Bugün ekolojik krizin var olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Pek çok şekilde ve yerde, gezegenimizin biyosferi büyük bir hasara maruz kalıyor. Sistemik kirlilik, ozon deliği, küresel ısınma ve diğer felaketler yaşamın bağlı olduğu dokuya zarar verirken, çevrenin bir kısmı da zaten zehirli atıklar ve nükleer santral felaketleri yüzünden yaşanamaz hale geldi.
Mevcut toplumun yerine ileri sosyal ekolojik bir toplumu yerleştirmek hiç bu kadar aciliyet arz etmemişken, böyle bir hasarın rekabetçi uluslararası piyasa ekonomisi ve şirketler tarafından baskın bir şekilde şekillendirildiği de daha önce hiç bu kadar net olmamıştı.[1]
Ekonomik koşulların kötüleştiği ve eko sistemin alt üst edilmesi durumunun güçlü bir siyasi muhalefetle karşılaştığı bu zamanda, milliyetçi ve hatta faşist fikirler sadece Almanya Federal Cumhuriyeti’nde değil, tüm Avrupa’da giderek en üst seviyeye yükseliyor. Toplumsal gerilimlerin şiddetlenmesiyle, birbirleriyle bağlantısı sıkı olmayan grupların yabancılara karşı teşebbüs ettikleri şiddet eylemleriyle de her türlü neofaşist grup, seçimlerde temsilcilikler kazanıyor. Hem “dazlak” hem “entelektüel” her iki grup da açıkçası klasik faşizmin fikirlerini devam ettiren “Yeni” Sağın bir parçasıdır. Yazar Jutta Ditfurth, Faşizmin Modernizasyonu adlı eserinde, “Onlar Eski Sağ’ın milliyetçi, mistik ve insan sevmeyen konseptini yeniden modernize ediyor,” demektedir. Aynı zamanda onlar, “aşırı sağ ve neofaşist tabloyu” örgütlemek için ideolojik bir “dayanak” olarak [2] ekolojinin sağcı yorumunu kullanıyorlar.
Bugünün faşistleri kendi faşist atalarından alıp türettikleri farklı bir ideolojik mirasa sahip. Nitekim “ekoloji” ve doğal dünya için gizemli bir hayranlık Alman milliyetçiliği için oldukça yenidir. On dokuzuncu yüzyılın sonunda, pozitivizm karşıtı bir kültürel isyan Avrupa’nın çoğunluğuna yayıldı, George L. Mosse’nin belirttiği gibi Almanya’da doğa-mistisizmi ve ırksal milliyetçilikle demlendi. Bu başkaldırı, bilim yoluyla değil ancak doğaüstü yollarla karanlık güç olarak anlaşılabilen, doğanın kozmik yaşam gücüne imanla bağlıydı. Bu tür önermelere dayalı bir ideoloji Aryan geçmişinin zaferleriyle eritilip kaynaştırılmış ve dolayısıyla o geçmiş, tümüyle “romantik” ve “mistik” bir yorum almıştır.[3]
1920’lerde doruğa ulaşan, gizli ve sözde bilimsel fikirlerin bir karışımı, romantik milliyetçilik, romantik ırkçılık ve mistik bir doğaya ibadet etme inancı içeren Alman Volk fikri etrafında birleşti. Nitekim Mosse’nin gözlemlediği gibi, Almanca bir kelime olan Volk, Alman düşünürler için on sekizinci yüzyılın sonlarında Alman romantizminin doğuşundan beri “Halk” kelimesinden çok daha kapsamlı bir terimdir ve Volk bir grup tarafından doğaüstü “öz” olarak anlamlandırılmıştır. Bu “öz”, “doğal”, “evren” ya da “efsane” olarak adlandırılabilir fakat her durumda o insanın içindeki doğaya karışmış ve yaratıcılığında, duygularının derinliğinde, bireyselliğinde ve Volk’un diğer üyeleriyle bütünlüğünde görülür.[4]
1920’lerin Völkisch hareketi, modern materyalizmi, ürbanizmi, rasyonalizmi ve bilimi bu “öz”e[5] yabancı, yapay ve zarar verici saydı. Şiddetli toplumsal sarsıntı döneminde, Weimar demokrasisini Batılı demokrasi ve liberal fikirlerin ürünü olarak ve daha sonrasında ise Alman “öz”ünü yansıtmayan insanların kontrolünde olan kukla rejim olarak gördü. Pek çokları dünyada Yahudilere dair komplo teorisinin ardında hepsinin de sistematik olarak geleneksel Alman değerlerine zarar verdiği söylenen materyalistik tüketim, ruhsuz sanayileşme, homojen bir ticari kültür ve aşırı modern teknolojinin de dâhil olduğu modernizmin hoşnutsuzluklarının yattığını iddia etti. Sadece gerçek vatanseverler – aşırı sağcı düşünce – Almanları bu harabeden kurtarabilirdi.
Bu hareket gerçek bir Alman alternatifini – doğasında milliyetçi olduğu kadar ırkçı da olan – ileri sürmeye çalıştı. Paul Lagarde ve Julius Langbehn’in popüler yazıları Almanların dünyayı yönetebileceği soylu bir toplumsal düzen taraftarıydı. Bu, insanlarda canlılık ve “otantiklik” hissini yükseltecek olan doğal peyzaja yakın insanlara bir doğa-romantizmini hatırlattı. 1920’lerde Almanya’da bol miktarda bulunan gizemli ve batıni ruhçu inançlar da bilimden ziyade önsezi yoluyla kavranan “Aryan” kanında cisimleşmiş yeni kozmik inançlar bakımından gelişmişti. Bu dönemde Almanya Teozofi, dünyayı insanın ruhsal doğasıyla açıklayan Antroposofi ve Ariosofi (mistik bir Aryanizm) gibi mistik inanç sistemleriyle kaynamaktaydı ve “ekolojik” milliyetçiliğe gizemli bir hava vermek için kullanılabilecekleri şekilde Alman milliyetçiliğinin bileşenleriyle doluydu.
Ancak farkında olmayarak, Völkisch hareketinin romantik milliyetçileri, teknolojik, modern ve keskin milliyetçi ve soykırımcı totaliter devleti inşa etse bile, ironik bir biçimde anti-modern hassasiyetleri kullanan Nasyonal Sosyalist ideoloji için önemli bir kaynak oldu. Demagojik olarak gerçek anlamda bir yabancılaşmaya başvuran Naziler, toplu katliam yapsalar da “doğa’ya daha yakın” olan mistik ve romantik bir milliyetçilikte “otantiklik” vadederek beyin yıkama fantezilerini sahneye koydular. O zaman kadar herhangi bir Alman toplumunda görülmüş olandan endüstriyel olarak daha modern ve daha rasyonalize olmuş bir toplumu inşa etmiş olsalar da daha basit, daha sağlıklı ve daha “doğal” bir yaşam biçimine dönme gereksinimine vurgu yaparak toprağa organik olarak bağlı olan “Kuzey Avrupalı” köylülüğü deneyimi ve fikrini geliştirdiler.
Nazi öncesi Almanya’da völkisch hareketini anımsatan temalar sözde “Yeni” Sağ’a uygulanabilir. Kendini adeta modern toplum için “ekolojik” alternatif olarak da sunuyor. “Yeni” Sağın bugünkü bakış açısında, çevrenin tahrip edilmesi ve milliyetlerin baskı altında tutulması “Semitik” tek tanrıcılıkta ve evrenselcilikte ortak bir kökene sahiptir. Hristiyanlığın daha sonraki biçimlerinde ve liberalizm ve Marksizm’in daha sonraki biçimlerinde, bu ikilikçi ve homojenize edilmiş evrenselciliğin ekolojik krizin ve ulusal kimliğin bastırılmasını getirdiği iddia ediliyor. Nasıl ki Hristiyan misyonerler dünyaya dağıldığında özgün kültürlerin yok edilmesinde etkili oldu, Yahudi-Hıristiyan evrenselciliği de modernitede etnik ve ulusal kültürleri ortadan kaldırıyor. Ayrıca, bu modern evrenselcilik dizginlenemez teknolojiyle sadece doğanın yıkımını değil ruhun imhasını da sağlayarak suç işlemektedir deniyor. Denmektedir ki doğanın tahribi fiziki olduğu kadar manevi anlamda da yaşamı tehdit etmektedir. İnsanlar bozulmamış doğayı inkâr ettiklerinden dolayı kendi ‘otantikliklerini’ bulmaları engellenmiştir.
İkilemci ve evrenselci “Semitik” miras daha fazla göze batacak şekilde, tüm kültürlerin ve ırkların “melez” kültürlerinin – eşitlikçi demokrasi- ruhsuz ve hissiz bir toplum olarak karışmış olduğu ABD’de “Yeni” Sağ olarak ortaya çıkmıştır. Amerikan kültür emperyalizmi dünyadaki diğer kültürlerin soykırımına sebep oluyor ve onun teknolojik emperyalizmi küresel çevreyi tahrip ediyor. “Ulusal kimlik” ve ekolojik kurtuluş için faşist arayış “Batı uygarlığına” karşı – yani, “Avrupa medeniyetine” karşı Amerika Birleşik Devletleri – “etno çoğulculuk” fikrinin gelişmesiyle tüm kültürlerin kendileri ve çevreleri üzerinde egemenliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Avrupa, modernize olmuş bir mono kültür yerine tüm halkların özerkliğe sahip olduğu “memleketlerin Avrupası” haline gelmelidir. Yeni Sağ ideoloji Türklerin Türkiye’de, Senegallilerin Senegal’de yaşaması gibi, Almanların da Almanya’sı olmalıdır fikrini savunmaktadır.
Ekoloji kolayca milliyetçilik anlamına gelen “etnik çoğulculuğu-ethnopluralism” haklı çıkarmak için çarpıtılabilir. Kişinin bölgesinin o kişinin “memleketi” olması – ya da Heimat -kavramları, bir bölgenin gelenekleri, dili “ata” topraklarıyla bir bağlantı olarak alındığında milliyetçi bir bölgecilik olarak çarpıtılabilir. (Heimat kelimesi geçmişe doğru dönmek, kent karşıtı bir modda, bilindik bir cemaat ve yakın doğa anlamına da gelir. Naziler bu kavramı kullandıklarından dolayı on yıllarca beğenilen bir kavram olarak bakılmadı fakat 1970’lerde kapitalist endüstrileşmeden on yıllar sonra entelektüeller onu yeniden keşfettiler). Dışarıdaki davetsiz misafirlere karşı kendilerini göstermeye çalışan insanlar için, biyolojik olarak içine yerleşmiş oldukları ‘ekolojikleştirilmiş’ Heimat sadece emperyalizme karşı değil göçmenliğe, yabancılara ve “aşırı nüfus” problemlerine karşı da kullanışlı bir araç olabilir. Üçüncü Dünya göçmenlerine karşı olmak için üzerinde durulan haklılık nedenleri “aşırı nüfus fazlalığı”na karşı ekolojik tezlere dikkat çekerek, çeşitlilikle maskeleniyor. Bugün Heimat’ı hatırlayan sadece faşistler değildir. Mesela Doğa’yı ve Çevre’yi Koruma Ligi’nin saygıdeğer başkanı çevreci Hubert Weinzierl, Eylül 1989’da Heimat denmeye değer olacak bir tarzda uygarlığımızın manzarasını yeniden biçimlendiren, gelişmeyi sağlayacak bir çevrenin inşa edilmesine dair herhangi bir umut ya da herhangi bir anlamın olup olmayacağına ve insanlığın esas kaygısının aşırı nüfus akımının azalmasının başarılması olduğuna işaret ediyordu.[6]
Gizemli bir ekoloji, gizemli bir milliyetçilik için bir haklılık gerekçesi olabilir. Bugün ekolojiyle ilişki içerisinde New Age ortamında aşırı sağ gerçekten de güncellenmeye ihtiyacı olan modernize edilmiş otoriter milliyetçi gizemli bileşenini bulabilir. İki Dünya Savaşı arasında Almanya’da olduğu gibi New Age’ın anti rasyonel tarikatları – ilkelci, batıni – Federal Almanya Cumhuriyeti ve Anglo-Amerikan dünyasında çoğaldı. Bu tür anti-rasyonalizm ve mistisizm “Yeni Sağ” tarafından destekleniyor. Anarşist yayıncı Wolfgang Haug şöyle gözlemler: “Yeni Sağ aslında, rasyonel şüphelerin yıkılmış ve yok edilmiş kabul edilmesi ve yeni “doğal” normların meydana getirilmesi için yeniden tanımlanan tüm sosyal normların üzerinde olmayı istemektedir.”[7]
Rudolf Bahro: Völkisch Ruhçuluğu
