aykırı bebeğe ninni
büyüdün eskil budun ninnileriyle
bebekçe yaşatmadılar seni
ayrılık, tutukevi, kaçak diye diye
donuk bir ışıksızlıktı ölüm
kulağına ağıtlarla fısıldanan ninnilerde
yaşdaşların sevgili dizlerinde
ılık yeller, büyülü sözcüklerle büyürken
senin payın aykırıydı bebeğim
şimdiden gülemezsin sevdiklerine
yoksul geleneklerin sınırlanmışlığında
emsizlikler emdin, ağıtlar dinledin
büyüdün sorgulanamazlığında yaşamın
sevincin sığmazken gözlerine
arka odalarda demirlendin
uzak anakaralardan dönmüş
bir gemi gibi tayfaları çoktan uçmuş
söz kutsaldı, dokunuversen özlediklerine
taş kesilirdin
anlamak zor, anlatmak olanaksız
kimsenin bilmediği ilenmelerimizi.
büyüdün
yanlışa arka çıkıyorsun
sorular sormak bugün işin
yine de bir bebeksin
uyumak istemeyen
yurdunun karartılmış gecelerinde
yanında annen bekliyor tan yangınını
iç çekişler sıralarken
şimdi belleğine düşen tutukevindekine
işte günün ilk ışıkları
yüzünde bir gülüş güne
insana gülemezliğini unutturan
kurtuldun gecenin kıyımından
insanı sözsüzlükle vuran
sığındın serçelere, güvercinlere
renkleri ışıldayan çiçeklere
Yine de bir bebeksin yavrucuğum
hiç büyümeyecek bir bebek
yurdun ninnileriyle.
Kasım 1985
alnımda güneş olsa
sabaha karışır esrik çığlığım
kara bulutlarına göğün
denizin kurşun rengi kıpırtılarına
birden omuzlarımı çırparım
sevinçle yürürüm güne
arkamda bıraktıklarım ağlamaklı baksa da.
her nimet, her bağış
her yaşam gereksinimi gibi
olanca turfandalığı sabahın
ışıl yeşil buğusu
güneş gösterilmeyenlere götürüyor beni
bir kadının yanından
coşkuyla, sevinçle, şaka ve nazla
kalkamayışlara
sorun sevişme değil yalnızca
tek başına sevişme hiç değil
sevişme nedir ki gözler, ten ve tin
özgürce değmeyince birbirine
yine de katlanır insan her yoksunluğa
ummayla yener her bekleyişi
katlanıyorum ben de sarı bir umuyla
alnımda güneş olsun yalnızca.
sayrım varmış, göresidiğim tutsakmış
boşa giden uğraşlar, çabam
yeter ki alnıma güneş doğsun.
Uğuldayıp çağlayan bir çavlan her sabah
bir demet kasımpatsız görüşlerin kıyısında
senin gözlerinde sorgulayan bir bakış
kızgınlıksız bir yazıklama
sanki sen içerde ben dışarda
bir türe yanlışı yaşadıklarımız
gerçeksiz bir gerçekleniş
payını kaptırma bir güvendiğine
işte içimdeki sabahı kanatan
üstüme sinmiş bu sevinç kokusunu ağırlaştıran
sarıları, gökleri bütün tonlarıyla solduran
bir şey bu bakış.
ah! özgür denilmiş konumlarımıza
her olanağa bir kol boyu uzakta
varsayılan bir duruş
böyle görülüyorsa ordan taşra
sana yazıklanmasam da
alnımda güneş olsa ne fayda!
Kasım 1985
Views: 127