“Anarşistler eskilere dayanan çekimser tavırlarını sürdürmelerine rağmen, Stirner’e yer yer gelişigüzel anarşist diyebiliyorlar. Bunlar zaten felsefi düzeyde bir tartışmadan mümkün olduğunca uzak durmayı seçenler.”
Biricik, bir ilke değil, her tekin kendine özgü halidir. Stirner’e göre tahakkümsüzlük, olsa olsa, özgürlük gibi bir saplantıdır
Max Stirner’in bugün hâlâ zaman zaman anarşizm çerçevesinde anılması kasıtlı ve asılsız bir yermeye dayanır: Friedrich Engels, 1886’da anarşistlere karşı başlattığı anti-anarşizm propagandasında Stirner’i anarşizmin asıl babası olarak adlandırır. Engels bir inceleme sunmamakta, tersine, anarşizme karşı açtığı politik savaşta anarşizmi »çürütmek« için Stirner’i anarşist ilan etmektedir. (Anarşist terimini doğrudan bir küfür olarak kullanır.) Anarşizmi ve Stirner’i bir arada hedef alan Engels, “Ludwig Feuerbach und der Ausgang der klassischen deutschen Philosophie” adlı yazısında Stirner’i “tuhaf” biri ve “günümüz anarşizminin peygamberi” olarak adlandırır.
Meselenin diğer bir garip yanıysa, dönemin hiçbir anarşisti Engels’in bu iddiasına itiraz etmez ve itiraz etmedikleri gibi, Stirner’in “anarşizmini” de onaylamazlar ya da onaylayacak herhangi bir ifade de bulunmazlar. Sadece susmakla yetinirler. Engels’in bu anti-anarşizm-propagandası daha sonra çeşitli Marksçılar (E. Bernstein, G. Plechanow vb.) tarafından aynı yöntem ve bilinçle devam ettirilir. Ve yaklaşık 1900’lerin başından itibaren Stirner artık felsefi ve bilimsel yayımlarda anarşist olarak adlandırılır. Bu felsefi-bilimsel çalışmalar ise öncelikle anarşist olmayan anarşizm tarihçileri tarafından kaleme alınmıştır. E. V. Zenker (1895), P. Eltzbacher (1900) ve E. Zoccoli (1907) anarşist olmamakla beraber, hukukçu ve devlet kuramcılarıdırlar. Bu eserler yayımlandıktan kısa bir süre sonra birçok dile tercüme edilir ve ondan böyle Stirner’i çeşitli ülkelerde anarşist olarak ifade etmek bir gelenek haline gelir. (Eltzbacher’in kitabı iki yıl içinde İspanyolca’ya, Fransızca’ya, Rusça’ya, İngilizce’ye, Hollandaca’ya, Yidişçe’ye, Bulgarca’ya ve Japonca’ya tercüme edilir.)
Anarşistler ise (Bireyci Anarşistler hariç)[1] Stirner’in “Anarşizmi” konusunda esas olarak susarlar. Proudhon ve Bakunin gibi dönemin tanınmış anarşistleri, Stirner’in “anarşizmi” konusunda en ufak bir açıklamada bulunmazlar. Stirner “Biricik ve Mülkiyeti” (BvM) adlı ana yapıtında Proudhon’u açıktan ve sert bir dille eleştirmesine rağmen, Proudhon susar. Oysa Stirner’i yanıtlayacak yeterince olanağa sahipti.
Daha sonra anarşizmin tarihini kaleme alan anarşist tarihçilerse Stirner’in felsefesine neredeyse hiç değinmezler. Max Nettlau, örneğin, “Geschichte der Anarchie” adlı üç ciltlik yapıtında Stirner’e istemsiz ve soğuk bir dille çok kısa yer verir. Stirner’in “anarşizmine” asla dokunmaz. Ayrıca Kropotkin’in de Stirner’den hiç hoşlanmadığını, Stirner’in adını bile duyunca sinirlendigini Nettlau’dan biliyoruz.
Anarşi ya da anarşizm genel olarak devlet eleştirisiyle meşhurdur ve anarşistler de devlet aygıtına karşı olmakla. Stirner’in devleti (ve tüm otoriter kurumları) yadsıması bu anlamda ilk olarak anarşizmi akla getiriyor. Oysa meselenin iç yüzeyine baktığımızda anarşizmin başlı başına bir felsefe ve bir yaşam şekli olduğunu görürüz. Anarşizm bireyden yola çıkarak belirli bir etik üzerine kurulu toplumsal bir organizasyon sunar. Stirner’de herhangi bir toplumsal organizasyona, herhangi bir toplumsal etiğe, herhangi bir düzene rastlayamayız.
Anarşizmin toplumsal bir etik olmayıp, sadece devlet eleştirisiyle yetindiğini ileri süren eleştirmenler karşı-anarşist cepheden geliyor. Bunlar “sevimsiz” Stirner’i “sevimsiz” anarşizmin temsilcisi gösterip her ikisini de saha dışı bırakmaya çalışırlar. Bazı anarşistlerse bu eleştiriyi sorgulamadan kabul ederler. Ne tuhaf doğrusu!
Batı düşüncesi arasında en “hümanist”, en derin etik üzerine kurulu (klasik) anarşizm gibi bir felsefe Stirner’in Biricik-felsefesiyle örtüşmez:
- Anarşizm, yasa olgusuna karşı da olsa, en geç toplumsallaştığında, toplumca yaşanıldığında yasa koyucu bir sisteme gerek duyacaktır ve bunu şimdiden öngörür.
- Stirner en geç hak-hukuk, adalet, eşitlik, birliktelik, şiddet konularında anarşizmi altüst eder: anarşizm, şiddeti daima gerekçelendirir, doğrular ve meşrulaştırır. (Haklının haksıza karşı ya da kölenin efendisine karşı şiddeti vb.) Stirner, meşru düşünce ve duygusunu tanımaz. Dolayısıyla hak ve adalet gibi insan eylemini meşrulaştırmaya yarayan terimler birer “sabit fikir” (saplantı) olarak yadsınır. Şiddet karşıtı bir anarşizmse Stirner’in felsefesiyle zaten örtüşemez. Stirner, eylemlerini kendi Biricik istemleri doğrultusunda gerekli bulduğu an, meşrulaştırmaksızın seçer.
- Türleriyle birlikte anarşizmin kökeni tahakkümsüzlüktür. Bu anarşizmin temel yasasıdır, kendisidir. Dolayısıyla anarşizm genel olandır. Bireyin genelin tahakkümünden arındırılması, kendi tahakkümüne girmesi – ki bu, anarşizmin odak noktasıdır – Stirner’in “Biricik” anlayışıyla çelişir. Her Biricik, biricik olması nedeniyle genel olana – bu genel tahakkümsüzce de olsa – karşıttır. Her ilke, sadece ilke olmasıyla, Biricik olanı dışlar. Biricik, bir ilke değil, her tekin kendine özgü halidir. Stirner’e göre tahakkümsüzlük, olsa olsa, özgürlük gibi bir saplantıdır. (Biriciklik de bir saplantı olurdu) Anarşist, genelin tahakkümünden arınıp kendi tahakkümüne girmesiyle (her anarşist kendine hükmeder) ve tahakküm olgusunu “tahakküm yasaktır” ilkesine dönüştürmesiyle yeni bir tahakküm kurar. Anarşizmi Stirner’den ayıran asıl nokta budur.
Diğer yandan Stirner’in anarşistleri zaman zaman büyülediği, yaşamlarını ve çalışmalarını etkilediği dolayısıyla modern anarşist felsefeyi zenginleştirdiği izlenmektedir. Ancak bununla Stirner’in anarşist olduğunu ileri sürmek şüphesiz yanlış olur. Anarşistler, doğal olarak sadece kendi felsefecilerinden yararlanmakla yetinmemekteler: Nietzsche ve daha birçok düşünür anarşistlerin her zaman beğenisini kazanmıştır. Ve bu düşünürler her zaman anarşizmin ve anarşinin güç kaynağı olacaktır.
Günümüzde çeşitli yönleriyle hâlâ devam eden bu tartışmayı Stirner’in doğum yeri olan Almanya’da da izlemekteyiz. Stirner’in felsefi-bilimsel incelemelerdeki yerinin klasik tanımlamalardan uzaklaştığını da söyleyebiliriz. Bir takım çevrelerde hâlâ gelişigüzel anarşist sıfatıyla ortaya çıksa da, anarşistlerin büyük çoğunluğuyla birlikte diğer felsefi düşünce temsilcileri de Stirner’i “artık” anarşizm kapsamı dışında incelemekteler. Öncelikle Nietzsche ve varoluşçu düşünürler kapsamındaki tartışmayla ilgi gören Stirner, günümüzdeki çeşitli düşünceler yanı sıra, postmodern düşünce akımı içinde de anılmaktadır. Ne var ki, Stirner’in felsefedeki kendi yeri hâlâ yeterince araştırılmış değil ve “Stirner’in felsefesi nedir?” sorusu hâlâ diğer düşünceler kapsamında verilen yanıtı (varoluşçu, nihilist, solipsist vb.) aşmış değil. Bu tartışmaya doğrudan katılma amacıyla 1990’ların sonunda Max-Stirner-Archiv (Max Stirner Arşivi) ve aynı çevrelerce 2002 yılında Max-Stirner-Gesellschaft (Max Stirner Cemiyeti) kurulmuştur. Arşiv, Stirner üzerine çok yönlü yayım çalışmaları yanı sıra bir de »Der Einzige« adında dergi yayınlamaktadır. Bu derginin son sayısı (Ağustos 2003) “Stirner ve Anarşizm”’e özel yer vermiştir. Konuya duyulan ilginin az olduğu ya da konunun günümüzde geçerliliğini yitirdiği dergi katılımından belli oluyor. Stirner’in “anarşizmini” iddia eden bir yazı bulunmamaktadır bu dergide. (Bu sayıda yazanların çoğunun anarşist olmalarına rağmen). Daha çok Stirner’in anarşistler üzerindeki etkisi araştırılıyor. (Kimileri de Stirner’le ortak yön bulmaya çalışıyor) Stirner-anarşizm tartışmasının Almanya’daki genel durumu da bu zaten.
Anarşistler eskilere dayanan çekimser tavırlarını sürdürmelerine rağmen, Stirner’e yer yer gelişigüzel anarşist diyebiliyorlar. Bunlar zaten felsefi düzeyde bir tartışmadan mümkün olduğunca uzak durmayı seçenler. (1900’lerin başında Bireyci Anarşistleri[2] felsefi tartışmaya çağıran bazı “Stirnerciler” aynı sorunla yüz yüzeydiler.) Susma yöntemi Proudhon’dan bu yana sürmektedir. (G. Landauer gibi bazı anarşistler hariç) Son dönemlerdeyse anarşistler yeni yöntemlerle suskunluklarını sürdürmektedirler. Özellikle 1980’lerden bu yana “anarşist” terimi yerine kullanılan “liberter” sözcüğü anarşist çevrelerce Stirner’e daha uygun görülmektedir. (Anarşistler kendilerini de “liberter” olarak adlandırıyorlar) Ne var ki, bu sözcük elle tutulur bir şey ifade etmiyor. Öyle ki, kolonyalist Thomas Jefferson’dan tutun Almanya Yeşiller Partisi’nin bazı üyelerini bile kapsayan bu sözcük, düşünce akımlarını ve bireylerin düşünce pozisyonunu netleştireceğine, bulanıklaştırıyor. Böyle bir ortamda “libertarian” adı altında ortaya çıkan ve kendi ağızlarıyla kendilerine “anarko-kapitalist” diyenlerden anarko-feministlerine kadar her anarşist akım Stirner’i “liberter” olarak görüyor. Böyle olunca da son derece geniş kapsamlı, neredeyse her şeyi ve herkesi içeren bu terimi Stirner’e uygun bulmak elbette çok kolay. (Birbirlerine karşıt birçok dünya görüşünü bu terim altında toplamak mümkün) Ne var ki, aynı terimle Stirner’i tartışmak olanaksızlaşıyor. Aslında tipik bir postmodern toplumun gelişme sürecine işaret eden bu durumun ardındaki düşünce, bireyler arasındaki farkı yok etmeği amaçladığı gibi, sözcükler arasındaki farkı da kaldırma çabasında. (Aynı şey özgürlük ve cinsellik için de geçerli) Kimin ne olduğu ve kimin ne dediği önemli değil, önemli olan herkesin aynı olması ve aynı şeyi söylemesi. Tek insan ve tek dil.