Eğer faşistler kendi ırkçı ve milliyetçi maksatlarını güncellemek için ekolojik temaları kullanıyorlarsa, diğer düşünürler 1920’lerin völkisch Alman ruhçuluğuyla küçük bir benzerlik bile göstermeyen New Age çizgisi yanında ekolojik bir ruhçuluk geliştiriyorlar. Aslında, “Alternatif sahnede okunuyor olan doğaya-yakın-olan ruhçuluğa dair yanının büyük bir bölümüne gerici, völkisch ya da en azından Nasyonal Sosyalist içerik sızmıştır,” diyor yazar Ditfurth. “Neo-faşist ve aşırı-sağ durumları sadece çeşitli politik ve hatta ekolojik grupta değil, aynı zamanda neopagan, batıni ve gizemli çevrelerde de buluruz.”[8] Bu bağlantıda belki de en önde gelen kişilik Rudolf Bahro’dur. Pek çok Alman “yeni toplumsal hareket” çevresi önceleri Bahro’yu “İnsan yüzlü sosyalizm”e katkı yapan bir sosyal teorisyeni olarak kabul ediyor ve bağımsız solun parçası olarak anmaya devam ediyordu; solcu periyodik yayınlar onunla eleştiri içermeyen röportajlar yayınladılar. Anglo-Amerikan dünyada da pek çok radikal ekolojist Bahro’yu halen bir şekilde “solcuları temsil eden” olarak düşünüyor. Fakat Bahro kendini hiç de solcu olarak tanımlamaz. Aslında o solun[9] ve “vatansız yoldaşların” şiddetli bir eleştirmenidir.[10] Anti-faşist araştırmacı Roger Niedenführ’in iddia ettiği gibi gerçekten de 1980’lerin ortalarına kadar Bahro açıkça Nazi hareketinin “olumlu” tarafını geri çağırmak için bir çağrı olarak “Nasyonal Sosyalizminin Rehabilite edilmesi” etkisine sahip olan bir “ruhçu faşizmin” gelişmesine katkı sağlamıştır. Bahro sadece mistik Almancı ruhçuluğu 1920’lerin völkisch ideolojisi gibi uygulayan biri değildir, o Almanları kendi “folk-derinliği” ve ekolojik kurtuluşu içinden çıkaracak bir “Yeşil Adolf”a ihtiyaç olduğunu da görür.
Bahro esas olarak eski Doğu Almanya’da parti üyesi ve muhalif bir Marksist’ken 1970’lerde yazmış olduğu The Alternative in Eastern Europe’un yazarı olarak iyi tanınıyordu. 1977’de iktidar eden Komünist yönetim onu hapse gönderdi, 1979’da sınır dışı edildi. O zaman Batı Almanya olan ülkeye geldiğinde “kırmızı ve yeşil beraber iyi gider”[11] fikrini olumlayarak, yeni oluşmakta olan Alman Yeşilleri’ne katılmış olur. 1980’lerin başlarındaki barış hareketinde o karadan karaya atılan füzelerin geliştirilmesi aleyhinde ulusalcı tezler ifade ederek pek çok kişiyi alarma geçirdi.[12] Politik kavramlarla daha az ve dinsel kavramlarla daha çok konuşmaya başladı politikadan ve iktidar sorusundan kültürel seviyeye, peygamberimsi seviyeye kaymış olmaya vurgu yaparak, “Amacımız, Tanrı’nın yeniden yapılandırmak olmalıdır” diye konuşuyordu.[13] Yeşillerin (genel olarak parlamentodaki iktidarı denemek için çaba sarf eden bir hareket olmuştu) realo kanadının “köktenci” bir eleştirmeni oldu ve sonunda 1985’de partiyi terk etti. Hamburg’da konuşmasının bir kısmında Yeşiller ve Nazi hareketi arasında yapısal benzerlikler olduğunu, Yeşiller’in bundan yararlanmadığını ve yararlanması gerektiğini söylemişti. Ardından kendi “fundamentalist” alternatifini verdi: “İstediğimiz diğer cumhuriyetler Tanrı ve Tanrıçaların merkez olduğu yaşam-cemaatlerinin bir birliği olacak.”[14]
Daha sonraları Bahro giderek New Age batıni muhitlere kaydı. Onun en büyük kaygısı “derin yapıları” araştırması gereken “ekolojik kriz”in aynen kalmasıdır ki şimdi ekolojinin “sağ ve sol’la yapacağı hiçbir şeyi olmadığını” düşünüyor.[15] Bugün Bahro Federal Almanya’da New Age düşüncelerinin en önemli sözcüsü ve teorisyenidir. “En önemli şey,” diye abuk sabuk konuşurlar. [Halk] yoldan “geri” döner ve kendilerini yaşamın Tao’su ve insanlık düzeni arasındaki uyumda Büyük Denkliğe göre hizaya sokarlar. “Dünyanın kralları ve kraliçelerine” dair “batıni” politik temaların başlıca sorusu esasında erkeklerin ve kadınların birbirleriyle ruhsal ve geniş kapsamlı olarak karşılıklı ilişkiye nasıl girdiği ve idrak ettiğidir. Her kim ki kendini dünya hükümetiyle işbirliğine getirmezse, sonunu getirecektir.[16]
Bahro, 1989’da Trier yakınlarında eğitim merkezi ve komün kombinasyonlu, amacı politikayı ve ruhsallığı sentezlemek olan “yeni bir kişisel ve sosyal düzene gelmek” olarak açıkladığı Lernwerkstatt’ın (bir “bir dünya için ekolojik akademi”) kurucularından biridir. Orada Alman kimliği yanında derin ekoloji, eko feminizm, Zen Budizm, bütünselci beslenme, Sufizm ve benzeri çeşitli New Age temaları üzerine dersler, kültürel etkinlikler ve hafta sonu atölyeleri sunar.[17] 1987’deki kitabı Logik der Rettung ile de pek çok eski hayranını şok ederek aşikâr olan otoriter teolojik kavramları kucaklamasıyla dikkat çekmiştir.[18]
Bahro aynı zamanda derslerinin genellikle aşırı derecede dolu olduğu seminerler verdiği Berlin Humboldt Üniversitesi’nde de profesördür. Humboldt’ta “sosyal ekoloji” bölümünde kürsüsü vardır ve kendi “bilimi”ne kendi ismini verir. Fakat Bahro’nun çalışması Murray Bookchin tarafından geliştirilen ve tasarlanan sosyal ekolojiyle karıştırılmamalıdır. Her iki teorisyen de sınıf çelişkilerinin tek toplumsal çelişki olmadığı konusunda aynı fikirde olsalar da Bookchin sınıf çıkarlarının önemine vurgu yaparken esas olanın hiyerarşi olduğunu görür. Bunun tam aksine Bahro ruhsal olarak bir halkın “en derin tabakalarında” olan “kabilevi bilincin” “sınıf bilincinden daha derin” kökü olduğuna işaret eder. “Ulusal soru somut bir gerçektir,” der Bahro ki “Sınıf sorusundan çok daha derine oturur.”[19]
Dahası Bookchin’in tutarlı enternasyonalist sosyal ekolojisi aklı ve natüralizmi olumlarken ve ekomistisizmi ve ekoteolojiyi durmadan eleştirirken, Bahro’nun sosyal ekolojisi ağırlıklı olarak ruhçudur. Aslında 1990’ın sonralarında Bahro’nun daveti üzerine Humboldt’ta verilen seminerde, Bookchin konuşurken Bahro, kendi “sosyal ekoloji”sinin gerçekten derin ekoloji ile Bookchin’in sosyal ekolojisinin sentez edilmesi teşebbüsü olduğunu Bookchin’e söyler.[20] Bahro’nun bakış açısına göre, politika bugün ruhsallık temeline oturmalıdır çünkü “manevi kaynaklara inilmeksizin” politika “bu ismin değerini taşımayacaktır.”[21] Politika ve maneviyatı birbirinin tamamen zıddı olarak görenler sadece kökten yanlış değillerdir, aynı zamanda küresel ekolojik problemlerimiz onları birbirinden ayıran içsel ruhsal “hastalıklar”ımızın maddi bir yansımasıdır da. Bu, insanlara manevi düşünceleri aşılayarak ekolojik krizleri durduracak ve insanları yeni politik düzene hazırlayacak dini bir bilinç politikasıdır.[22]
Bahro’nun ruhçu bakış açısının farklı bir etno-kültürel boyutu vardır. O insanlarla zaman içerisinde tahrip olamayan, bozulmaz olan özgün ruhsal “özlere” sahiplermiş gibi konuşur.[23] Özellikle “Alman özü”nü (deutsche Wesenheit) dikkate alır ve maddi düzlemde bunun birçok görünümü vardır.[24] Ekolojik krize yaklaşımda Alman ‘özü’ özellikle mistik geleneği başlatan, “Biz Almanlar okumalıyız,”[25] diyen Meister Eckhart’ın yolunda ruhçuluğun birleşmesini talep eder. Bahro aydınlanma ve sosyalizmle bu “Alman mirasına”[26] tezat oluşturmaya taraftardır.
