1. Anarşizm ve Din: Dine Anarşist Bir Yaklaşım Denemesi – Alişan Şahin

2
7140

Bu makale 5-6 yıl önce yazılmış olup, 8 bölümden oluşuyor. Anarşizm ve Din ilişkisini ele alan teolojik, kimi yerlerde felsefi ve kimi yerlerde tarihsel verileri kullanarak Anarşizm’le din ilişkisini sorgulayan bir metindir. Türkiye’de özellikle Anarşistler arasında dine karşı positivist duruşa sahip olan çevrelerin de etkisiyle ön yargıları ve kalıplaşmış düşünceleri sorgulamak ve tartışmak maksadıyla yayınlanmaktadır. Yapıcı eleştiriler yazarını ziyadesiyle sevindirecektir.

GİRİŞ

Bu yazının maksadı Din ve Anarşizm ilişkisinde olası ortak noktalar üzerine tartışma penceresi aralamaktır. Kurumsallaşmış ve bir grup seçkinin (Ruhbanların) ve aristokratın kitleleri mobilize etmek ve şekil vermek için kullandıkları din’in ötesinde bir dinden bahsediyoruz. Bundan dolayı ortodoks ya da heterodoks hareket, düşünce ve yorumların bir kısmı bu yazıya dahil edilmiştir ve bunun tartışılmasına girilmiştir.

Din ve Anarşizm üzerine yazmamı tetikleyen nedenleri iki şıkta toplamak mümkün: din ve anarşizm ilişkisi üzerinde durulması ihmal edilmiş bir alandır. Özellikle Türkiye’de Anarşizm özel bir vurgu ile sol ve ateistlerce anlatılıp, taarif edilmiştir. Anarşizme gönül veren insanların solcu ve ateist olmaları doğal olarak, onun tanımlanması ve anlatılmasında ateizmle mükellef bir hareket olduğu yanılsamasını yaratmıştır. Her ne adla adlandırıyorsa adlandırsın, ezilenlerin yanında yer aldığını söyleyen ya da mücadele eden kişi ve gruplar,  son 20 yılda Dünya’da gelişmekte olan Islamofobi dalgasının tetiklemesiyle ve mevcut medyatik atmosferin Türkiye’de bu Islamofobiyi halihazırda devam etmekte olan iktidar çatışmalarında bir propaganda ve karalama kampanyasının parçası olarak kullanmasının da etkisiyle, anarşizmi mevcut militarist laisitenin yanında konumlandırmaya teşne olmuş ve bu hal Anarşist cenahlar içerisinde dahi alıcısını bulmuştu. Bu durumun yarattığı rahatsızlık bu yazının varolmasının ilk nedenidir.

Diğer neden ise; bugün günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş olan “sanal dünya” (hakikaten sanal mıdır? gerçekliğin başka bir yüzü olmasın!) vasıtasıyla içine düştüğümüz ve olduğumuz iletişim-iletim ve bilişim bombardımanının etkisi ile internet-öncesi period’da olmayacak kadar fikri dünyalara açılma imkanına kavuşmanın sonucu genel olarak gruplar, öbekler ve cemaatlere mensup yekunun fikrine aşina olmak. (Bundan hareketle kavramaktayız ki bilginin yatay olarak yayılması – bilgi algilanırken suflileştmektedir – yeniden ve olduğunun ve algılanması gerektiğinin! dışında algılanmaktadır).  Görülmektedir ki genel ekseriyet görüleni olduğu gibi değil, görmek istedikleri gibi görmek istemekte. Bundan dolayı, görülenin başka bir gözle görülebileceğine dikkati çekmektir.

Peki nedir Anarşist düşüncede Din’in rolü.[1] Herkesce bilinir ki Anarşizm örgütlü dine ve kurumlarına karşıdır. Bunun sarih verileri oldukça fazladır. Bir bakıma yanlış da değildir. Din üzerine yazılmış ilk Anarşist tez 1882 tarihli, Mikhail Bakunin tarafından yazılan “Tanrı ve Devlet” kitabıdır. Bakunin tezini din’i tarihselliği içerisinde ve modern devletle ilişkileriyle bağlantılandırarak detaylıca açıklar. İspanya’da Anarşistlerin bir çok kiliseyi yaktıkları iddia edilmiş ise de aslında birçok kilisenin yakılmasının sorumluları Radikal Parti idi ve bunun için her daim Anarşistler suçlanmıştır. Bilinen ünlü bir çok anarşistin din’in Kitlelerin manupile edilmesindeki rolüne dikkat çekmeleri dindar anarşistler tarafından dahi o kadar büyük bir problem olarak görülmemiş ve hatta dindar bir çok anarşistin mevcut din ve kilise anlayışına eleştirilerinin temel argümanlarından biri de bu olmuştur. Din karşıtı taraftan yer alan Emma Goldman “Din, insan aklının tahakkümü; özel mülkiyet, insan ihtiyaçlarının tahakkümü; iktidar, insanın tahakkümü, tüm korkuların mirası ve insanın köleliğinin kalesini temsil ederler” der “Anarchism: What It Really Stands For” adlı eserinde.

