Özlemek ne
Karşıda Akdağlar
zaman kuşluk
eriyip de tadını vermeyen
bir şeker gibi güneş
bu nisanda.
Sen gayet suskunsun
bağdaş kurmuşsun
dayanmış alnın
namludan tutan
ellerin bileklerine
uzaktan gören de
seni kurtuluşu düşünür
beller
oysa bu güneşte
aklında fikrinde
sıladaki üzüntülü
dokunsal ağlayacak bir
yavuklu.
Eylül 1987
sevda ile
Ben bu aşkı taşımasam ölürüm
ölürüm patikalarında tarihin
ben bu aşkı taşıyamasam
yüzümde korkaklığın ateşi
sırtımdan hançerlerdi
söyleyemediklerim
hançerler de sevdasız kalırdım.
Kirpiklerimden tut
indir perdesini gecenin
sinmesin korkuların kokusu
koynumdaki resime
haydi sinmeden gidelim
zamanı değil ayak sürümelerinin.
Ben bu aşkı taaşımasam
mor sirenler balkır
istasyonlar, otogarlar, rıhtımlar tutulur
tutulur hedef olurdum.
Elimi tut, hemen tut
kaldırımlara damlamasın özlemim
iz sürerler biz geçemeden avcı barikatlarını
geçelim de incecikten parmaklarını
parmaklarını sür yaralarıma.
Ben bu aşkı taşımasam
öldürürdü eften püften çizikler.
Ekim 1987
kandil
Sabaha dayadığın yüzün
bozgunlar sonrası yüzün
bilincimi biçen yüzün
hoşlandığım yüzün
yine de
bir çocuk gibi yürüdüm
iç çekip
acılar soluyup
ufuklara yürüdüm
benim uzağımda çevrenimde
duran dağlara yürüdüm
gözlerimde bir pencere aralı
üzünçlü bir kadın
boş boş bakınıyor
ağaçların üstünden sokağa
bir balta gibi yürüdüm
boynumun en ince yerine indirdiğim
umutsuzluğa yürüdüm.
Bakabilseydim şimdi
bir an bir kezcik
salladığın el acıtırdı
gözlerimi
güle güle derken
bakışını bekleyemezdim
bildiğim ıssızlıklara yürüdüm
ağıtsız, umutsuz, ıslıkla çaldığım
anamız amele sınıfıdır marşıyla
dağ geçitlerine, koyaklara, bilinmez inlere
tırmanılmaz mağaralara çevirdim yüzümü
bir de ben düşsem pusulara
ilk mi olacak sanki
diye diye yürüdüm
üç günlük yaşamda.
Ağustos 1987
gözlerinden başka
İnce ve uzun parmağın boşlukta sallanıyor
üzüntümü sonlandırmaya
beni terk edecekmişsin gibi
şaşkın bir telaş
soluğumu kesen bir üzünç
gözlerinde yansıyan benim dertlerim
sesini kısıp yitirten sözünü benim
acılardan
boğuluyorum.
Sardunya inatlım
dayanabilir insan
ince, iplikten ince güçlüklerine
kaçaklığın
dayanabilir
kendi adıyla çağrılmayışlara
öksüz bir çocuk gibi ortalıkta
kalışlara
katlanabilir mi
sana bile açamadığı
gizlere.
Yine de sallansın ince uzun parmağın
sıralı sınırlamaların, yasakların
yüzümde gülücükler açtırırken
umut kıran fırtınalarda
yitirilmiş dağ belenlerini ararım
göz açılamazken.
İstersin de olmaz mı
kavuşma günleri öncesindeki
şu kara günlere direnmek
anlamak isterdim
şu hemencecik boyun bükenleri
seslerini kesenleri
dağların kış soğuklarından
ışıksız, nemli yeraltı barınaklarından
kafesliklerden, işkence salonlarından
aç ve açıkta olduğumuz günlere
savrulup da
pes eder miyiz hiç
eksik elamanlı bilinmez denklemlere!
Sevgiyle sarılacağım yaşama
seni sevgiyle kucakladığım gibi
kavuşma günlerini imgeleyerek
bırakmasın sallanmayı beni sınırlamaya çalışan
havadaki ince parmağın
ölmeden döneceğim
dönmezsem beni öldürecek tetikparmağına
kırık bir parmağa dokunurcasına yiğnice
usul usul dokunmaya.
Ah o ellerin
ellerin ki bozkırda yorgun
yaşlı bir ağaç
yine de serin yeşil bir renkte
kalabilmiş.
Yeşil umut verir, dingin bir renktir
durgundur, gösterişsiz
dağda belde gezenlere.
Uçurum ürpertisi günler
kendi ayak seslerinden kaçıran
uzun izlemelerden kurtulup
uzandım yüzüstü toprağa
kokun mu nergis nergis kokusu mu
sen
dindirdi birkaç solukta ürkekliğimi
işte dokun yüreğimin üstüne
bir göz göz at
dingin bir yürekle uzanmaktayım
sapsarı kesilmişliğin yanıbaşına
sarardım sarardım solmadan nergis parıltıları
ya kentler
zil sesleri, yüzüme patlayan ışıklar
göğsüme çarptırmaz mı başımı
belki utanırım sen usuma düşünce
İşte hışırtı renginde yüzüm
dudaklarım titrek ve dalgın
dilimde pas tadı
yaşanamamış çocukluk
ürkek gençlik
geleceğin gelme olanağına seviniyoruz
dokunsun istiyoruz
küçücük ellerin imgesi
ürperen yüreklerimize
işte bütün gerçekliğimiz bu.
Anlat bana haydi usul usulca
güz terk edilmişiğindeki
çocuk gözlüleri
ertelenmiş yasların, yıkımların
inanması zor da olsa
minik umutlarla dengelenmesini
bir gün bir yerden bir duyum gelir
fısıltılı
yaşıyormuş, görünmüş
alnıma dokun
sonra oku hangi çizgi neyin izi
yitmiş gibi kısılan sesim neredeymiş
anlat üzüntü bulaşmamış bir tınıyla
anlat bileyim günü
fısılda unuttuğum her şeyi
sonra o da gelecek, sonra orada…
geleceğin tarihini bildir sesle
ikimizin tarihi olan bir olacağın
seni benden yana
seni bana katan
seni bana armağan düşüren
sevgini bileyim bu yenilgi günlerinde.
18 Mayıs 1987
Views: 185