Anti-faşist araştırmacı Peter Kratz’ın işaret ettiği gibi, onun mistik Almancılığının, völkisch hareketinin[27] mistik Almancılığına çok benzemesinin Bahro’yu telaşlandırmadığı anlaşılıyor. Bahro’nun kendisi aslında bilinçli olarak volkisch hareketle – Volk’un[28] uyanmasını istiyorum der, kendisi- ve genel olarak Aydınlanmaya karşı 1920’nin Muhafazakâr Devrimi ile bağdaşmaktadır.[29] Aslında Bahro başka şeylerin yanında “bu volkisch harekette bulunmadıklarından”[30] dolayı Yeşilleri eleştirir. Kratz bunun Bahro’nun yaklaşımına “völkisch hareketin yaratıcısını memnun edebildiği kadar az Bahro’yu memnun etse dahi, völkisch hareketin sahip olmuş olduğu politik felaket için benzer potansiyeli”[31] verdiği uyarısını yapar.
“Alman özü” gibi özler ruhsal düzlemde kalamaz; somut gerçeklikte görünür olmalıdır -yani politika, tarih ve toplumda– (ve Bookchin’in anarşist liberter belediyeciliğine büsbütün ters olan) Bahro’nun prospektüsünde, “Bu kurtlar arasında tabandan gelen bir halk demokrasisi yaratacağız dediği ki bu bir safsatadır”[32] bu manifestolar demokratik kurumların şeklini almayacaktır. Bahro “fasulye-sayan demokrasisi” sürecini eleştirir ve karar alma süreçlerinde ruhsal bir fikir birliğini tercih eder.[33] Bir Eko-komünal gösterim projesi için (Onun arkadaşlarına ve Humboldt’ta ziyaretçi öğretim görevlilerine ve Saxonya Başbakanı Kurt Biedenkopf’a teşekkürler) Saxonya eyaletinden devlet desteği almasına rağmen, Bahro devleti de reddeder, “Toplumu yöneten yasalardır,” diye iddia eder, “Hiçbir şekilde devlete ya da daha az meşru olsa dahi diğer herhangi bir güce dayanılamaz.”[34]
Onu çekici bir şekilde anti-otoriter gösterebilen bu devlet karşıtı sava rağmen pek çok ‘Yeni’ Sağcı gibi Bahro da açıkça inanmaktadır ki ekolojik kriz sadece otoriter araçlar vasıtasıyla çözülebilir. Maneviyata dayanan ve hiyerarşik olarak elitist “kurtuluş hükümetine” (Rettungsregierung) ya da “yüksek seviyede yeni bir politik otorite” [35]: “Ekolojik değişimin prensi”[36] tarafından yürütülen bir “tanrı-devlet” (Gottesstaat) için çağrı yapmaktadır. Açıkçası kolektif bir varlık olan “Prens” Tanrı’ya karşı sorumlu olan bir oligarşi, ruhsal bir eliti oluşturacaktır. “İlahi olanın bir sesi”[37] olarak bu guru elit Bahro’nun arzu ettiği gibi “mevcut toplumu” “doğaya göre düzenlemek”[38] maksadıyla dönüştürmek için Tanrı’nın ve doğanın yasalarını dikte edecektir. Bugünkü problemlerimizi halletmek için “bir miktar ‘eko diktatörlüğe’ ihtiyaç olduğundan” dolayı insanlar bu prensin gelişinden “korkmamalıdırlar”.[39] Bunun yanında bu prensin kadın mı yoksa erkek mi olacağı kesinlikle önemsiz bir problemdir diye bizi temin ederek, “Bu bir yapı problemidir. Bu Yeşil hareketteki bir Alman anıdır.”[40] “Ruhsal bir belirleme olmaksızın, yeni bir kurtarıcı kurumsallaşma olmayacağı” için bugün genel nüfus içerisinde geniş bir ruhsal bilinç geliştirmek önemlidir – yani “prens” değildir.[41] Bu muhtemelen “tüm kötü deneyimlere rağmen… İnsanlarımızın en güçlü politik-psikolojik yargıları” “Almanları karizmatik liderliğe diğer insanlardan daha uyumlu” yaptığından teselli edicidir.[42]
Çev: Alişan Şahin – Gülçin Dalgıç
Edit: Zeynep Turgut
Dipnotlar:
[1] Sosyal Ekoloji Üzerine bkz. Murray Bookchin’in pek çok makalesi, özellikle Remaking Society (Boston: South End Press, 1989) and Urbanization Without Cities (Montreal: Black Rose Books, 1992).
[2] Hutta Ditfurth, Feuer in die Herzen: Plädoyer für eine Ökologische Linke Opposition (Hamburg: Carlsen Verlag, 1992), üçüncü bölüm. Özellikle 158, 172 sayfalar. Ditfurth solcu Alman Yeşillerinin önde gelen eski sözcülerindendir. Yeşiller şimdi radikalliklerini kaybetti. Şimdi Frankfurt’taki Ekolojik Sol’un (Ökologische Linke) örgütlenmeleriyle uğraşmaktadır.
[3] George L. Mosse, “The Mystical Origins of National Socialism,” Journal of the History of Ideas, vol. 22, no. 1 (Jan. 1961), p. 81. Buna da bkz. Jeffrey A. Goldstein, “On Racism and Anti-Semitism in Occultism and Nazism,” Yad Vashem Studies13, Livia Rothkirchen, ed. (Jerusalem: Yad Vashem, 1979), 53-72 sayfalar.
[4] George L. Mosse, The Crisis of German Ideology: Intellectual Origins of the Third Reich (New York: Grosset and Dunlap, Universal Library, 1964), p. 4.
[5] Völkisch hareket üzerine, bkz. Mosse, Crisis; Fritz Stern, The Politics of Cultural Despair: A Study in the Rise of the Germanic Ideology (Berkeley and Los Angeles: University of California Press, 1961) ve Walter Z. Laqueur, Young Germany: A History of the German Youth Movement (New York: Basic Books, 1962)
[6] Ditfurth’de alıntılanmıştır, Feuer, s. 170.
[7] Wolfgang Haug, “‘Pogromen beginnen im Kopf,'” Schwarzer Faden: Vierteljahreschrift für Lust und Freiheit [Grafenau]; İngilizceye “‘Pogroms Begin in the Mind'” in Green Perspectives, no. 26 (May 1992) olarak çevirilmiştir.
[8] Neue Anthropologie 3-4 (1988), p. 91, cited in Wölk, “Neue Trends,” p. 131.
[9] Ditfurth, Feuer, p. 190.
[10] Rudolf Bahro’ile sohbete bkz., “Die deutschen Linken und die nationale Frage oder unsere Öinteressen am Golf,”Streitschrift 3 (Nov. 1990), s. 4-7, Ditfurth’tan alıntı, Feuer, s. 210.
[11] Rudolf Bahro ile sohbet, Streitschrift, quoted in Roger Niedenführ, “New Age: Die spirituelle Rehabilitierung der Nationalsozialisten durch Rudolf Bahro, Rainer Langhans und J. Kirchoff,” In bester Gesellschaft: Antifa-Recherche zwischen Konservatismus und Neo-faschismus, Raimund Hethey and Peter Kratz, eds. (Göttingen: Verlag die Werkstatt, 1991), s. 141-54, at 149.
[12] Niedenführ, “New Age,” pp. 141-54, esp. 147-50.
[13] Hülsberg’den alıntı, German Greens, p. 93.
[14] Bahro ve André Gorz arasındaki değiş tokuşa bkz. in Telos, no. 51 (Spring 1982). Bkz. Rudolf Bahro’s From Red to Green: Interviews with New Left Review, çev. Gus Fagan and Richard Hurst (London: Verso, 1984), özellikle bölüm üçe, Bahro der ki, “pratikte ekolojik olarak merkez kaç bir Almanya görmek istiyorsak, ilk önce bir Alman bölgesine ihtiyacımız var.” (s. 237).
[15] Bahro, Red to Green, pp. 220-21.
