Yeniden dağıtım, işbölümü, ticaret ve özel mülkiyetin hepsi en sağlam çeşidinden toplumsal farklılıklar üretmiştir. Toplumsal farklılıklar tüm toplumların özelliklerindendir. Avustralyalı Aborijinler topluluğun yaşlılarına en yüksek statüyü vermişti; kadınlar erkeklerden düşük statüdeydiler. İyi bir avcı en yüksek şana sahip olurdu. Bu imtiyazların verilmesi farklılıkların en basit çeşididir fakat daha ayrıntılandırılmış biçimler için temel sağlar. Avustralyalılar arasında farklılıklar ya da herhangi avcıtoplayıcı insan topluluğu çok küçük olarak düşünülmüştü ki böyle toplumlara eşitlikçi denmiştir ve bu toplumlar bilinen pek çok diğer toplumla kıyaslanmıştır.
Fried’e göre katmanlara bölünmüş toplumlarda “saygın statü durumları bir biçimde sınırlıdır. Yeterlilik göstermiş yeteneklerin hepsi gerçekten başardıkları statüleri işgal etmezler. Böyle bir toplum bundan tatmin olur ya da olamaz. Yani bir toplum yaşamın bağlı olduğu temel kaynaklara tüm mensuplarının ulaşmasını etkilemeksizin başarı durumlarını keskin bir şekilde sınırlayabilir.” (Morton Fried, Evolution of Political Society, p. 10 –M. Fried, Siyasal Toplumun Evrimi, s.10-).
Yeniden dağıtımın politik işlevi dikkate değer şekilde çeşitlidir. Bir uçta yaygın ve dinsel yaptırımlara maruz kalan Yurok ve Kuzeybatı Sahillerinin Yerlileri’ne dair örnekler var. Diğer uçta bazısı aşırı olan büyük yetkilerle küçük kral olan Polinezyalı ve bazı Afrikalılar var. Fakat esasen bir yeniden dağıtım sisteminin evrimi ile katmanlardan oluşan bir düzenin kurulmuş olduğunu akılda tutmak önemlidir. Yeniden dağıtım bir ziyafet ve sonucunda müşteri olmuş bir misafir ya da ev sahibinin ona bir ziyafet vermeyi uygun görmeyi bir yükümlülük olarak benimsemesine bağlı olarak başlamış olmalıdır. Bu yükümlülükler daha geniş ve daha ayrıntılı olan ziyafet girişimine hizmet ve mal sağlama yoluyla karşılıklıdır. Büyük Adam kendine bir ünvan yaratır. Tartışmanın uzlaştırıcısı olarak merkezi bir işlev üstlenir. Mucizevî iddiaları savunur ve büyüyen statüsü ve bunların tesirinin sonucu olarak ticari faaliyetlerde merkezi bir figür olur. Onlar toplulukta rütbe sahibi olanlardır. Yeniden dağıtım düzeni malların eşit dağıtımından toplulukta yüksek derecede olanlar lehine olan teferruatlı bir ziyafetten başka yöne kayar. Şimdi diğer faktörlerini yukarıda tartıştığımız toplumun katmanlı bir devletin kıyısında olduğu söylenebilir. İdeoloji ile beraber büyük bir katmanlaşmanın lehine bir gelişim gösterir.
Fried’e göre bir “katmanlı toplum aynı yaşa ve aynı cinsiyete sahip olan mensuplarının statüsünün yaşamlarını sürdürecek temel kaynaklara eşit olarak ulaşmaya yeterli olmayan toplumdur.” (S. 186)
Nadir istisnaları ile katmanlı toplumun bir devlet yapısına sahip olduğuna inanıyorum. Bu mantıklı ve öngörülebilirdir. Bir kere yönetimin tüm tuzaklarında bir aristokrasiye sahip olan bir iktidar kendi çıkarlarını ve durumunu korumak için bu katmanlaşma yoluyla kurulacaktır. Bir aristokrasinin uygun altyapısı ve yerinde olan yeterli kaynakları zaten olur. Öyle ki bir devletin ortaya çıkması adeta bir yapının üstüne kapak taşının yerleştirilmesi gibidir. Marx’a göre, bu devlete doğru bir gidişin başlangıcında ‘barbarlık’ zamanlarımız sırasında bireysel özel mülkiyetin belirmesidir. Mal birikimi demek mülk sahibi olmayanları sömüren mülk sahibi bir sınıfın yükselmesi demektir ve mülk sahibi olmayanları daha bağımlı ve çökertmiş olur. Kendi çıkarlarını korumak için mülk sahipleri bir devlet yaratır ve bu devlet tarih boyunca zenginlere hizmet eder. Bunlar geniş topraklara sahip toprak sahipleri ya da modern zamanların kapitalistleridirler. Rekabet eden sınıflar toplumda çatışma yaratırlar ki sonuçta çıkarların açıkça çatışması ile sonuçlanır. 17. Yüzyılın ortalarındaki İngiliz Devrimi kapitalizmle sonuçlanan eski toprak sahipleri sınıfı ve yükselen burjuvazi arasında idi. Bu çatışma sırasıyla bir diğer (diyalektik) süreci başlatmıştır ki bu kapitalistlerin gömüleceği ve ona karşı proletaryanın olduğu komünizmle sonuçlanacak yeni bir sürecin başlangıcı olduğuna inanılıyor.[i]
