
yamaçlara koyun bizi
Kuşların yüksekten uçanını sevdin
uzak gidenini, tez gidenini
sen nedensin
yüreğimin sızısına
yavaştan gelen yaz akşamlarında.
Bir ananın öfkeli çağrıları
birden kesilen oyun
yanar gözlerim kırlangıç çığlıklarıyla
arkamı dönüp giderken akşama
kayırdığım sen misin çocuk
evde
ürkek, çekingen, yorgun olan
bacaklarında oyun sızısı
gözlerin yumuluyken
bir kuyuya eğilip bakar gibi
bırak kendini çocuk
ay dolunay dalmalısın uykuya.
Gecedir, serin olacaktır
birden bire tan değer göğsüne
ellerin saklı.
Doyamadın fısıltılı sohbetlere
içemedin kanasıya kara kıl çadırlarda
bir tas ayranını göçebelerin
çekemedin gözlerini yumarak
doyasıya ıtırını kekiğini içine yaylaların
ellerin saklı, ellerin saklı da
nasıl gidersin ölüme?
Şimdi kim diyebilir yanlışa yanlış
kime ne üzüntümüz yasımız
bilir misiniz nasıl yürünür ölüme
daha tutmamışken bir kadının elini
daha duymamışken bir gülüşün özlemini
iç genişleten, insanı çoğaltan bir bakışın gizini
yaşamadan
ay aydınlık gece oy!
Acılarla erimeyen inadın ıssıyız
onunla tutuşturduk güz yaylalarını
huysuzsak, ürkek, diken üstünde
yasaklanmış marşlarımızı
ıslıkla çaldığımızdandır bir başına şimdi.
Ey bize kurtuluşsuz diyenler!
Ussuz, ışıksız, kör karanlıkdakiler
yitirmişler
üzüntülü ıslıklarımızın
ezgisinde biriktirdiklerimizi anlayın önce
daha ilk sözcüğünüzle
boyun eğmişliğinizle
umutsuz yalnızlığınızla
utancınızla
neden akarsınız geceden geceye!
Nisan 1985
bir kentin sessizliği
Pazarların sakin sabahlarında tanıdım
bu kenti
bir sokak, yel ipildese duyulur
ne bir ayak sesi, ne telaşı insanların
bahçe duvarlarından ötede her şey
sabahın yavaşlığı
sabah gazetelerine umarsız bakan yüzlerde
içeriden yeni çıkmış birinin yatak keyfinde.
Seni parmakların ele verir
sabahın bu sakinliği düşürür pusuya
dönek arkadaşların da ele verir seni
sonra sorgularda ünlenirsin.
Senin
doymadan sofralardan çekilmeni
uzun yürüyüşler sonu bitkinlik içindeyken
dinginliğini
karanlık gecelerde bir at gibi huysuzlanmanı
her an tetikte duruşunu sevdim.
Yine lodosladı hava
gül fidanlarının son demlerine vurdu yağmur
güvercin sesleri kesildi birden
inen akşamın kıyısında
senin yolculuktan yolculuğa
sorgudan sorguya
sessiz gidişini, kelepçeli bileklerini sevdim.
Gecelerin aysızında vuruldum kırlara
her şeyi örten, saklayan vadilere
karanlıkta güvende olunan dere kıyılarına
soğuktur gece, dayanılmaz bir ayazla gelen
iliklere işleyen bir soğuk
bir kuytuda bir ateş yakılır
yalım kanatları çarpar yüzlere
belki yalar ufkun gözlerini de
karanlık çok karanlıktan gelir bu ürkü
bu tetiktelik
yine de yalımlanan, dalgalanıp yükselen
bu ateş olur arkadaşın.
Birden bir çığlık düşer gecenin
can evine
nöbettir
yüreğin ürker, çocuklaşırsın
arkadaşları uyandırıp bir yamaca tırmanırsın
kıpırdayanları görüp fısıltıları, ayak seslerini
işitebileceğin bir yer bakınırsın.
Kenttesin şimdi
sabahları sokağa çıkıp
akşama dek dolaşırsın
geceleri hiçbir ev korumaz insanı
güven vermez insana
kapana kısılmış bir yaban hayvanı gibi
dolaşırsın geceler boyu
çoraplı ayaklarla
yoktur gecede seni dinginleştirecek bir şey
dağlara dönmek
bir kuytuda kaygısızca birkaç saat uyumak
istersin.
Sonra tan atar ışık görür pencereler
sessiz bir sabah çıkar ortaya
Ben senin uzun gecelere omuz çırpan
çocukluğunu da sevdim.
Temmuz 1985
Views: 130