Dolayısıyla Stirner’in devlet eleştirisi ve anarşistlerin devleti yadsımaları aynı terim altında birleşebiliyor. Ayrıca dergideki tartışmaların gösterdiği gibi, anarşistler (“liberterler”) görüşlerini bir şeyleri yadsıma ya da kabullenme çerçevesinde yoğunlaştırıyor. Daha önceki sayılarda (Kasım 1999) kaleme aldığım »Stirner und die Anarchisten« (Stirner ve Anarşistler, bak: dipnot 1) başlıklı polemik içerikli makaleme bu sayıda gelen eleştiriler de bu nokta da yoğunlaşıyor. Konu sadece yadsımalara ve benimsemelere indirgeniyor. (Devleti ve tahakkümü yadsıma, ateizmi benimseme, »burjuva bireyciliğini« yadsıma, “anarşist bireyciliği” benimseme gibi yüzeysel “benzerliklerle” Stirner, anarşizme eşitleniyor). Ayrıca Stirner’in, henüz taslağı oluşturulmamış ama oluşturulması talep edilen “neo-anarşizm” çerçevesinde ifade edilebileceği de ileri sürülüyor. Bu düşünceyi daha önce Bernd A. Laska da ileri sürmüştü; ona göre yeniden ifade edilmesi gereken anarşizm düşüncesi Stirner’i bu bağlamda kapsayacaktır. Ancak kağıt üzerinde de olsa ortada olmayan bir anarşizm üzerine Stirner bağlamında tartışmak bana oldukça anlamsız geliyor. Laska’nın tersine benim incelemelerim Stirner’in anarşist olmadığını gösteriyor. Bence “Biricik” kavramı (Batı kökenli) genel felsefenin sunduğu kuram ve ifadeleri aşmakla birlikte kendi sonunu da hazırlıyor. Laska’nın Stirner’i Aydınlanma çağının en önemli üç düşünürden biri olduğunu ileri sürmesi doğru da olsa, Aydınlanma projesininin çöküşünü önceden gören Stirner, Aydınlanma düşüncesiyle birlikte tüm Batı dünyasına Nietzsche’den daha radikal bir tezle karşılık verdi. İşte bu radikal düşüncesiyle kendi çöküşünü kendi doğurdu. Mauthner şu sözlerini tam yerinde söylemişti: Stirner “dünyaya sığmayacak ve dolayısıyla açlıktan ölecek kadar biricikti; o, politik bir önder değildi, sadece iç dünyasında bir asiydi, çünkü onu insanlarla birleştirecek ortak bir dil bile yoktu.”[3] Son olarak Ocak 2003’te yayınladığım “Der Einzige und das Nichts” (Biricik ve Hiç)[4] adlı kitabımda da »Biricik« kavramının genel felsefedeki anlamıyla Hiç teriminin sınırlarını aştığına işaret ettim. Ve bu terimi biraz daha somutlaştırmak için de 1900’lerin başında F. Mauthner (daha sonra R. Engert ve A. Ruest) tarafından ileri sürülen tanrıtanımaz gizemciliği kapsamında ifade etmeye çalıştım. Ne var ki, bu da yetersiz. Belki de Jean Baudrillard ile birlikte genel felsefenin sorusunu ters çevirip sormak Stirner’i anlamakta daha yararlı olacak: “Neden bir şey var da, Hiç yok?” yerine “Neden Hiç var da, bir şey yok?”
Notlar
[1] Bireyci Anarşistler’in Stirner’le »bağlarını« ayrı bir yazımda daha ayrıntılı inceledim: http://www.biricik.purespace.de/anarsi.htm. Ayrıca: bu yazı, dipnot 2.
[2] Stirner’in anarşizm kapsamında anılması bir taraftan Engels’e dayanırken, diğer taraftan da Mackay’a dayanıyor. Bu nedenle Mackay’a burada kısaca değineceğim. Stirner’in biyografisini yazan Mackay’a çağdaşlarından gelen eleştirilerden biri de şuydu: eğer bir filozofun biyografisi yazılıyorsa, onun felsefesi de bu kişi tarafından incelenmelidir. Nedir bu filozofun felsefesi, neyi tartışır, neye dayanır, kökenleri nelerdir, öncüleri var mıdır, hangi filozofları etkilemiştir, hangi filozoflarla benzerliği var, felsefedeki yeri nedir vb. Bu sorular karşısında Mackay’ın tek yanıtı: “Ben filozof değilim ve benden talep edilen bu tür çalışmalar bana yabancıdır.” (J.H. Mackay: Max Stirner. Sein Leben und sein Werk. Mackay-Gesellschaft, 1977, s. XIII.) Bu yanıtla yetinen Mackay, kaleme aldığı Stirner-biyografisinde bize şu bilgileri vermekten de çekinmez: Stirner’in “aristokratik, beyaz, ince ve bakımlı elleri” var. “Gözleri mavi ve gözlüklerini çıkarınca burnunun üzerinde gözlüklerin bıraktığı iz” görünür vb. (Aynı yer, s. 86) Kitabın yarısı bunun gibi bir ton anlamsız ve gereksiz bilgilerle dolu. Mackay, 250 sayfalık Stirner-biyografisinde sadece 17 sayfa kadar Stirner’in felsefesine yer verir. Üstelik bu 17 sayfa Mackay’ın Stirner hakkındaki yorumu vesaire değil, Stirner’in kitabından alıntılardır!
Ayrıca Mackay “ben filozof değilim” demekle yetinmez, filozof olup da Stirner hakkında felsefi çalışmalar yapan filozoflara da sert tepki gösterir. Dönemin meşhur filozofu Eduard von Hartmann’ın Stirner’in felsefesiyle ilgilenmesine, incelemelerde bulunmasına bir hayli kızmıştır. Von Hartmann, Stirner’i yeniden “keşfetmekte” idi dolayısıyla Mackay’a rakipti. Başka rakipler de vardı. Ünlenen Nietzsche’yle birlikte Stirner’de o dönem etkisini göstermeye başlamıştı. Bernd A. Laska, Stirner’in yeniden keşfini esas olarak Paul Lauterbach’ın BvM’ni büyük bir yayınevi olan Reclam’da yayınlamasına bağlar, çünkü ancak bu yolla Stirner genele ulaşır. Ne var ki, Mackay, bu felsefi tartışmada yer alacak, Stirner’in felsefesini anlayacak ve betimleyecek bir güce sahip değildi. Meselenin içinden çıkamayınca dostu Tucker’ın yardımına başvurur. Tucker ise, Bireyci Anarşizmin taslağını Stirner’le ilgilenmeden önce çizmişti. (Bernd A. Laska’nın bu konuyu ayrıntılarıyla incelediği makalesini Türkçe’ye aktardım, arz eden şu adresten okuyabilir: http://www.lsrprojekt.de/poly/trinda.html )
Anselm Ruest adında başka bir felsefeci ve Stirner seveni Mackay’ın sunduğu biyografik bilgilere dayanarak “Stirner yılı” olan 1906’da kaleme aldığı kitaba da Mackay çok sert tepki gösterir: “Stirner, sadece bireyci anarşistlerin itaatkar ve güçlü ellerinde emin olabilir” (a.y., s. 21), gibisinden laflar eder. Ve Stirner’i Nietzsche ile karşılaştıran düşünürlere şöyle yanıt verir: “Nietzsche’nin kafası karışıktır, kendisiyle hep çelişir, gerçekle yanılgı arasında fark göremez, Stirner ise derin, sakin ve dahidir.” (A.y., s.18, 19.) Daha neler! Nietzsche-Stirner tartışmasını benimseyen ve hatta bu tartışmaya doğrudan katılan aynı dönemin bazı Stirner sevenleri, Bireyci Anarşistlerin Stirner hakkındaki görüşlerinin yanlışlığını sert bir dille ifade etmeye çalışıyorlardı. “Stirnerbund” adı altında toplanan bu grubtan Gerhard Lehmann, Bireyci Anarşistlere hitaben yazdığı açık mektubunda Mackay’ın felsefi güçsüzlüğüne işaret ederek bu işten vaz geçmesini, Stirner’le uğraşmamasını talep edecek kadar sert tartışmalara girer.
Anarşizmin tarihçisi Max Nettlau 1898’de Mackay’ın Stirner-biyografisini okuduktan sonra şöyle der: “Umarız, Mackay, Stirner üzerine yapılan araştırmaların kendisiyle başlayıp kendisiyle bittiğini arzulamıyordur.” (Sozialistische Monatshefte. 2. Jg., No. 5. Mai 1898, p. 246. Bak: Der Einzige. Vierteljahresschrift des Max Stirner-Archivs Leipzig. 3. August, 1999, s.32) Nettlau, bununla Mackay’ın ruhsal yapısını çok iyi kavramış görünüyor. Franz Mehring ise 1910’da Mackay’ın Stirner-biyografisinin “ikinci basımı hakkında daha uygun bir karar veremeyeceğimiz için üzgünüz”, der ve şöyle devam eder: “Felsefe tarihi açısından önemli bir şey bulamadık bu kitapta.” (Die Neue Zeit. 28. Jg., 2. Band, Nr. 38, 17. Juni 1910. Bak: Franz Mehring’s Rezension. Der Einzige. Vierteljahresschrift des Max-Stirner-Archivs Leipzig. 3. August, 1999, s.33.)
Neresinden bakılsa, Mackay-öğretisinin Stirner’le kaynaşmadığını görüyoruz. Stirner’in “erk ve şiddet sadece bendedir yani güçlü ve şiddetli olandadır” (Stirner, s. 231) ya da ne bekliyorsun, ihtiyacın varsa çekinme al gibisinden cümleleri büyüleyici de olsa şiddeti benimsemeyen biri açısından pek hoş olmasa gerek. Ama şiddetten nefret ettiğini söyleyen Mackay, Stirner’in bu cümlesinde de bir barış ilanı görmüş olacak ki, Stirner’i bu yönüyle de eleştirmez. Mackay’ın Stirner’i hiçbir zaman anlamadığı şu hareketinden de anlaşılmaktadır: Stirner hakkında bilgi almak için yazılı olarak başvurabildiği Dähnhardt’a (Stirner’in ikinci karısı) ilettiği soru listesinde şöyle bir soru da var: BvM’nin “bir yergi olabileceğine dair Stirner herhangi bir açıklama da bulundu mu?” (B. A. Laska: Ein dauerhafter Dissident. LSR-Verlag, 1996, s.136). “Yazılarından anlaşıldığı gibi Mackay, Stirner’in özgül pozisyonunu aslında” hiçbir zaman “temsil etmedi”; esas olarak ve “her zaman Anglosakson kökenli Bireyci Anarşizm’i temsil etmiştir”. Stirner’in “asıl düşüncesinin” kendi düşüncesinden tamamen “farklı olduğunu sezen” Mackay, bunu yoğurabilecek bir yeteneğe sahip değildi, daha çok BvM’ni “ciddiye almamaya” çalışıyordu. BvM’ne yergi şüphesiyle bakmasının nedeni de budur. (B. A. Laska: John Henry Mackays Stirner-Archiv in Moskau. Der Einzige, Vierteljahresschrift des Max-Stirner-Archivs Leipzig. 3. August 1999, s. 8.)
Not: Yazıdaki çeviriler isim verilmediği sürece bana aittir.
[3] Fritz Mauthner: Der Atheismus und seine Geschichte im Abendlande. Viertes Buch. Georg Olms Hildesheim, 1963. s. 210.
[4] Kitaba yönelik eleştiriler arasında Stirner’in felsefesinin ancak Batılı gizemci düşüncesinde yer alabileceği vurgulanırken, bunun tam tersi eleştiriler de yer alıyor. Anarşistlerce de ilgi gören kitap, anarşizm bağlamında yazılı bir eleştiriye hedef olmadı.
İtaatsiz’in notu: Bu makale http://projektmaxstirner.de/anarst.htm den alınmış olup, Davetsiz Misafir, Sayı 3, 2003’de yayınlanmıştır.
Views: 170
Meselenin diğer bir garip yanıysa, dönemin hiçbir anarşisti Engels’in bu iddiasına itiraz etmez ve itiraz etmedikleri gibi, Stirner’in “anarşizmini” de onaylamazlar ya da onaylayacak herhangi bir ifade de bulunmazlar. Sadece susmakla yetinirler.
Denilmiş.
Anarşistlerin sanırım o dönemde daha önemli işleri olmuştur. 🙂 Örneğin En çok Bakunin’e ama aslında tüm Anarşistlere Marksistler tarafından atılan pislikler o dönemde tüm hızıyla devam etmektedir. Sanırım Anarşist olmayan Stirner’in Anarşist olmadığını anlatmak o dönem Biricik ve Mülkiyeti’ni esas alanlara düşerdi. Ego açısından bakılırsa bu zaten kendi meselesiydi. Bu yazının sahibi Stirner ve Anarşizmi ne zamandan beri ayırdetmeye başladı onu da merak etmiyor değilim. Stirner’in Anarşist olmadığında mutabıkız.
Abidin