[16] Rudolf Bahro, “Hinein oder hinaus? Wozu steigen wir auf? Rede auf der Bundesdelegiertenkonferenz der Grünen” (Hamburg), Kommune 1 (1985), pp. 40-43.
[17] Rudolf Bahro ile sohbettten, “Die deutschen,”Streitschrift, quoted in Ditfurth, Feuer, p. 210.
[18] Rudolf Bahro, Connection (July-Aug. 1989), quoted in Ditfurth, Feuer, pp. 207-08.
[19] Lernwerkstatt, Rundbrief 13 (c. 1990); the Lernwerkstatt’s 1991 program.
[20] Rudolf Bahro, Logik der Rettung: Wer kann die Apokalypse aufhalten? — Ein Versuch über die Grundlagen ökologischer Politik (Stuttgart and Vienna, 1987). I will refer to this book herein as The Logic of Salvation.
[21] Rudolf Bahro ile sohbetten, “Die deutschen,”Streitschrift, quoted in Ditfurth, Feuer, p. 210.
[22] Yazar bu tartışmada bulunmuştur.
[23] Rudolf Bahro, “Rette sich, wer kann,” an interview with Rudolf Bahro, Connection, vol. 5, no. 8 (1989), pp. 18-19, cited in Niedenführ, “New Age,” p. 148.
[24] “Die Logik der Selbstausrottung,” an interview with Rudolf Bahro, Magazin 2000, vol. 22, nos. 81-82 (1989), p. 64, cited in Niedenführ, “New Age,” p. 148.
[25] Niedenführ, “New Age,” pp. 147-48.
[26] Rudolf Bahro, “Lösung des Schattens und ökologische Kulturentwurf,” Connection, vol. 6, no. 2 (1990), p. 65, cited in Niedenführ, “New Age,” pp. 147-48.
[27] Bahro, Logik, p. 153.
[28] Bahro, Logik, p. 335; vurgular orijinalindeki gibidir.
[29] Peter Kratz, “Bahros ‘Grune Adolfs’: Die ‘Neue Rechte’ an der Berliner Humboldt-Universität,” reprinted in A-Kurier [Berlin] 41 (1993), pp. 6-15.
[30] Bahro, Logik, p. 391.
[31] Dietmar Pieper’den alıntı, “Schickimicki unter Wolfen,” Der Spiegel 26 (22 June 1992), pp. 62-63. Bkz. Bahro, Logik, pp. 344, 481.v 70. Rudolf Bahro, “Über kommunitäre Subsistenzwirtschaft und ihre Startbedingungen in die neuen Bundesländer,” working paper, p. 10, cited in Kratz, “Bahros ‘Grüne Adolfs,'” p. 9.
[32] Bahro, Logik, p. 363.
[33] “Salvation government” in Bahro, Logik; “god-state” in Pieper, “Schickimicki.”
[34] Bahro, Logik, p. 325.
[35] Bahro, Logik, p. 491ff.
[36] Bahro, Logik, p. 59
[37] Ditfurth’den alıntı, Feuer, p. 206.
[38] Rudolf Bahro ile sohbetten, “Die deutschen,”Streitschrift, quoted in Kratz, “Bahros ‘Grüne Adolfs,'” p. 8.
[39] Bahro, Logik, p. 64.
[40] Bahro, Logik, pp. 344-45.
[41] Bahro, Logik, p. 346f. Bkz. Robert Jungk, “Sein Kampf: Kritik an Logik der Rettung,” in tageszeitung (10 Oct. 1987).
[42] Anti-EG Gruppe Köln’den alıntı , “Mit ‘LebensschützerInnen’ und RassistInnen gegen EG und Kolonialismus? Anmerkungen zur ÖDP und anderen ‘BundnispartnerInnen’ in der Kampagne ’92,”ÖkoLinX: Zeitschrift der ökologischen Linken 6 (July-Aug.-Sept. 1992), pp. 11 and 19, İngilizceye “Should We Work in Coalition with ‘Right-to-Lifers’ and Racists?” olarak çevrilmiştir. Green Perspectives, no. 27 (Aug. 1992), pp. 2-6.
Views: 94
Reblogged this on Fikrimi soran oldu mu? and commented:
Yeşil Direniş gazetesinde kısım kısım yayınlanmaya başlanmış olup burada okuyabileceğiniz ve çok kıymetli bir çeviri olduğuna sizlerinde emin olacağı makalenin devamı yeni baskıda yayınlandı.