Marksist Barry Hindess ve Paul Hirst “ilkel ve ileri komünist üretim biçiminde” toplumsal sınıflar olmadığından dolayı devletin de olmayacağını öne sürüyor. Bu bakış açısı toplumsal bir sınıf olarak bürokratik yönetici sınıfı gözardı ediyor; bundan dolayı da Marksist analizlerin zayıflıklarından biri ortaya çıkıyor. Yani, mülk sahibi olmayanlar olarak bürokratlar bir sınıf olarak görülmüyor ve bundan dolayı üstünde daha fazla durmaya değmez sayılıyor. Fakat gene de toplumsal farklılaşmayı güçlüler ve güçsüzler olarak sürdürmekte olan güçlü toplumsal güç mevcuttur. Bu biçimde gözlemler devletin kökenine dair sınıf teorisinin yanlışlığını gösterme eğiliminde değildir. Aslında bu teorinin kimi zamanlar ileri sürdüğü mükemmeliyetçiliğini ve dogmatizmini sorgulama eğilimindedir. Modern dünyanın olayları göstermiştir ki idare eden egemen bir grup ya da ‘sınıf’ın kapitalist ya da toplumun servetiyle köşeyi dönen herhangi biri olması gerekmez. Teknokratik-bürokratik-askeri öğeler dünyanın çoğunda hüküm sürmekte ve geri kalanlar ise korkunç bir çekişmeli yarış içindeler. Ne iktidar ne de toplumsal sınıf (aslında bunlar oluşmuş olabilir) bir diğeri olmaksızın herhangi bir boyutta gelişemez; onlar birbirine bağlı olarak ortaya çıkarlar ve yaşarlar.
Muhtemelen “evrimci silsile” aşamaları gelecek olan aşamalar için bir biçimde hazırlayıcı olmalıdır. Burada sürecin temel amacı devletin başarı elde etmesidir. Bundan dolayı herhangi bir kabilevi seviyenin niteliği ya da aşaması bir gruptan daha az eşitlikçi olmalıdır ve toplumsal farklılıkları daha fazla gösteren olmalıdır.
Şeflikten daha önce bahsedilmişti. Burada sadece muazzam bir şekilde çeşitli, oldukça farklı toplumsal örgütlenmeler de dahil olmak üzere ondan bir kategori olarak bahsetmek isterim. Bunun zorluğunun en büyük bölümü, konusu yeniden dağıtım bölümünde tartışılmış olan, kendisi daha çok bir şemsiye kavram olan, şefliğin tanımlanmasında merkezi olan yeniden dağıtım olgusunda açığa çıkar. Şeflik kategorisi Kuzeybatı Sahilleri’nin avcıtoplayıcılarının potlaçlarını sürdürmelerinde, Yeni Ginelilerin Büyük Adam’ının ziyafetler vermesinde ve eski Havai’nin basit devletlerinin kralı ya da Sahra Çölü’nün Güney kısımlarındaki pek çok yerde ortaya çıkmıştır. Açıkçası devasa bir körfez Bunyoro kralının idaresini Kwakiutl (potlaçına) destek verme işlevinden koparmaktadır. Her ne olursa olsun, yeniden dağıtım bir toplumu devlete doğru itmekte en büyük araçtır. Frided’in eşitlikçilikten katmanlaşmaya işleyen silsilesi ve katmanlı toplumu morgan’ın çok fazla değişiklik yapılmış biçiminden türer fakat doğrudan statüler sorununa odaklandığında ve kimi zaman değişim silsilesini basitleştirdiğinde daha az tehlikelidir. Herhangi bir katmanlı toplum bu bölümde taslağı çizilmiş olan karakter özelliklerine sahip olacaktır ve o bundan dolayı o bir devlet olur savı benim iddiamı oluşturur. Dahası, refahı egemen güçlü seçkinlerce ele geçirilmiş olan ayrıntılı bir yeniden dağıtım düzeniyle karakterize edilmiş herhangi bir toplum katmanlı bir devletli toplumdur.
Çeviren: Alişan Şahin
[i] Diyalektik evrensel bir sosyal süreç değildir. Birincisi, her kültürel sistemin kendi çatışmalarını çözmesi gerektiğine inanmanın bir gerekçesi yoktur. Kültürler kendi içsel çatışmalarının ve çatışan güçlerin dengeli karşıtlık vasıtasıyla bir çeşit dinamik dengeyi başararak sürdürmeleri yoluyla süreklilik sağlayabilirler. Hatta bir çatışmanın çözülmesine nihai olarak karar verilmesi onun sentez olacağı anlamına gelemez. Diyalektik çok müphem olduğundan dolayı farklı açıklamaları mümkün kılar. Birincisi, bir ideoloji olarak kapitalizmin, bir tez, sosyalizm tezine karşıtlıktan türeyen, ikinin sentezi, onun faşizm olduğunu iddia etmek kesinlikle meşru görünüyor (kapitalist özel mülkiyet el koymadır ve sosyalist idari yapı karşı kurumlaşmadır). Sonuç olarak Marksçı diyalektiğin durumu itibarı ile komünizm bir defa başarıldığında hiç çatışma olmayacaktır ve diyalektik sürece de ihtiyaç olmayacaktır?
Views: 76