Bir taraftan bazı Anarşistler böyle düşünürken, bazıları da mesela, Ebionitleri[2] ilk anarşistler olarak anmaktan imtina etmezler.[3]

Burada dindar Anarşist hareketler ve düşünürlere dair kısa bilgilerle yola devam etmek istemekteyim. Evvela Anarşizmle tanışmamış fakat ilke, duruş ve varoluş hali itibarı ile Anarşist olan tarihi hareket ve tarikatlara dair bilgi verip, ardından Anarşizmle tanışıp Anarşizmi kimlik olarak da almaktan mahzur görmeyen kişi ve gruplara gelmeden önce, hem Batı hem de Doğu kültürü ve toplumsal tarihi açısından bu yazı bağlamında kilise ve devletlerin aşağıda değineceğim tüm tarikat ve özellikle tarihi kişilikler için kullandıkları kavram olan Antinomianizm yani bizde de sıklıkla duyduğumuz İbahi – ibahiye kavramına değinmek istiyorum.

Antinomianizm, hemen hemen tüm din kurumlarının ve resmi din yorumcularının heretik olarak da adlandırdıkları tarikatlar, hareketler ve kişiler için kullanılmış bir kavramdır. Mevcut yasaların hiç bir şekilde kendilerini bağlamadığını söyleyenler için kullanılmış. Batı dünyasında protestan ve kalvinistlerde dahil olmak üzere quakers, renders, levellers, Anabaptist vd. tarikat, mezhep ve kişileri bu kavramla aşağılamak yoluna gitmişlerdir[4]. Ortadoğu coğrafyasında ise bunun adı İbahiliktir.Hırıstiyan ve yahudi Anarşistlerden hariç sadece bir kaç tarikatın kendini antinomian olarak adlandırdığını biliyoruz. Antinomianizm’in heretizm olduğuna dair yaygın bir kanı olduğundan, küçümseyici ve aşağılayıcı  bir anlamı olan bu kelimeyi kabullenmek belli tarihsel dönemlerde mümkün olmamıştır haliyle. Bu kavram kendi dinsel geleneklerini ve yasalarını hiç bir yasanın bağlamadığına inanan gruplar içinde kullanılmıştır. İslam  dünyasında Hallac-ı Mansur ve İbn Arabi kabaca anacağımız iki isim. İsmaililer, Aleviler ve Bektaşiler vb. gruplar ve aşağıda anacağımız tüm gruplar bu adla anılarak karalanmak istenmiştir. Aslında  , Anarşizmi bir antinomianism olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır.

Alişan Şahin

alisansahin@hotmail.com

[1]Yeri gelmişken Birikim dergisi üstünde son bir yıldır yürüyen “Sol İlahiyat” tartışmalarına değinmek istemekteyim.  Evvela hertürlü tartışmanın ve muhakkemenin yanında olduğumu ve farklı varolacak hareketlerin çıkmasının yararlı olduğunu düşündüğümü belirmeliyim. Müslüman ve kendi çevrelerinde tanınan, alanında muktedir şahsiyetlerin de üzerine atlayarak “eyvallah” çektikleri bu tartışmaların İslam adına politik arena da yeterince yer kapmamış solcu kurnazların çabası olarak, kitlelerle yeterince hemhal olamamış ve ülke insanına yabancı kalmış, Marksizm fikriyatında yeterince verim elde edememiş zevatın politik arenaya su taşıma çabası olarak adlandırmak daha doğru olur. İslam fikriyatının sekülerize edilmesi çabası olarak görmek daha doğru olur. Solcular için din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması fikri o kadar doğrudur ki devletten ayrı bir toplum ve hele de dini ile yaşamı arasında hiçbir ayrım görmeyen ve bu bütünlüğü bozmak istemeyen bir cemaat hayal bile edilememekte ve hatta tehlikeli görülmektedir. Sol ilahiyat adı ile yeni bir kavram ortaya attıkları zannında olan eşhasın 19. yy’da var olan sosyalist ve komünist hırıstiyanlar ve hatta dindar Anarşistlere bakmalarında yarar vardır. Kısacası; birincisi, solculukla adlandırmaya çalıştıkları bir teoloji yeni bir şey değildir, ikincisi, açıklamaya çalıştıkları şey solculuktan çok dinin aslen varolduğu alanın adıdır ki bu alanın adı Ahlaktır.

