rolü olmuştur.”
Televizyonlardan taşan modernizm
Epistemolojiye gerek yok. Bir güruh olarak anarşizm, felsefesini materyalizm kıskacına kaptırdığı gerekçesi ve dünyanın efendilerinin ‘olur’u ile niteliksizliğe duçar oldu. Fakat Behlûl-i Dânâ başka, bambaşka… Hazretin kucağı bir beşik kabul edilirse, ‘bir lokma bir hırka’ felsefesinin, günümüz tersi dönmüş ‘ahmak’ına anlatmak istediği farklı mikyaslar mevcut. Şimdi hanımefendiler çok kızacaklar ya, varsın kızsınlar, canları sağolsun; hani şu abus çehreli reklamın cazgır sesli hatunu kabilinden, ‘idare edemem Ahmet, idare edememmm!’ ünleyişinin gerisinde işte hep bu dünya metaının albenisi yatmaktadır. Koltuk, kanepe hepten eskidi değil mi ya? Sonra şu buzdolabının da donduran derinliğini görmedik, şükür! Maçlar bu televizyonla mı izlenecek, hıh! Halılar süklüm püklüm dökülüp üçyüzaltmış parça çatal kaşık takımı evin yüzünü görmeden uyku da uyunmaz ki hem! Nihayetinde arabanın yaşı yirmiyi çoktan devirdi, bir taksit de ona çakalım!.. Çakalım çakmasına da, ‘bir lokma bir hırka’ edebiyatının günümüze kadar katettiği yol sanırım Bağdat-Basra semalarında Amerikan uçaksavarlarına hedef oldu.
Modern toplum, köleleştirici etkisini önce reklamlar, sonra bankalar, nihayetinde gelenekler üzerinden hissettiriyor. Öncülü ardılı hesap edilmeksizin çıkılan bu yol, ‘tencere dibin kara seninki benden kara’ya kadar gidiyor. Evet, yaşamak katı dünya seyri üzerinde bildiğimiz mecradan çıkalı beri bizim de hakkımız. Oysa iptidai heveslerimize burun bükeli henüz elli altmış sene bile olmuş değil. Dizinin repliğini tekrar hatırlayalım lütfen; ‘Devlet bana başvursun, hoşuma giden bir iş olursa devlete yardımcı olmaya çalışırım.’ Laf-ı güzaf değil bu, gerçeğin ta kendisi. Anarşizm doğası gereği, şartlarla barışık olmadan insanın varlığını kutsarken ve dahi kutsal olanı görmezden gelirken neler kaybettiğinin farkında bile değildir aslında. Komünal toplum yasalarında avcı, toplayıcı olarak erkeğin meselesi sadece yaşamı devam ettirmek iken bugün erkeğe kalburüstü toplumlarda biçilen rol, topluma, devlete, aileye köle olmaktan başka bir şeycik değildir. Nihayetinde kimseden Behlûl-i Dânâ olmasını isteme hakkına sahip değiliz. Lakin kavuştak notalar bizleri birbirimizden bıçak gibi ayırıyor be! Berduşluk desem, ters ters bakan gözlerin ağırlığı altında ezileceğim, ıh. Nihayetinde berduşluk, ustam Salah Birsel’in ‘Serseriler, berduşlar, kopuklar başlarını masalara dayayarak sabahlar burada.’ dediği gibi de değil elbet. Az da olsa ‘bir lokma bir hırka’ deyu avaz eden rind ehlinin yakınından geçenlerin halidir. Şaşırmamak ne mümkün ehli dünyanın bu haline; önce evlen ki elinde avucunda ne var ne yok döküp saçasın, sonra kahırlar eşliğinde eşyaların taksitini sittin sene ödeyesin, sonra ev telaşının sancısı eşliğinde eşyaları değiştiresin, nihayetinde çocuklar büyüdü, okul masrafları, düğün-davetiye telaşı derken, bir Aborjin kabilesine acı dur! Komiklik budur zahir. Çağdaş köle dediğin, sabahleyin kargalar henüz kahvaltısını etmeden uykular eşliğinde yollara düşen, amirinin önünde el pençe divan duran, akşama kadar anasından emdiği süt burnundan fitil fitil getirilen ve evim dediği zavallı sığınağa dar düşen günaşırı bir garip yaratık! Sonrasında ise evde hanımı veya beyi ile başlayan seyirlik orta oyunu! İsmail Dümbüllü’nün günahını almayınız hemen. Kapitalist düşünce yazının bile canına okuyorken, canına okunan milyonlarca Iraklının, Sudanlının, Afganın, Tunuslunun, Cezayirlinin, Hamalının, Filistinlinin kanından sen sorumlu değilsin nasılsa. Çünkü sen çağdaşsın, diğer çağdaşların gibi çağdaş ve de çağcıl!.. Kendine yabancılaşan insan, doğanın varlığını saksılarda anımsayabiliyor. Halk, otobüslerde sıkış tıkış bir güruh yalnızca. Oğullar ve kızlar olarak, toplumun atar damarı olmak varken, kanayan yarası olarak gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde hep bu çağdaş insan var. Hep bu çağdaş insan ölüyor!..
Her şey ayaklar altındaysa…
Ez cümle, ‘var’ olanla şükür mektebinden diploma alınmalıdır diyecek değilim. Yokluğun canı cehenneme diyenlere de sözüm yok. Demem o ki, modernizm kardeşlik hukukunu Vandallara çiğnetti! Sirayet eden bir hastalık olarak Vandallığımla varım, varlığım Vandallığımı var kılıyor!.. Mecburiyetler caddesinde yürümeye mecbur değiliz artık. Modernizm, Batı’nın anarşist çocuğu, felsefesi derin ve küheylan!
Reşit Güngör Kalkan
Kaynak: Dünya bizim (dunyabizim.com)
Views: 72