Meknik, esas katkısını cerrahi ve tıpta yapar. Bu teknik biçimleri kısaca değerlendireceğim. Bir kere bunlar benim yetkinlik alanımdan çok uzaktalar; ikincisi bu teknikler, aşina oldukları ölçüde belirsizdirler.
Bu teknikleri nasıl sınıflandırabiliriz? Esprit dergisinde yayınlanan bir rapor şöyle diyor: “Psikolojik korelasyonlara dair bilgilerimiz sayesinde, insanoğlunun iç enerjilerini değiştirebilecek bir konumda olduğumuzu iddia etmek mümkündür”. Bu değişiklikler şu araçlarla elde edilebilir: (1) vitamin ve benzerlerini içeren uygun beslenme rejimleri; (2) beze salgılamalarının durdurulması – örneğin, anti-sosyal ve aşırı saldırgan tepkileri kontrol etmek için hadım etme veya kısırlaştırma; (3) sözgelimi vücut enerjisini, erkekliği, kadınlığı veya analık içgüdülerini artırmak için hormonların enjekte edilmesi veya nakli; (4) metabolizmayı değiştirecek uzun süreli sentetik tedavi; (5) beyin içi iletişimin sinir yollarına cerahi müdahale.
Yukarıdakilere tüm bir “polis ilaçlarını” da (kimi uyuşturucular bu adla popülerleşti) eklemeliyiz. Doğruyu ortaya çıkarmayan sözüm ona ‘doğruluk serumları’nın kötü bir şöhreti var; hâlâ da sınırlı bir mesleki kullanımı var. Bu nedenle, örneğin bir soysum pentotalin tıbbi nedenler dışında kullanıldığı son derece az gerçek olay olduğunda ısrar etmeliyiz. Sovyetler Birliği ve uydularındaki davalıların kendilerini suçladıkları mahkeme kayıtlan bile ihtiyatla karşılanmalıdır. Doğruluk serumlarının gerçekten kullanıldıklarının kesin bir kanıtı yoktur. Aksine inanmak için de iyi teknik nedenler vardır. Her halükarda, elimizdeki türden kanıtlara dayanarak hiçbir olumlu sonuç çıkarılamaz. Açık olan şu ki, basın tarafından temsil edildikleri biçimiyle bu varsayılan teknikler, muazzam bir kamuoyu tepkisi uyandırmakta, araştırmalara yol açmaktadır. Doğruluk serumlarına halkın inanmasının ana nedeni, muhtemelen anti-komünizmin getirdiği bir moral kızgınlık ve çılgınlıktır. Öyle ki gerçek durumu bilimsel açıdan analiz etmek giderek zorlaşır. Ancak, insanoğlunu etkili biçimde değiştirmenin mümkün olduğu da reddedilemez. Ama bu değiştirmenin nasıl meydana geldiği, bu teknik müdahaleden tam olarak neyin beklenebileceği hâlâ belirsizdir. Benim açımdan bu tıbbi müdahale tekniklerinin ancak tali bir önemi var. Esaslı bir müdahale olduklarını reddetmiyorum. İnsanı maddi olarak değiştiriyorlar, çok kişiyi etkileyen değişiklikler yapıyorlar. Manevi olarak bu müdahaleler vahim bir meseledir. Fakat mesele her şeyden önce ölüm cezasının ortaya çıkardığından pek de farklı değildir.
Tıp tekniğine gelince, uygulamasından ne açıdan korkulmalı, ne açıdan ümitvar olunmalıdır? Ve başka hangi teknikle bu teknik ilişkilendirilecektir? Cevap: sadece devletle. Korkmamız gereken şeyi de bu gösteriyor. Teknik araçların devlet tarafından kullanılmaya başlandığında (bunları keyfi ve her şeye kadir şekilde kullandığında) tehlikeli olmaya başladıkları evrensel olarak anlaşılmıştır. Birey bir dizi tekniği sistematikleştirmeye giriştiğinde nadiren sağlam bir yapı yaratır. Dünyamızın teknik çerçevesi doğal olarak birbirine bağlıdır. Gelişigüzel insani kararlarla değil. Ona sağlamlığını veren de budur. Bu tıp tekniklerinin uygulama alanı mecburen çok sınırlı olacaktır, çünkü sadece, devlet tarafından açıkça düşman veya istenmeyen adam ilan edilen kişilere uygulanacaktır. Bu teknikler esasen ancak devletin planlarına hizmet eder -kalan son özgür insanın ruhunu kırmak için, eskiyi yoketmek, sansasyonel itiraflar veya sahte bir duruşmadaki açıklamalar elde etmek için olsun. Nihai analizde devletin insanın değerini düşürdüğü görülen yöntemleri genelleştirmede bir çıkarı olamayacağından bu planlar sınırlı olmalıdır. Devlet tam tersine, tam bir moral, entelektüel ve fiziksel zindeliğe sahip güçlü insanlara ihtiyaç duyar. Ancak bu insanlar devlete en iyi hizmet verebilir. Devlete lazım olan, tüm varlıkları entegre edecek teknik araçlardır. Bu araçlar da gerçekliğe dönüşme noktasındadır. Teknik devlet, malzemesinin kötüleşmesine bir taraf olmayacaktır. Ancak zaten faydasız (kolay işlenemez veya zayıf olduğu için) malzeme açısından devlet bu tekniklerden birini kullanmaya sürüklenebilir. Devletin bu teknikleri kullanmayabileceği, kesinlikle ihtimal dışı değildir. Fakat devlet, hedeflerine ulaşmak için daha pek çok araca sahiptir. Elinde toplama kampları ve ölüm cezası bulunduğundan, daha karmaşık araçlar bulmaya pek yönelmeyecektir -belki istisnai propaganda durumları hariç. Halkın da her şeye rağmen sadece daha az kötü bir şeyden bu derece korkmasına gerek yoktur kuşkusuz.
Cerrahi ve tıbbi müdahalenin devlet açısından bir başka kusura daha vardır. Genelleştirilemezler, sonuçta da özel durumlar hariç belirsizdirler. Her yeni durum devletin özel bir karar almasını gerektirir. Bu teknikler, polis gibi devlet organlarının özerk düzenliliği ile işleyemez. Gerçekten, uygulamayı sınırlamak gerekir, zira genel halkın cahil tutulması gerekir. Vatandaşlar bu tekniklerin kullanımını kabul etmekten uzaktır; öğrendikleri takdirde hemen uyanacaklardır. Devlete karşı bir halk tepkisi tehlikesi, bir anlık bile olsa, bunların kullanımından devletin elde edebileceği sınırlı avantajlara göre çok büyük riskler içeriyor. Bu nedenle, tıp teknikleri, insani teknikler bünyesi içinde önemli bir kısım gibi görünmüyor. Cerrahinin beyin yapısını tahrip etmek yerine onu değiştirebildiği, bu şekilde de pozitif bir kişiliği yeniden kurabildiği bir zamanı öngörmek elbette mümkün. Fakat hâlâ spekülatiftir bu. İnancım odur ki, belki tümüyle tıp alanı hariç, burada pratik uygulama şansı azdır. Cerrahi müdahale, görece uzak bir geleceğe bırakılmalıdır. Psiko-sosyolojinin ve sosyal psikanalizin muazzam gelişimini -her ikisi de kitlesel ölçekte uygulanmaktadır halen- dikkate aldığımızda da devletin bunlarla insan kişiliğinde cerrahi müdahaleyle elde edebilmeyi umduğundan her şeyi elde edebileceği açıktır. Cerrahi müdahale ancak “pekiştirici” etkiler doğurabilir. Devlet tarafından gerçekleştirildiğinde böyle bir müdahale tüm moral çekincelerimizi ve devletin insan kişiliğini küçümseyişini eleştirmememizi teyid ederken buna değip değmeyeceğini sorabiliriz.
Bu tekniklerin genel etkisi, bunlara fazla bir ağırlık atfetme imkanı vermiyor bize. Biraz endişeye sebep olan gerçek önemleri, bunların bir “saptırmaca” olmalarıdır. Etkileyici olduklarından, halk korkuyla bunlara meyleder; genel olarak teknikten yaygın korkusunu bunlarla billurlaştırır. Fakat, bu açıdan korkularının yersiz olduğunu halka kanıtlamak görece kolaydır. Cezbedici yüzeyselliklere şaşmaz bir yöneliş gösterdiği ve mantıksız korkuyla yanlış güvenlik arasında gidip geldiği için tekniğin gerçek sorununu göremeyen halk, modern toplum meselesinin kalbine asla nüfuz edemez.
Views: 67