[2]Ebionit, Yahudice’de fakir, fakir olan anlamına geliyor.Yahudi-hırıstiyan bir tarikat. Hırıstiyanlığın ilk yıllarında Yahudiliğe tamamıyla inanmaktaymışlar. Ürdün Irmağının doğu yakalarında ikamet etmekteymişler ve merkezleride orasıymış. Isa’nın mesihliğine inanırlar fakat bakire Meryem hikayesine inanmazlarmış. Gönüllü fakirliğe özellikle önem verirlermiş. Bugün haklarında kesin olan pek az şey bilinmektedir ve diğer yahudi-hırıstiyan tarikatlardan farklıdırlar.

[3]Hazır sıra Eboinitler gibi bir gruba gelmişken Tarihsel bir düşünsel akım ve hareket olarak Anarşizmi, kendisinden önce var olmuş düşünce, grup, hareket, tarikat ve dinsel oluşumlarla kıyaslayarak onlara Anarşist demenin doğru olup-olmadığı meselesinin üzerinde durmakta yarar var. Bu halin adı anakronizm olarak adlandırılabilir ki doğru bir yöntem olmadığı aşikardır. Bu izlek üzerinde gidersek yazılı metinler ve kitapların bir çoğunda bu yanlışla karşılasmamız olağandır.Benzer yanlışı Türkiye coğrafyasında yaşayan insanlar hayli hayli yapmaktalar.Şeyh Bedreddin’e, Torlak Kemal’e ve Babailere Komünist ve Anarşist yakıştırmasını yapmak olağan ve bugünün ortamında kabul gören bir bakış açısıdır. Bu Anakronizmi, yaygın bir Kabul olarak benimsemiş insanların ortamında aşmak elbette zor. Fakat buna rağmen bunun yanlışlığını vurgulamaktan imtina da etmemek hakikatten uzaklaştıran yaklaşımları bertaraf etmek için de elzemdir.Yazının bu kısmında belirtmeliyim ki bu yazı boyunca kullanacağım “Anarşist dervişler” gibi kavramlar sadece o hareket ve grupların bu gün gözüyle, o zamanki meşreplerini ifade etmek içindir.Anarşizm bir ideoloji ve bir din değildir elbette.Fakat zincirlerinden kopmuş bir din tanımlaması ona yakışan bir tanım olabilir. Anarşizm’in 19.Yy’da ortaya çıkan Tarihsel politik bir hareket olduğunu söylerken onun bir ideoloji olmamakla beraber bir meşrep (hal) olarak gördüğümü belirtmeliyim.

Bunun yanında bu anakronizmi gözönünde bulundurarak, bu grup, tarikat ve düşünce gruplarını tarihsellikleriden koparmadan bugünün düşünsel hareketleriyle karşılaştırmalı değerlendirmelerini yapmak da bir metod olarak benimsenebilir.Bu minvalde bu anakronizme girmek ve yanlış tanımlamalarla “bugünün dünyası o zamanda da aynıydı” yanılsamasının önünede geçmiş oluruz.

[4]Bahsekonu olan antinomian tarikatların hemen hemen hepsinin hırıstiyanlıkta kendilerine rehber aldıkları temel metin Hz. İsa’nın “dağdaki konuşma” (The Sermon on the Mount)dır. Bu metin, 50’li yaşlardan sonra Tolstoy’u hırıstiyan olmaya yönelten ve devlet, kilise ve şiddeti red eden güçlü hareketlerin ortaya çıkmasına vesile teşkil eden metindir. Melameti etik’le “Dağdaki konuşma” arasındaki ilişkiyi konu alan bir makalenin isminvermek isterim: “The Ethics of Malamatiya Sufism and the Sermon on the Mount”, Morris S. Seale, The Muslim World, Volume 58, Issue 1, pages 12–23, January 1968’dir.

Visits: 427

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz