50 Teknoloji Toplumu – İnsanın Çözülmesi – Jacques Ellul

1
1533

Çok önemli, bir anlamda sonuncusunun tersi olan ikinci bir unsur, tekniğin ortaya çıkardığı insani çözülmedir. İnsani tekniklerimizin amacı, görünüşte, insanoğlunun kaybolan bütünlüğünü yeniden sağlamaktır. Ancak sağlanan bütünlük, ideal İnsanın soyut bütünlüğüdür. Oysa, tekniklerin somut uygulaması insanı parçalara ayırır. Modern çalışma yöntemlerinin bir özelliği olarak, insan aklı ile eylemin ayrılmalarını ele aldık. Aynı eğilim, “vardiya” çalışmasında da görülmekte. Modern çalışmada insanın hiçbir şey başarmadığı kuşkusuz anlaşılıyor. En iyi halde, çalışma gününün “ölü zamanında” tarafsız bir işlev görüyor. Sekiz saatlik boş vakitte kendi kişiliğini yaşamalıdır, o da yaşarsa!

Bu eğilim, hoşnut işçiler biçiminde “iyi sonuçlar” verir. Fakat bir başka anlamda, son derece tehlikelidir. İşçinin kendi kişiliğini işe katmasına imkan vererek sanayi işini ilginç kılmak imkansızdır. Öyle tümüyle bilinçsizleştirilmeli, mekanize edilmeli ki kendisini öne sürmenin rüyasını bile görmemeli. Teknik mesele, hareketlerini, hiç kişisel niteliği kalmayacak şekilde otomatikleştirmektir. Genelde, “İşçi, mesleğinin görevleriyle sürekli meşgul olmaktan kurtarılmalıdır” diyoruz. Ancak, bedeni belli mekanik faaliyetler yaparken işçinin işiyle alakasız şeyleri düşünmesi hayal etmesi iyi bir şeydir demek, teknik toplumumuzun genellikle ortaya çıkardığı ve muhtemelen en büyük insani felaket olan akıl ile eylem arasındaki psikolojik ayrılığı onaylamaktır. Bu şekilde, her şey söylendikten sonra, bilinçten daha yüce olan ideal durumun, rüya görülen bir uyku hali olduğunu kabul etmiş oluyoruz.

Çalışmanın “tarafsız” olduğu tezini kabullenmek, kırılmayı kabullenmektir. Gerçekten, kişi, kendisine büyük zarar vermeden işinden “yok” olamaz. İş, hayatın bir ifadesidir. Bireyin kişiliğini boş vaktinin gidişatında ifade ettiğini, kendisini burada geliştirdiğini öne sürmek (insanın boş vaktinden neler beklenebileceğini görmüş bulunuyoruz), insan kişiliğinin yansısının bastırılmasını kabul etmektir. Tarih, insanın işte geliştiğini, kişiliğini tasdik ettiğini gösteriyor. Spora ve kumara aşırı değer atfedenler temelsizdir. Eğlencenin toplumun burjuva kesimlerine ne yaptığına bir bakmak yeter.

Modern sanayi toplumu organizasyonunun insanları “mutlu” yapması mümkündür. Zihinsel faaliyetin fiziksel eylemden ayrılması muhtemelen yorgunlukta azalmayla sonuçlanır, çünkü artık katılmaya ve karar almaya gerek yoktur artık. Yine de bu durumu onaylamak veya norm olarak yerleştirmek arzu edilir değildir. Böyle yapmak, kaçınılmaz biçimde insan kişiliğini zayıflatmaktır. İnsan kişiliğini zayıflatmadan parçalamak imkansızdır. Belirli bir dengesizlikten bu araçlarla kaçınılabilir. Fakat yaratıcı gücün kaybının feci psikolojik sonuçları vardır. İnsan artık işinden sorumlu olmayınca ve işinde önemli bir yeri olmayınca, moral olarak büyük bir öfke duyar. Teknik toplumun teknik organizasyonu, saldırganlığa ve hayal kırıklığına doğru belirli eğilimlerin (Freudiyen olmayan anlamda) önünü alabilir. Ancak işin yokedilmesi ve eğlenceyle telafi edilmesi, insan altı bir düzleme göndermek suretiyle çatışmaları çözer.

Pek çok modern insanın boş vakitlerinde dinlenme umudunu anlamak zor. Bu umut yaygındır yine de. Örneğin, boş zamanlarında işçinin kişisel bir hayat sürebileceğini, toplumun üzerine yüklediği kısıtlamalardan kaçabileceğini, ruhi dengesini yeniden kazanabileceğini savunan Hıristiyan işverenlerin kalkış noktasıdır bu anlayış. Bireyin belli imkanlara ve öz-gelişime sahip olabilmesi için çalışma saatlerinin mümkün olduğunca azaltılmasını savunan sosyalistlerin tavrı budur. Friedmann’ın belirttiği gibi, iş teknisyenlerinin de tavrı budur. Leon Walther’in kimi denemelerine ilişkin yorum yaparken şöyle diyor Friedmann: “Çalışmanın sınırlı sürelerle olacağı, sanayi işlemlerinin otomatikleştiği, dikkat gerektirmeyen parça başı işlerin de müzik ve konuşmalarla sevimlileştirildiği bir toplum geleceği tasavvur etmeliyiz… Kısaca, kültürün tümüyle boş zamanla özdeşleşeceği bir toplum. Gideren potansiyellerle dolu, giderek aktif bir boş zamanda, hümanistik tecrübenin gerekçesi bulunacaktır”.

Friedmann burada sanayi işini pozitifleştirmenin imkansızlığını öne sürüyor. Ancak, Friedmann’in insanoğlunun kişiliğini sadece boş zamanın iyileştirilmesinde geliştirebileceği önermesiyle hemfikir olacak olsak, çalışmanın kişiliği, memnuniyeti veya mutluluğu gerçekleştirmenin bir unsur oluşunu reddetmiş oluruz. Yeterince kötü bir şeydir bu. Ama umudumuzu boş zamana bağlamanın gerçekten idealizmde sığınak bulduğunu düşününce durum daha bir ciddileşiyor. Eğer boş zaman gerçek bir boşluk, çevrenin güçlerinden bir kopuş ve kişiliğin gelişmesi için kendiliğinden kullanılıyor olmuş olsaydı boş zamanın değeri tezi geçerli olabilirdi. Oysa bu koşulların hiçbiri doğru değildir.

Her şeyden önce, toplumla bir kopuşu temsil eden bir boşluk olmak yerine boş zaman, teknik telafi ve entegrasyon mekanizmalarıyla doludur. Boş bir varlık değildir. İçinde kararların olgunlaşabileceği bir insani boşluk türü değildir. Boş vakit mekanize bir vakittir ve insanın sıradan işindekilerden farklı olsa da işgal edici, titizlik isteyen, insanı işinden daha fazla serbest bırakmayan teknikler tarafından kullanılır. İkinci koşula gelince, kendi başına bırakılan bireyin kendini kişiliğinin gelişimine veya manevi ve kültürel hayata adaması hiç sözkonusu değildir. Sürekli bu idealizme kapılıyoruz. Oysa modern insanın kendisi boş zamanlarına teknik bir biçim vermeye çalışır ve insani yaratıcılık alanına girmeye karşı isyan eder. Gençliğinden beri ve mesleki faaliyetinde gevşemeden “adapte olmuştur”. Eğer kişinin kendi serbest vaktini akıllıca düzene koyması gerekiyorsa, eğer bu zamanı nasıl “insan” olunacağını öğrenmekle geçirmeye mecbursa, tatillerin ve boş zamanların değeri nedir ki? Bu yeni propaganda çerçevesinin neresinde kişilik oluşumunun, tercihin, kişisel tecrübenin ve yaratıcı faaliyete kendiliğinden katılmanın önemli aşkın unsurlarına yer vardır? Boş vaktin kolektif, eğitici kullanımında ne veya kim ona rehber olacaktır? İşveren mi? İdare mi? İşçi sendikaları mı? Bu soruyu sormak bile saçmalığın kabulüdür. Ya insanın boş zamanının kendi işini yargılamasına imkan verilirse? “Gelişmiş”, dahası “gerçek kişi” olurken aptal mekanize işine kazan kaldırırsa ne olur? Ya da dört saatlik mecburi hizmetini hoş görülemez bir alçalma olarak görürse? Tasavvur edilemeyecek bir şeydir bu.

İnsan kişiliğinin eğitiminin teknik medeniyetin postülalarına uymaktan başka çaresi olmadığı sonucuna varıyoruz. İnsanın boş zamanı bu kültürün diğer unsurlarını güçlendirmeli ki zayıf ayarlanmış yetiştirme riski olmasın. Eğlence tekniklerinin aldığı yön budur. Boş zamanın insanın yaşamasını sağlayacağı riskini almak, tarif edegeldiğim çözülmeyi onaylamak, insanı hayatın bir kısmından temelli koparmaktır. Tarihsel olarak, kendilerini boş zamanlarında gerçekleştirmek hep mümkün olmuştur. Kişi, gerek işte gerekse boş zamanda kendi ifadesini bulmuştur. İkisi karşılıklı bir ilişki içinde bulunur ve insanın iki törensel boyutunu ifade eder. Boş zamanın gerek işin gerekse boş zamanın işlevlerinin yerini almasını ya da tüm hayatı üstlenmesini beklemek idealistçedir. Asgari bir şart, otomatik işin çok sınırlı bir süreyle, belki günde üç veya dört saat olması olabilir. Ama çalışma saatlerinde böyle bir indirim hâlâ çok uzaklarda. Bunun iki üç kuşak içerisinde gerçekleşeceğinden emin olabilsek bile, insanoğlunun kendiliğinden yaratıcılık gücü o zamana dek onarılmaz bir tahribata uğrayabilecek derecede dönüşüme uğramayacak mıdır? Buna olumsuz cevap vermek son derece idealistçe olur. Ondört saat süreyle teknikten ve mecburiyetten arınmış bir boş zamanı olan kişinin kendiliğinden kişiliğini ifade eden işler üreteceğine inanmak da katmerli idealizmdi!”. Bahçe işleri veya evde ufak tefek şeylerle uğraşmak gibi hobileri olan insanlar vardır. Ancak bu insanların hiç birşey yapmayanlara oranı nedir? Acı gerçek şu ki, insanın kişiliği mekanizasyon yoluyla neredeyse tamamen çözülmüştür. Tüm bunlar bir kere daha, umutları bir tek sektöre bağlamanın ne kadar yanıltıcı olduğunu gösteriyor. Ciddi tahliller bu umutları boşa çıkarıyor. Modern işgücünün doğasını anlamış olan iş organizatörlerinin boş zamanın doğasını anlayamadıkları sonucuna varmalıyız. Eğer boş zamanın başka türlü olup olamayacağı sorulursa, cevap olabileceği şeklindedir. Aynı şekilde çalışma koşulları da. Devlet ve insan doğası da. Ancak tüm bu koşullara girersek, cennet de dünyada bir yer bulabilir.

Views: 194

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz