“Rekombinant faşizm kalıntılaşmış Lenin ve Reagan döneminin politikasıdır. Pan-kapitalizmin ise kendine has bir politikası yoktur: sanal kapitalizm, aydınlatıcı hızlı hareket ve yedekleme akışıyla politikaları mahveder. Veri tabanlarındaki numaraları dahi, kendi öğeleri olarak dönüştürür (saf perdeleme). “
Sanallığın yaygınlaşması ve insanın medya düzlemi (mediascape) için temel bir kaynak haline gelmesiyle birlikte sanallığın materyal (maddi) boyutları patlama yapar. Bu durum bir kırılma oluncaya kadar acaba ne kadar sürebilir? Çevre ve altyapı değer kaybettikçe hayal gücü (imajinasyon) değer kazanır: maddenin intikamı. Ekonomi değer kaybeder, politika değer kaybeder, sosyal çevre değer kaybeder… Medya düzlemi (kültür) değer kazanır.
Materyal boyut olarak şunu öne sürebiliriz: aşırı borçluluk (ekonomik buhranlarda yaygın kullanılan “borç ödeme döngüsü”), sonuç olarak ticari savaşlar ve yeni bir şey: katil ruhlu çifti?
“Faşizm hariç” hiçbir alternatifi olmayan pan-kapitalizm. Kapitalizm, ekonomik, politik ve sosyal (proletarya) açıdan ölmüş olan sosyalizmin yardımını almadan faşizmi savmalıdır. İşte bu, sanallaşma süreçleriyle her noktada kesişen zamanımızın politik-ekonomik çatışmasıdır. Sanal faşizm? Pan-kapitalizm, sanallaştırma mekanizması (kapitalizm arzuyu asalaklaştırır [değiştirilmek üzere]), katil ruhlu çiftiyle yüzleşir.
Pan-kapitalizm klasik bir buhranın ortasında vurur: borç ödeme döngüsü. Neden “aşırı” borçluluk oluştuğu sorusu politik ekonominin sorusu değildir; fakat genel durgunluk durumunu ve sanallığın beraberinde gelen arzuyu tanımlayan bir tür varoluşçu psiko-ontolojinin sorusudur. Nietzsche-Heidegger-Baudrillard’daki etkisiyle birlikte varoluşçu bir psiko-ontolojiye göre istikrarsızlaşan borcun oluşması kişide köklü bir güven kaybına yol açar. Gelecek nesilleri ihmal eder. Gelecekten nefret eder. Sizin neslinizden nefret eder. Onlar için gelecek yoktur. Onlar için sanal bir gelecek vardır.
Sanallaşma arzusu buhranlı ekonomiden ekonomik destek alır. Sanal tatminler çok ucuzdur. Filmler buhranlı dönemlerde iyi iş görür. Her hastane odasında bir televizyon vardır. Her hastane odasının sanal gerçeklik zırhına bürünmesinin uzun zaman almayacağından şüphe edebilir miyiz? Bir siber-punk “fantazisi”: Hastaneye kaydınızı yaptırırsınız. Yatağa dokunur dokunmaz sanal zırh bürünür etrafı; anestezide olduğunuz zamanlar hariç, hastaneden taburcu oluncaya kadar bu zırh yok olmaz.
Sanal tatminler çok ucuzdur. Varoluşun nefreti şöyle işler: Gelecek nesillere karşı bir şekilde tasarlanmış nihilist arzu, borçluluğu teşvik eder. Hükmedilmiş olan hükmedici bireyselcilik belirtisi olarak bireyler, yalnızca paylarına düşeni almak, güvenlik ve kendini-gerçekleştirme adına geleceğin ekonomik yıkımı için çabalarlar. “Kimin umurunda? İş işten geçtiğinde zaten ölmüş olacağım.” “Gayet iyi eğlenmiyor muyuz?” Gülücük simgeleri. Büyük orta batının kimyasal bölgelerinde bulunan ilaç depolarındaki gülücük işaretleri.
Bu durumu narsizm üzerinden suçlamayın. Alasdair MacIntyre ve Christopher Lasch gibi liberal cemiyetçilerin de yaptığı bu zaten. Narsizm geleceği (gelecek nesilleri) yıkmaya yönelik nihilistik arzuya karşı bir tür reaksiyondur. Cemiyetçiler, döngüye kapılmış bedenlerin güdülmüş girişkenliğinden sinerjik bir etki bekliyorlar. Fakat sanal gerçeklik zırhına bürünmüş hastanelerin birinde döngüye kapılmış bedenler ne tür bir sinerji etkisi yaratabilir ki?
Hiper-borçluluk alçakça elde edilmiş naiflikle ilgili devasa duruma işaret eder (Josiah Royce). Liberal bahaneciler bunu şöyle söyleyerek bir kenara iterler: ben bir nedene sonuç ürettim; yani, hiper-borçluluk nedeniyle geleceğin talan edilmesi, geleceği talan etme arzusunun hiper-borçluluğa neden olacağı anlamına gelmez. Bu delil (argüman), mantıksal olarak hatasız olsa da, ideolojiyi tavrın açıklaması olarak kabul etmemiz gerektiğini ima ediyor. “Narsizm kültürü”, yaşlı şeytanın mevcut kisvesi, bencillik ve kapitalist psikolojinin başat ismi şeklindeki kendi görüntüsünden başka bir şey tarafından açıklanmayı diliyor. Nedeni gayet basit. Kim bir BMW ve bir kutu Godiva çikolatası istemez ki? Neo-conlar (neo-conservatives – yeni muhafazakârlar) bunları istemenin insanın normal doğasıyla ilgili olduğunu düşünürler. Neo-liberaller ise bunları istemenin insanın yozlaşmış doğasıyla ilgili olduğunu ve “hizmet” (memnuniyeti) yoluyla bizi ıslah edebileceklerini düşünürler. Biz de yalnızca nihilist bir arzunun bu derece alçakça naif olabileceğini söyleriz.
Nihilist arzu ekonomik geleceği talan eder. Gelecek bugün olur, sanallık, talebi yönetmek ve yönlendirmek için tercih edilen araçlara dönüşür, bu araçlar da nihilizmin arka yüzünü? – sanallık arzusunu – kışkırtır. Bi-modern durumda, nihilist nefret ve nihilist durgunluk, varoluşsal nefrete işaret eden kasılma ve çarpışma diyalektiğinde peşi sıra gelirler.
Yukarıdaki borçluluk tartışması, borcun, sanal yani halkı disiplin ve mahkûm etmeye yönelik devlet aparatlarının desteklediği serap olduğu tezini geçersiz kılmaz. Borç gerçekçi ve sanal politik ekonominin seviyelerinde eş zamanlı olarak ve bizzat içide tasarlandığı anlam zincirine bağımlı olarak işler.
Sanal kapitalizm şu şekilde işler: NKK, sorunlu ve elverişsiz bir tersanesi olan bir Japon çelik şirketi, tersaneyi, dalga yapma makinelerinin olduğu ve sörf müsabakalarının düzenlendiği bir kumsal tesisine dönüştürür. Satış sloganı şudur: bu kumsalda nahoş, rahatsız edici ve uygunsuz hiç birşey olmayacak: son adamın cenneti. Değişim değeri adına yapılan sanallaştırma endüstriyel kapitalizmden sanal kapitalizme geçişin formülüdür.
Kapitalizm nedir? Basitçe belirtecek olursak kapitalizm iş gücünün değişim değerine göre değerlendirilmesi ve tüketimin satın alma gücüne göre değerlendirilmesidir; yani Marx ilhamlı kapitalizm görüşü. İlk ve son dönem Marx anlayışına göre kapitalizmin ilginç özelliği olan mal fetişizmi sanallaştırmaya yönelik gerçek bir adım olarak görülebilir. Şekillendirilmiş iş gücü üretimin hesaplanabilir faktörü olurken, şekillendirilmiş tüketici ise satış figürü olmaktadır. Nostaljik yabancılaşma kavramını atın bi kenara, elinizde üreticilik olarak iş gücü ve satın alıcı olarak da tüketici kalsın. Tüm bunlar satıştan, verilen emeğin çok ötesinde kar elde etmek adına. Kâr elde etme teşebbüsleri zorlaştığında sanallık yeni pazarlar bulmak için yetişir. Sanallık satar. Kapitalizmin özü verimli talep ne olmayı gerektiriyorsa o olmaktır. Para ekonomisinde (değişim değerinden türeyen kapitalist bir ekonomi) üretimi satış gücü belirler. Üreticiler reklâm ve promosyonlar vasıtasıyla talebi teşvik etmeye hatta kışkırtmaya çalışırlar, fakat talebi yarattıklarını iddia etmek çok fazlaya kaçmak olur. Frankfurt Okulu’nun, kitlelerin baskıcı desüblimasyonla sersemleşmekte olduğu görüşü yerine biz, sanallığın nihilistik arzuya, yani sanal kumsala giden son adama satış yaptığı görüşünü öneriyoruz.
Sanal kapitalizm:
Dünya çapında kâr elde etme sistemidir, nihilistik arzuya oldukça mükemmel bir şekilde hizmet etmeye çalışır, nihilistik arzunun bir tür ifadesidir. Değişim değeri ölmüştür ama sonsuza kadar devingen (hareketli, canlı) kalacaktır. Satın alma gücü kapitalizmde hükmeder. Kapitalizm, insanın dünya ile üretici ve tüketici ilişkisinin oluşumunda satın alma gücünü öne çıkaran bir sistemdir. Satın alma gücü sanallık talep eder ve kapitalizm daima ve zaten sanaldır.
Pan-kapitalizm, son adamın tatmin edilebildiği, bedenlerin etsel yapıdan yedeğine geçiş yapmak için yeterince teskin edilebildiği: yani hastanelerin (hospice yazmış yazar, tedavisi olanaksız hastalar hastanesi anlamında) rahat ve güvenli hale getirilebildiği o büyük cesarettir. Bu esnada artık etlerse birikmektedir.
Satın alma gücü buhrana sözleşmeler yoluyla katılır. Yeterince hareket alanı yok ve kefaretinizi ödeyerek sizi bu hengâmeden kurtaracak varlıklı bir baba yiğit de yok. Teknotopya (teknoloji güdümlü ütopya) çökmeye başlar. Sanallaştırma hâkimiyet alanlarındaki insanlarla uygulanır, fakat beden ayrıca durgunluğun hassas noktasında kendisiyle yüzleşmelidir. Buhran ekonomik olarak kaybetme ihtimali anlamına gelmektedir. Beden isyan eder ama durgunluk halindedir. Sonuç ise tasarrufçu bir devletten başka bir şey değildir.
Pan-kapitalizm koşullarını taşıyan devlet, sanal cennet arzusu adına ileri teknoloji tüketimi ekonomilerine odaklanmış olan halka sıkı tasarruf politikasını dayatır. Kızgın olan (mutlu) sanallık arzusu ekonomik terk edilme korkusuna bürünür: “evsiz kalma kâbusu.” Deena Weinstein’ın da bahsettiği gibi evsiz olanlar bağlı[1] değildir. Ardından şu kitleleri düşünün: bir makinenin üretimine katılıyorlar, ardından bağlı bulundukları deliklerine geri dönüyorlar ve orada sanallık üretiminin ertesi günü için yeniden şarz ediliyorlar. Tasarruf uygulaması, güdümlü buhranın kamusal politikasıdır. İnsanlar sevmez onu. Belki de (post-) liberal bir devlet onlara bunu uygulamayacaktı. Faşizm –başkaları pahasına bizimkini almak – karşılarındaki canlı (denenmiş) bir tercih. Tasarruf bizzat kendi içinde muzır bir pişmanlık.
Tasarufçuluk fedakar bir kapitalizmdir. Devlet, et yığınlarını (kitleleri) bir tür yedek ulus sürüsü biçiminde tutmak adına, borçtan kurtulmak için planlı fedakarlıklarda bulunur. “Kimin faydasına?” sözü “Kimin zararına?” sözüyle değişmiştir. Ancak gerçekten borçtan kurtulan başarmıştır. Güdümlü buhran bitmez hale gelir ve kalıcı bir buhran olur. “Çok hızlı hareket etmeyin; ekonomiyi krize sürükleyeceksiniz.” Ekonomiyi neden canlandırmıyorsunuz? Faşizmden kim korkuyor ki? Aza kanaate alışmak durağan (yatalak) hayatın ekonomik kaderidir.
Durağan hayat yine de, ekonomik güvensizliğe karşı isyan etme gücü kazanma arzusuna sahiptir. Fakat bu arzu kendisini bizat bir et yığını olarak doğrulamaya yeterli değildir. Kendi nihilizminizi seçin: sanallaşma ya da (kendine yönelik) zarar verici bir ceza. Bunlar beraber de gayet iyi olur. Freudcu akıla göre ölüm arzusu, bu koşullarda, hedefe varmak için dolambaçlı bir yoldur. Son adamların yarısı hatta belkide daha da azı güvenlik adına kendilerine ceza uygulayabilirler. Tasarrufçu devlet, anı zamanda hem yaşamayı hem de ölmeyi arzulayanlar için hazırlanmış uzlaştırıcı bir yöntemdir. Fakat tasarrufçu devlet, borcu sonsuza dek ödemek zorunda kalmamaları gereken gelecek nesillerin önemini kavrayabilecek mi? Aynı şekilde, ya öldürecek, ya sanallaştıracak. Tasarrufçu devlet uzlaştırıcı bir formasyondan başka bir şey değildir.
Sanal Ekonomi
Sanal ekonomi kışkırtıcıdır, çünkü o, vahşice yenilenen kanserli bir tümör gibi bağlı bir kültür olarak büyür: oldukça farklılaşmış hücresel (ekonomik) organizasyondan farklılaşmamış (tele-)organik kütleye doğru hareket eden bir çarpışma alanı. Kendisinde hiçbir enerji olmamasına rağmen, tümör ekonomisi etsel yapıyı ve ana organizmadaki kanı parazitsel olarak besler. Yatalak etsel yapının beden işgalcisi olan sanallaşmış ekonominin tümörleştirici kütlesi mükemmel bir parazittir/yırtıcıdır: eski etin ve kanın kalan kısmındaki güçlü varlığına dayalıdır, fakat daima kendisinin, hükmedici bir ilke olmasını diler. Büyüleyicidir, çünkü hep ölümcüldür.
Peki, sanallaşmış ekonomi neden yok olma ekonomisi değil: kapitalist üretimin ana faktörlerinin yok olması (işgücü ve ürünler), üretimin temel ilintilerinin yok olması (klasik kapitalizmin sınıf sistemi). Hatta bir ekonomi bile değildir artık, ama ekonominin, telematik işlemlerin küresel ve sanal bir düzleme indirgenmesidir sadece: ürünleri hızlıca ilişkisel süreçlere iten bağlı ekonomi: iş gücünü sibernetik bilgi ağlarına, tüketici “satın alma gücünü” ise, tüketici vergileri vasıtasıyla tasarrufçu devletin sunduğu uygulamalara ilişkin politik fırsatlara (iten). Sanallık döneminde yalnızca sirkülâsyonun hızı önemlidir. Daha yeni post-ekonomi haline gelmiş göçebe ekonomi: kapitalizm, gözü üretimin gerçek materyal ilişkilerinden ve sanallaşmış mal formunun başarısından kaçıran bir perdeleme olarak korunur.
Artık mal-fetişistliği (modern çağdaki kapitalizm) dönemi ya da promosyon kültürü (postmodern taklit belirtileri altındaki kapitalizm) diye bir şey yoktur, rekombinant[2] mal-formu vardır. Sanal kapitalizmde rekombinant mal, fiziksel bağlantılı dijital bir sıralayıcı/düzenleyici gibi işler: elektronik baytlara [3] kablolarla bağlı ekonominin artık malzemelerini keserek ve birleştirerek: görüntü baytları, ses baytları, beden baytları, koku baytları, para baytları.
Rekombinant malın bir evi (maddesel anlamda) yoktur, ancak elektronik bir sim/poryumu vardır. Kökü olmayan bir göçebe, bağlı kültürün akışkan devresinde huzursuzca gezinir. Üst düzey ilişkilerden ilgisini çekerek, yalnızca hız imparatorluğuna sadakatla boyun eğer: saf sürecin (ekonomi) yeni politikası. Rekombinant mal son olarak, kullanım-değerinin ve değişim-değerinin yorgun diyalektiğini terk ederek, kendisini istismar değerinin kaçınılmaz marifeti olarak ifşa eder: organik beden için işlem istismarı; artık et yapısı, artık iş gücü, artık nüfus ve artık devletlerin kalıntılarının istismarının talihsiz bir kaydı. Referanslı işaretin kalan pozisyonu öldüğü için rekombinant mal kullanım-değerini terk etmek zorundadır. Ayrıca, rekombinant kültür yinelenen uzamın yansımalı dünyasıyla ilgilendiği için, rekombinant mal, değişim değerinin (yabancılaşmış) hazlarından da vazgeçmek zorundadır. Rekombinant mal, hem, kapitalist pazar değişiminde iş gücü üreten bedenin yabancılaşmasını, hem de, yüksek yoğunluktaki Pazar kurulumunun promosyon aşamasındaki değiştirilebilir bedenin cisimleştirilmesini reddederek, yok olmanın coşkunluğunun (fiber optik) damarını işler.
Politik olarak faşist, kültürel olarak kötümser, ilişkisel anlamda sosyopat, psikolojik olarak da nesne-ilişkileri teorisinin temsilcisi olan rekombinant mal, sanal ekonominin (algoritmik) merkezindeki işletim sistemidir. Geri kalanın tamamı bilgisayar uygulamasıdır: elektronik bedendeki veri girdi-noktalarının soyut vektörleri olarak Televizyon kanalları; promosyon kültürünün faydalandığı dijital olarak kodlanmış teknoloji uygulamaları olarak tasarımcı moda; kablolu kültürün sığınağını derhal inşa eden biyonik olarak beden modeli türleri; medya sensoryumunun kanallı akışlarının psikolojik kayıtları olarak anlık izleyici modu değişimleri.
Sanal ekonominin işletim sistemi olarak recombinant mal, sanal değişimin devreden aracı olarak işler. Talcott Parsons’un perspektifiyle (yeniden) kombinasyondaki Marx’ın mal-formu fetişizmi (sanal) teorisini düşünün, henüz teorik olarak onaylanmamış, değişimin sembolik ortamındaki dinamik homeostatik değişimlerden oluşan tam deneyimli sibernatik sistem (dünya hologramı olarak Sanal Amerika) analizi. İşte burada, rekombinant mal, yenidünyanın sibernetik kablo şebekesi olarak sanal bir ahlak ekonomisi sistemini dayatmamaya çalıştığı için, organik beden elektronik bedene indirgenir. Sanallık arzusunun dinamik diliyle güdülen sibernetik şebekenin, gizli mantığı olarak, sanal (değer) örüntülerin (sanal borç, sanal halk, sanal işgücü, sanal para, sanal kaynaklar, sanal savaşlar) sürekli tanımlanması ve tekrar düzenlenmesiyle, uyumlu kapasitesinde artış gerçekleşir. Organik insan kalıntısının yeni bir yok olma alanının keşfi, şiddetli döngüsel sanal değişim sistemi yoluyla gerçekleşir. Kesinlikle statik değildir, sanal değişimin aracı, hızlandırılmış aşırı genişleme ve daralma evrelerine katlanır. Genişleme evresi sanallık arzusudur; daralma evresi ise neo-faşizmin doğrudan eylem biçimleriyle ifade edilir. Ne saf bir şekilde sanaldır ne de temelde faşisttir, sanal değişimin devreden aracı bunların her ikisidir ve de eş zamanlı olarak böyledir. Sanallık arzusu, sibernetik mantığın (sanal ekonominin ahlaki değer-ilkesi) aşırı otoriteciliğiyle ve ekonomik “kaynak bulmanın” yetkilendirmesiyle temsil edilir. Bu arzu aşırı bir sonuç olarak sanal güvenilirlik krizine yol açar: bir takım sanallaşmış topluluktaki teknolojik sınıfın “malları teslim etme gücündeki güven krizi ( satın alma gücü sözleşmeleri ve tüketim vergileri olarak borç ödeme krizi tüketici bedenini sorgular). Sanal değişimin faşist yönü, doğrudan eylem müdahalelerinin devamlı örüntüleriyle gösterilir (). Aşırı örneği olarak, faşist doğrudan eylemdeki sanal değişimin daralması, sibernetik primitivizmin (ilkelcilik) tekrarlanan mantığını çözmek için, onun en temel kod-öğelerini tehdit eder. Teknotopya çöker: yıkım, devreden imparatorluğun son devinimlerinin parlak ışıltılarıyla temsil edilir.
Yüksek-Hızlı Omurga
Sanal ekonomi biyo-ekonomidir: kapitalizmin teknoloji tarafından yendiği noktada canlanan yaşayan türler. Eğer biyo-mühendislik bu tarz bir çekiciliğin nesnesi olabilecekse, bunun sebebi, hali hazırda bir sahne gösterisi olmasındandır: biz dünyanın işlenişi boyunca hızla düzenlendiğimizden, bizim için zaten gerçekleşmiş olan, çağın ötesinde bir kurgu biçiminde sunulan bir gösteri. Sonuç olarak, yeni telematik “keşiflerin” (moleküler bilgisayar çipleri, kan akışındaki “görünmez seyahat” için hücresel boyutta tasarlanmış nono biyo-motorlar, tüm recombinant genetik bilimcilerin laboratuarından alınan yeni genetik hibridler [melez türler]) sabit bildirimi, ne bir huzursuzluk kırpıntısını ne de bir ideolojik anlaşmazlığin sessiz çığlığını cezp eder. Çünkü beden elektriğine ulaşan bu “teknolojik destek” bildirimlerinin telematik sahraların yeni ufuklarına doğru gidişi gösterme biçimi, (bağlı) geçmişimizin mevcut nostaljik belirtileri kadar net değildir. Sanal ekonomide biz nano-öznelliğin hep aldatıcı mevcudiyetini müşahede etmekteyiz: bedenin yok oluşunun ilişkisel ağlardaki hızlı erimelere yol açması; elektronik bedenin görüntüleme-sistemlerinin uzun süredir karşı konulmaz bağımlılıkları olarak arzu ettiği tarama prosedürünün bir nesnelleştirmesi olarak retinal tarama; ve post-insanlık sahnesine geç ulaşan moleküler bilgisayarlar, rekombinant beden köklerini çok uzun zamandır o sahnenin maddesel zemininden almakta ve kaygan veri denizine tekrar girmeye zorlanmaktadır zaten. Bizimki gelecek-nostaljisine son derece meraklı bir çağ: elektronik bedenin sahnesel ekonomisinin, teknoloji arzusunun yayılan şok dalgalarına peşinen kaydolduğu nokta. Beden/makine’ deki fazlaca coşturulmuş yeni wetware[4] kültürü, post-insan bedeni için daima ve zaten post-tarih biçiminde olan muazzam yeniden yapılanışın nesnesel-yer değiştirmeleriyle yüzleşir. Yüksek hızlı omurga, sanal ekonomi sanallaşmış etsel yapının matrisi için spinal tap şebekesi olarak hep aşırı hızlı işlemektedir.
Aciliyetin hızı sanal ekonominin süregelen mantığıdır. Rokombinant mal, daima hızla ilerleyerek, ulusal bariyerleri yıkar, yerel ekonomilerin geri kalan tüm enerjisini son zerresine kadar çeker, ve bölgesel ticaret zonlarını (ECC, NAFTA), transnasyonel kapitalizmin stratejik hedefleriyle uyumlu hale getirinceye kadar sürekli düzenler. Rekombinanat malın ışık hızına yaklaşan uzay vektörünü takip ederken kullandığı ideolojik belagat hep aynıdır: teknolojik determinizmin (sanal kadercilik) canlılığıyla birleşmiş sanal coşkunluk (teknolojik öfori/haz).
Rekombinant malın şiddetli geçişinin etkisiyle geriye sosyal enkaz kalır: sanallaşmış değişimin sinir ağına hızlı elektronik asimilasyon için post-(insan)-bedenleri; işçi sınıfını yok etmeye çalışan sanal bir teknoloji içim post-(meslekler)-ekonomisi; sığınak devletteki toplumsal güvenliğin solmakta olan faydalarını koruyan teknolojik toplumlar için post-(göçmen)-kültürü; Brown hareketi[5] gibi sabit türbülans durumundan güç alan elektronik bedenden daha aktif hiç bir şeyin olmadığı sanal zaman için post-(serbestlik/durağanlık)-kültürü. Rekombinant malın yüksek hızlı omurgası, bu yüzden, post-kapitalizm dönemini kestirebilir (perspektif göz yanılması) ve kapitalizm artık ancak sıfıra indirgenme noktası olarak var olabilir. Ki o noktanın dinamik enerjisi ürün-ekonomisinin yok oluşunu ve süreç-ekonomisinin muzaffer zuhurunu maskeler.
Öteki Tutsaklık… Öteki Seks… Öteki Fetiş: Büyüyen Siber-Beden Üzerine
Bilgisayarınızın ekranını açın. Sanallaşmış kapitalizmin ideolojisi kendisini açıkça gösterecektir. Her şey orada: bedensel et yapısının dijital bir servomekanizmaya[6] indirgenmesi; organik bakışın merkezi-noktasının normal oküler visyonun dışına, Net’teki sanal optiklerin hiçbir yerde olmayan uzamına taşınması; veri baytlarıyla ilgi bir info-ekonomisi ile hızla bütünleştiği için bireysel öznelliğin yıkımı; zihnin, bir beden olmaksızın organlarla süzülmesi; bedenin, dijital gerçekliğin özgürlük alanını maksimize ettiği illüzyona kapıldığı yanlış yerleştirilmiş (sanal) doğruculuk illüzyonu; tüm bunların ötesinde aslında gerçekleşen şey basitçe şu: biz (sonuçta) bir siber-beden yetiştiriyoruz. Kişisel bilgisayarın bu oynak ekranları, bu yüzden, sanal kapitalizm adına gömülü et yığınlarının fantastik siteleri olarak işlem yapar: beden elektroniği için performans sanatı olarak kişisel bilgisayar, dijitalleşmiş uzayı kesen sanallaşmış etsel yapı zumları olarak sıkı bir şekilde şifrelenmiş ideogram[7]. Gücü açın ve elektronik şebeke hemen aktifleşsin (RUA[8]-SİBERUZAY); enerjiyi kapatın ve siklotronun sahra kuvveti derhal yüksek-voltaj eylemsiz enkaza düşsün. Çarpışma ve eylemsilik, (küresel) ivedilik ve (bölgesel) yerellik, hiperuzay ve sınırlı zaman: sonsuza kadar döngüsel olan sanal et yapısının yansıtılmış dünyası.
Aslında, ya “Windows” bir bilgisayar uygulaması değilde, bir tür yüceltilmiş (telematik) bilinç olsaydı? … Bu durumda beden elektriğinin bağlantı istasyonu (veri indirmek ve veri bağlantısı kurmak için çok platformlu bir site) olarak düzenlenmesinden bahsedebilirdik. Evrensel BBS[9]’nin hız-omurgasına fiziksel olarak bağlı ve fiberoptik diyetine bağımlı olan “(windowed) pencerelenmiş” beden, hep düşünmüş olduğu gibi, yalnızca dosya transferi işlemini kullanacaktı. Fişi takılmış bedenler, görüntüleme sisteminin dönüşmekte olan sahnelerini kesme, yapıştırma ve kopyalama ile ilgili yüksek-performans edit stüdyoları. Hızlı erişim klasörü yığınının matrisindeki post-tarihin olay-sahnelerini dosyalamak için “(windowing) pencereleme” bellekleri. Bedenin durağanlığını android menülü organlarla tekrar canlandırmak için yardımcı fonksiyonlar: konuşmak için Adobe illustrator, yazmak için Pagemaker, görsel gerçekliği tekrar edit etmek için Micro-Mind Director ve yedek uyku-fonksiyonu için Real Time Digital Darkroom. “Delete”’e çift basın… Artık makinenizi güvenle kapatabilirsiniz: android işlemcinin güven veren belagatı.
Felsefeyi unutun: nominalizm (adcılık), sansasyonalizm (duyumculuk) ve analitik pozitivizmdeki tüm süper-yüklü tartışmalar ve kritik teori, sanal gerçekliğin hükmedici epistemolojisi olarak MS-DOS’un ortaya çıkışıyla birlikte hızla yerini kaybetti. Pencereli kültür dönemi için sanal pozitivizm: yansımalı ve fraktalize elementlerin sonsuzluğuna sıvışan kararsız işaretlerin döngüsel bir uzamı. Ve yalnızca bir geçiş kültürü değil, aynı zamanda pencereli bir işlem ekonomisi ve sanallaşmış sermayenin amaçladığı nokta: sabit hiçbir coğrafi mekânı zaptetmiyor ama dijital rüyaların hayali manzaralarını kolonileştiryor. Ekran ekonomisi, dâhili disk sürücülerinin dilinin sistem operatörü tarafından seçkin bir şekilde yönlendirilmesiyle komut-işlevini gerçekleştirir, fakat dosya menülerinin belirsiz bir dizisini de içerir: mükemmel bir, kod fonksiyonları ve aniden ortaya çıkan değer-ilkeleri arasındaki homeostatik değişimin işlevi. Ve kesinlikle, pozitivist sosyolojide tasarlandığı gibi kapalı bir sibernetik girdi-çıktı işlemleri evreni değil, fakat çarpışmaya yönelik karşı eğilimler ve sistematikçilik arasındaki imkânsız bir kırılmanın zorlu sınırında hızla çökmekte olan bir evren.
Çarpışma, sanallaşmış ekonominin açık bir sırrıdır ve onun adına kapitalizm önce teknoloji arzusuna sonrada sanallık arzusuna dönüşüyor. Kapitalizm, pencereli döneminde, çarpışma deneyimi talep eder: sistemin fiber optik omurgasının bir bütün olarak, çarpışmanın yok olma noktasındaki ani geri tepmelerle güç kazandığı ilkel enerji sahneleri. Çarpışma kapitalizmi sanallaşmış etsel yapıyı sürekli hatırlatan, arzu edilen bir nesnedir: ilkel doğrudan-eylem ve pencereli veri değişimleri arasındaki ve istismar değeri ile sanallaşmış değişim değeri arasındaki imkânsız geri tepmede, sanal ekonomiyi yok olmaya itme momentumu bulunur. Hiper-güdü gibiyken ansızın sanallaşan para (yirmi-dört saat veri değişimleri olarak) hakkında, bilincin etkisizleştirilmesi hakkında, elektronik beyin donanımına yazılım olarak hissetme hakkında ve sarılmış politika hakkında konuşabildiğimizde, sanal ekonominin ölümcül ve çılgın bir çarpışma-olayı olduğunu sonunda öğrenebileceğiz. Organik beden yansımalı çatlaklarda parçalanır, görme bir tür görsel optik çılgınlığında patlama yapar, söz belagat makinesinin coşkunluğunda yok olur gider ve cinsel organlar mutlu bir şekilde gelecekteki seksin başka bir tür tutsaklı dosyasını onaylar.
Pencereli dünyada zamanı, eletronik bedenlerimize süzülüp girerek, bir süreliğine bedeni (uçbirim) organlarıyla silerek ve bedensiz organların eter-net’ indeki öteki öznellik olarak geçiririz. Dünyevi zamanın çekimi yavaşlar, biz de dijital tepedeki kentin sanal odalarını merak eden “dikizci”nin hiper-rolünü üstleniriz. Rekombinant bir özne-konumunda bizzat kendi yok oluşumuzun dikizcileriyiz: mükemmel bir şekilde ilişkisel ve konumsuz, bu yüzden de daha fazlası için büyülenmiş vaziyette. Bir bilgisayar klavyesi olduğumuz için yoğun hareketli parmaklar, sanal tutsaklık zindanlarının karanlık uçlarında durduğumuz için yakıcı seks, kavşaktan kavşağa elektronik ağa doğru kaydığımız için gezginlik hisleri, aslında hiperuzayda dolaşan bir farede yok olduğumuz için sanal zekâ. Bizim teknolojik geleceğimiz kesinlikle daha fazla saydam olmadı: öteki tutsaklık, öteki seks, öteki fetiş, öteki komplo, öteki TV Simpsonları, öteki nanoteknoloji, öteki politika, öteki Star Trek (uzay yolu), öteki Bosna, öteki şakalar, öteki terk edilmiş sahil. …
Sanal Sınıf
Rekombinant malın evrensel ilgileri, teknolojik sınıfın özel ilgileri tarafından taşınır. Teknoloji sınıfı bizzat sanal sınıftır, çünkü tarihsel ilgileri hiperuzayla bağlantılıdır ve ekonomik ilişkileri ise, teknolojik sınıfın, Ağ’ın yüksek hızlı omurgasıyla kaynaştığı yerel bir uzamda sınırlı olmaktan daha çok teknokratik elitler dünya ağıyla (küresel olarak) eş zamanlıdır. Teknolojik sınıfın, post-tarihin aniden ortaya çıkan sınıfı olarak dışavurumu rekombinant mal hükümdarlığıyla sınırdaştır.
Teknolojik sınıf, toplumsal kökenleri olmamakla birlikte toplumun biyonik bir ürünüdür, ispat edilebilir bir şekilde başarılıdır ve post-tarihsel bir biçimdeki sanallık arzusunda teknoloji ve biyolojinin bileşimi tarafından serbest bırakılmış ekonomik öjeniği[10] tecrübe eder. İşte tam o anda, teknoloji organ kazanıp yaşayan türlerden biri olduğunda, mutant sınıf doğar; teknolojik sınıf kendi başına tümleşik bir mantığın ürünüdür. İlk olarak durur, post- insan bedenlerinin evrensel ağının kendi-bilincindeki sınıf tarafından dışavurumu. Bu Kültürel görüntüsünde alternatif bir şekilde tedavi edici, çünkü hayat ilkesiyle akran olarak teknolojiye şevkle inanır, ve sanallık arzusunun politik zevklerini savunmada şiddetlidir. Bu sınıf, daima aynı tarzda, küresel olarak ve aynı tarihsel anda ulus-devletin sınırlarını aşar, yeni bir eskatalojinin[11] kıyısına gider: sibernetik ve et yapısının (post)-insan değeri olarak kesişimi. Teknoloji sınıfı, yerel politikaların engelinden kurtulmak için, yok olan işçi sınıfı ve atıl kamu sektörü bürokrasileri ile ilgili özel zevklerinden evrensel (sanal) olanları ayırt etmek için giriştiği sıkı mücadelede, sanallık arzusunun ontolojik iddiaları adına hareket etmelidir. Sonuç olarak bu sınıfın politik amacı: ürünlerin terk edilmesiyle ekonomik uzayın sanallaştırılması, ve işlem ekonomisinin egemenliği. Karasal tutkuları: elektronik hudutların yıldızlı bölgelerini keşfeden seyyahlar olarak hiperuzayı kolonileştirmek. Gerçekten var olan bir topluluktur: sibernetikleşmiş bilginin ortak ilişkili ve ortak kapsamlı ağları. Ve bu sınıfın baskın ideolojisi: teknolojik fetişizmin ve teknolojik determinizmin kararsız, oldukça hevesli ve muzaffer bir belagati.
Pasif değil agresif ve yırtıcı olan teknolojik sınıfın, post-kapitalizmin lider sınıfı olarak acil taç giyme töreni için, içkin bir şekilde küresel bir stratejisi vardır. Sanal Manifesto, ilgili savaş stratejisiyle birlikte, şu şekilde ilerler:
1. Taktik Kuşatma:
Küresel temelde, devlet egemenliğini zayıflatmak için politik strateji olarak ve sanal ekonominin hızını yerel ve düzenlemeci “şalterlerin” (üretim ekonomisindeki özel sınıfsal ilgiler için yerel devlet sübvansiyonları, çevresel standartlar, işlem ekonomisinin serbest hareketine yönelik gümrük engelleri, işçi kesimi ve onun politik partilerdeki temsilcileri boyutunda ulusalcı koalisyonlar) yerçekimsel baskısından kurtarmak için süper-ulusal ticaret blokları (EEC, NAFTA, yeni oluşturulmuş Güney Asya Ekonomik Ortak-Refah Bölgesi) kurmaya çalışmak. Burada, kışkırtılmış teknokratik devlet elitleri, hukuk ve ticari anlaşmalar yoluyla, “entellektüel mülkiyetin” (sibernetik bilginin ilişkisel ağları) yerel politik uzayın geçirgen duvarlarında hukuki olarak korunmasını ve engelsiz hareket etmesini sağlamak için sanal sınıfla el ele çalışırlar. 1
2. Yok Olan Devlet:
Demode olmuş “serbest ticaret” dogmasının ideolojik olarak değer kazanması ile ilgili GATT (Gümrük ve Ticaret Genel Anlaşması) görüşmeleri kapsamında, müdahaleci devletin içsel bütünlüğünü yıkmak ve iş gücünü tamamen hareketli, mübadele edilebilir ve dolayısıyla sanallaştıralabilir bir mal olarak serbest bırakmak için bir uğraş verilir. 2
Burada, “refah devletinin” liberal-demokratik uzlaşısı, ekonomik uzayın sanallaştırılmasına yönelik ilgilerde hızla ve kararlı bir şekilde pazarlanır. Ayrıca, kendi toplumsal ekonomisinin ilgileri konusunda plan yapamayan ve kendi politik ekonomisi adına hareket edemeyen devlet de yok olan devlettir: dolayısıyla, işlem ekonomisinin transnasyonal ilgilerinin öncesinde kapitalizmin üretim aşamasına, ilişkisel bilgi öncesi (yerel) mülkiyete ve rekombinant malın en büyük çocuğu olma öncesi sınırlı politik egemenliğe kusursuz bir şekilde boyun eğme.
3. Sanal Durumun Tanımı:
Belli politik grupların hakim belagatinin, teknolojik liberalizmin küresel ideolojisi tarafından yeniden düzenlenmesi: sanallık arzusunun dinamik ve engellenmeyen genişlemesini barındıran politik konsensüs, devletin politika-yapma aparatı için üst amaç ve gerek koşuldur. Şu evangelikal eğilimlere tanıklık edin: teknolojik olarak yenilenmiş Amerikanın hem amacı hem de etik var olma nedini (teknokratik ABD için “dünyanın geri kalanıyla her alanda yarışma gücü”) olarak “yüksek-hızlı dijital süperotoyol”; yeni yüksek-teknoloji ulaşım altyapısının inşası; aşırı övülecek “ulus-inşası” (çok önceden teknolojik liberalizm sayesinde Batı Avrupa “Kanadalılaştırılmıştı”) eylemi olarak Kanada sınırında Kanada Ulusal Tren Yolu inşası; ve Tokyo’nun, yüzen hava alanının ve her şeyin, her (telematik) cadde köşesinde neon libidoları ve hareketli video görüntüleriyle tamamlanarak, sanal bir siberuzaya indirilmesi.
4. İdeolojik Gayr-i Meşrulaştırma:
Son olarak, teknolojik kadercilik dilini konuşan kararlaştırılmış kamu politikaları sayesinde, işçi sınıfı sendika ve birliklerini ve onların politik savunmasını gayr-i meşrulaştırmak için mücadele. OECD (İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) bünyesindeki sağ-görüşlü hükümetlerin üst mertebelerini işgal eden teknokratik elitlerin saldırısıyla, sendika liderliği ve işçi sınıfı üyeliği çoktan yürürlükten kalkmış ekonomik düzenin nostaljik savunucuları olarak sürekli küçümsenir. Hatta sadece sendikalar değil, aynı zamanda işsizler de küçümsenir. Kanada’da, işsiz ve evsizlere yönelik toplumsal olarak sadist politikalar, gerek federal hükümet gerekse eyalet hükümetleri tarafından kanunlaştırılıyor. Çünkü teknolojik sınıfın ahlaki bakış açısına göre, bu insanlar tamamen artık bedenlerdir, kalıcı alt sınıfın yaratılması ve sosyal eşitsizliklerin artması sonucunu doğurması gereken sanal sistemden kazara dökülmüş bedenler. Sanallaştırmaya yönelik niteliği gereği dinsel bağlılığından dolayı teknolojik sınıf, üretime özgü sosyal meseleleri konuşmayı mantıksız ve dolayısıyla da ahlak dışı bulacaktır. Cronenberg’in “Dead Ringers” filminde olduğu gibi, teknolojik sınıfın bedenleri dışarıda normal görünebilir, fakat içeride bir şeyler feci bir şekilde ters gider. Onlar mutanttırlar: yarı-etli/yarı-kablolu, namevcut bir umarsızlıkla işçi sınıfını, evsizleri ve güçsüzleri yok etmek için çalıştıklarında giydikleri sanal kisvenin içinde faşisttirler. Ve tabii ki “iyi huylu umarsızlık” işe yaramaz; dolayısıyla güvenlik devletinin caydırıcı şiddetine daima başvurulur. Birleşik Devletler’de güvenli istihdam büyüme endüstrisidir.
Amerikan aklının durağanlaşmasının sembolleri olarak Thurow, Galbraith ve Reich üzerine net bir fikir bildirmiştir:
“Arzunun (memnuniyetin) tatminiyle askeri ve özel güvenlik endüstrisinde büyüme olur. Kontrol etme modu bir tür şiddet ve güç kullanmadır… Amerika’da bunlar artık yoktur, var olan bir şey olduysa o da ‘İyi Amerikalılar’ yada ‘Tocquevilleci halk’ yada geleceğe bakan ‘şanslılar’. Amerika, yok olma sürecinde, devam eden kurbancı bir sarmalda dünya çapında yayılmıştır. Kültürü, işi, rekabeti, ve artık ‘Amerika’da imal’ edilmeyen yada teknolojik bir uzaydan başka bir yerde imal edilmeyen, ve gelecekleri, sadece, Amerikanın hem içte hem dışta uç şiddeti hala taşıdığı krallıkta gelecekleri belirlenecek olan kişileri yaratan teknolojik süreçlerle Amerika artık kendini yeniden yapılandırmaktadır.” 3
Sanal Sınıf Savaşı
Teknolojik (sanal) sınıf işçi sınıfını etkisiz hale getirmek zorundadır. Bunu, küresel teknokratik sınıfın politik temsilcilerinden oluşan yandaşlarıyla birlikte yapar. İşçi sınıfı temelini standart ulaşılabilir bir zemine dayandırırken, teknokratik sınıf kendisini hiperuzayın sanal derinlikte yüzdürebilecektir. İşçi sınıfının, kapitalizmin üretim mekanizmasında istikralı bir istihdam politikası bulunması gibi tarafsız bir hedefi bulunmaktadır; teknolojik sınıfın ise, istihdamın belagatini sanal gerçeklikte üstün yaşam biçimi olarak “yaratıcı katılım”’a dönüştürme şeklinde öznel bir hedefi vardır. İşçi sınıfı, mutlak varlığını, politik temellerini ulus-devletin eğemenliğinde güvence altına almaya çalışarak kendisini rekombinant malın göçebe vektörünün türbülansından muhafazaya dayandırır; politik olarak yalnızca sanal devlete sadık olan teknolojik sınıf ise, rekombinant malın şiddetli aşamalarını sürdürme peşindedir. Sosyal ekonomiye bağlı olan işçi sınıfı “toplumsal refah ağı”’nı yaşatmayı arzu eder; teknolojik sınıf kendisini tamamen sanal matrise odaklayarak, vergilerin durağan seyrini elden çıkarılabilir olan ya da isteğe göre kullanılabilir olan gelire aktarır.
Derin bir şekilde karşıt ve içkin bir şekilde savaşan ilgiler bunlar; işçi sınıfı ve teknolojik sınıf yirminci yüzyılın başının ve sonunun sembolik ve tarihsel işaretleridir. Modern yüzyıl, işçi sınıfının bazen devrimci (Marksist-Leninist) bazen de reformist (ticaret ve iş dünyasıyla birlikte refah devleti) büyük tarihi mücadeleleriyle birlikte başlamış olmalı; fakat kesin olan şu ki, teknolojik sınıfın politik zaferi ve işçi sınıfının, postmodern bir denizdeki gelgit misali, küresel olarak geri çekilmesi ile sonlanıyor. Yok olmaktaki işçi sınıfının yansımalı işaretleri olarak Lenin harabelere karışmış, Kapitalizm ise kalıntılaşmıştır; geriye kalan ise sanallık arzusunun post-tarihsel tecessümü olarak teknolojik sınıfın son derece başarılı hakimiyetidir. Sonuç olarak, yirmi birinci yüzyılı karşılayan gerçek unsurlar, teknolojik sınıfın kolektif hazzı ve amansız bir ufuk olarak sanal gerçekliğin her yere yayılması olmaktadır.
Peki teknolojik ve kapitalist sınıfların arasındaki ilişkiler nelerdir? Bunlar aynı değildir. Çünkü kapitalist sınıfın üretime yönelik eski değer-biçiminde (artık-değer) bir ilgisi vardır, oysa teknolojik sınıf işlem ekonomisine yönelik yeni bir ilgiyi (sanallaşmış değişim) geliştirmiştir. Kapitalist sınıf sanal ekonomi kasırgasını hızla ürün işlemede kullanmanın yollarını arar; teknolojik sınıf ise sanallaşmış bedeni gerçekleştirmenin bir yolu olarak artık-değeri asalaklaştırır. Kapitalist sınıf, medya-düzlemini fethetmek ve bu fetihle de elektronik bedenin tüm deliklerini ele geçirmek için yatırım stratejileri olarak umutsuz bir şekilde yeni dijital teknolojiler arayışı içindedir; teknolojik sınıf araştırmalarını sermaye birikiminin boyunduruğuna bırakmıştır, bu durum, kapitalizmin sanallık arzusuna indirgendiği kaçınılamaz bir durumdur. Makine üretimine yönelik (zaten eskimiş olan) yemindeki tarihi tavsiyeye katılmayı sonunda reddederek, kapitalist sınıf sanal ekonominin işlenen dünya ile ilgili yanını ön plana çıkarır. Teknolojik sınıf kapitalizmi teknoloji arzusuna yönelik hizmet olarak addeder. Makinelerin konuşmaya ve seks yapmaya müsait olması için gereken materyal koşulları sağlama çabasına karşılık olarak, sanal dünya, en ateşli hayallerin de ötesindeki yeni bir sanal kapitalist sınıfını öne çıkararak yanıt verir: ilkel kapitalizmin soyguncu baronları, yüzyılın sonunda, yerlerini yazılım baronlarının ahmak egolarına bırakmıştır. Sermaye sanallaşır. Mülkiyet toprakta kalır ve işçiler hacizlidir, fakat kaynaklar sanallaştırılmıştır ve sanal halktan elit topluluğa yönelik yeniden dağıtılmıştır. Ama elbette sermaye her zaman sanallaşmaktaydı, ve elbette her zaman materyal gerçekliğini artık-değişimde yüzen bir dünyaya dönüştürme meselesiydi. Doğanın ve toplumsal doğanın bu tür simyasal dönüşümü en somut ve en temel ifadesini sanal gerçeklikte bulmaktadır. Sanal ekonomi, rekombinant malın, akıcı ve döngüsel ritimleri için bir tür “sonunda eve dönme” yoludur.
Sonuç olarak, durumumuz aslında şudur: devlet hiperuzaya hızlı bir şekilde kaçmayı başaramayanları ya da başaramayanları (maaşlı çalışanlar ve eskimiş orta sınıfın yönetici grubu) haczetmek için geride kalacaktır. Politik model, “eğer bir endişe varsa, vergidir”, çünkü zindancı devlet tükenmekte olan enerjisini, istismar değerinin objeleri için sanallaştırılmış nüfusun arasından rastgele seçerek güçlendirir. Ve alansal olarak hapsedilmiş sanal nüfus da karşılık verir: istismar hazzı için tüm politik liderleri canlı birer hedef haline dönüştürerek bir tür popüler karşı-terörizm yaratır. Bu durumda, alansal olarak sınırlanmış olan uzayın ve hacizli sanal nüfusunun muzaaf kodları olarak istismar ve karşı-istismar gerçekleşir.
Teknokratlara göre ise, onlar uzun zaman önce hiperuzaya fırlatıldılar, hüzünle doldular, fakat çok fazla kendilerinden geçmediler, telematik tarih rüyaları asla kodlamak için onların olmayacaktı. Evangelikal bir sınıf, sanal gerçekliğin birleşimci bir mantığıyla okuyan ve misyoner bilinçle motive edilen. Teknolojik sınıf zaten, alt insanın sarmallaşan derinliklere doğru alçalmaktaydı. Kendisinin sanallık arzusu olmasını arzu eder. Bu derece devasa kibre karşılık olarak, servoişlem dijital olarak yeniden üretildiğinde, sanallığın tanrıları tarafından artıklık sorunu öne çıkarılacak. Dante’deki sanal gerçekliğin döngüsel halkalarının yeni bir versiyonuna göre, bu sınıf eski bir felaketin işareti altında hareket eder: bu yanlıştır, yalnızca çok fazla doğru olduğu için. Sanal kibrin anlaşılmaması, aynı veri baytının sonsuz tekrarına mahkumiyeti gerektirir.
Köleleşmiş Fonksiyonlar: Sanal Kolonileşme Politik Ekonomisi
Sanallaşmış kapitalizmin ilgisi karlılık değil kötümser güçtür. Yani, kapitalist değişimin sanal düzeni, dünyanın en uçtaki bölümünün de sadizm düzenine dönmesi için küresel bir şebekedir. Sanal kapitalizmin bir güç olarak doğru söyleyen yanı, teknoloji arzusunun telematik ihtiyaçları için tamamen gereksiz olan sahipsiz ve artık bölgelerde bulunabilir. Rekombinant malın işletim sisteminin dışında kalan artık uzaylar ve dünyaya saçılmış artık ekonomiler, zevk alınabilir istismar değerinin siteleri (sanallık arzusunda başarısız olursak bize ne olabileceğinin muzaaf sahneleri) ve potansiyel artık et kaynakları olarak sunulur. Eğer beden, hem teknoloji diyalektiğinin ayrıcalıklı bir vatandaşı değil, hem de telematik düzenin hızlı simülasyonları için kolanlı ekonomide bir gösterge değilse, bu durumda o ancak “köleleşmiş-bir-fonksiyon” olur: sanallaşmış sinir sisteminde işlenmeyi bekleyen “uzman fonksiyonların” yorgun organik bedenleri için artık beden parçalarından oluşan yığıntı bir site. Dolayısıyla, uzman fonksiyonlar, köle fonksiyonlar ve klonal ekonomiler, sanallaşmış kapitalizmin sınıflandırılmış güç şebekesi olarak görülür.
Örneğin, Afrika ülkelerinden Haiti veya Bangladeş’i ele alalım: bunlar, Japonya, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın hâkim sim/porium’unun “uzman fonksiyonları” için yedekleme olarak geliştirilen ekonomilerdir. BM/ABD tarafından yönetilen küresel bir refah sisteminin bir parçası değil, fakat bedenin son kapitalist döneminde viviseksiyon[12] ve vampirizm hakkındaki yeni deneyimleriyle ilgili siteler olarak artık uluslardır. Bu durumda, beden parçalarındaki gizli küresel ticaret, cerrahi anlamda, köle-ulusların sanallaşmış nüfusunun artık etlerini keser. Peki, aksi nasıl gerçekleşebilir? Organik beden, sanallaşmış bir yapıya dönüşmeden önce öleceğinin farkındadır, dolayısıyla umutsuz bir şekilde köle-bedenleri, özellikle genç bedenleri hayat iksiri için inceler: böbrek, pankreas, göz ve kalp. Peki, kitlesel aşının sahneleri neden geleceğin beden elektroniği için film senaryolarının başlangıçtaki modelleri olarak görülmüyor?. Bu durum, AIDS virüsünün, resmi olarak onaylanmadan ve hiper-şarzedilmiş virüsün “hepatit aşısı” uygulaması altında New York ve San Fransisco daki eşcinsellerin bedenlerine indirilmeden önce, Afrikalıların kanlarına kitlesel enjeksiyonu oluyor. Ayrıca, estetikleştirilmiş Kuzey Amerika kültüründen çıkarılmış kronik hastalıkların pazarlama siteleri olarak köle ulusların durumu da farklı değil: üstün android kültürlere sembolik anlamda (gerçekçi olmadığı zamanlarda) üyelik sunumu olarak, “Marlboro ekonomisi”’nin tahrik edici tanıtım uygulamaları altında sigaraların köle ulusların vatandaşlarına agresif bir biçimde promosyonu. Yada, yine bu meseleyle ilgili olarak, Amerika’nın bertaraf edilmiş olan ucuz edebiyatı neden, sanal kapitalizmin önde gelen toplumlarında klonal statülerinin sembolleri olarak, Batı ve Doğu Avrupa’nın modernist kültürlerine kopyalanmıyor? Dolayısıyla, artık politik ekonominin birinci ve üçüncü dünya ülkelerinde taksiminden söz edemeyiz, fakat sanal kürenin, sadistik bir kurbancı değer masasında daha dehşet verici bir şekilde erimesinden bahsedebiliriz: uzman fonksiyonlar, klonlar ve köleleşmiş fonksiyonlar. Kapitalizm güç şebekesinde görünmediğinde, ekonomi sadece, teknolojinin daha sadistik hilesini (istismar değerini) maskelemeye çalışan bir illüzyon uzamı olarak kalır.
Sanal kolonileşme post-kapitalizmin son oyunudur. Tam biz, Avrupa’nın kolonileşme dönemi sonunda bitti diye düşünürken, ansızın ikinci bir sanal kolonileşme dönemine kopyalandık: insanı ya da diğer canlıları sanal kapitalizmin alevlenen kuyruklu yıldızının en derin bölgesindeki kozmik tozlu-yolun yayılan ikazına indirgeyen, gezegenin tekrar kolonileştirilmesi gerçeğinin yeniden canlandırılması. Her şeyin yeniden kolonileştirilmesi: üretim sektöründeki işgücünün sanallaştırılması yerküreye indirilir (download), bu durum yalnızca köle işgücünün sanal koklama duyusunu çezbeder; Kanada’dan Romanya’ya ve Çin’e kadar CNN ve MTV’nin akıntı-ağının şiddetine kapılan ve Amerika’nın puslar[13] kodundan çıkarılıp dünyanın klonal kültürlerine dahil edilen kültürlerin planetsel (gezegensel) noosfer[14] olarak sanallaştırılması; modanın sanallaştırılması, örneğin, Benetton giysilerin (rekombinant) rengini ve sitilini tasarımcı İnternet içinde yeniden düzenliyor, “The United Colors of Benetton” ifadesini dijital bir düzenleyiciye aktararak ve köle uluslardaki çocuk işgücünü de büyük üçlünün (Japonya, Avrupa ve Amerika) yüksek yoğunluklu pazarlarına aktararak, (kendisi için) artık-sanallaştırılmış değişim gücü üretiyor. Ayrıca sanal ulaştırma, yani uluslar arası otomobil üreticilerinin işlem ekonomisine müdahil olması: ucuz işgücüne göre üretim yapan parçaları kopyalayıp yapıştırarak üretimi robotize etmek, fakat öte yandan (reklam yoluyla) arzunun canlı tutulması için kontrol setleri olarak sanallaşmış nüfuslar yetiştirme. Eğer 1992 yılında Amerika’nın Avrupalılar tarafından keşfedilmesinin 500’üncü yılı diye fantastik bir kutlama yapılacak olsaydı, bunun yerine 1993 yılı, dünyanın sanal kapitalizm tarafından yeniden keşfedilmesinin İlk Yılı olarak kutlanırdı.
Kurbancı Şiddet ve Teknolojik Sınıf
Faşizm etsel yapıdan sanal yapıya geçişin genel politikasıdır. Bu süreç en azından St. Augustine’in Trinity[15]’yi üretiminden beri, hatta belki de St. Paul’un Grace[16]’i üretiminden beri sürmektedir. Trinity “ruh” denilen ölü bir güç üretiyor, Grace ise bedeni kendine özgü kurtulma araçlarına karşı yabancılaştırıyor: kendini yetiştirme. Fakat bu iyi icat, etsel yapının kendisini kurtarıcısına teslim etmek uğruna, son derece korkunç bir şekilde kendini sorgulama ve tırmalama deneyimine yönlendirmiştir. Bugün kurtarıcı, başlangıçta Trinity ve Grace’in de ondan üretildiği sanallıktır.
Etsel yapı başarısız olmuştur (ve olmaktadır). Bu olgunun işaretleri olarak sanallık arzusunun işlemlerini (düşüşe işaret eden simulasyonun sade tadından ölüm arzusuna yönelik kurbancı maceralara) ve faşizmin tekrar ortaya çıkışını (tüm nostalji hareketlerinin en büyüğü) gösterebiliriz. Faşizm: kaybedenlerin devrimi. Etsel yapı kaybediyor. Bir çarpışma/çöküş var. Etsel yapı kendisine dönüyor. Tercihinizi yapın: SG (Sanal Gerçeklik) kaskı yada disiplinci devlet. Her ikisi de nihilistik olan iki seçenek var kaybetmiş etsel yapı için. Günümüzdeki tarihsel zamanda her iki seçenek de aşırı biçimleriyle görünüyor, modernliğin yapısını şekillendiriyor. Faşizm, etsel yapıdan sanallığa geçişte (ölümcül) bir spazmdır (yani etsel yapıdan çarpışmaya geçişte). Tercih ya şimdi direk mezbahane yada sonra (daimi bir şekilde) çarpışma. Medya-ağı parçalara ayrılıyor: donanım, yazılım, ve wetware çarpışması, fakat endişe yok, bedenler zaten yok olmuş durumda. Yada alternatif olarak, değiştirilme arzusu başarılıdır ve androidlar medya-ağını ele geçirirler ve onu bir şekilde kendileri için çalıştırırlar. Acaba herkese siber-işkence mi?
Sanal İşkence
Akşam haberlerinde tam bir sanal işkence örneği sunuluyor. Fransız polisi kemerini takmadan yolculuk yapan kişiyi yakalıyor ve yoksul suçluya iki seçeneği dayatıyor: 50$’lık cezayı ödemek ya da ciddi bir araba kazası esnasında ne tür hisler uyandığının simülasyonunu yapan bir işkence makinesine girmek. Bu, eğlenceli bir park sürüşü gibi görünüyor, fakat bunun amacı sizi ciddi bir şekilde korkutmak. Kendi iyiliğiniz için. Foucault’u yetiştiren, Fransız kültürü değil miydi? Sanal disiplinlileştirme.
Rekombinant Faşizm ve Sanal Sınıfa Devam
Rekombinant faşizm, kusurları ve kayıplarının etkisiyle bizzat kendi varoluşuna tahammül edemeyen etsel yapının kendisini yok etmesine yönelik burulmuş, hileli ve vahşi bir yoldur. Modern dünyada buna yönelik, eski Yugoslavya bölgesinde Sırp hegomanyasının kaybedilmesinden kaynaklanmış olan Büyük Sırp Milliyetçiliği’nden daha iyi bir örnek yoktur. Sırp nüfusların yırtıcı parazitlere dönüştürülerek korunması meselesi bunun örneğidir. Faşizm daime cezalandırmaya ihtiyaç duyar. Revançizm[17]. İntihardan önceki son görev olarak cinayet. Faşizmin (asli) operasyonel tanımı: başkaları pahasına kendini korumak ve başkalarının yok edilmesiyle ikincil bir sadistik kazanım elde etmek için yoğun bir şekilde kişisel nefretle bezenmiş insan yapısı. Faşist ekonomi (toplumsal ekonomi) (ahlaki ekonomi): işletim ilkesi olarak istismar değerinin kurulması. Rekombinant faşizm istismar değerini, sanal gerçeklik politik ekonomisinin çekirdek belleği yapar: faşizm nihai olarak saflık ve boşluk arzusunu karşılamaya yönelik son bir işaret için ve sonuçta daha çılgın bir şekilde yeniden diriliş hedefiyle kendi nostaljisini döküyor.
Rekombinant faşizm kalıntılaşmış Lenin ve Reagan döneminin politikasıdır. Pan-kapitalizmin ise kendine has bir politikası yoktur: sanal kapitalizm, aydınlatıcı hızlı hareket ve yedekleme akışıyla politikaları mahveder. Veri tabanlarındaki numaraları dahi, kendi öğeleri olarak dönüştürür (saf perdeleme). Bedenler olmaksızın politikalar da olmaz. Rekombinant faşizmde bedenler artık etlerin kurbanlık cümbüşüyle birbirlerine dönüşürler. Tüm bunlar sosyal varlığı kapsayacak bir şekilde ayrıştırılması beklenen öteki bedenlere aidiyet adınadır, bunu Parsons “sosyal topluluk”, “ulus” olarak adlandırılır. Birey( Reagan) ve sınıf (Lenin) politik çözüm olarak ölüdür. Panik paronoya durumunda Nietzscheci güruha tabiyiz. Rekonbinant faşizm kapitalizmin, kendi içinde savaşta olan etsel yapıyla sınırlandırılmasıdır. Ayrıca (sanal) kapitalizmin, bedenin kullanım hakkına ilişkin amili de olabilir. Ulus, rastlantı eseri vardır. Zayıf yaşam daima sürü mantığındadır. Rekombinant faşizm: tekrar canlandırılmış işaret-değerlerinin (milliyetçilik/ırkçılık/cinsiyetçilik/hümanizm/süper-hümanizm) tezahürü. Bunlar, (daima) sanal “sosyal topluluk” için oluşturulan çağdaş, rastlantısal bileşimin bazı öğeleridir. Rekombinant faşizm, ölüm arzusuna agresif bir tepki biçimi olarak sosyal topluluğa ilişkin fetişizmdir. Dolayısıyla yaşarken ölme biçimi olarak saflığa eğilimlidir. Ve tüm bunlar “topluluk adınadır” çünkü her biri kendisini kahramanlık, üstünlük ve iyilikle aldatmak için diğerlerine ihtiyaç duyar. Tüm bunlar diğerleri pahasına bazı bedenler içindir. Faşizm, etsel yapıyı harcanabilir kılan anlayış: hiper-kapitalizm. Kurbancılık.
Sanal Politikalar
Pan-kapitalizm çarpışmanın algısal boyutundadır. “Aletsel aktivizmini” (Parsoncu “kapitalizmin ruhu” terimi) sınırlayacak hiçbir toplumsallığın olmaksızın, sembolik değişim medyasının (Lenin’in “finans kapitalizmi”) birikiminin likit taşkınlığına ve bu noktadan da kendini fesheden siber-uzaya (kapitalizmin üretici aparatının ürettiği) geçiş yapar. Kapitalizmin satınalma gücüne yönelik uyguladığı, iş gücünün öteki tarafında kendisini telafi edebilecek tahrik unsuru, sanallık arzusu tarafından ustaca kullanılır.
Pan-Kapitalizm, anlık hareket içinde olmayan her şeyin umarsız yerdeğişimidir. Tokyo’dan Şikago’ya ve Dakar’a kadar birkaç saniyede uzanan gelecek ticaret indeksi, onun platonik paradigmasıdır. İş gücü kapitalist likitide idealinin anti tezidir. İş gücü bu derece hızlı hareket edemez. “İnsan” her ne kadar galaksilere doğru süzülerek yükselmeyi arzulasa da etsel yapı yeryüzüne çakılı kalacaktır. Pan-kapitalizm sonsuza kadar rekombinanttır. Dönüşmekte olan ilişkisel veri tabanı olarak kendisini fark edebilmeye kapılır. İş gücü ve satın alma gücü olarak etsel yapı, ürünün, işleme, rekombinant mala geçiş aşamasında şiddetli pişmanlık duyar.
Rekombinant mal, işaret değeri de değildir. O bir çıkındır yada anlık değişim ve yedekleme ağlarında diğer bilgisayar sistemleriyle bağlantılı olan bilgisayar sistemlerinin işletimini belirlemek için taşınan bilginin “bedenidir”: telematik kapitalizm.
İş gücü ölüyor ve beraberinde etsel yapı da ölüyor. Telematik kapitalizm üretimin otomasyonunu hızlandırır, üretim sitelerini şaşırtıcı bir hızla düzenler ve sanallık arzusunu teşvik eder; tüm bunlar da artık bir etsel yapı yığını oluşturur. Bununla birlikte, telematik kapitalizm, sürekli tekrarlayan depresyonlara (şiddetli işgücü pişmanlığı) yol açan yinelemeli finansal krizler klasik kapitaizminin (aşırı-borçluluk? Borç-ödeme-döngüsü) temel niteliğini korur. Aynı zamanda kapitalizm tamamen telematik de değildir, bir miktar işgücüne ve bir miktar da etsel satın alma gücüne ihtiyacı vardır. Ölmekte olan işgücü (yaşama ve sanallık arzusuna karşıtlık olarak oluşturulmuş) ile soyut akümülatif kapitalizm arzusu (orta derecede sanallık arzusu) arasında aracılık yapan faşizme dâhil olur.
İnsani biyolojik türlere ait hayvanların tamamı, daima katı anlamda idelelist olan liberal “insan” düşüncesine uymaz. Bu hayvanların bir kısmı daima, çoğu da çoğu zaman hariç tutulur. Liberal görüşün “rasyonel varlığa” yönelik, etsel yapıya bütünmüş biçimde var olmayacağını öne sürme şeklinde aşırı yaklaşımı olabilir. Dolayısıyla liberal görüş, sorunları daha da kötüleştirmek için keyifle şu düşünceyi ortaya atar: eylemi gerçekleştirmek için arzuya teslim olanın acısını yaşamadan, ahlaki bir eylem gerçekleştirmiş olup olmadığınızı asla bilemezsiniz. Liberalizm kendisini sadistik ve kurbancı olarak sunar. Liberalizm maddenin şiddetli pişmanlığıyla inşa edilir.
Kant’ın liberalizmi desteklediğini iddia etmek adil olur mu? En büyük sayı için en büyük iyi. Başkasıyla-ilgili eylemi düzenlemenin meşrulaşması. Genelleşmiş başka. Yasal devletin yüceliği. Liberalizm daima kurbancı ve toplumcudur, fakat ölüdür. İkinci-düzen kopya olarak belagat makinesinde emilmektedir. Liberalizm, karaciğerlerin ve kalplarin nakil için kimlere ve hangi sırayla verileceği hakkında liberaller tarafından kutsal tartışmaların yapıldığı “medikal etik” hastanesinde çağdaş bir eve sahiptir. Eter etkisi altındaki liberalizm.
Liberalizmin kültürel alanı “liberal demokrasi” adı verilen operatif ideoloji tarafından çok önceden ele geçirilmiştir: teknolojik hümanizm. Teknolojik hümanizm, “insanlığın” teknoloji sayesinde dünyayı, türlerin tasavvur edemeyeceği lezzetler bahçesine döndürerek yeniden inşa etmesi anlayışıdır. Marx ve Dewey, teknolojik hümanizmin ikiz starları, bu kavram için şunu söyler: teori ve pratiğin birliği. Heidegger daha öncesinden şu iddiada bulunmuştu: teknolojik hümanizm ölüm kamplarında çökmüştür.
Post- çarpışma sanallık arzusunu öne çıkartmaktadır. Teknoloji, organizmaların uyum sağladığı ve(veya) öldüğü bir çevre olmuştur. Bu çevre o organizmalara ait değildir ve en çok sanallık arzusuna hizmet eder. Faşizm, sanallaşan toplumu inşa eden sınıfların eğilimlerini dengeleyen etkin bir politik çözüm olmuştur. Hâkim politik sistem olan post-liberalizm faşizmi sanallaştırmaktadır: yani faşizmin, liberal belagatın tükenmiş yüzünün altındaki bir tümör olarak büyümesi anlamında liberal faşizm. Bir başka sistemle karşılaşır: retro-faşizm, yani sanallığın karşıtı: sanallaşmadan önce onu tamamen öldür.
Bir süreliğine teknotopyayı inceleyelim. Her organizma kendisine ait her zaman kullanabileceği SG (sanal gerçeklik) jeneratörüne sahip olacak. Her organizma içinde olmak istediği ne tür bir olayı sahneleyeceğini seçebilecek, ne olursa olsun (cinsiyet, hatta cinsellik, her türlü fantezi yada kapris). Benmerkezcilikte de sorun yok. Organizmalar sahnelerini paylaşabilirler (tabii ki, sanal olarak): siber-uzay sayesinde, her biri sahnede sanal olarak bulunacak olan diğerine tepkiler vererek, birbirleriyle etkileşime geçebilirler. Her biri özel fantezilerinde kaprisleriyle birlikte takılabilir. Bu, Avrupa merkezci aklın sonlu etsel yapı için tasarlamış olduğu mutlak özgürlüktür. Teknotopyada olası nihai kazanımlar gerçek olandaki yüceliği sanallık yoluyla tamamlar.
Tanımlayıcı not: sanal gerçeklik, sanallık: organizmanın algısal alanındaki olaylar için alan yaratmak, organizmanın algısını bu alanda gerçekleşen olay-sahnelemelerle yöneterek ve organizmanın algısal alanı da yaratılan bu alan için yedek konumunda tutarak. Bu, tam olarak anlaşılan ve gerçekleştirilen sanallıktır. Sanallık ayrıca, kısmi yada mükemmel olmayan algısal yedeklemeler durumunda da kullanılabilir. Yedeklenen durum sanal alana, resim, fotoğraf, sinema ve TV gibi her biri algısal alanın yerine geçen alanlar üreten görsel medya yoluyla sunulur. Sanallık arzusu organizmanın algısal alanını sanal bir alanla değiştirme ve böylece toplumsal zamanı da heterojen sanal muvakkitlikle değiştirme arzusudur. Teknotopya liberalizmin mükemmeliyetidir. Her biri onun kendi Tanrısıdır…. Yahut belki de bu, medya-ağı kaynaklı fulgurasyonlarla[18] sanal zırhında aktifleşen Leibnizci monad[19] buluşudur. Teknotopya liberalizmin ölümüdür. O sanal solipsizmdir (tekbencilik, ben merkeziyetçilik, subjektif idealizm). O, daima ve zaten, varolmadan, gerçekleşmeden, ortaya çıkmadan önce çarpışma yaşamıştır. Teknotopya, tedavisi imkansız hastalar hastenesindeki, umutsuzca değiştirilmeyi bekleyen türlerin rüyasıdır. Fakat o, en ilginç yollarla materyelleşmeye devam eden bir rüyadır.
Oceania’yı deneyelim. Bu, Las Vegas’taki bir grup tarafından planlanan ve teşvik edilen, okyanusta (girdapsız bir bölgede), ikamet edenlerin devletin ve bürokrasinin erişiminden uzak olacakları ve Friedrich Hayek ve diğer büyük bireyselci-kapitalist-liberallerin visyonlarına göre yaşayabilecekleri bir bölgenin oluşturulması fikridir. Teknotopya yolunda bir basamak.
Teknotopya çarpışma yaşar. HIV Prison Camp net bir örnektir. Yoğun bakım birimi ne durumda? Etsel yapı sanal olarak yaşayamıyor. Hala, gıda gibi temel gereksinimlerini karşılamak için kendi türüyle etkileşim halinde. Hala “dünyayı” umursuyor ve dünyadaki mekânını. Ayrıca bir de sanalaşmaktan daha fazlasını istiyor. Zayıflamış Eros (aşk tanrısı) ile sanallaşmış Thanatos (ölüm tanrısı) arasındaki bu çelişki liberal faşizmi besliyor.
Dünyayı sanallık için güvenli kılın. Bu, sanal liberalizmin ilkesidir. Elbette, teknotopyacıların zihinlerinde tasarladıkları kadar tam bir güvenlik yok, fakat medya şirketlerinin programına uygun bir güvenlik mevcut. Sanal liberal devlet, satın alma gücüyle medya-düzlemine bağlı olanları ve devletsiz kontrol altına alınamayacak olanları (Somali’deki insan hakları disiplini) korur. Varoş bölgelerdeki evlerin medya çevrelerini dünyanın altsınıf yapısının tehdidinden korur. Retro-faşist hareketleri (ABD’deki Hristiyan hakları) ve güvenlik fetişistlerini (TV’lerdeki şiddeti engelleme, herkese uyuşturucu testi yapma, vb.) destekler, fakat arabuluculuk yönü gerektiğinde sanallık lehine döner, yani medya-düzlem koşullarına göre sanallaştırma.
Sanal liberal devlet liberalizmin bireysel-haklar belagatini muhafaza eder, fakat hak-temelli bir sistem değildir (sanki daha önce böyle bir sistem mi vardı?). O, üyelerini sanallaştırmak için hayali bir sosyal topluluğu savunur. Eğer mükemmel bir bahtiyarlık, zenginlik durumu varsa, sanal liberal devlet bünyesinde yaşayanlara asla geriye gidi bir görüntü sergilemez. Fakat, ekonomik daralmanın etkisi hissedildiği zamanlarda birçok organizma rahatlık döneminin keyfinden ihraç edilir. Devlet kurbancı şiddet biçimindeki asıl yapısını disipline ederek ve cezalandırarak gösterir.
Liberalizm, teknotopya adına akil adamın yedeği için hazırlık olarak, devletleri tıpkı şirketler gibi sırf uyuşma bakımından kullanan sanal sınıf; sanal sınıfı sermaye birikimi için kullanan kapitalist sınıf; sanallığın satın alma gücünde ve artık etsel yapıda yozlaşan, yok olma noktasındaki işçi sınıf arasında arabuluculuk yapmalıdır. Refah dönemlerinde, sınıf yapıları arasındaki gerilimler nüfusun sanallaşmasına daha fazla fayda sağlayacak biçimde çözümlenir. Kapitalizm ve sanallık başarısız olduğunda anlaşmazlıklar ortaya çıkar ve devlet de tasarruf politikasını dayatmak zorunda kalır.
Sanal sınıf asla kendi yüzünü riske atmayacaktır. Çünkü üyelerinin büyük bir bölümü Ros Perot[20]’un destekçisidir. Tipik bir sanallaştırıcı her hangi bir organizasyonun (sanal çevrenin) dışında duramaz. Sanallaştırıcı kendi etsel yapısını fetişistleştirir. Sonsuza dek tedavisi mümkün olmayanlar hastanesinde kalmak ister. Alçak bir şekilde naif olan ve Oceania gibi gösteriş amaçlı olan fantezileri ve herkesin kendi gerçekliğini seçtiği varoluşu kim düşünebilir? Gerçek SG tipleri zihin-deşme amaçlı güç yolcularıdır, ve tüm bunlar mutlak bireyselcilik adınadır. Her neyse, peki, siber-uzayı kim oluşturur? Bu, sanal sınıfın teknik öğesidir. Diğer öğe ise organizatörlerdir, medya-ağını kuran ve işlemlerinin gerçekleşmesini sağlayan girişimciler: sanal metalaştırıcılar. Onlar teknik sanallaştırıcıların yuvalandığı organizasyonların arasında bulunurlar ve bu organizasyonları yönetirler. Perot’u ele alalım. O, yazılımını satarak teknolojik-organizasyon sanallaştırıcıları ordusu yaratma yoluyla hükümetin sırtından geçiniyor. Etsel yapıyı görünmez kıldığınız sırda, Sayın etsel yapıyı korumak için yapılan organizasyonları emiyor. Sanallaştırıcılar rahatlığın amilleridirler, tüm rahatlık ve durağanlık yanlılarının en büyüğüdürler. Onlar üretirler, satarlar ve durağanlığı dayatırlar.
Fakat Perot için daha fazlası vardır. Hükumetin sırtından geçindikten sonra, insanlar adına hükumetin aleyhine dönüş yapıyor. Kendi kişisel fikirlerini değil de Amerikalıların arzularını ifade ettiğini savunuyor. Parlamentoya alaycı bir dille saldırıyor. Medya-düzlemi sayesinde dorudan eylemde bulunuyor. O, bir retro-faşist ve sanallaştırıcıdır, sanal politik ekonominin tüm çelişkilerini barındıran bir figürdür.
Perot en büyük rekombinant mallardan birini üretir: veri-işleme servisleri. Kendi etsel yapısını medya-düzlemine çevirmiştir: bedensel-imajı tam arzu ettiği biçimde gelişir. Parasını nereden elde ettiğini umursamaz. O, sanal bir faşisttir. Aynı zamanda da, kolektif (ortak) kurbanlığa dayalı efsanevi bir sosyal topluluk adına ulusal yenilenme hareketine de öncülük eder. Etsel yapıyı başkaları pahasına koruma hareketi (Amerikan ekonomik egemenliği). O, bir retro-faşisttir.
Perot’taki çelişki sanal politik ekonominin çelişkisidir. Bir bakış etsel yapıyı lüzumsuzluğuyla kabullenir ve bir başka bakış etsel yapıyı bu lüzumsuzluğa karşı isyana teşvik eder, fakat daima medyaya-düzlemde alaycı bir şekilde işleyerek… eğer bir katliama dönüşmese yada dönüşünceye kadar. Sanallaşma ya da katliam. Bu, politik olasılıkların mevcut ufkudur.
Kapitalizm nereye uyum sağlar? Kapitalist ve teknokratik elitler madalyonun her iki yüzünde de görünürler. Elbette, ölüm kamplarına yönelik sanallaştırmanın tükenmeyen hızını tercih ederler. Onlar, etsel yapının, sanallaşma ve isyan etme, “liberal” ve retro faşizm arasında gidip gelme şeklinde dalgalanmasının etkin amilleridir. Bi-modern anlayış, durağanlık rahatsız edici boyutlara ulaştığında ekonomik tasarruf zamanlarında kendi yapısını açığa çıkarır. Liberal-retro faşizm aşırı duyarlı bir durağanlıktır.
- Arthur Kroker “The Possessed Individual and Spasm”’ın yazarıdır ve “The Postmodern Scene”’in yazarlarından biridir. Concordia Üniversitesi, Montreal, Quebec, Kanada’da politik teori dersleri vermektedir.
- Michael A. Weinstein Purdue Üniversitesi’nde politik bilim profesörüdür ve Deena Weinstein ile birlikte kaleme aldıkları “Postmodernized Simmel” (Routledge, 93) dahil yazdığı 19 kitabı bulunmaktadır.
1. In addition to studying the political strategy of the Trilateral Commission and deciphering the (side)texts of the Canada/US “Free Trade” Agreement and NAFTA, there is also an excellent anonymously posted analysis of the International Business Roundtable circulating on the Canada-L BBS on the Internet. While this text does not draw out the implications for the technological class of politicized “trade” agreements or situate the analysis in light of the recombinant commodity-form, it focusses critically on the fungibility of the international labor-market and the undermining of local state sovereignty by a resurgent American empire. Here, the politics of “free trade” are forced to the surface of the seemingly-transparent background of international economics.
2. Ibid. International Business Roundtable: anonymously posted analysis circulating on the Canada-L BBS on the Internet.
3. David Cook, “Farewells to American Culture, Work and Competition,” Canadian Journal of Political and Social Theory, Vol.16,no.1. p.5. In this review article, Cook argues eloquently, and convincingly, that Lester Thurow (Head to Head), Robert B. Reich (The Work of Nations) and John Kenneth Galbraith (The Culture of Contentment) are the leading representatives of the recline of the American mind. While Reich focusses on the spatial recovery of the disappeared working class (at the behest of the “technological class’) and Thurow talks about engineering the new “European beast,” Galbraith closes his eyes to the brilliant sun of Crash America.
The Political Economy Of Virtual Reality: Pan-Capitalism, http://www.ctheory.net/articles.aspx?id=49
Arthur Kroker – Michael E. Weinstein
Çeviren: Cüneyd Özpilavcı
[1] Wired: bu tel kablo ile bağlı anlamında bir kelime, sanırım bağımlılığı vurguluyor
[2] Yenibileşim, moleküler biyolojide yeniden birleşme
[3] Bite/bayt bilgi işlemde bilgi birimi
[4] hardware ve software lere karşı üretilmiş insan sinir sistemini anlatmak için kullanılan kelime, yada ciberkültürde insanı kasteden kelime, (çev.)
[5] 1827’de İngiliz biyolog Robert Brown (1773-1858) sıvılarda ve gazlarda toz parçacıklarının hareketini ilk kez gözlemledi. Brown parçacıkların gelişigüzel hareket ettiğini gördü, ancak neden hareket ettiklerini bilemedi; parçacıkların canlı olduğunu sandı. Brown’un gördüklerinin açıklaması 20. yy’a Almanya doğumlu bilim adamı Albert Anistein (1879-1955) parçacıkların hareketinin nedenlerini bulana kadar bekleyecekti. Eeinstein toz benzeri parçacıkların hareketine, havayı oluşturan “görünmez” moleküllerin çarpması olduğu açıklamasını getirdi. Parçacıkların sıvılarda ve gazlardaki bu hareketine robert brown’un anısına, brown hareketi adını vermiştir. (çev.)
[6] Kendi işini kendisi gören makine (çev)
[7] İdeogram: bir sözcükten çok bir fikri temsil eden simge (çev)
[8] ruaremote user agent?
[9] BBS: Bulletin Board System: İnternet öncesinde dünyada yaygın olan ve modem üzerinden çok kişili iletişim sistemlerinden biri.
[10] Eugenics: üstün ırk, kusursuz insan, üstün ırk geliştirme bilimi (çev.)
[11] Eschatology: dünyanın sonu ve öbür dünyayı anlatan bilim dalı (çev.)
[12] Vivisection: bilimsel araştırma amacıyla canlı hayvanlar üzerinde cerrahi deneyler yapma (çev)
[13] düzenli elektromanyetik dalgalar yayınlayan gök cisimleri (çev.)
[14] Noosphere: planetsel evrimin ve bilinçliliğin kayıtlarının tutulduğu olası katman. (çev.)
[15] Teslis: hristiyanlikta baba/tanri, ogul/isa ve kutsal ruh üçlemesine verilen ad (çev.)
[16] üzerinde çalışılarak kazanılması mümkün olmayan tanrı vergisi bir duruş, zerafet, incelik ve asaleti (çev.)
[17] Revanchism: hasımdan intikam almayı amaç güden politika, ya da toprağını başka bir ülkeye kaptırmış bir ülkenin bunu geri almak amacıyla uyguladığı politika (çev.)
[18] Hareketli bir elektrodla etkisi ayarlanan elektrik akımıyla dokuların yakılma işlemi (çev.)
[19] Parçaya ayrılmayan en küçük zerre (çev.)
[20] 1930 doğumlu Teksas’lı işadamı ve milyoner, 1992 ABD başkanlık seçimlerinin bağımsız adayı, “United We Stand America” isimli politik hareketin kurucusu. (çev.)
Views: 132