yüzüne ölüm mü yakışır
Uzanıp toprağa tartışırdık
taşlara, dikenlere inat
yamaçların eğimlerine…
karşısın, erki isteyensin
varoluşun yeter insanları
kızdırmaya
korkak kim, başkaldıran kim
kime derler terk eden
bir düşünceyi
kime derler bir eylemi yağılara satan
hayranlığımı tutuklayıp tıktım dört duvar aralarına
yani en gizli yerine yüreğimin
ağlar gibi gülüşüm
doğrusu ağlarken eşzamanda gülüşüm
şaşkın yordamsız kalışımdandı.
Haklısın, taş kesildim
güneşsiz kaldı suçlarım, eksikliklerim, yanlışlarım
soruların bir çocuk sorusu
yanıt verdi vadiler, tepeler
coştu Fırat, Munzur da
bir ölü eviydi ağzımız bizim.
Konakladığımız yerlerde
yalnız dolaşırdın
çete savaşı kural ilke aldırmadan
alnından güneşler doğarken
korkulmazdı gecenden senin
en koyu yalnızlığında
ıslığın vardı can arkadaşın.
Nisandır aylardan
yorganı delik karlı dağlar
yamaçlardan düzlüklere sular yürür
çiğdem köklerine, lalelere, sümbüllere
boz yeşil, çağla koyusu öküzkulağı yapraklarından
yamaçtan sızan sulara pınar kurardın
işe yarardı, mataralarımızı kolayca doldururuz
ellerimizi bir çuvaldız inceliğinde akan suda yıkardık
Sinan ayarı bir çeşme bence
bir yandan işlekti, ötesinde bir iz kalmazdı
konaklarımızdan geriye
sesin keklikleri çağırırdı her sohbetimize
uzaktan uzaktan çekingen katılımları börtü böceğin
yamaçlar seninle konuşup kılavuzluğa çağırırdı seni
burdan yürü, buradan geçebilirsiniz şimdi
eğilip bir topak kar alırsın
gülerek yüzünü karla ovarsın
süreğen bir bahar muştularsın kır çiçeklerine
sarı güllere, gök güllere ve de kızıllara
anlamadım bu yamaç sarı çiçeklenmiş de
burası niye gelincik tarlasına kesmiş
çocukluk sayıp biz de sana gülerdik.
Sonra
bir dem gelir
ağız birliğiyle arkadaşların ayrıl bizden derler
karşıtsın, ayrımlarla uğraşırsın, gideceksin
ağzında bir dal nergis sapı
dudaklarınla çevirirsin
“bıkkınlığın ve batışın kuramcısı”
çiçek sevgisi börtü böcek
kent yaşayışına özlemdi
git der birlik, kısılır sesin
anlayamamanın, anlatamamanın emsizliği.
Nisandır aylardan
yeşertir kırları, çiçeklendirir
böcekler çoğalır erimeye başlayan karla
koşarsın tezek dumanı kokan göçebe obalarına
sıcak ekmek, tuzlu sıcak süt, pendir, çökelek ve tereyağı
bolluğunda bereketlenmiş çadırlara
çoban köpekleri, küçük kara göölezler, çadır köpekleri havlarlar sana
sanki hiç duymazmış gibi üğrüne üğrüne yürürsün
köpekler yanına gelip seninle yürüyüş alayı kurardı
başlarını uzatır karabaşlar, akbaşlar okşa diye
kuyrukları halkalanmış, ipiri gözleriyle taa içine bakarlar
hepsinin başlarını okşar, merhabalaşırdın.
Sonra Şoreş çocuk, altı yaşında
gülerek beklemiştir her kuşlukta, her akşamda yolunu
o kimsenin uğramadığı üç evlik mezrada
umutlu bir sabırsızlıkla
gülüşüne pusular atılır.
Hani kara kaşlın, kara gözlün denli uzaktı ölüm
dizlerin değince yere
toprağın kızıl kırlaleleri açtı usuldan
yuvarlandın öne
laleler değdi yüzüne
yüzünü yaktı kızıl ateşler gibi
yanarsın, yanan nisandır
yakan da insan.
Temmuz 1985
hüznüm kurtaracak beni
Bir dokunma tutkusu
bir iççekişi
dokunduğumda oluşan rıza
üzünç alevleriyle kavurur bedenimi
acır içim durmadan
akşam gelir, yuvarlanır tepeden gün
koşarım
bir çocuk boynunu büker
konuşamam.
Odaların alaca yalnızlığı
üzünçtür pusatım silahım
akşamı yenerim
uzaklaşmak isterim
sırtımı dönüp üzünçlü yalımlara
bir yağmur çiseler dışarda
söndürür içimdeki üzüntü çıralarını
çeragları, kandilleri, delilleri, lambaları
bir evecenliğe kapılıp oyalanırım.
Gece gelir ardından, ateşle yanan keçiyolları yolculuğu
cılga derler, patika, dağyolu
yumulur ellerim, karanlığı döverim
sonra yanık bir türkü
türküler sığınma dilekçemi onaylar
bir yanda ant içtiğim günler
ötede üzünçlü arılığım kalır
kızıp geceyle kötüleşiriz
aşağılaşırız birbirimize
aşağılayıcı bed söyleşmeler
acımak bir söylemdir, tiksinilen
oysa sevgiler başlatır insanın yüreğinde
oturup sözleşirim onunla
sözüne söz katarım
inceliğine incelik
sonra yüzümü yuyup
aynalara baktığım olur üzünçlü bir yüzle.
Ey üzüncüm, üzüntülü, sızlatıcı üzüncüm!
Boğ şu umudumu
şu tek yanlı sevimi
içime hiç aldırmayan sevdiğimi
kurtulayım düşlemlerimde yandığım
o şaşı gözlünün, o şehlanın bedenimde
tutuşturduğu yangınlardan.
Kasım 1985
Views: 175