“Konuşamayan” ve “Zaman ve Sessizlik” – Siren Kaya (Şiir)

0
576

Konuşamayan

Susmuş olan adına konuşamam

İnleyebilir, hırlayabilir, iç çekebilirim. 

tutmak, bekletmek, yasaklamak, esirgemek, gizlemek, kapatmak

Simsiyah nefesiyle ısıttığı kelimeleri

Öpüşür gibi dilime bırakır

Yutarım

31 Mayıs 2020

Zaman ve Sessizlik

Zaman içini çekerek bu sessizlikten hoşlanmadığını söyledi. Sağırdı o yüzden hareketin gürültüsünü, bağırtısını, yırtılmasını, çizilmesini görmek istiyordu. Zamanın nefesi kokuyordu, yosun gibi. Zaman gökyüzünü çiğniyordu, yutamayıp kusuyordu. İçime zamanı çekerek bu sessizlikten hoşlanmadığımı söyledim

22 Nisan 2018

Views: 81

Önceki İçerikYaratılışın Felsefesel Versiyonu – H. İbrahim Türkdoğan
Sonraki İçerikGerçekten Daha Gerçek – Brian Massumi
Almanya’da Giessen’de yaşıyor. Edebiyatta bazı yazar ve şairlere saplantısı yüzünden üni. eğitimi yarım bıraktı. Döngüsel olarak her güne Gülten Akın, Gunter Grass, “Garacaoğlan” okuyup başlıyor. Kitapçı raflarında karşısına çıkan her “G”li yazarın yapıtını alıp okuyor. Karşılaştığı yazılarda, bilmediği dillerin sözcükleri de içinde, “G”li sözcükleri belleğine kazıma çalışmaları yapıyor. En sevdiği sözcük başka anlamları da içinde “Gül”. Beslenmek, barınmak, giyinmek için orda burda her bulduğu onaylanabilir paralı kölelik edimlerini yerine getiriyor. En sevdiği roman J. Berger’in “G”si. Öyküye gelince sevdikleri çoksa da Kafka’nın “Ceza Sömürgesinde”si. Ceza Sömürgesinde el erimi yakınında duruyor hep. Şiir? İşte bu alanda seçim yapmak olanaksız geliyor; gezegenin, başka yıldızkümelerinin gezegenlerinin, böceklerin, çiçeklerin, insanların, denizyıldızlarının ve denizanalarının şiirlerinden hoşlanıyor. Basılı hiçbir şey oluşturmak istemiyor. Yazdıklarını beğenmiyor. Arada sırada “zorunda” kalmadıkça kimseye bir şeycik okutmuyor. Okuttuğu için önünde sonunda kocaman bir pişmanlık duyuyor. Ana dilini ulusçuluktan, kimlikçilikçilikten ve onlar gibi ezberletilmiş kurgusallıklardan dolayı değil, önemli bir şiir dili olduğu için seviyor. Almanca dışında başka dillerde çok az okuyor. Farsça bilmiyor; ancak onun ortalıkta salınan gül kokulu bir şiir dili olduğunu duyumsuyor. Belleğinde Hayyam’ın Hafız’ın, Hatayi’nin, Furuğ’un kimi dizeleri kakılı. Onları düşlerinde, uyanıkken, dalgınken, ayıkken elinde olmadan mırıldanıyor. Dolu zamanlarında şiirimsiler, öykümsüler fısıldıyor kendine. Canı isterse onları yazıya geçiriyor. Kentte yürürken, para kazanırken, araba kullanırken, durumlar ya da karşılaşmalarda elinde olmadan mırıldandıklarını yineleye yineleye oyalanıyor. “Güçlü derecede saplantılı” tanısıyla yaşıyor. Çöl hekimlerinin tanılarını umursanamaz buluyor. Bazen de fısıltılarını telefonuyla (ses kayıdı) paylaşıyor. İşte böyle bir şey benim öyküm de!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz