savaş, çocuklar ve sen
Haritayı açıyorum yere
sedir ağaçlı dağların göklerinde
alıcı kuşlar uçuyor
uzakta bir kent sisli bir sıcak arkasında
ak çadırlardan, beyza haymelerden çocuklar fırlıyor
şaşkın sarısı yüzleri
kocaman bir ilgişle bakıyorlar göğe
küçücük ellerini bir şapka kaşı gibi
tutarak güneş yanığı alınlarına.
Bir çocuk eli, çatal parmaklı
uzanıp göğü deliyor
uzakta bir yerlerden yoğun kül rengi bulutlar yükseliyor
kana kesmiş Sayda, Sur, Nebatiye
güneşte kararmış yüzleri kıvırcık saçlı çocukların
sürüyor utku oyunları
her cuf cufta yerinden kalkan bir oğlan
kendi vurduğu uçağı kollarını yana açıp
boynu bir yana bükük, bir sağa bir sola
yalpalayan bir düşüşle
yere çarptırıp patlatıyor
onları biraz geride kalmış izleyen bir kız
babası yitik, annesi öldürülmüş bir çocuk
bir bombardımanda
çocuklar kutluyor bir zorunluluktan doğan
kinleriyle utkularını
ağız dolusu bağrışarak, ilenerek karakuşlara
“tayyar ül esved”lere
ve ateş bulutları kusan
gümüşsü “tayyare”lere.
Savaşa gidiyorsun
bir imge birkaç gün önceden
arkandan ağlayan bir kadın yoldaşı
seçiyorsun kalabalığın arasından
yüzü can çekişmekte olan biri
dört kişisiniz, kente gidip
savaşa topraklarına geçeceksiniz.
Kentte son gündüzünüz
paranız bile yok cebinizde
bir günün öğleni, bir günlük lezzetli yemekler
rahat, yumuşacık arı giysiler
en sıkısından, tatlısert içimli bir tabaka Bitlis tütünü
dolaşmak bu kentin anayollarında aylak aylak
bilmediğin bir kadının yüzüne son kez üzüntüyle bakmak
içini gösteren bir aynaya bakar gibi
öylesine boş boş bakmak
iç çekmek kahrederek
savaşa gidiyorsun
olanaksız sıradan şeyler içinden geçerek
insanlar can derdindeyken Dımışk’ta.
Savaşa gidiyorsun
sınırsız can istemeleri içinde
gün akşama dönüyor
Batıya güneşle birlikte yürüyeceksiniz
silahın, sırtçantan ile sen
dingin ve yapayalnız kalmışsınız.
İki çocuk, saçları kapkara ve kıvırcık
dayanmışlar bir duvara
silahları ayak uçlarına uzalı
başları dizlerine dayalı
patlama seslerinin altında
Beyrut’ta yıkıntı bir evin duldasında
ölüm ekilen bir tarla bu kent
ağlıyor çocuklar
ortalıkta kocaman bir anlamsızlık
hıçkırıklar, yerde yatan tüfekler
kollarıyla sarıldıkları dizlerinde
sarsılan başları
savaşın çocukları
neden ağladıklarını bilemeden.
Gizlenmişsiniz kayaların arasında bir yere
bayram yeri değil gökyüzü
uzaktaki kentin üstünde kara bulutlar
uçaklar, iz bırakan uçaksavar mermileri, uçak kovalayan Sam füzeleri
çabuk, çevik, hızlı bir kargaşa
pike,yük boşalt, yiğnileş ve hemen yüksel
korktun mu insan yok eden teknolojinin
insan yiyiciliğinden
yiğitlik değil, erdem hiç değil öfkeyle koşmak ölüme
sonra bir kaya kovuğundan gökteki kapışmayı izlemek
zorunda kalış
sıfatsız, duygusuz, ölü dinginliğinde, katılaşmış
tanımsız bir beden
eğer
unuttuysan niyesini
bir yönetme yolu olan
bir boyun eğdirme, bir yıldırma yolu olan
savaşların
örgütleyicilerinin siyasetini
hiççilik iççekmelerini
savaşa katılmışsın boşu boşuna.
Şubat 1985
Views: 264